Cari açık nedir?
Aslında, bugün bu terimi tartışıyor olmamız, geleceğimiz için iyi değildir; son günlerde çok kullanılan bir deyimle, “hayra alâmet değildir.” Konunun okur/yazarı olanlarımız bile döviz açığının, ekonomik geleceğimiz açısından taşıdığı anlamı küçümsemektedirler. Örnek olarak, bu konularda bilgili olduğu iddiasında bulunan birçok insanımız ve birçok bilge geçinen arkadaşlarımız, “geçen yıl ekonomi yere çakıldı; yılık % 2,2 büyüme hızı bizim için yüz karasıdır; Türkiye yılda % 8 oranında büyüyebilecek potansiyele sahiptir; bunu gerçekleştirmeye çalışılmalıyız” gibi, fazla anlamı olmayan önerilerde bulunabilmektedirler. Bu tür önerilerde bulunanların, ülkemizin gelecek yılda % 8 oranında Milli Gelir artışı sağlayabilmesi için, bu yıl Milli Gelir’ in % 20-25’i oranında yatırım yapması gerektiğini, bu oranda yatırım yapmayı sağlamanın da çok zor olduğunu bilmeleri gerekir.
Geçen hafta, Merkez Bankası Başkanı ekonomik büyüme hedeflerinin yükseltilmesinde acele edilmemesi gerektiğini, içinde bulunduğumuz koşullarda 2013 için planlanan % 4 oranındaki büyüme hızının bile ekonominin dengelerini bozmadan elde edilmesinin güç olduğunu, ekonominin dışa bağımlılığını azaltmak için ölçülü davranmak zorunda bulunduğumuzu ve merkez bankamızın geçen yıl olduğu gibi sıkı para politikası önlemlerini almayı sürdüreceğini söyledi. Buna karşılık Ekonomi Bakanımız, “Merkez Bankası göz boyamayı bırakmalı. Büyüme hükümet işidir. Türkiye’nin hedeflerine ulaşması için her yıl % 6 büyümesi gerekmektedir. Bu dönem (gelecek birkaç yıl) Türkiye’nin gaza basma dönemidir. Daha fazlasını hak ediyorduk; biraz, ‘acı fren’ oldu. Biz çok rahat bir şekilde, 4,2; 5,2; 6,2 de büyüyebilirdik. Bu gücümüz var.” diyordu.
Oysa ekonomimizin yabancı para (döviz) açığının yüksek olduğunu öne süren uzmanlarımızdan birçoğu, 2010 ve 2011 yıllarında elde edilen % 9 ve % 8,5 oranındaki dışa bağımlı yüksek büyüme hızlarının, ekonominin döviz açığını (Cari Açığı) ekonominin % 10’una kadar yükselttiğini ve bu durumun sürdürülemez bulunduğunu söylemektedirler. Bu uzmanlarımıza göre, 2012’de ekonominin “soğutulması” ve yüksek büyüme hızını kısıtlamak için alınan önlemler, yıllık büyüme hızını % 2,2’ye düşürmüş olsa da döviz açığımızı da Milli Gelir’ in % 6’sının altına düşürmüştür ve bu durum, bilinçli kısıtlayıcı para ve maliye politikalarının uygulanmasıyla elde edilmiş iyi bir sonuçtur. Bu görüşteki uzmanlar, alınacak önlemlerle, döviz açığının Milli Gelir’ in % 5’inin altına düşürülmesinin zorunlu olduğunu ve önemli ölçüde kısıtlayıcı önlemlerin sürdürülmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Aksi yapıldığı ve yüksek büyüme hızlarını elde edebilmek için yatırımlar hızlandırıldığı ve döviz açığı kontrolsüz biçimde arttığı takdirde ekonominin döviz kıtlığı koşulları içinde bir bunalıma gireceği görüşünü savunmaktadırlar.
Biz bu tartışmalar içinde iken, 2013 yılı ilk çeyreğini tamamlamış ve ilk ekonomik göstergeler gelmeye başlamıştır: Ocak’ta daha ölçülü artmış olan cari açık, Şubat’ta, bir yıl önceki ayni ayın % 21’i oranında artarak ilk uyarı göstergesini sunmuştur. 2013 Şubat’ının cari açığı (5,1 milyar dolar) ile birlikte, ilk iki aylık cari açık tutarı. 10,9 milyar dolardır. Bu konudaki tek aylık, ya da birkaç aylık rakamlar fazla anlamlı değildir; çünkü ekonominin döviz gelir ve giderleri yıl boyunca oldukça dalgalıdır. Bunun için mevsimlik dalgalanmaları da yansıtan 12 aylık birikimli rakamlara bakıldığında, Şubat 2013 sonundaki 12 aylık birikimli rakamlar, 48,4 milyar dolarlık bir yıllık cari açık tutarını göstermekte ve ekonominin yavaşlatılmaya çalışıldığı bir dönem için oldukça yüksek bir düzeyi ifade etmektedir. Bu sonuncu birikimli cari açık rakamı, geçen yılın Milli Gelir’ inin % 6’sı dolaylarındadır. Ancak, döviz ihtiyaçlarımızın yıl içindeki dalgalanmalarla birlikte göz önüne alınması ve 2013’ün Şubat’ında başlayan artış eğiliminin hızlanması durumunda yıllık cari açık tutarının 2013 yılsonunda 70 milyar dolarlık 2011 yılı düzeyine ulaşmasının kaçınılmaz olacağı tahmini yapılabilecektir. Bu yüksek düzeydeki döviz açığının sürdürülemez olduğu geçmiş deneyimlerimizle ve çok sayıdaki örnekle kanıtlanmıştır.
