Şimdi biz ne yapmalıyız?
Bir önceki yazımın (24 Eylül tarihli, “Dünya Ülkeleri Krize Doymuyor”) dikkatli okuyucusu Mehmet Zeybek Beyin yorumu şöyle:
“Hocam, tespitlerinize katılıyorum. Günlerce çevremdekilere telkin ettiğim düşüncelerime tercüman olmuşsunuz. Avrupa ve Amerika’nın bu krizi öteleme ve erteleme politikası sizce bizim ülkemizin işine yaramıyor mu? Son iki ayda yaşadıklarımız bunun habercisi değil mi? Biz biraz strese girdik; Amerika ve Avrupa biraz düzelme sinyalleri verdi. Sıcak para hemen saf değiştirdi ve döviz-faiz dengemiz sarsılıverdi. Bu ekonomiler düzeldik dese nice olur halimiz? Daha bu ekonomilerin düzelmesini kaldırabilecek bir ekonomik derinliğimiz olmadığı ortada.”
Gelişmiş ülkelerin birikmiş borçlarını yeni borçlanmalarla ödeyebilmek için hızla para basıyor olmaları, ülkemizin işine yaramadığı gibi bize çok zarar da veriyor. Kalkınmış ülkelerin hızlı para basmaları, bu ülkelerde fiyatların artmasına, faizlerin yükselmesine ve bizim uluslararası borçlanmalarımızın faizlerinin yükselmesine neden oluyor; ekonomimize denge (istikrar) kazandırmak amacıyla aldığımız önlemlerin etkisini azaltma ve uygulanmalarını zorlaştırma yönlerinde sonuçlar yaratıyor. Bu nedenlerle başka ülkelerin krizleri, bize büyük zararlar veriyor: kriz nedeniyle onlar bizim mallarımızı fazla alamıyor, biz onlardan fazla mal alamıyoruz. Bu her iki tarafa da zararlıdır. Kriz koşulları altında bu ülkelerden fazla borçlanma da yapamıyoruz. Başka ülkelerin krizleri de bize büyük zararlar verir; başka ülkelerin krizlerinin bize yarar sağlaması söz konusu değildir. Görüşünüz var olduğu yönündeyse lütfen bunu bana anlatınız.
2008 krizinden sonra ortaya çıkan olaylar, bu sözlerimizin kanıtlarıdır: Son beş yıldır hemen tüm para alanlarında (Dolar, Euro, Sterlin, İsviçre Frangı gibi) dolaşımdaki para miktarları, ekonomi tarihinde görülmemiş yüksek hızlarda artırılmış, artan bu büyük para miktarları çoğunluğu özel şirketlerden oluşan aşırı borçlanmış şirketlerin, bankaların ve devletlerin borçlarının daha da artırılması için kullanılmış ve sonunda tüm ülkelerle ilgili kuruluşların borçları ve borçluluk oranları artmıştır.
Geçen yazımızın öne sürüdüğü görüş de bu idi: bu borçlanma furyası, tüm devletlerin dış borçlarının artması sonucundan fazla bir şey yaratmamıştır; bu borç durumunu daha fazla süründürmek olanağı yoktur; krizden kalıcı olarak çıkmanın yolu bu borçlanmaların azaltılması yönünde önlem almaktır. Oysa ileri ülkeler son beş yılda istenenin tam tersini, birbirlerinin borçlarını artırma yönünde çalışmışlardır. İleri ülkelerde görülen aşırı tutarlardaki zincirleme borçlanmalar, bizim gibi kalkınmaya çalışan geri kalmış ülkelerin işine yaramış mıdır? Benim bu soruya yanıtım olumsuzdur; çünkü gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan yüksek para miktarları, belki gelişmekte olan ekonomilerin borçlanmasını biraz kolaylaştırmış olabilir ama, geri kalmış olup da borçlanmalarla ülkelerini kalkındırma yönünde olan ülkelerin aşırı borçlanması, hiçbir ülkenin yararına değildir; hatta borç veren ülkeyi de sonunda çıkmazlara yöneltmiştir. Bunun için Osmanlı İmparatorluğu’nun ve bizim 1950’den sonraki ekonomik krizlerimizin tarihçesine bakılmalıdır. Bu dönemde kalkınmaya çalışan tüm ülkelerin deneyimleri de bu görüşümüzü desteklemektedir.
