Mevcut enflasyon ve faiz oranlarıyla yatırımcı yeni yatırım yapar mı?
Muhtemelen % 15 civarında bir enflasyon oranı ile 2020 yılını kapatacağız. Bu oran Türkiye’de 90’lı yıllarda yaşanan eski enflasyon oranları ile karşılaştırıldığında kimilerine görece düşükmüş gibi görünse de, Dünya geneline bakıldığında Afrika ülkelerinin çoğunda dahi bu yükseklikte bir enflasyon oranı ile karşılaşmanın mümkün olmadığı görülecektir. Enflasyon, ekonomik problemler içerisinde çözümlenmesi gereken en önemli sorunların başında gelmektedir öyle ki piyasa ekonomisinde tüm fiyatlama mekanizması bu nedenle bozulmaktadır.
Neyse ki bir Alman ekolü kadar konunun önemini içselleştiremesek de, TCMB de durumun farkına varıp politika faizini son 2 toplantıda ciddi anlamda yükselterek yasa ile kendisine verilmiş temel görevi olan fiyat istikrarını sağlamak adına önemli adımlar atmıştır. Aşağıda yer alan tabloda Türkiye ile aynı kulvarda yer aldığı düşünülen gelişmekte olan bazı ülkelerin Kasım 2020 itibariyle enflasyon ve merkez bankalarının politika faiz oranları karşılaştırmalı olarak yer almaktadır. Bu noktada yorumu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Faizler yükselirken kredi piyasası daralıyor
Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor. Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 22 faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 25 bandına ulaşmış durumda.
Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran miktarsal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.
Türk reel sektör şirketlerinin finansman kaynağı temini bakımından genellikle banka kredilerine bağımlı oluşları ve banka kredilerinin uzun yıllar boyunca finansman temininde neredeyse tek seçenek olması, Türkiye’de faaliyet gösteren reel sektör firmalarının kaynak çeşitliliğini sınırlayarak kaynak maliyetlerinin de artmasına sebep olduğu da bilinen bir realite.
Bankalardan temin edilen kredilerin tutar ve vadelerinin esnek olmayışı, kredi yenilemede yaşanan zorluklar ve özellikle şu an içinden geçmekte olduğumuz gibi ekonomik daralma dönemlerinde yaşanan kredi sınırlamaları, firmaların hem günlük nakit yönetimlerini hem de uzun vadeli yatırımlarını da olumsuz etkilemekte. (Bu durum açıkça bize sermaye piyasamızın da gelişmesi ve derinliğinin artırılması gerekliliğine işaret eden ayrı bir yazı konusu)
Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.
Daha iyi bir 2021 için ne yapmalı?
Hepimizin hatırlayacağı üzere şu an olduğu gibi 2002-2008 yılları arasında da hem enflasyon hem de faiz oranı oldukça yüksekti. O dönemle şu an içinde bulunduğumuz dönem arasındaki temel fark ise o dönemde enflasyonla mücadelenin bir numaralı ekonomik hedef oluşu idi. Şayet, hepimizin artık çok iyi bildiği ve detayına girmeye gerek olmadığını düşündüğüm yapısal reform sürecine girerek atılması gereken adımları hızla atar ve enflasyonla gerçek anlamda mücadele eder isek gerek kur düzeyi gerekse faiz oranları düşerek daha dengeli bir patikaya oturacaktır. Unutmayalım ki yatırımcının yatırım eğilimini belirleyen tek unsur faiz oranı değildir, bir güven mesajı ve yeni bir heyecan mevcut havayı bir anda olumlu şekilde değiştirebilir. Aksi taktirde, kişisel olarak 2021 yılında ekonomimizde % 2’den daha fazla bir oranda büyüme ihtimalini oldukça düşük görüyorum.
Yeni yılın başta ülkemiz olarak tüm dünyaya sağlık ve mutluluk getirdiği, ülkemiz özelinde ise ekonomik anlamda kur-faiz-borsa üçgenindeki değişimleri tartışmak yerine üretim odaklı bir dönem olmasını temenni ediyorum.
-
26 Kasım 2021, Cuma
Finansal dalgalanmayla ortaya çıkabilecek tahsilat ve satış riskleri nasıl azaltılabilir?
Devamını Oku -
22 Eylül 2021, Çarşamba
Faiz artırımı ve parasal sıkılaşma öncesi reel sektör ne yapmalı?
Devamını Oku -
23 Ağustos 2021, Pazartesi
25. yılında AB-Türkiye Gümrük Birliği revizyonu ve Yeşil Mutabakat süreci
Devamını Oku -
26 Temmuz 2021, Pazartesi
Bankacılık sektörünü mü yoksa reel sektörü mü kurtarıyoruz ?
Devamını Oku -
22 Haziran 2021, Salı
ISO 500 verileri ışığında Türk Sanayisi analizi: Katma değer mi montajcılık mı ?
Devamını Oku - 28 Mayıs 2021, Cuma Devamını Oku
-
17 Nisan 2021, Cumartesi
Çevreye duyarlı bir finansal araç türü olarak Yeşil Tahviller
Devamını Oku -
03 Nisan 2021, Cumartesi
Ekonomik riskler artarken şirketlerimiz ne yapmalı?
Devamını Oku -
16 Mart 2021, Salı
Küresel rekabetçilikte ve yarının dünyasında nereye doğru koşuyoruz ?
Devamını Oku -
07 Mart 2021, Pazar
Şirket iflasları artarken ekonomik riskler de büyüyor
Devamını Oku
- BANKA HİSSELERİ
-
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri