Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
19 Mart 2000 tarihinde yayınlanan The Simpsons dizisinde, Bart Simpson kendi geleceğini görür. Bart gelecekte pek başarılı olamıyordur. Kız kardeşi Lisa ise ABD Başkanı olmuştur. Lisa, bir önceki başkanın yarattığı hasarı değerlendirmek için Oval Ofis'te bir toplantı düzenler. Bir danışman baş aşağı giden bir grafik gösterir ve açıklar: "Beş kuruşumuz kalmadı"... Lisa'dan önceki başkan Donald Trump'tır...
Dizinin yayınlanmasının üzerinden tam 16 yıl geçti. Dizinin yaratıcıları, geçenlerde verdikleri bir röportajda, "her şeyin çok kötü gittiği bir dünya senaryosuna uygun bir başkan adayı olarak Donald Trump'ı düşündüklerini" söylediler. Dünya o zaman abartıldığı kadar kötü şartlarda değil, ama yine de küresel ekonominin de pek matah gitmediği ve birçok sorunun tartışıldığı günümüzde, geçmişten gelen bu kehanetin doğru çıkıp çıkmayacağını Kasım ayında göreceğiz.
Kasım ayındaki ABD Başkanlık seçimi yaklaşırken, piyasalar henüz olasılıklara göre pozisyon almaya başlamadı.
Kimin başkan olacağı, nasıl bir ekonomik politika izleyeceği aslında bizi de yakından ilgilendiriyor. Ancak bize gelmeden önce bakmamız gereken bir konu var: Başkanlık yarışı ABD Merkez Bankası'nı (FED) nasıl etkileyecek? Aslında bunun tersi belki de daha doğru: FED, başkanlık yarışını etkileyebilir mi?
Medyaya bakarsak Cumhuriyetçiler FED'den pek hazzetmiyorlar. Hatta şu anda Cumhuriyetçilerin en önemli adayı gibi görünen Trump, Ekim ayında verdiği bir röportajda, FED Başkanı Yellen'ı faizleri bilinçli olarak düşük tutarak Obama yönetimi ile işbirliği yapmakla itham etmiş ve bunun siyasi bir tercih olduğunu söylemişti.
Kağıt üstünde Trump haklı olabilir: FED'in hızlı bir faiz artış sürecine girmesi, parasal aktarım mekanizmasına zarar verip ekonomik büyümeyi zayıflatabilir. Bu durumda yeni bir ekonomik politika gerektiğini düşünen seçmenler diğer seçeneğe yönelebilirler. Eğer FED siyasi güdülerle hareket ediyorsa, faiz artırımını ağırdan almasının gerekçesi pekala bu olabilir. Ancak geçmişe baktığımızda bu teorinin haklılık payı olmadığını görüyoruz: Daha önceki örnekler, FED'in siyasi kaygılarla hareket etmediğini, ekonomik beklentilere uygun aksiyon aldığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Zaten yapılan araştırmalar da bu tartışmaların pek bir şey ifade etmediğini, meseleyi FED'e indirgemenin abesle iştigal olduğunu işaret ediyor. ABD'de seçmenlerin oy tercihlerinde en önemli etken ekonomi. Eğer ekonomide işler yolundaysa, sağlıklı bir büyüme ortamı varsa, o zaman iktidar değişmiyor. Eğer bir başkanın ilk döneminde ekonomide durgunluk yaşandı ve seçime böyle bir atmosferde girildiyse, başkanın yeniden seçilme olasılığı çok düşük. (Jimmy Carter, 1980 seçimi). Ekonominin güçlü seyrettiği dönemde ise, mevcut başkanın yeniden seçilme şansı çok daha yüksek (Ronald Reagan-1984 seçimi, Bili Clin-ton-1997 seçimi). Yine ekonomi iyiyse, aynı siyasi görüşün devam edeceğini de varsayabiliriz.
O zaman aslında ABD'de siyasette neler olduğunu değil de, ABD ekonomisinin durumunu tartışmamız gerek. Trump'a sorarsanız FED'in politikaları yüzünden borsalarda bir balon oluştu ve ekonomide açıklanan rakamlar da "uydurma". Verilere baktığımızda ise ekonomideki toparlanmanın devam ettiğini görüyoruz: İstihdam artışı dengelendi, işsizlik oranı kriz öncesi seviyelere geriledi, büyüme göstergeleri de toparlanmanın yine belli bir baza oturduğunu işaret ediyor. Bu ekonomik tablo, aynı zamanda enflasyonun geri döndüğünün de habercisi: Enflasyonda artık eğilim yukarı yönlü, çekirdek enflasyon da son bir yıldır yükseliyor. Bu durumda FED'in 2016 içinde, enflasyonu kontrol altında tutmak için Faiz artırımlarına devam etmesi gerekebilir. Piyasa da 2016 içinde bir adet faiz artırımına kesin diye bakıyor. O zaman ABD'de işler iyi gidiyor diyebiliriz ki bu siyasi açıdan ne beklememiz gerektiği konusunda bize yeterince açık bir mesaj veriyor.
Ancak bu noktada işler biraz karışık, zira FED bu dünyada yalnız değil. FED'in kararları tüm dünya ekonomisini ve finansal sistemi etkileme potansiyeline sahip. Çin ekonomisi yavaşlar ve diğer önemli merkez bankaları istisnasız parasal genişlemeye giderken, FED'in faiz artırım süreci yeni sorunlara gebe. ABD ekonomisi ihracata dayalı değil, iç talebe ve hatta hizmet sektörüne dayalı büyüyor. Bu yüzden FED, haklı olarak, sadece ABD'ye bakarak karar verebilir elbette, ama bunun bedelleri olacak: Böyle bir ortamdaki faiz artırımı, doların aşırı değerlenmesine yol açar. Bu da denizaşırı işler yapan Amerikan şirketlerinin rekabetçiliğini azaltıp, bunların üzerinden yine ABD ekonomisini vurur. Küresel finans sisteminde oluşacak dalgalanmalar da ABD'ye bankacılık kanalı vasıtası ile yansıyacaktır.
Mart ayı toplantısında FED iyi giden ekonomik tabloya rağmen oldukça temkinli ifadeler kullandı. Aralık ayında çok daha fazla belirsizlik varken faiz artıran FED'İ, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) beklenenden çok daha güçlü bir parasal genişleme programı açıklamasının ardından ortaya çıkan yeşil filizlere rağmen korkutan ne olabilir? Muhtemelen yukarıda bahsettiğimiz ikincil kaygılar... Ancak ABD de ekonomi toparlanmaya devam ederken, çekirdek enflasyon yükselirken, FED'in ellerini kavuşturup bir kenardan izleyeceğini düşünemeyiz.
Her ne kadar piyasalar FED'in faiz artışına 2013 ortasından bu yana hazırlanıyor olsa da, yine de olası faiz artışının bazı etkileri olacak. Gelişen ülke para birimleri ve faizlerindeki
oynaklık artacak, fon akımlarında dalgalanmalar oluşacak. Piyasalardaki değişimler elbette önemli, ancak daha büyük bir sorun ile karşı karşıyayız aslında: Gelişen ülkelerdeki borç sorunu. 2008-2009 krizi sonrası gelişmiş ülkelerdeki borçluluk oranı azaltılırken (deleveraging), gelişen ülkelerde bu oranlar arttı. Türkiye özelinde, bu dönemde kamu borcu önemli oranda azalırken, özel sektör borcu hızla arttı. İşte özel sektörün borçlanma oranındaki bu artış, borçların çevrilmeye başlandığı dönemde yükselecek olan borçlanma maliyetlerinin sorun yaratacağını söylüyor. Keza şirketlerin ödedikleri faiz farkı da (spread) 2013'ten bu yana düzenli olarak artıyor.
Böyle bir ortamda yurtiçinde TCMB'nin işi hiç kolay değil. Uzun süredir hedefin oldukça üzerinde seyreden enflasyon görünümüne karşın, zayıflayan büyüme göstergeleri TCMB'nin işini zorlaştırdı. Enflasyonu kontrol altında tutarak büyümeye destek vermeye çalışan TCMB, ekonominin gidişatına göre dönem dönem büyümeyi daha ön planda tutabilir. Bu durumda, TL'nin vereceği tepki anahtar konumunda. Hızlı bir faiz indirimi, bizi daha önce de gördüğümüz TL'de "değer kaybı-beklentilerde bozulma-yüklü faiz artırımı" kısır döngüsüne sokabilir.
TCMB bundan kaçınmak için bir süre daha çoklu faiz politikasına devam edecek gibi görünüyor. Mart ayında faiz koridoru tavanında yapılan 25 baz puanlık indirime ise "oldukça zayıf seyreden kredi büyüme hızına müdahale" gözüyle bakmakta fayda var. 25 baz puanlık indirimin, parasal aktarım mekanizmasına önemli bir katkı yapması mümkün değil, dolayısıyla bu ayarlamayı, fırsatlar oluştuğu anda TCMB'nin daha yüklü indirimler yapmaya hazır olduğu şeklinde okuyoruz.
Kuşkusuz ABD'nin yeni başkanının uygulayacağı ekonomik politikalar kadar, siyasi düzlemin de Türkiye üzerinde etkileri olacak. Bu konuda spekülasyon yapmak mümkün, ancak yine tarihin yön göstericiliğine sığınalım: Her ülkede olduğu gibi ABD'de de seçim söylemleri ile gerçekler birbirinden rahatlıkla farklılaşabiliyor. Yeni ABD Başkanı da, ki bu ekonomik görünümde Demokratlardan olması daha yüksek olasılık, mevcut söylemden çok sapamayacaktır. Bu durumda Türkiye-ABD ilişkilerinde de, en azından ekonomimize yansıyacak denli büyük bir değişim beklenmemeli.
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.