Cari açık konusundaki tartışmalardan da anlaşılabileceği gibi, 2013’teki bulmacamız şudur: Düşük bir döviz açığı ile yüksek bir büyüme hızına nasıl ulaşılabiliriz?
Aslında ekonomimizin geçmiş deneyimleri üzerinde yapılan sayısal (ekonometrik) araştırmalar, bu sonucu elde etmenin, yıllık iç tasarruf hacminin artırılmasından başka sağlıklı bir yolunun olmadığını göstermektedir. Kabaca, yapılması gereken hesap şudur: 2013’te Milli Gelir’ in % 6 oranında büyümesini istiyor isek, bunun birkaç misli yatırım yapmak ve bunları yıl içinde üretime başlatmak zorundayız. Geçmiş deneyimlerimiz göstermektedir ki, gelecek yıl 1 büyüme istiyorsak, bu yıl onun üç katı tutarında yatırım yapmalıyız. Demek oluyor ki, gelecek yıl % 1 bir reel (enflasyondan arındırılmış) büyüme istiyorsak, bu yılda Milli Gelir’ in % 3’ü oranında yatırım yapmalıyız. (Geçmiş araştırmalar, Sermaye/Hasıla katsayımızın 2,5-3,0 dolaylarında olduğunu göstermektedir) O zaman biz, gelecek yıl % 6 oranında bir Milli Gelir büyümesi istiyorsak, bu yılki Milli Gelir’ imizin % 18’i oranında yatırım yapmalıyız. Ve eğer bu düzeyde yatırımı kendi kaynaklarımızdan karşılamak ve döviz açığını artırmamak için ayni oranda tasarruf yapmalıyız. Yani az tüketip, daha çok tasarruf yapıp, bu tasarrufları üretim tesisleri yapmak için kullanmak zorundayız.
2012 yılının tasarruf ve yatırım rakamları henüz ortaya çıkmış değildir. Önceki yıl sonuçlarından yararlanarak yaptığım tahminlerime göre, 2012 yılında Milli Gelir oranları olarak, % 18 oranında yatırım, % 12 oranında iç tasarruf yapmış ve % 6 oranında da tasarruf açığı vermiş bulunuyoruz. Güngör Uras Bey, Milliyet’in 2 Nisan sayısındaki yazısında % 20,3 yatırım, % 15,1 iç tasarruf yapmış ve % 5,2 tasarruf açığı vermiş olduğumuzu söylemiş. Ayni yazıda resmi kaynaklardan, % 24,7 oranında yatırım, % 14,4 oranındaki iç tasarruf oranıyla % 10,3 oranında bir tasarruf açığı vermiş olabileceğimizi de söylemiş. Her üç tahmin de bizim geçen yıl önemli bir tasarruf açığı vermiş olduğumuzu ve bu açığı kısa vadeli dış borçla fonlandırdığımızı göstermektedir.
Bu nedenlerle eğer hükümet % 6 oranında kalkınmak istiyorsa, iç tasarruf hacmini % 20’ler dolaylarına çıkarmalıdır. Bu gün uygulanan politikalarla bir yandan yüksek tüketim ve harcamalar “gıdıklanırken”, öte yandan yatırımların Milli Gelir’ in % 25’i oranına kadar yükseltilmesi, bunalıma ve yüksek enflasyona davetiye çıkarmaktır.
-
17 Şubat 2016, Çarşamba
2016’da ekonomik sorunlarımız II
Devamını Oku - 03 Şubat 2016, Çarşamba Devamını Oku
-
05 Ocak 2016, Salı
Sığınmacılar için çözümün yolu
Devamını Oku - 05 Ekim 2015, Pazartesi Devamını Oku
- 24 Ağustos 2015, Pazartesi Devamını Oku
-
24 Temmuz 2015, Cuma
Anayasa değişikliği tartışmaları
Devamını Oku - 14 Temmuz 2015, Salı Devamını Oku
- 06 Mayıs 2015, Çarşamba Devamını Oku
-
15 Nisan 2015, Çarşamba
Seçim yaklaşıyor; ekonomi bozuluyor
Devamını Oku -
01 Nisan 2015, Çarşamba
Bozulan dengeler yeniden kurulmalıdır
Devamını Oku
- BANKA HİSSELERİ
-
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri