Amerikan Merkez Bankası (FED) 2.5 yıldır sözünü ettiği
faiz artırımını önceki günkü açıklamasıyla gerçekleştirdi. Sefer Levent, Hürriyet'teki yazısında FED'in faizi artırmasının etkileri ve Türkiye'nin seçici hale gelen fonlardan pay alabilmesi için neler yapması gerektiği üzerine değerlendirmelerde bulundu.
İşte Levent'in o yazısı:
BİLİYORUM artık bıktınız. 31 aydır sürekli, "Amerikan Merkez Bankası (FED) faizi yükseltecek", "Parasal genişleme süreci sona erdi" cümlelerini duydunuz.
Piyasa yorumu yapanların, yazan çizenlerin dilinden düşmeyen bu cümleler önceki gün resmiyet kazandı. FED, 9 yıl sonra faizi yükseltti ve parasal genişleme süreci resmen sona erdi.
Şimdi gelin FED’in
faiz yükseltmesinin anlamı nedir, başımıza neler gelebilir basit bir dille anlatmaya çalışayım.
2008’de ABD’de ortaya çıkan emlak (mortgage) krizi sonrasında birçok ülke ekonomisi, bankalar arasındaki parasal sıkışıklık nedeni ile daralmaya başladı. ABD, dünya ekonomisine yön veren, dünyaya mal satan en büyük ülke. O öksürse herkes hastalanıyor. Kriz dünyayı sarınca ABD’nin başını çektiği merkez bankaları arkaya arkaya
Faiz düşürmeye başladı. Amaç özel bankaların daha düşük maliyetler ile merkez bankasından borçlanabilmesini sağlamak ve dolanımdaki para miktarını çoğaltarak ekonomik işlerliği artırmaktı.
Ancak kriz öylesine derindi ki bu süreçte merkez bankaları faizleri neredeyse sıfır seviyesine kadar indirmek zorunda kaldı. Buna karşın büyüme oranları ve işsizlik istenilen seviyelere ulaşamadı. Merkez bankalarının faiz silahları yetersiz kalmıştı. İşte bu noktada parasal genişleme programları devreye girdi.
Parasal genişleme merkez bankaları tarafından ekonomik aktivitelerin canlanmasına destek sağlaması için başvurulan bir yöntem. Amaç ülke ekonomisi içerisinde dolanımda olan para miktarını artırmak.
Merkez bankaları, özel bankaların elinde bulunan değerli kağıtları satın alarak piyasaya para sürme yoluna gittiler. Başı ise FED çekti. Ne zaman ki ABD’de işsizlik, büyüme ve enflasyon istenilen seviyeye geldi, FED parasal genişlemenin sona ermek üzere olduğunu duyurdu. Tarihler 22 Mayıs 2013’ü gösteriyordu. Aradan geçen 2.5 yıllık süreç dünya için bir anlamda hazırlık süreciydi. Bitti!
Şimdi dünyada azalan paradan pay kapabilmek ve bu süreçten daha az hasarla kurtulmamız için iyi bir hikayemizin olması gerekiyor. Son 10 yılda bunu başardık. Ancak son dönemde önemli tıkanma belirtileri var. Gümrük Birliği’nin yenilenmesi, Avrupa Birliği süreci dünyaya anlatacağımız yeni hikayemiz için fırsat olabilir. Türkiye’nin istikrarlı bir şekilde büyüyeceğine dünyayı ikna etmemiz gerekiyor. İşimiz kolay değil. Üstelik dışarda ve içerde bu kadar gerginlik yaşarken...
Şimdi ne olacak?
ABD’de dolar daha pahalı
hale gelecek.
Tüketim azalmaya tasarruf artmaya başlayacak.
ABD bankalarından para almak daha pahalı hale gelecek.
ABD’de getiri düşük olduğu için dışarıya giden fazla paranın bir bölümü yeniden ABD içinde değerlendirilmeye başlayacak.
ABD’deki yatırımcıların diğer ülkelerdeki paralarının bir bölümü kendi ülkelerine dönecek.
ABD’den dışarı yine para gidecek ama daha az riskli daha yüksek getirili ülkelere gidecek, daha seçici bir fon politikası izlenmeye başlanacak.
Bu aşamada Türk bankalarının ABD’li yatırımcı ve bankalarından aldıkları fonlar azalacak, ödenen fiyat yükselecek.
Türkiye gibi ülkelere yabancı sermaye gelişi azalacak ama miktarı küresel para miktarındaki değişim belirleyecek.
Bu süreçte riski az olan yani ekonomisini istikrara kavuşturacak adımları atan ve risk-getiri dengesini iyi kuran ülkeler seçici hale gelen fonlardan pay almaya devam edecek.
Ülkelerin durumu bankalarının durumunu da belirleyecek, bankaların çekecekleri fonların maliyeti ve miktarını etkileyecek.
Her halükarda azalacak ve maliyeti artacak fonların Türkiye’deki yatırımcılara ve bireylere akışı da doğal olarak etkilenecek.
Tüm bunlar içeride talebi azaltacağı için Türkiye’nin büyüme oranlarını olumsuz etkileyebilecek.