Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, bankacılık sektörüyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin bankaları 'vurun abalıya' konumuna düşürmemesi gerektiğini belirtti.
''Finans Sektöründe Tüketici Hukuku ve Uygulama Alanları'' sempozyumunda konuşan Öztekin, kendi alanında bir ilk olan düzenlenen bu sempozyumun,
finans sektöründe tüketici haklarının öğrenilmesi, anlaşılması ve geliştirilmesine katkı yapacak tartışmalara sahne olacağına, bu tartışmaların sektörün tüketiciye daha iyi hizmet verecek uygulamalara yönelmesinde yolunu aydınlatacağına yürekten inandığını söyledi.
Öztekin, 2011 yılında tüketici kredilerindeki artışın 39,4 milyar lira olarak gerçekleştiğini, bu artışın 2008 yılında 15,3, 2009 yılında 10,2, 2010 yılında 35,7 milyar lira olduğunu anımsattı. 2012 yılının on ayında da toplam tüketici kredilerinin 18,6 milyar lira artarak 187 milyar lira seviyesine ulaştığını aktaran Öztekin, şöyle devam etti:
"Bu veriler, 2010-2011 yıllarında bankacılık sektörünün tüketici kredileri yoluyla, kamunun toplam personel harcamalarının yüzde 54'ü kadar harcanabilir kaynak oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Tüketici kredilerinin 2008 yılında kamu personel harcamalarına oranı, yüzde 31,6 olurken, 2009 yılında ekonominin küçülmesiyle yüzde 18,2'ye gerilemiş, 2010 yılında da yüzde 57,4'le zirveye ulaşmıştır.
Bu sayılar tüketici kredilerinin, ekonomik büyümenin ne kadar canlı bir bileşeni, büyümenin itici gücü olabildiğini ortaya koymaktadır. Bankacılık kesiminin bireylerle tüketici kredileri üzerinden ilişkisini düzenlerken sektörün bu özelliğine dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.''
Bankacılık sektörünün, kar oranlarıyla hep gündemde olduğunu vurgulayan Öztekin, özellikle reel ekonominin kontrollü biçimde yavaşlatıldığı, yumuşak inişe geçildiği ve reel sektör karlılığının görece azaldığı bir ortamda,
banka karlarının yüksekliğinin kamuoyunun dikkatini çekmesinin doğal olduğunu söyledi.
Öztekin, bu karların, çok sıkı regüle edilen bir sektörde, ciddi riskler altında gerçekleştirildiğinin unutulmaması gerektiğine dikkati çekerek, ''Bankacılık kesimi çokça göz önünde olup, son derece sıkı regüle edilen bir alandır. Bu sektörle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin bankaları 'vurun abalıya' konumuna düşürmemesi gerekiyor'' dedi.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun taslağı...
Bankaların bazı uygulamalarının tüketiciler tarafından şikayet konusu edildiğini bildiklerini söyleyen Öztekin, BDDK'ya da çeşitli uygulamalarla ilgili şikayetler geldiğini, 2011 yılında kuruma iletilen şikayetlerin yüzde 24'ünün bireysel kredilerle, yüzde 22'sinin de kredi kartlarıyla ilgili olduğunu hatırlattı.
Kredi kartlarıyla ilgili en büyük şikayetin, kart aidatlarıyla ilgili olduğunu, bireysel kredilerle ilgili olanların da, bankaların dosya masrafı olarak aldıkları ücretlerden kaynaklandığına işaret eden Öztekin, şunları aktardı:
''Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun taslağında, bu iki konuyla ilgili düzenlemenin yapıldığı görünmektedir. Taslağın genel hükümler bölümünde, bankacılık işlemlerinde bu iki kalemde, bankaların müşterilerinden aidat veya ücret almalarına izin verilmemektedir. Şikayetler göz önüne alındığında, tasarıda böyle bir düzenleme yapılması şaşırtıcı değildir. Ancak bu iki kalemde alınan ücretlerin, bir kanun maddesiyle ortadan kaldırılmadan önce, o kalemlerin niteliklerinin yakından incelenmesi gerektiğini ve katı bir düzenleme yerine, şikayetlerin piyasa düzeni içerisinde ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağının sorgulanmasının yerinde olacağını düşünüyorum.
Bankaların verdikleri hizmetler sırasında çeşitli isimler altındaki işlemler için yaptıkları ücretlendirmelere bakıldığında, bu ücretlerin büyük bir kısmının, bankanın verdiği hizmetlere ilişkin olduğunu görüyoruz. Ancak, bazı ücret kalemleri ise bankanın kredi ücretlendirme politikasıyla ilgili gibi görünmektedir. Bu ücretlendirmelere teknik olarak doğrusal olamayan fiyatlama diyoruz. Kanun tasarısında bu kalemlerin ortadan kaldırılmasından sonra bankaların aldıkları bu ücretleri
faiz oranlarına yansıtması şaşırtıcı olmayacaktır.''
''Sektördeki verimlilik arttıkça, faiz dışı masraflar aşağıya düşecek''
Kanuni düzenlemenin mevcut alınan ücretleri yasaklamak yerine, fiyat benzeri masrafların, fiyata dahil edilmesini zaruri kılmasının, müşterinin aldığı kredinin fiyatını, net ve şeffaf, karşılaştırılabilir biçimde bilmesine olanak sağlanmasının yerinde olacağını düşündüklerini ifade eden Öztekin, ''Kuşkusuz bankalar istedikleri kadar kredi verebilirler ve istedikleri kadar kar edebilirler. Fakat, istedikleri gibi kredi verip, istedikleri gibi kar edemezler. Yani yöntem açık, şeffaf ve müşteriyi yanıltmayacak bir şekilde olmalı ve piyasadaki rekabet ortamını karartmamalıdır'' diye konuştu.
Bankaların çeşitli masraf kalemi adı altında aldıkları ücretlerin, sektördeki rekabetin teşvik edilmesiyle ortadan kalkabileceği söyleyen Öztekin, daha önce
banka sayısının artacağı yönündeki beyanında belirtilen sayının bir hedef gibi algılanmamasını, sektördeki potansiyeli gösteren bir sayı olarak anlaşılması gerektiğini, ancak tartışmaların konuyu başka yere taşıdığını belirtti.
Sektöre yeni dahil olacak her aktörün, sistemdeki rekabeti daha üst seviyeye çıkaracağını ve sistemin bir bütün halinde daha verimli çalışmasına katkıda bulunacağını vurgulayan Öztekin, ''Sektördeki verimlilik arttıkça, rekabet düzeyi yükseldikçe
Faiz dışı masrafların da kendiliğinden aşağıya düşeceğine inanıyorum'' ifadesini kullandı.
Kredi kartları aidatı şikayetlerinin, sektörde daha iyi ürünlerin daha rekabetçi şartlarla ortaya çıkmasıyla azalacağını belirten Öztekin, şunları kaydetti:
''Bir bankanın piyasaya çok iyi düzenlenmiş bir kredi kartı paketiyle, aidat almaksızın girdiğini düşünün. Böyle bir hamlenin kredi kartı sahipliğini ve kredi kartı aidatlarını etkilemeyeceğini söylemek gerçekçi olmaz.
Cep telefonu sektöründe daha az oyuncu olmasına rağmen verimli ve agresif stratejilerin kullanıcıları ne kadar etkilediği ortadadır. Bu arada, birkaç gün önce, bir kamu bankamızın piyasaya yeni bir kredi kartı sunması hoş bir tesadüf oldu. Yeni ürünün, kredi kartı aidatlarında beklediğimiz gelişmeye yol açıp açmayacağını ilgiyle izleyeceğim.''
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, krizin finansal tüketiciye bakışı değiştirdiğini ve tüketicinin korunması kavramını etkilediği belirtti.
Finans Sektöründe Tüketici Hukuku ve Uygulama Alanları Sempozyumu'nda konuşan Öztekin, finansal tüketicinin veya
finans sektöründeki tüketicinin korunması fikrinin kavramsal olarak nasıl şekillendiğine ve tüketicinin korunması açısından dünyada nasıl bir yaklaşım geliştirildiğine değindi.
Büyük ekonomik krizlerin dünya literatürüne yeni kavramlar, yeni yaklaşımlar kazandırdığı söyleyen Öztekin, ''2008 krizinin de literatüre aynı katkıyı yapması şaşırtıcı olmayacaktır'' dedi.
Krizin başından itibaren krize yönelik tanımlamaların ne kadar sık değiştiği dikkate alındığında bu sürecin biraz uzayacağını söylemenin de mümkün olacağını ifade eden Öztekin, ''Krizin finansal tüketiciye bakışı değiştirdiği ve tüketicinin korunması kavramını etkilediği açıktır. Bunun temelinde de krizin subprime mortgage krizi olarak başlaması, bu şekilde anlaşılması ve çözümlenmesi büyük rol oynamıştır'' diye konuştu.
Öztekin, krizin, tüketici açısından son derece riskli ürünlerin ve içeriği tüketici açısından son derece belirsiz finansal ürün paketleri nedeniyle daha da derinleşmesinin, dikkatleri tüketici davranışına ve onun korunmasına yönelttiğini belirtti.
Uluslararası alanda finansal tüketicinin korunmasının, finansal istikrarın ayrılmaz bir parçasını oluşturduğunu vurgulayan Öztekin, ''Finansal tüketicinin korunmasıyla ilgili uluslararasında ortak bir anlayış ve yaklaşıma ilişkin ilk adımın, 2010 yılında G-20 liderler zirvesinde atıldığını görüyoruz. Bu zirvede alınan karar çerçevesinde OECD bünyesinde 'Finansal Tüketicinin Korunması Görev Gücü' oluşturulmuş ve bu birim, konuyla ilgili çalışmalarını 2011 yılı ekim ayında tamamlayarak 'Finansal Tüketicinin Korunmasına Yönelik Üst Düzey Prensipler' başlığı altında yayımlamıştır'' ifadelerini kullandı.
Tüketicinin korunması...
Türkiye'nin de bu çalışmaların içinde aktif biçimde yer aldığını belirten Öztekin, çalışmaların ana temasını, finansal tüketicilerin korunmasına yönelik politikaların belirlenmesi oluşturduğunu ifade etti.
Bu politikalar çerçevesinde, hane halkının riskli ürünlerle yüz yüze kalmadan, finansal riskini yönetmesi olanağına kavuşması, daha rekabetçi finansal piyasaların oluşumunun teşvik edilmesi ve bu yollarla finansal istikrarın daha da güçlendirilmesi hedeflendiğini vurgulayan Öztekin, şunları dile getirdi:
''Bu yaklaşım kapsamında, tüketiciye, finansal ürünlerin niteliği, taşıdığı riskler ve tüketiciye getirdiği yükümlülükler konusunda net, açık ve yeterli bilgi sunulması ile şeffaflık son derece önem kazanmaktadır. Ayrıca, finansal eğitim ve finansal okuryazarlığın da tüketicinin korunması politikalarının bir bileşeni olması sağlanmaktadır.
Tüketicinin korunması, ayrımcı olmayan uygulamayı teşvik eden ilkelerin yürürlüğe konulmasını ve anlaşmazlıkların çözümü mekanizmalarının oluşturulmasını da özendirmektedir. Bütün bunların yanı sıra, tüketicinin aşırı borçlanmadan alıkonulmasına yönelik bazı tedbirler de tüketicinin korunmasının genel ilkeleri içinde zikredilebilmektedir.''
Uluslararası tartışmalarda, tüketicinin korunması, tüketicinin finansal piyasalarda alacağı riski minimize etmeye odaklandığını kaydeden Öztekin, ''Bunun için ürünlerin anlaşılabilir ve şeffaf olması şart koşulmaktadır. Ayrıca tüketicinin eğitilmesi koruma politikalarının önemli bir bileşeni haline gelmektedir'' şeklinde konuştu.
Öztekin, 2012 yılında BDDK'nın koordinasyonunda Finansal İstikrar Komitesinde, bir strateji ve eylem planı taslağı hazırlanmış olduğunu anımsatarak, şunları aktardı:
''Ülkemiz ihtiyaçları ve tecrübelerinin yanı sıra, Üst Düzey Prensipler ve en iyi ülke uygulamaları göz önünde tutularak hazırlanan taslak plan kapsamında; finansal tüketicinin korunmasına yönelik düzenleyici çerçevenin kapsamının ve etkinliğinin artırılması, yetkili kurumların etkinliğinin artırılması ve uygulamanın güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Taslak planın yıl sonuna kadar Finansal İstikrar Komitesi'nde görüşülerek, önümüzdeki yıl uygulamaya konulacağını tahmin ediyoruz.''