Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
2013 Mayıs ortasında ilk sinyal gelmişti; ABD’de parasal gevşemenin muslukları kısılmaya başlıyordu.
Bunun bir transatlantiğin yön değiştirmesi gibi zaman alacağı belli idi; ama aradan geçen 5 yılda neredeyse buna uygun pozisyon almayan bir ülke vardı: Türkiye. “Kırılgan beşli” içinde zaman içinde 4 ülke değişti ama adı çivili kalan tek ülke Türkiye oldu.
Bunun örnekleri çok; tasarruf açığı olup da 2010-2017 arasında reel kesimi, milli gelire oranla en çok kredi borcu yüklenen ülke Türkiye oldu. Bu borçluluk artışına karşın, reel kesimin aşırı biçimde döviz borçlanmasına önlem almayı en son akıl eden de.
Merkez bankası, hala parasal genişlemeci bir küresel ortam varmış gibi davranan da tek ülke Türkiye.
2017’nin ilk üç ayında cari açığı 8.3 milyar dolarken 2018’in ilk üç ayında bunun iki katına 16.3 milyar dolara ulaşan; ama sağladığı finansman 2017’de 11.9 milyar dolarken iki katı açığa 2018’de sadece 12.6 milyar dolarlık finansman bulabilen, bu yüzden rezerv kaybına uğrayan, bunun doğal sonucu döviz kurunun yükseliş baskısına tanık olup ama siyasetçileri “ekonomiye kur üzerinden saldırılardan” bahseden ülke de Türkiye.
2013’ten bu yana olan şu; cari açığı karşılayan finansman yok, rezerv kaybı ve yurtdışındaki mevduatlarla ihtiyaç karşılanıyor. Bu da kur üzerinde baskı yaratıyor. Böyle devam ederse kur baskısı bitmeyecek. Bitmeyecek çünkü içeride buna uygun bir para ve ekonomi politikası izlenmiyor. Hala 2009 sonrasındaki bol ve ucuz sermaye akışı devam ediyormuş gibi davranılıyor.
Son 12 ayda gayrimenkul alımları hariç net doğrudan yatırım toplamı 2.4 milyara gerileyen Türkiye, kısa vadeli sermayeye bağımlı hale geldi. Burada da parasını istikrarsız ve kırılgan hale getiren para politikası ile cazip olmaktan da çıkıyor.
2009 sonrasında gelişmiş ülke merkez bankalarının öne çıkarttığı ve hayli etkili olan politika şuydu; ileri dönük kılavuzluk (Forward guidance). Bu terimi içeride Merkez Bankası “sözlü yönlendirme” olarak kullandı. ABD’de faizin sıfır çizgisinde tabana yapışıp artık düşürülecek bir seviye kalmayınca yapılan bir kılavuzluk idi; mealen “faizi bu sıfır noktasında uzun süre tutacağız”. İşe yaradı da uzunca süre yüzde 0.25’te tutulup üzerine bir de tahvil alımı ile parasal genişleme yapıldı.
İçeride enflasyon sorunu olan ülkede, gelişmişlerin enflasyonla mücadelesi yerine deflasyonla mücadelesindeki bu “sözlü kılavuzluk” sanki bir “maymuncuk” gibi çok daha ilgi gördü.
En son örnek de dolar kurunun 3.35’i geçip ekonomik birimlerde “tutulamıyor” kanaati oluşmaya başlayınca “Beştepe’de ekonomi zirvesi” haberi dolar kurunu geriletti. Hatta ilave olarak “Merkez Bankası Başkanı da katılıyor bu toplantıya” haberi de zerk edildi; sanki önemli bir ekonomi toplantısı yapıldığında merkez bankacıların katılmadığı olmuş gibi.
Zirvede alınmış “olası bir aksiyon” kararının birkaç güne açıklanacağı beklentisi ile sakin seyreden piyasalar, hafta sonunu da gördükten sonra bir kararın olmadığı fikrine vardı.
“Toplantı yapılıyor” haberinin kur üzerindeki etkisini bir “sözlü müdahale” aracı gibi gören Ankara yönetimi ve hatta teknokratlar, bunu ihtiyaç duyulduğunda işe yaramayacak bir “araç” haline düşürüyor.
