<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemTÜSİAD başkanlığına Orhan Turan seçildi----

TÜSİAD başkanlığına Orhan Turan seçildi

TÜSİAD başkanlığına Orhan Turan seçildi
29 Mart 2022 - 12:05 www.finansingundemi.com

TÜSİAD'ın 52. Olağan Genel Kurul Toplantısında, TÜRKONFED başkanlığını yapan Orhan Turan TÜSİAD'ın yeni başkanı olarak seçildi.

Genel kurulda yapılan oylamada eski Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD üyesi Orhan Turan, TÜSİAD'ın yeni Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçildi.

51 yıllık geçmişinde TÜSİAD'ın 20'nci başkanı olan Turan ile "patronlar kulübü", ağırlıklı Anadolu'nun iş insanlarının çatı örgütü TÜRKONFED'den başkan transfer ederek böylece bir ilke de imza atmış oldu.

Başkanlığa seçilen Orhan Turan, kendisine duyulan güven için teşekkür ederek başladığı konuşmasında gençlere hayallerini bu ülkede gerçekleştirecek bir ülke hazırlamak için var güçleri ile çalışacaklarını söyledi.

'EKONOMİK GELİŞMİŞLİK, EŞİTLİK ÖNCELİKLİ HEDEFLER OLACAK'

Turan, "Yeniden biz olabilmek için ümidimizi kaybetmeyeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk'ün eşsiz vizyonu ile bize miras bıraktığı cumhuriyet değerlerinin her zaman savunucusu olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin 100. yaşının arifesinde ekonomik anlamda gelişmişlik, eşitlikçi ve toplumsal cinsiyet eşitliği öncelikli bir hedefimiz olacak" dedi.

TÜRKONFED'İN GEÇMİŞİ

TÜRKONFED, 90'lı yıllarda temeli atılan ve sonrasında TÜSİAD'ın ağabeyliğini üstlendiği ve 2005'te bugünkü unvanına kavuşan görece daha orta ölçekli girişimci ve sanayicilerin oluşturduğu bir yapı. TÜRKONFED, 26’sı bölgesel, dördü sektörel 30 federasyon ve 284 dernek üzerinden 50 bine yakın şirketi temsil ediyor.

ORHAN TURAN PATRONLAR KULÜBÜNE BAŞKANLIK EDECEK

TURKONFED'de başkanlığı devreden Turan ise yalıtım şirketi ODE’nin sahibi. Sektörünün önde gelen firmalarından olan şirket İSO İkinci 500 Kuruluşu listesinin 295'inci sırasında. Şirket 346 milyon liralık üretimden satışlar rakamı ile bir anlamda 1000 şirket arasında 795'inci sırada. 85 yılında temeli atılan şirketin sahibi Orhan Turan artık milyarlık ciroları yapan Türkiye'nin dev şirketlerini yöneten "patronlar kulübü"ne başkanlık edecek.

Başkan seçilmesine ilişkin açıklamanın ardından genel kurulda konuşan Orhan Turan, katılımcılara yeni yönetim kurulu adına teşekkürlerini sunarak, bu önemli göreve layık görüldükleri için mutluluk ve onur duyduklarını ifade etti.

Turan, 18 yıldır üyesi olmaktan gurur duyduğu, yönetim kurullarında ve denetleme kurulunda görev yaptığı TÜSİAD'da, yönetim kurulu üyeleri ile birlikte şevkle çalışacağını belirterek, son 3 yıl başkanlık görevini yapan Simone Kaslowski ile yönetim kurulu üyelerine teşekkür etti.

51 YIL BAŞKANLIK KOLTUĞUNA OTURANLAR

"TÜSİAD, Türk iş dünyasının fikir üreten fabrikasıdır" diyen Turan, TÜSİAD'ın yarım asırlık bu önemli vasfını daha da güçlendirmek için ellerinden gelen tüm gayreti göstereceklerini söyledi.

'DÜNYA EZBERLERİ SINAYAN BİR DÖNÜŞÜMDEN GEÇİYOR'

Orhan Turan, dünyanın tüm ezberleri sınayan bir dönüşümden geçtiğini belirterek, jeopolitik gerilimler, ekonomik krizler ve doğal afetlerin görünümü büsbütün ve günlük olarak değiştirdiği bir insanlık manzarası ile karşı karşıya olduklarını söyledi.

Değişimin dünyanın her yerinde, her an ve her seviyede yaşandığını, bireylerin, kurumların ve toplumların da sürekli değişime sürekli dönüşümle yanıt verme stratejisi geliştirdiğini vurgulayan Turan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Gün geçtikçe daha net görüyoruz ki hem ülkemizde hem de dünyada yerleşmiş olan merkez ve çevreye dayalı düşünce ve eylem sistemi bu manzarayı anlamlandırmak için artık yeterli değil. Ufkumuzu bu yeni manzarayı anlamlandıracak ve değerlendirecek şekilde genişletmeli, tazelemeliyiz. Doğu ile batı, İstanbul ile Anadolu, siyaset ile toplum, ekonomik büyüme ile refah arasında kaynaşma ve bütünleşme görmeliyiz. TÜSİAD, yarım asırdan bu yana dünya ve ülke meselelerini anlamlandırma ve iş dünyamızın düşünce ufkunu genişletme misyonunu başarıyla yerine getirdi. Hiç şüphesiz TÜSİAD, kalıpların hüküm sürmediği, ön yargıların bizi sınırlamadığı bir geleceğin inşasında iş dünyasının bütüncül ve kapsayıcı lideri olarak öncü roller üstlenmeye devam edecektir.

BAĞIMSIZ, GÖNÜLLÜ, ÖNCÜ BİR STK...

TÜSİAD'ın yeni Yönetim Kurulu Başkanı Turan, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve küresel ilişkiler bağlamında zorlu bir dönemden geçtiğini belirterek, "Yönetim kurulumuz, köklü kurum kültürümüzden de güç alarak bağımsız, gönüllü ve öncü bir sivil toplum örgütü olma sorumluluğunu omuzlarında taşıyacak. Katılımcı demokrasiyi, laik hukuk devletini esas alarak, 'özgürlük kutsaldır' diyerek, rekabetçi piyasa ekonomisi, toplumsal refah ve sürdürülebilir çevre dengesinin benimsendiği bir ortama yönelik çalışmaları desteklerinizle sürdüreceğiz. Kapsayıcılık, iletişim ve iş birliği tüm çalışmalarımızda azami özen göstereceğimiz hususlar olacaktır" dedi.

Turan, ekonominin içinden geçtiği bu dar boğazdan çıkmak için geçtikleri dönemde olduğu enflasyonla mücadele başta olmak üzere önerilerini karar alıcılar ve kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceklerini söyledi.

TURAN, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DİKKAT ÇEKTİ

Orhan Turan, Anadolu buluşmalarıyla iş dünyasının nabzını tutacaklarını belirterek, şunları söyledi: 

Verimliliği, istihdamı, yatırım ortamını geliştirmek; sürdürülebilir büyümenin ve kalkınmanın önündeki engelleri aşmak için birlikte çözüm üretmeye devam edeceğiz. Güçlü bir hukuk devleti ve güçlü demokrasi toplumlar için adil, müreffeh ve mutlu bir yaşam temelidir. TÜSİAD olarak bu bilinçle hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve özgürlükler konularının Türkiye için hayati önemini vurgulamayı sürdüreceğiz. Uluslararası ilişkiler alanında dengelerin yeniden değiştiği bu süreçte TÜSİAD'ın güçlü uluslararası ağları ile Türk iş dünyasını küresel platformlarda temsil etmeye devam edeceğiz.

Tüm çalışma dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de yeni küresel denklemde Türkiye'nin AB entegrasyonu sürecinin tazelenmesi için çalışacaklarını aktaran Turan, yeşil ve dijital dönüşüm konularına verdikleri öneme işaret etti.

HEDEF: EŞİTLİKÇİ VE ÇEVRECİ BİR ÜLKE

Başkanı Turan, "Gençlere, hayallerini bu ülkede gerçekleştirmelerini sağlayacak bir Türkiye'yi inşa etmek hepimizin sorumluluğudur. TÜSİAD'ın 50. yıl projesi olarak geçtiğimiz ekimde yönetim kurulunun kamuoyu ile paylaştığı 'Yeni Bir Anlayışla Geleceğe İnşa' çalışmasını da aydınlık bir gelecek için tüm toplum kesimlerine kararlılıkla anlatmayı sürdüreceğiz" dedi.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ VURGUSU

İnsan, bilim ve kurumları öncelik olarak belirleyen bir ülke olmanın yol haritasını tartışacaklarını belirten Turan, şunları kaydetti:

Yeniden biz' olabilmek için ümidimizi asla kaybetmeyeceğiz. Bu ümide sarılmanın, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin 100. yaşının arifesinde büyük anlam taşıdığına da inanıyoruz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yaklaşırken ekonomik olarak gelişmiş, uluslararası alanda saygın, toplumsal olarak başta kadınların konumu olmak üzere eşitlikçi ve çevreci bir ülke hedefinin peşinde olacağız. Toplumsal cinsiyet eşitliğini öncelikli bir konu olarak vurgulamayı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Turan, Atatürk'ün eşsiz vizyonuyla miras bıraktığı, çağdaş, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti anlayışında hayat bulan Cumhuriyet değerlerinin her zaman savunucusu olmaya devam edeceklerini sözlerine ekledi.

ÖZİLHAN DA TURAN'I ÖNERMİŞTİ

Genel kurulda ilk konuşmayı yapan YİK Başkanı Tunca Özilhan, TÜSİAD'ın başkanlık görevine Yönetim kurulu başkan adayı olarak Başkanlar Konseyi, TÜSİAD üyesi Orhan Turan’ı önermişti.

Özilhan, "Orhan Bey’i TÜRKONFED’in yönetim kurulu başkanlığı döneminde yakından tanıma fırsatı bulduk. TÜRKONFED Anadolu’daki SİAD’ları ve sektörel dernekleri kucaklayan bir konfederasyon" diye konuştu.

TÜSİAD’ın 1994 yılından bu yana SİAD’larla ve sektör dernekleriyle yaptığı işbirliğinin sonucunda Türkiye’deki iş dünyası artık temsil konusunda çok daha güçlü olduğunu ifade eden Özilihan, Turan'ı TÜRKONFED’in yönetim kurulu başkanlığı döneminde yakından tanıma fırsatı bulduklarını söyledi.

Özilhan'ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

"Altı ay önce gerçekleştirdiğimiz Yüksek İstişare Konseyi toplantımızda TÜSİAD’ın kuruluşunun ellinci yıl dönümü için hazırladığımız “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” başlıklı çalışmamızı tanıtmıştık. O günkü konuşmamda gerilimlerin şiddetli biçimde üst üste yığıldığı tarihsel dönemlerden geçtiğimizi belirtmiştim.

Geleceğin, geçmişten ve bugünden radikal biçimde farklı olacağını ve karşı karşıya olduğumuz tehditlerin en başında da jeopolitik gelişmelerin olduğunu söylemiştim. Ama doğrusu bu uyarıları yaparken, birkaç ay içinde bizi bu kadar derin bir krizin beklemekte olduğunu tahmin etmemiştim.

Son on beş yıla bakıyorum: 2008 krizi, Covid-19 pandemisi, iklim krizi ve şimdi de Ukrayna krizi. Tam en kötüsünü geride bıraktık artık toparlanma dönemi dediğimizde yepyeni bir krizle karşı karşıya kalıyoruz. “yeni normal” kavramı ilk kez 2008 krizinden sonra gündemimize gelmişti.

KRİZLER, BELİRSİZLİK, ÖNGÖRÜLEMEZLİK YENİ NORMAL OLDU

Adeta krizlerin sürekli hale gelmesi, belirsizlik ve öngörülemezlik yeni normalimiz oldu. Peki, krizlerin süreğen hale geldiği koşullarda ne yapmak gerekiyor? Bunun hiç şüphesiz kesin ve tartışmasız bir yanıtı yok. Farklı birçok kriz görmüş herkesin aklına geleceği gibi cevap ihtiyatlı olmaktan ve değişen koşullara uyum yeteneğini artırmaktan geçiyor.

“Yeni bir krizle karşılaşma ihtimali yok; yakında düzlüğe çıkarız” varsayımıyla hareket etme lüksümüz yok. Elimizdeki imkanları tedbirli kullanmak ve en önemlisi de bünyemizi kuvvetlendirmek zorundayız. İzninizle bunları biraz açmak istiyorum.

HER KRİZİN DÜZEN DÖNÜŞTÜRÜCÜ BİR ETKİSİ VAR

İçinde bulunduğumuz kaotik ortamda karşılaştığımız her kriz daha ilk anda çok kuvvetli bir takım etkiler yapıyor. Ancak şiddeti söndükten sonra bile krizlerin etkileri farklı alanlarda devam ediyor. Her kriz uzun vadede içinde yaşadığımız düzen üzerinde dönüştürücü bir etki yaratıyor.

Bu dönüştürücü etkilerin üst üste eklenmesinin sonucu ise topyekün bir değişim. Bu değişimin ikili boyutu artık belirginleşmiş durumda: bir yandan dünyadaki jeopolitik dengeler, bir yandan da küresel ekonomi politik değişiyor.

ÜRETİMİN YAVAŞLAMASI VE FİYATLARIN ARTMASI KAÇINILMAZ

Yakın geleceğe baktığımızda dünya ekonomisinin tam da pandeminin yol açtığı resesyondan çıkmaya hazırlandığı bir aşamada patlak veren Ukrayna krizinin etkisi ile sert bir darbe alması kaçınılmaz. Bu kez karşı karşıya kaldığımız sorun stagflasyon.Çünkü hem üretimin yavaşlaması hem de fiyatların artması kaçınılmaz. Enerji, gıda ve başka temel mallarda fiyat artışı ve tedarik sorunları en çok Avrupa’yı ve bizi olumsuz etkileyecek.

Rusya ve Ukrayna dünya buğday ihracatının üçte birini gerçekleştiriyor. Bu ülkeler aynı zamanda en önemli gübre üreticileri. Nikel, paladyum ve titanyum gibi bazı metal ve minerallerin arzı açısından da kritik önemdeler.

UKRAYNA KRİZİ, ÇİN'DE ARTAN VAKALAR ÜRETİMDE YENİDEN AKSAMA YARATACAK

Ukrayna krizinin yarattığı bu sorunlara Çin’de Covid-19 ölümlerinin yeniden başlaması ile tekrar gündeme gelen kısıtlamalar ekleniyor. Bu gelişmeler maalesef küresel üretim zincirlerinde yeniden aksamalara yol açacak.Ukrayna krizinin nihai ekonomik etkisi ise sürecin nasıl geliştiğine bağlı olacak. Bu nedenle etkiyi bugünden sağlıklı biçimde öngörmek kolay değil.

OECD de gelişmelerin belirsizliği nedeniyle dünya ekonomisinin nasıl bir darbe alacağının tahmin edilmesindeki zorluklara işaret etti ve bu sene ara dönem ekonomik görünüm raporunu olağan formatında yayınlamama kararı aldı. Bununla birlikte, ilk tahminlere göre bu sene dünya ekonomisindeki büyümenin yüzde 1, Avrupa’da ise yüzde 1.5 puan aşağı inebileceğine dikkat çekti.

SAVAŞIN ETKİSİ PANDEMİYİ DE GEÇECEK

Üretim zincirlerindeki aksamaların boyutları, enerji sıkıntıları ve yükselen fiyatlar dikkate alındığında Ukrayna krizinin Avrupa ekonomisi üzerindeki etkilerinin pandeminin etkisini aşabileceğinden korkuluyor.

ENFLASYON ENDİŞESİ

FED başkanı ekonomide fiyat istikrarına dönülmesi konusundaki ihtiyaca dikkat çekti ve bu amaçla ellerindeki araçları kullanacaklarını belirterek faiz artırımlarını başlattı. Ülkemiz maalesef bu son krize ekonomisinin pek de güçlü olduğu bir ortamda yakalanmadı.

Türkiye hem Ukrayna ve Rusya ile ilişkileri nedeniyle doğrudan hem de Avrupa ekonomisindeki yavaşlama nedeniyle dolaylı olarak etkilenecek.

Yüksek enflasyonun yol açtığı zararları zaten ekonomik ve toplumsal hayatta bir süredir yaşıyoruz. Enerji, buğday ve gübre fiyatlarındaki artışlar enflasyonist gidişatın toparlanmasını zorlaştıracak.

İHRACATIN ARTMAYA DEVAM ETMESİ MÜMKÜN DEĞİL

İhracatta son dönemde sevindirici artışlar elde etmiştik. Ama Avrupa’daki yavaşlama durumunda ihracat artışını devam ettirmemiz mümkün olmayacak.

Rusya ve Ukrayna’dan gelecek turistlerdeki azalma turizm gelirlerinde beklediğimiz rakama ulaşmamızı engelleyecek. Artan petrol ve doğalgaz fiyatları ithalat faturamızı kabartacak. Bütün bu kanallar cari açık üzerinde ilave yük oluşturacak ve TL’nin değeri üzerinde baskı yaratacak. TL’nin değer kaybı da ithal girdi fiyatları üzerinden enflasyonist baskıyı güçlendirecek.

EKONOMİDE İSTİKRAR SORUNU

Enflasyonist baskının ortadan kaldırılması ve fiyat istikrarının sağlanması her şeyden önce para ve maliye politikalarının fiyat istikrarı doğrultusunda uygulanmasını gerektiriyor. Ekonomi konuşurken genelde hep makroekonomik istikrar konusuna odaklanıyoruz. Çünkü sağlıklı bir ekonominin üzerinde yükseleceği temel bu.

Ancak makroekonomik istikrarı konuşmak bizi sonuçlarını ancak uzun vadede göreceğimiz üretim, yatırım, istihdam, teknoloji ve yenilik ortamı gibi alanlardaki dönüşüm ihtiyacını konuşmaktan alıkoymamalı. Çünkü makroekonomik istikrarı bir türlü sağlayamamamızın arkasında da bu sorunlar yatıyor.

ENFLASYONUN TEMEL SEBEPLERİNDEN BİRİ İTHALAT BAĞIMLILIĞI

Enflasyonun temel sebeplerinden biri üretimin hammadde, ara malı ve yatırım malında ithalat bağımlılığının yüksek olması. Bu nedenle TL değer kaybedince üretim maliyetleri hızla yükseliyor. Enerjide ve üretim için temel girdilerde ithalata bağımlılık yıllardan beri çözemediğimiz sorunlar. Dışa bağımlı olduğumuz sürece dışarıdan enflasyon ithal ediyoruz.

Enerji ve temel girdilerin fiyatları dünyada arttıkça bu artış içeriye enflasyonda yükselme olarak yansıyor. Enerjide ve üretimde ithalata bağımlılığı azaltmak için doğru bir sanayi stratejisi izlemeli ve kıt kaynakları doğru alanlara yönlendirmeliyiz.Temel altyapı alanında geçtiğimiz dönemde önemli bir atılım yaptık. Böylece üretim ve ticaret için zemini sağlamlaştırdık.

Şimdi sıra, bu zemini kullanarak istihdam yaratacak, döviz getirecek sanayi ve tarım tesislerinde. Ancak üretim derken, altyapı derken sadece geleneksel alanları kastetmiyoruz. Ekonomik büyümenin, verimlilik artışının, istihdam yaratmanın lokomotifi artık dijital teknolojilerin kullanıldığı iş kolları.

Geleneksel sanayi için ulaştırma altyapısı nasıl önemliyse, bugün de yeni teknoloji alanları geliştirmek için yüksek hızlı sabit ve mobil internet altyapısına ihtiyaç duyuluyor.

ÜRETİM İÇİN YATIRIM, YATIRIM İÇİN DÜŞÜK FAİZ ORANI

Üretim için yatırım, yatırım için de düşük faiz oranları gerekiyor. Ancak, yatırımları canlandırmak amacıyla Faiz oranlarının çok düşük tutulması yüksek enflasyon ortamında tasarrufları cezalandırıyor. Negatif reel faizler çok yüksek olunca tasarrufların yatırıma dönüşme mekanizması çalışmıyor.

Para tasarrufa yönelmek yerine dövize, altına, emlak yatırımına, ithal elektronik eşyaya ve ithal otomobile yöneliyor. Bu nedenle üretim yapısını değiştirmeden, ithal girdilere olan bağımlılığı ortadan kaldırmadan, yatırıma yönelecek tasarrufları artırmadan, tarım ve sanayi üretimini hızlandırmadan fiyat istikrarını kalıcı olarak sağlayabilmek mümkün değil.

TARIMIN ÖNEMİ

Bunun birincil koşulu da uzun vadeli politika geliştirmek.Uzun vadeli politika ihtiyacının en önemli olduğu alanlardan birisi de tarım. Önce pandemi, ardından Ukrayna krizi tarımda kendi kendine yeterli olmanın ne kadar önemli olduğunu, bunun asla taviz vermememiz gereken bir alan olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koydu. 

Bugüne kadar sanayide olduğu gibi tarımda da arka arkaya birçok program başlatıldı, birçok proje yapıldı, çeşitli destek programları uygulandı. Ama bu türlü girişimlerin sonuca etkisi olmadı. Ne tarım ve hayvancılığın yem, gübre, tohum, mazot gibi temel girdilerinde dışa bağımlılık azaltılabildi, ne üretimde bilgi, teknoloji ve Ar-Ge seviyesi yükseltilebildi, ne verimlilik artırılabildi, ne de köylü ve çiftçilerin üretimden vazgeçerek kentlere göç etmesi önlenebildi.

Tarımsal üretim düşüyor, tarımsal girdilerde dışa bağımlılık yükseliyor, TL değer kaybettikçe ithal girdilerin fiyatları hızla artıyor, ve sonuçta tarım ve gıda fiyatları sürekli yükseliyor. Artan fiyatları ithalatla dengelemeye çalışmak durumu daha da ağırlaştırıyor.

Çünkü ucuz ithalat karşısında rekabet edemeyen çiftçi üretmekten vazgeçiyor. Köyünü terk ediyor kente yerleşiyor. Böylece tarımsal üretim azalıyor ama taleple beraber dışa bağımlılık daha da artıyor. Peki, biz pahalı üretirken ithalat yaptığımız ülkeler nasıl daha ucuza üretebiliyor? Çünkü destek vererek tarım ve hayvancılıkta üretim maliyetlerini düşürüyorlar.

Türkiye, uygun iklimi, biyoçeşitliliği, geniş tarım alanları, zengin ürün deseni ve bütün bu imkanların hakkını layıkıyla verebilecek olan çiftçisi ile tarım ve gıdada muazzam potansiyeli olan bir ülke.Yeterki doğru politikaları iyi bir planlama ile uygulayalım.

BATI ARZ ZİNCİRLERİNDE ÇEŞİTLENDİRMEYE GİDECEK 

Tekrar Ukrayna krizinin küresel ekonomi politikteki etkilerine dönecek olursak, tartışmalı hale gelen konulardan birisi de küreselleşmenin geleceği.

Popülist, otoriter yönetimlere karşı yeni bir Soğuk Savaş dönemine girilmesinden, çok kutuplu dünyanın belirginleşmesine, her ülkenin kendi içine kapanmasından bütünleşmesini bir adım ileri taşıyan bir Avrupa Birliği’ne kadar birçok senaryo gündemde. Ancak hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin batı arz zincirlerinde çeşitlendirmeye gidecek. Kovid-19 pandemisinden sonra gündeme gelen bu eğilim daha da güçlenecek.

RUSYA DA BATI'YA BAĞIMLILIĞI AZALTMAYA GİDECEK

Batı, başta enerji olmak üzere Rusya’ya bağımlılığını azaltmaya çalışırken Rusya da, başta yüksek teknolojili ürünler olmak üzere Batı’ya bağımlılığını azaltmaya ve kendi üretim kapasitesini geliştirmeye çalışacak. Bu durum, Türkiye’ye enerji koridorları ve arz zincirleri açılarından birçok yeni imkan yaratacak.

Barış tesis edildiğinde belirginleşecek yeni küresel düzende Türkiye’nin elinin bugünkünden daha güçlü olması kuvvetle muhtemel.

TÜRKİYE'NİN DENGE POLİTİKASI

Türkiye Ukrayna krizinin başlangıcından beri denge politikası izliyor ve yumuşak gücünü kullanarak krizin sonlanması için ciddi bir çaba gösteriyor. Bu da Batı bloku içinde Türkiye’ye dönük olarak son yıllarda gözlemlediğimiz tutumda değişikliğe yol açıyor. Türkiye’nin oynadığı kilit rol Batı ile ilişkilerin daha yapıcı bir zeminde ilerlemesi için de bir fırsat yaratıyor. Bu da kriz geride kaldıktan sonra ortaya çıkacak küresel ekonomi politikte Türkiye’ye önemli fırsatlar açıyor.

“Geleceği İnşa” çalışmamızda da vurguladığımız gibi, Türkiye için batılılaşma, kalkınma ve demokratikleşme birlikte seyreden eğilimler. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yapıcı bir zeminde ilerlemesi, demokratik hak ve özgürlükler alanının genişlemesi ve ekonomik istikrarın sağlanarak büyümenin hızlanması birbirini destekleyecek gelişmeler.

YÖNETİM SİSTEMİNDE YAPILACAK İYİLEŞTİRMELER VURGUSU

Bu alanlardan birinde daha ileri gitmek istiyorsak diğer alanlarda da ileri gitmeyi hedeflememiz gerekiyor. Bu çerçevede, yönetim sistemimizde yapılacak iyileştirmelerin de önemli olduğunu düşünüyorum. Geçenlerde Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı bu nokta küresel sistem içinde gözle görülür hale gelen ülkemizin yumuşak gücünün daha ileri taşınması açısından önem taşıyor.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, KUVVETLER AYRILIĞININ GÜÇLENDİRİLMESİ...

Bu doğrultuda atılması gereken en önemli adım temel hak ve özgürlüklerin, hukukun üstünlüğü ve adalet sisteminin ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi olacaktır. Geleceği inşa çalışmamızda kurumlar başlığı altında yapmış olduğumuz şu üç öneriyi tekrarlamak isterim:

1- Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması çerçevesinde devletin tüm işlemlerinde hukukla bağlı olması ve etkin hak arama özgürlüğünün güvence altında olması,

2- Çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi; bütün vatandaşlar için tüm hak ve özgürlük alanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi standartlarında geliştirilmesi, siyasette ötekileştirme, ayrımcılık ve nefret söylemleri ile mücadele edilmesi,

3- Kuvvetler ayrılığını güçlendirmek için denge ve denetleme mekanizmalarıyla yargısal denetimin güçlendirilmesi, şeffaf, hesap verebilir, daha az merkeziyetçi ve etkin bir kamu yönetimi anlayışının yerleşik hale getirilmesi

Bu adımları atabilmek, yeni küresel mimaride önümüze açılan fırsatlardan yararlanma koşullarını sağlayacaktır. Çünkü biliyoruz ki büyük dönüşümleri gerçekleştirmek için gereken toplumsal seferberliği demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin gelişkin olduğu toplumlar harekete geçirebilir.Küresel gelişmeler ve bunların ülkemiz için taşıdığı önem ister istemez gündemimizin önemli bir parçasını oluşturuyor.

BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİ

Ancak bir konu var ki insani, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla gündemimizin hep en tepesinde yer işgal etmeyi sürdürüyor: beklenen İstanbul Depremi. Son dönemlerde arka arkaya yaşadığımız felaketler afetlere hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Yapılan çalışmalara göre, GSYİH’nin üçte birini, ulusal sanayi üretiminin yüzde 40’ını, vergi gelirlerinin yüzde 46’sını, ihracatın yarısını ve nüfusun neredeyse beşte birini oluşturan İstanbul’da ticari alanların, sanayi ve üretim tesislerinin ve konaklama tesislerinin yüzde 60’ı ve eğitim ve kültür kurumlarının, sağlık ve spor tesislerinin yüzde 50’ye yakını, deprem riski yüksek alanlarda yer alıyor.

Bu nedenle olası bir deprem karşısında insani, toplumsal ve ekonomik kayıpları azaltmak için hazırlık çalışmalarının tüm ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir koordinasyon ile en kısa sürede tamamlanması en büyük dileğimiz."(BloombergHT)

TÜSİAD Dijital Türkiye Konferansı yarın başlıyor

Bakan Nebati TÜSİAD heyetiyle bir araya geldi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan TÜSİAD'a tepki

TÜSİAD ve MÜSİAD başkanları İstanbul'da bir araya geldi

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan TÜSİAD'a sert tepki: Bizimle baş edemezsiniz

Bahçeli'den TÜSİAD'a sert tepki

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)