Mustafa A. Aysan [email protected] Mustafa A. Aysan

Tasarruf etmeden büyümek zordur

29 Ocak 2013, 07:35 ---

Geçen haftaki yazımı yorumlayan “Bankacı” okuyucum, şöyle diyor: “Maaşıma yıllardır enflasyon oranında zam gelsin, sonra da tasarruf edebiyatı yapın.  Ben bırakın tasarruf yapmayı fatura ve borçlarıma para yetiştirmekte zorlanıyorum.  Alım gücünü devlet enflasyon düşük çıksın diye düşürüyor.  Sonra da kaynak bulmak için beni tasarrufa yönlendirmeye çalışıyor.  Hocam, senin açından konuşmak kolay; ununu elemiş, eleğini asmışsın; kazandığını kazanmışsın.   Hariçten gazel okuyorsun.”  Bu görüşler, konuyu yeniden ele almamı sağlıyor; teşekkür ederim.

Hemen tüm toplumlarda, en az geçim düzeyinin üzerindeki gelirlerde tasarruf yapmak mümkün, ama her gelir düzeyinde de yapılabilir; ama davul zurna ile tüketime özendirilen bizim gibi toplumlarda tasarruf etmek her kesim için ayni derecede zordur.  Tüketebileceğinden fazla geliri olanlarımız için tasarruf etmek daha kolaydır.  Ama o yüksek düzeylerdeki gelirler, çok az kişide vardır; çoğu aile, hele sabit gelirli, ya da fiyat artışlarından yavaş artan ücret gelirinden başka geliri olmayanlar, aylık gelirimizin elimize geçeceği güne ulaşmak için sabırsızlanırız. Ben de borç taksitleri ve aylık faturalı ödemeleri yapabilmek için aylık geliri elde etme gününü özlemle bekleyenlerdenim.   

Yukarıda sözü geçen yazımda, toplumumuzun tasarruf eksiğinin geleceğimiz için yarattığı tehlikelere, (moda deyimi ile “riskler” e) dikkatlerimizin yönelmesini sağlamaya çalıştım. Çünkü bana öyle geliyor ki, 2009’u izleyen son üç yıldaki ekonomik deneyimimiz, “Büyük Küresel Bunalım” dan kurtulmaya çalışan dünyanın öteki ülkeleri için de büyük dersler içermektedir:  Gerçekleşen Milli Gelir rakamlarımıza göre ekonomimiz,  2009’da % 4,7 oranında küçülmüştür.  Bunalım yılını izleyen iki yılda, (2010 ve 2011) ayni sırayla, % 8,9, ve % 8,5 büyüdükten sonra, 2012’de kendi aldığımız frenleme önlemleriyle büyüme hızımızı % 3’ün altına indirmek zorunda kaldık. Bu başarımızla övünüyoruz;  bu konuda fazla başarılı olamayan bizden daha zengin ve geliri yüksek ülkelerin beğenisini (ve belki de kıskançlığını) üstümüze çekiyoruz.  Hızlı büyümelerle dünyanın ilerlemiş ülkelerinin refah düzeyine ulaşmak isteyen bir ülkemiz, bunu yaparken yüksek yabancı para (döviz) açıkları, hızlı dış borç artışları ve dış borçların vadelerinde ortaya çıkan kısalmaların yarattığı tehlikeler ile karşılaşmaktadır; geçmişte çok karşılaşmış ve bu açıkların yarattığı sıkıntıları göğüslemiştir.   Bu tehlikeler (riskler), ekonomimizin döviz açığının, 2011’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GYSH)’ nın  % 10’una yükselmiş olmasından kaynaklanmıştır.  2011’de 77 milyar dolara yükselmiş olan döviz açığımız, 2012’de alınan önlemlerle ancak 54 milyar dolara (% 30 oranında) düşürülebilmiş, ama bu arada büyüme hızımız da % 200 oranında (% 8,9’dan % 3’e) düşmüştür.  Bu rakamlar, yüksek ekonomik büyüme hızının, yurt dışından borçlanarak sürdürülmesinin (dökme suyla dönmesinin) olanaksız olduğunu, sürdürülebilir yüksek büyüme hızlarının ancak yüksek tasarruf oranları ile sağlanabileceğini açıkça göstermiş olmalıdır.

2009 Küresel Bunalımı içinde, dünya Milli Gelir’ nin % 25’ini yaratan dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin bu günlerdeki durumu, bu yorumu desteklemektedir:   Ünlü İngiliz İktisatçılarından Hamish   McRae’nin 1995’te yayımlanan “2020’de Dünya” adlı yapıtında (s. 39-40) içinde bulunduğumuz büyük ekonomik bunalımı ve ABD’nin bu günkü başarısızlıklarının nedenlerini,  sanki 1995’te görmüş bulunmaktadır: düşük tasarruf oranları.  Yazar dünyanın en büyük 7 gelişmiş ülkesinde 1985-1989 yıllarındaki gerçekleşmiş yıllık ortalama tasarruf oranlarını (GSYH’ nın yüzdesi olarak yurtiçi tasarrufları şöyle sıralamış: 1) ABD, % 16,4; Japonya, % 32,7; Almanya, 34,0; Fransa, % 20,1; İtalya, 20,9; İngiltere, 16,8; Kanada, 19,4.  Geçen haftaki yazımız, Türkiye’nin tasarruf oranlarını gösteriyor: Türkiye 2011, % - 10. 

Yazar, ABD için sözü geçen kitabında şu sonuçlara ulaşıyor: “Rakamlar, 1980’lerin ikinci yarısında, ABD’nin, gelişmiş sanayi ülkelerinin hepsinden daha az tasarruf ettiğini gösteriyor.  Düşük tasarruf oranının zararları 4 katlıdır:

Yatırımların azaltılması yönünde baskılar yaratır….büyüme hızının düşmesine neden olur.
Tasarrufların, yatırımlardan düşük olması, cari işlem açıklarının artmasına neden olur.
Ülkenin toplam tasarrufları düşük ise, emekli aylıklarının, devlet bütçesinden karşılanması zorunluluğu ortaya çıkacaktır.
Tasarrufların düşük olması, halkın, işsizlik, hastalık ve boşanmaların artması gibi sosyal rahatsızlıklar yaratan aksamalara karşı dayanma gücü azalır.”

Yazar, 1980’lerin ikinci yarısında ABD’nin,  4-5 yıllık bir sürede, dünyanın en büyük borç veren ülkesi olma özelliğini yitirmiş ve dünyanın en büyük borç alan ülkesi konumuna geldiğini kanıtlamıştır.  Şimdi bizler biliyoruz ki ABD, son yıllarda ekonomik bunalımlar üreten bir ülke konumuna gelmiş, son Büyük Ekonomik Bunalım da ABD’de oluşarak dünyaya yayılmıştır.

Kalıcı yüksek ekonomik büyüme hızımızı koruyabilmek için ve ülkemizin uzun süreli ortalama büyüme hızı olan % 4-5 gibi ortalama hızları ile sürdürülebilir bir hızı koruyabilmesi için, GSYH’ nın % 20-25’i oranındaki bir tasarruf oranına ulaşması gerektiği bu gerekçelerle öne sürülebilmelidir.

Bu yapılabilirse ülkemiz, tüm dünya ülkelerine bir örnek daha vermiş olacaktır.  Ülkemiz ve toplumumuz, Cumhuriyet’in ilk yıllarında bunu çok yapmıştır.

Sözü geçen okuyucumun tanımlamasıyla “bu edebiyat”, daha çok söz götürür.  Bu tartışmayı sürdürmeliyiz. 

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri