<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaTürkiye ekonomisi kritik dönemeçte----

Türkiye ekonomisi kritik dönemeçte

Türkiye ekonomisi kritik dönemeçte
03 Ağustos 2015 - 06:49 www.finansingundemi.com

Son dönemde yaşanan karmaşa Türkiye ekonomisini derinden etkiliyor

Türkiye ekonomisi artık sorunlarla başa çıkma yeteneği gösteremiyor. Genel seçimlerden koalisyonun çıkmasıyla birlikte kurulamayan koalisyonun da verdiği endişenin yanısıra iç karışıklıklar piyasaları olumsuz etkiliyor.

Hürriyet Yazarı Uğur Gürses konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:

Şimdiye dek arızi olumsuzlukları hep dışsal bahanelere yüklerken çok şanslıydık.

Ancak artık farklı nedenlerle hepsi birden yağmaya başlayınca bahaneler para etmiyor; ekonominin yapısal sorunları, akışa bırakılmışlığı, siyasi sorun ve hatalarla bir araya gelince alarm zillerini çaldırmaya başlıyor.

Türkiye, Haziran seçimleri nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın en sorunlu dönemine girmiş durumdaydı; bunların çözümü için 'avans' sayılabilecek bir dönem de söz konusu değildi. 

Ama şimdi ziller fazlasıyla ekonomi için çalıyor.

Birincisi, 'taşıma suyla değirmen döndürülen' iç talep büyümesi son 3 yıldır en düşük döneminde; kısa vadede de hızlanması olası değil. 

Nedeni, yüksek hane halkı tüketimine dayalı harcama ve büyüme, yüksek kredi büyümesine, o da dışarıdan giren bol dövize dayanıyordu. Bu bitti. 

Düşük faiz de kalmadı. 

Sınırlı mevduat artışı, kredi büyümesinin de sınırı demek. 

Ayrıca, hazır kredisi olsa da tüketici güveninin en dip noktada olması iç talebe fren oluşturuyor.

İkincisi, iç talep zayıflaması dönemlerinde kurtarıcı olan ihracat döviz kuru artışına karşın geriledi.  

Bunun nedeni olarak euro-dolar paritesi yani euronun değer kaybı gösterilse de, Türkiye'nin dolarla satış yaptığı birçok pazardaki kayıplar var. 

Örneğin, bu yılın ilk 7 ayında AB ülkelerine euro bazında yapılan ihracat euro bazında 29.4 milyardan 31.5 milyara çıkarken, bunun dolar karşılığındaki düşüş 5 milyar dolara karşılık geliyor.  

Oysa bu dönemde, toplam ihracat 88.5 milyar dolardan 77.5 milyar dolara geriledi. 

Yani 10 milyar dolarlık gerileme var. Bu euronun değer kaybından gelen azalışın iki katı demek. 

Geçen yıl aynı dönemde TL yüzde 3 değer kazanırken, bu yıl aynı dönemde TL yüzde 13 değer kaybı yaşamasına karşın, ihracat zemin kaybetmiş. 

İki yıl gibi dar bir zaman diliminde ortaya çıkan TL'deki yüzde 40'a yakın değer kaybının, ihracata ivme kazandırmaması kayda değer. 

Hem TL'nin değer kaybının enflasyona yansıyarak maliyet artışı getirmesi hem de verimlilik ve rekabetçilik artışı sağlayacak olan rafta bekletilen reformların önemi ve değeri umarım anlaşılır. 

Üçüncüsü, ülkeye döviz kazandırıcı önemli ikinci kalem olan turizm gelirlerinde düşüş var. 

Bu yılın ilk altı ayındaki toplam turizm gelirleri, geçen yılın aynı döneminin yaklaşık yüzde 9 altında. 

Haziran verileri, gelirlerdeki düşüşün yüzde 15.5'i bulduğunu, dolayısıyla en yüksek gelirin elde edildiği Ağustos-Ekim arası dönemde de bu düşüşün devam edeceğinin ilk işaretini oluşturuyor. 

Böyle bir eğilim, geçen yıl 34 milyar dolar olan turizm gelirlerini, bu yıl 30 milyar dolara çekebilir. 

Bu da milli gelirin yüzde yarım aşağı düşmesi demek.

Turizmde bu yılın kötü gitmesinin temel nedenleri arasında Rusya'daki kriz geliyordu. 

Bu ülkeden gelen turist sayısı geçen yılın ilk altı ayına göre yüzde 25'lik düşüşle, 470 bin kişi azaldı. 

Ancak, Fransa, İtalya, Avusturya ve Norveç gibi ülkelerden gelen turist sayılarında da belirgin düşüşler var.  

Gelecek için karamsar tablo; Suruç'taki IŞİD katliamı ve devamında Güneydoğu'daki çatışmasızlık döneminin sona ermesi, ortaya çıkan azalışı olasılıkla hızlandıracak görünüyor.

Dördüncüsü, 2013'e kadar ekonomik büyümenin ana yakıtı olan döviz girişleri zayıfladı. 

Hatta rezerv kayıpları başladı. Yılın ilk 5 ayında 18.5 milyar dolarlık cari açık verirken, ülkeye bilinen kaynaklardan gelen döviz finansmanı sadece 5.8 milyar dolar giriş oldu.  

Gerisi kaynağı bilinmeyen 8.8 milyar dolarlık net hata ve noksan girişi ve 4 milyar dolara yakın döviz rezerv kaybı oldu.

Kalıcı doğrudan yatırım girişleri azaldığı gibi, çoğu zaman arkasına yaslandığımız ve 'sıcak para' olarak adlandırılan portföy yatırımlarında da çıkış olmaya başladı. 

İşin baştan belli ve kötü tarafı; o ipine sarıldığımız Merkez Bankası'nın düşük faiz dönemi de kalmadı. 

Tersine yüksek tutmak zorunda kalacak.

Tüm bu gelişmelerin ardında şu var; Türkiye'de eli yüzü düzgün bir ekonomi politikası yok, enflasyon yani maliyelerdeki artışı 'dikkate alınmayacak' bir düzeye indirmiş değiliz; reformları ise rafta tutmaya devam ederken, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı gibi temel demokratik payandalar ortadan kalkmış durumda. 

Üstüne üstlük, üzerinde çatışmasızlık ve barış süreci olan 'masa' devrilmiş durumda, seçim sonuçlarını beğenmeyen siyasetçiler yeni seçim peşinde. 

Ekonominin birkaç yıldır olan ama ivme kazanan alarm veren bu zilleri, reel sektörü bunların hepsini bir arada taşıyamayacağını düşündürüyor. 

Umarım Ankara duyuyordur.
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)