Erozyon devam ediyor; tasarruf sahibi lafa değil, eyleme bakıyor.
4 Mayıs haftası bankacılık sistemindeki döviz mevduatlarının 3.4 milyar dolar azaldığı dikkat çekiyor. Bunun her döviz hesabı azalışında sunulduğu gibi “yerleşikler döviz bozdurdu” biçiminde değil, sistemden çıkış şeklinde olması kuvvetle muhtemel. Muhtemel çünkü 3.4 milyar dolarlık bir döviz bozumu varsa TL mevduatlarda ya da katılım hesaplarında da yaklaşık 14 milyar TL’lik bir artış olması beklenirdi. TL mevduatlara bakıldığında aynı hafta vadeli TL mevduatlarında 7 milyar TL’lik artış, toplam TL mevduatlarda ise 10 milyar TL’lik azalış var.
TL’nin değerinin korumak için geç kalındıkça, “mış gibi” yapıldıkça bekleyişler bozuluyor; hem kur yükseliyor hem de “piyasa dışı önlemlere” dair kaygılar artıyor.
Kur yükseldikçe enflasyon bekleyişleri ve faizler de yükseliyor. “Lobilere teslim olmadık, Merkez Bankası yüzde 13.5’ta duran faizine dokunmadı” denilebilir; ama piyasada 1 yıllık faizler yüzde 16.85’e, tahvil faizi de çoktan yüzde 16’nın üzerine attı.
Doların her bir kuruş artması ile 10bin TL kazanıyorum. Asgari ücretli de 1500 TL için bir ay çalışıp dursun. Aslında alt seğment için üzülmüyor değilim. Ama dünyanın kanunu bu kardeşlerim. Biri yer biri bakar.
dolar 4.38 i geçti allah hepimizin yardımcısı olsun
Her ülke layık olduğu gibi yönetilir. Bu da ne şimdi diyenler olacaktır. Ülkede reis emrediyor faiz insin diyor, Merkez Bankası onu dinlemiyor diyen insanlar çoğunluksa ve bunların büyük kısmı Akp ye oy veriyorsa biz ülke olarak buna layığız demektir. Çünkü sözle ne faiz düşer ne döviz fiyatı.
DOLAR düşmesin.. Faizleri de artırmasınlar. belirli bir seviyede DOLAR mecburen duracak. orada enflasyon artış etkisi de biter. enflasyon artışı yavaşlar ve düşer. faizler artmaz. dolar üzerinden mal alanlar da ticaret yapıyorsa ona göre kur farkı zararını giderir. dolar üzerinden tüketim yapanlar yerli malı tercih etsin. illaki alternatifi var. cari açık da otomatik azalır. alın terimizi yan gelip yatan faizcilere vermeyelim. faiz artırınca sanki düzelecek mi her şey?. dolar borcu olanlar da yavaş yavaş azaltsın borcunu olsun bitsin.
sen ne kadar da zekisin :D :D :D
MB SININ HİÇ BİR SUÇU YOKTUR.TEK SUÇLU CUMHURBAŞKANI DIR.KENDİSİNE BİRAZ ÇEKİ DÜZEN VERSE ULU ORTA ÇIKIP KONUŞMAZSA BOŞ BOŞ VE KURUMLARI BİRAZ KENDİ HALİNE BIRAKSA BU İŞ DÜZELİR.AYRICA CUMHURBAŞKA NIN BABASININ PARASI GİBİ HAZİNEYİ ZENGİN BİR DEVLETMİSİZ GİBİ HAK ETMEYENLERE DAĞITMAZSA VE SURİYE İLERE KALICI BİR ÇÖZÜM BULMALI.MESAL AB ÜLKELERİNE VE KENDİ ÜLKELERİNE GÖNDERMELİ.
Hepsinin cebi dolar kaynıyo. Lafa gelince 3,50 de herkese dolar satın dediler sonuç ortada. Zaman en güzel cevaptır. Koyunlar göremez.
Uçuruma sürüklenirken, hala oy kaygısı ile Merkez Bankası'nın işine karışmak çok üzücü sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. 24 Haziran'da bunun hesabını verecek tabi şimdiki hükümet.
Bıraksalar merkez faizi 20 ye çekecek. Rezervi yeterli değil
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.