<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaYaşam-MagazinYalnızlığımı söylemeyin kimseye----

Yalnızlığımı söylemeyin kimseye

Yalnızlığımı söylemeyin kimseye
22 Mart 2015 - 14:19 www.finansingundemi.com

O kadar kalabalık arasında yalnız olmak. Yalnızlığı sevmemek ama istemek.. Mahfi Eğilmez’den sıradışı bir yazı...

Ünlü Ekonomist Mahfi Eğilmez, Türkiye’deki değişimi, merkez bankasını, bankaları, faizi, enfasyonu, dövizi, ihracatı  kaleme aldığı internet sitesinde (mahfiegilmez.com) bu kez köşesini kendi yalnızlığına ayırdı. Ve ilginç bir yazısını hatırlattı. Ama sanki her şey bugüne aitmiş gibi… İşte Mahfi Eğilimez'in “Kendimdem Yazılar’ındaki o yalnızlığı…
 
Yalnızlığımı Söylemeyin Kimseye

Nedense bir yalnızlık duygusu çöktü üzerime bu aralar. Onca kalabalığın içinde olmama karşın yapayalnız hissediyorum kendimi. Geçen akşam başladı bu yalnızlık duygusu. Arkadaşlarla yemek yiyorduk. Herkesle bir şeyler konuşmama karşın kendi sesimi duyamıyordum. Başkalarınınkini de. Bambaşka yerlerde yapayalnız dolaşıyordum sanki.
 
Bazen olur bu bende. Sanki bu dünyada yaşamıyormuşum gibi. Hiç bir şeyi izlemez, hiçbir şeyi gözlemlemez bulurum kendimi. Daha doğrusu bulamam. Eskiden böyle kaybolduğumda, babama ya da anneme sorardım nerede olduğumu. Belki daha doğrusu nereye doğru ilerlediğimi. Aslında bu soruyu onların da tam yanıtlayamayacağını biliyor olmama karşın sorardım. En azından benim bir yanıt bulacağımı düşünmemi sağlarlardı. Bu da bir şey. Artık onlar yok. Onun için yalnızlığımı daha çok hisseder oldum böyle zamanlarda. 
 
Ne zaman anneme gidip anlatsam derdimi, ya da babama sorsam bulunduğum yeri, bir şeyler söylerlerdi bana. Tuhaf tuhaf bakmazlardı. Oysa babamla konuşup ona derdimi açıp çözüm soracak bilince ulaştığımda, yani aşağı yukarı ben 18 yaşındayken, babam şimdi benim olduğum yaşlardaydı. Peki ama o zaman onun bilgeliğine artık benim de ulaşmış olmam ve dolayısıyla kendi dertlerime çare üretir konuma gelmiş olmam gerekmiyor mu? Olmuyor. Ben şimdi başkalarının sorularını yanıtlasam da kendi sorularıma yol gösterecek olanlar yaşamıyor artık. Yani anlayacağınız ne zaman dertlensem kendimi yalnız buluyorum.
 
Aslında sevmem yalnızlığı. Yani yolculuğa yalnız çıkmayı, ya da yalnız başına yürümeyi hatta tek başına gidip spor bisikletine binmeyi. Birileriyle sohbet etmeyi severim. Yalnızlık canımı sıkar benim. Ama bazen öyle anlar olur ki yalnızlığı ararım. Kendimden bile sıkıldığım zamanlar olur. Kendimin bile bana fazla geldiği anlar. Alır başımı giderim. Uzun uzun yürür hiç bir şey düşünmeden boş boş bakarım çevreme. Geçenlerde böyle bir duygu anında kalktım gittim Belgrat ormanına yürümeye. Tam 6 kilometrelik bir yürüyüş parkuru. Olağanüstü güzel, bol oksijenli bir yer. Aşağı yukarı 1 saatimi alıyor o parkuru tamamlamak. Başladım yürümeye. Tam ortalarda bir yerde yağmur indi. Benim yazılarımı okuyanlar bilir severim yağmurda yürümeyi. Ama öyle böyle değil sırılsıklam oldum. Arabaya binene kadar farketmedim bile ıslandığımı. Arabaya bindiğimde o yalnızlık duygusundan bir an için sıyrıldığımda farkettim sırılsıklam olduğumu.
 
Pianist filmini sinemalarda gösterildiğinde izleyememiştim. Geçenlerde televizyonda izledim. Aslında güzel bir film ama birçok benzeri olduğu için beni fazlaca kavramadı. Bir de bu ikinci dünya savaşı ve Alman mezalimi temasından gına geldi artık. 1981 yılında Londra’da kaldığım 1 yıl boyunca BBC ve ITN’de o kadar çok ikinci dünya savaşı filmi ve belgeseli izlemiştim ki “acaba bu savaş devam mı ediyor” diye kuşkuya kapılmaktan kendimi alamamıştım. Her neyse ben filmden çok piyanist Spillman’ın (Andre Brody) bir Nazi subayının isteği üzerine çaldığı Frederick Chopin’in ballad’ından etkilendim. Film biter bitmez arşivimi karıştırdım. Bendeki cd’de Ivan Moravec seslendirmiş Chopin’in parçalarını. Filmde seslendirilen parçayı dinlerken müziğin ortalarında bir yerde iyiden iyiye yalnızlığa kapılmış buldum kendimi. Chopin’in müziği her nedense bu duyguyu yaratıyor bende. Sonra birden aklıma geldi. Babam her nerede bir piyano görse, oturur başlardı Chopin’in parçalarını seslendirmeye. İşte buydu bendeki yalnızlık duygusunun kaynağı. Filmde tekrar duyunca anladım birden. Herhalde bir süre önce bir yerlerde duymuştum Chopin parçasını ve başlamıştı yalnızlık duygusu beni sarmaya. Sonra sorularımı yanıtlayacak kimse kalmadığı gerçeği düşmüştü aklıma.
 
Kaç yaşında olursan ol derdini anlatacak baban ya da annen varsa yalnızlık çekmeyeceksin demektir.
 
Not: Bu yazı ilk kez Radikal Gazetesinde 27 Kasım 2005’de yayınlandı.
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)