Son iki ayda yaşadıklarımız, benim temel görüşümü, finansal pazarlara gelişmiş ülkeler tarafından sürülen para miktarlarının ve borç artırımlarının tüm insanlığın ve tüm ülke ekonomilerinin zararına sonuçlar yarattığı konusundaki görüşümü desteklemektedir. Çünkü biz son iki ayda da büyük dış ticaret ve döviz açıkları vermiş ve bu açıkları karşılamak için dünya finansal pazarlarından borçlanabilmişizdir. Bu borçlanmaların ekonomimize büyük zararlar verdiğini açıkça görebilmemizi sağlayacak olaylar çok gecikmeyecek ve bizler, aşırı borçlanmış ülkeler liginde, şimdi bulunduğumuz yirminci sıradan daha yukarılara tırmandığımızı göreceğiz. Bu konudaki rahatsızlıklarımız şimdiden başlamıştır. Son iki ayda dolar fiyatında ortaya çıkan hızlı artışlar ve bu hızlı artışın yıllık enflasyon hızını artırma yönündeki etkileri bu görüşümüzün açık kanıtlarıdır.
Batı ülkelerindeki “iyileşme sinyallerinin” hiçbiri kalıcı değildir; ABD’deki sinyaller, bu yanıtı verinceye kadar sönmüştür: Federal Devlet’in ödeneksiz ve bütçesiz kalması nedeniyle memur aylığı ve borç ödeyemez duruma düşmesi, geçen yazımızda öne sürüdüğümüz görüşlere uygun sonuçlar vermiştir: bütçe krizinin nedeni, yıllardır sürdürülen yüksek dış ticaret ve bütçe açıklarının birikmiş sonuçları nedeniyle federal devletin borçlanma sınırlarının tıkanmış olmasıdır. Bu tıkanma, geçen yazımızdaki beklentilerimize tıpatıp uymaktadır; yüksek borç taksitlerini yeni borçlanmalarla ödemek, yeni krizlerin davetçisidir; gelişmiş ülkeler bu huylarından vazgeçmelidirler. Onlar vazgeçmemiş olabilirler; biz onlara uymamalıyız. Şimdi yapmamız gereken, dış ticaret ve ödemeler açıklarımızı azaltmak ve bütçe fazlaları vererek borçlarımızı azaltmaya çalışmaktır. Bu ise, söylenmesi çok kolay, ama gerçekleştirmesi çok zor işlerdendir. Belki de bu nedenledir ki, bu konularda sorumluluk taşıyan ve uygulama güçleri olan yetkili ve sorumlu büyüklerimiz, bu konuda boyuna fazla anlamı olmayan sözler söyleyerek bu sorumlulukları geçiştirmeye çalışmaktadırlar ve yanlış yapmaktadırlar. Onlar da fazla söz söylemeden “icraat” yapmalıdırlar.
Sevgili okurumun bu geniş kapsamlı sorusunu tek yazıyla geçiştirmek olanağı yoktur; zaten ben de olanaksız olanı yapmak niyetinde değilim.
-
17 Şubat 2016, Çarşamba
2016’da ekonomik sorunlarımız II
Devamını Oku - 03 Şubat 2016, Çarşamba Devamını Oku
-
05 Ocak 2016, Salı
Sığınmacılar için çözümün yolu
Devamını Oku - 05 Ekim 2015, Pazartesi Devamını Oku
- 24 Ağustos 2015, Pazartesi Devamını Oku
-
24 Temmuz 2015, Cuma
Anayasa değişikliği tartışmaları
Devamını Oku - 14 Temmuz 2015, Salı Devamını Oku
- 06 Mayıs 2015, Çarşamba Devamını Oku
-
15 Nisan 2015, Çarşamba
Seçim yaklaşıyor; ekonomi bozuluyor
Devamını Oku -
01 Nisan 2015, Çarşamba
Bozulan dengeler yeniden kurulmalıdır
Devamını Oku
- BANKA HİSSELERİ
-
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri