Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın geçtiğimiz gün söylediği 'Laiklik yeni anayasada olmamalı' sözleri bir anda ülke gündemini değiştirdi. Bu sözlere bir çok kesimden eleştiri geldi. Türkiye bunu tartışırken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın danışmanı Milliyet gazetesi yazarı Cemil Ertem bugünkü köşesinde bu tartışmaların biraz dışına çıkarak yeni anayasa ve ekonomi dengesini kaleme aldı. Ertem "her şeyden önce, biz anayasanın ekonomi tarafını da ele almalıyız, tartışmalıyız" diyor. İşte Ertem'in o yazısı;
Türkiye’nin, bir toplumsal uzlaşma çatısı olan yeni anayasayı ve bununla ilgili süreci bütün yönleriyle tartışması ve her kesimin, herkesin görüş bildirmesi tabii ki çok önemli ve böyle de olması gerekiyor. Bu anlamda tabii ki farklı kesimlerin talepleri, önerileri siyasi gerilim nedeni değildir; tam aksine, toplumsal kutuplaşmayı, uzlaşmaya götürecek anayasa yapma süreci dinamiğinin başlıklarıdır bunlar.
Esasında anayasalar toplumsal uzlaşmanın hukuki çatısıdır ve anayasaları toplumların uzlaşma ihtiyaçları ortaya çıkartır. Böyle olunca farklı ekonomik çıkarların uzlaşması ve devleti tam burada düzenleyici olarak işlevlendiren hukuki metinler olarak ortaya çıkar anayasalar...
Bundan dolayı, her şeyden önce, biz anayasanın ekonomi tarafını da ele almalıyız, tartışmalıyız.
Türkiye, yakın zamanda tam burada büyük sıkıntılar yaşamıştır. Dışa açık, rekabetçi bir ekonominin tesisi ve ortaya çıkan katma değerin adil paylaşımı için, bırakın anayasal güvenceyi, tam aksine, mevcut anayasa(lar) burada, Türkiye için ayak bağı olmuştur.
Kriz ve anayasa...
Türkiye’de 1980’e gelindiğinde imalat sanayiindeki istihdamın yüzde 35’i, katma değerin de yüzde 43.5’i kamu sektöründen kaynaklıydı. Bu zamana değin, Anadolu sermayesi olarak adlandırılan yerel sermaye çevreleri ise genellikle İstanbul ve çevresinde yapılanan büyük sermaye kesimlerinin bayisi durumdaydı. Seksenli yıllarda Özal’la başlayan liberalleşme ve mali dışa açıklık süreci yalnız var olan dengeleri bozmadı, 2001 krizine giren yolu da açtı. Dünyada 2008 krizi nasıl bütün dünyanın değil, ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerin krizi ise, Türkiye’de de 2001 krizi, dışa kapalı yarı devletçi bir ekonomiye tutunarak palazlanan sermayenin kriziydi. Bu anlamda kriz, aynı zamanda, anayasal bir krizdi ve Türkiye ekonomisi bunun sancısını hep çekti, hâlâ da çekiyoruz.
Çünkü çarpık ve yetersiz bir sermaye birikiminin öncüsü olan kesimler, sermaye birikimini daha yaygın ve kapsayıcı olarak devam ettirmek isteyen Ak Parti iktidarlarını kuşkuyla karşıladı ve daha sonra da mevcut Anayasa’ya dayanarak yolunu kesmeye çalıştı. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’deki bütün ekonomik tıkanıklıklar ve krizler, aynı zamanda, bir anayasa krizi olarak da anlatılmalıdır.
Bürokratik oligarşi...
Bu dönemde Türkiye, özelleştirmelerde ve genel olarak ekonominin dışa açılmasında çok ciddi anayasal-bürokratik zorluklarla karşılaştı. Bundan dolayı, Erdoğan her fırsatta bürokratik oligarşiden bahsetti.
Şu çok açıktır; Türkiye, bu anayasal sistemle devam ederse, bırakın bir refah toplumu olmayı, yeni bir ekonomik krizle karşı karşıya kalır. Çünkü 12 Eylül Anayasası’ndan hukuki gücü alan sermaye çevreleri, yeni küresel ekonominin rekabet, ölçek koşullarını karşılamaktan uzaktır. Burada, eskiye göre yatırım kararları alınmakta ve burası kendi krizini oluşturacak dinamikleri taşımaktadır.
Türkiye, yeni anayasa tartışmasını bu çok önemli iktisadi temelden başlayarak yaparsa çok yararlı olur diye düşünüyorum.
Burada, aynı zamanda, devletin ekonomideki yerini ve gücünü de yeniden tanımlamak zorundayız.
Sade ve anlaşılır...
Mevcut Anayasa’da rekabetçi açık bir ekonomiyi, girişim özgürlüğünü kısıtlayan ve anayasanın ruhuna işlemiş bir yaklaşım vardır. Buna bağlı olarak, ekonomik anayasal kurumların çoğu bugün işlevini yitirmiş ve günü karşılamaktan uzaktır. Türkiye, refah toplumunu hedefleyen, gelir dağılımını düzeltecek, adil bir ekonomiyi önceleyen, anlaşılır, az sayıda maddeyi içeren bir anayasayı hedeflemelidir.
Mesela, bu konuda yapılan şu çalışmanın anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Toplam 187 ülke üzerinden yapılan bir araştırmada, nüfusu 20 milyonun üzerinde olan ülkelerde, anayasanın kapsamı yüzde 1 arttığı zaman kişi başına gelir yaklaşık yüzde 3.5 oranında düşmektedir. Buradaki kapsam sözcüğünden kasıt, anayasa içerisinde yer alan kavramların ve konu başlıklarının toplam sayısıdır (Elkins, Ginsburg & Melton; 2009).
Nüfusu 10 milyonun üstünde olan daha geniş bir ülke grubuna bakıldığında da kapsamdaki yüzde 1’lik artış kişi başına geliri yüzde 2.5 oranında düşürmektedir. Tüm ülkeler dikkate alındığında ise düşüş yine yaklaşık yüzde 2 olmaktadır. Ayrıca, bu negatif etki Türkiye gibi ülkelerde daha yüksektir. Anayasanın kapsamının kişi başına gelire etkisi orta ve üst orta gelir grubundaki ülkelerde yaklaşık yüzde -4.5 düzeyindedir. Düşük gelir ve çok yüksek gelir grubunda ise etki yüzde -2 düzeyinde bulunmuştur.
Türkiye’nin 1982 Anayasası, kapsamının genişliği yönünden 187 ülke içerisinde 27. sıradadır. Yine, 1982 Anayasası sözcük sayısı olarak da 46. sırada yer almaktadır.
Anayasa konusunda tartışacağımız, bu örnekte görüldüğü gibi, öyle çok önemli ayrıntı var ki...
aksi halde, %92 gibi yüksek bir çoğunlukla onaylanan 82 anayasası gibi tartışmalı hale gelir....
yeni anayasa da çoğunluk değil, çoğulculuk esas alınmalıdır....
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.