2001 bankacılık krizinde Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu başkanı olan ve bu görevinden 2003 yılında istifa ederek ayrılan Engin Akçakoca, o tarihten bu yana 11 yıldır IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası gibi uluslararası kurumlara danışmanlık yapıyor.
Kadife Şahin'in Milliyet'teki haberine göre Türk bankacılık sektörünün 21 bankanın batışı ile en ağır krizini yaşadığı 2001 - 2003 yıllarında BDDK ve Tasarruf Mevduatı sigorta Fonu’nun (TMSF) başında bulunan Engin Akçakoca, istifasından sonra kendi alanındaki ilk iş teklifini yurtdışından aldığını söyledi.
9 yıldır IMF programlarının uygulandığı veya bankacılık sektörlerinin sorunlar yaşadığı ülkelere danışmanlık yapan Akçakoca, “Biz ağır bir bankacılık krizi yaşarak damdan düşmüştük. Damdan düşünendüşenin halini en iyi damdan düşenin anlar diye düşündükleri için bu işi teklif ettiler herhalde” dedi.
Afrika, eski Sovyetler Birliği, Türki Cumhuriyetleri ve bazı Balkan ülkelerinde IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası adına danışmanlık yaptığını belirten Akçakoca, “12 ayın 8 - 9 ayını seyahatla geçiriyorum. Mutluyum, yararlı olduğumu düşündüğüm bir iş yapıyorum” dedi.
‘SİYASİLERİ ETKİLEYEMEM’’
Danışmanlık yaptığı ülkelerde bankacılığa yönelik programların başarılı olmasının o ülke politikacılarının kararlarına bağlı olduğunu ifade eden Akçakoca, “Bankacılık sektörlerinde sorunlar olan ve ekonomileri göreceli olarak zayıf olan bu ülkelerde düzenlemeler, yeniden yapılanma ve kontrol mekanizmaları alanında danışmanlık yapıyorum. Bazı ülkelerin sorunları benzer, kimilerinin ise farklı. Ancak başarılı olmaları sonuçta siyasi kararlara bağlı. Sorunları anlayıp çözmek istemeleri gerekiyor. Siyasi isteğe bağlı. Siyasi isteği benim etkilemem mümkün değil. Hızlı veya yavaş da olsa yol alanlar var” dedi.
‘DELİCE BANKA ALDILAR’
Türkiye bankacılık krizinden bu yana dünyanın değiştiğini ifade eden BDDK eski Başkanı Akçakoca, şöyle konuştu: “Dünya bankacılığı 2008 krizinden önce çok uluslu bankaların, özellikle Avrupa kökenli bankaların delice
banka satın almalarına sahne oldu. İrili ufaklı bankalar yeterince incelenmeden bilanço büyütmek için satın alındı. Bu alımlar 2008’de dünyada balon patlamasıyla hesapsız kitapsız iş yapanların kursağına oturdu. Hâlâ o zamanların bedelleri ödeniyor. Bankalar ya kapatılıyor ya küçültülüyor ya da devletleştiriliyor. Gelecek vaat etmeyen yatırımların geri dönmesi söz konusu olmuyor.”
Sizce dünya krizden çıktı mı?
Güçlü ülkelerin sadece para basarak bu işi çözmeye çalışmaları bir yere kadar başarılı olur. Para basmanın ötesinde vergi dahil ciddi reformlar yapmaları gerekiyor. Marks’tan sonra “kapital”i yazan Thomas Piketty (Yirmi Birinci Yüzyılda Sermaye - Capital in the Twenty - First Century) Amerika Birleşik Devletleri’nde 1997-2007 arasında milli gelirinin yüzde 60’nın nüfusun yüzde 1’i tarafından paylaşıldığını söylüyor. Bu durum dünyanın diğer ülkelerinde de farklı değil. Bu düzeltilmeden krize çözüm bulunamaz.
‘BİZDE HER BANKA ÇİFT DEFTER TUTAR’
Gezdiğiniz ülkelerde ilginç şeyler yaşadınız mı?
Evet, bir Afrika ülkesinde Türkiye bankacılık krizi hakkında sunum yapıyordum. Bilgi işlem denetiminin çok önemli olduğunu ve Türkiye’de uygulanan başarılı program sonunda bir bankada çift muhasebeli defter tutulduğunun ortaya çıktığını söyledim. O ülkenin merkez bankasının bankacılıktan sorumlu başkan yardımcısı normal bir ifadeyle, “Sadece çift defter mi? Bizde her bankanın çift defteri var” dedi. Ben şaşırdım, “O halde çok çalışmanız gerekiyor” dedim