<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaTürkiye bu tuzağa düşer mi?----

Türkiye bu tuzağa düşer mi?

Türkiye bu tuzağa düşer mi?
05 Mayıs 2014 - 08:00 www.finansingundemi.com

Ünlü ekonomi profesörü Daron Acemoğlu, Türkiye için gözlemlerini be tehlikleri açıkladı

Ünlü ekonomi profesörü Daron Acemoğlu Radikal'den Ezgi Başaran'a verdiği röportajda, "Ekonomik başarı geniş bir siyasi kurumsal zeminle olabilir. Medyaya baskı var diye yatırımcılar hemen sizi terk etmeyebilir. Ama bu gelişmeler, örneğin basına baskı, Türkiye'deki kurumların sıhhati için alarmdır ve derin ekonomik bedelleri olur." dedi.

İşte Acemoğlu'nun röportajından bazı bölümler;

Basın özgürlüğü ve ekonomik kalkınma arasında bir bağ var mı?

Elimde bu konuya dair bir araştırma yok ama sanırım cevap evet. Evet diyorum çünkü özgür basın ki bundan kastım hem siyasi müdahaleden hem de tek bir ailenin ya da holdingin tekelinden özgürleşmiş bir basındır, siyasi güç kullanımının en önemli kontrol mekanizmalarından biridir. Dediğim gibi siyasi gücün kontrol edilmesi de kalkınma için gerekli.

Sizce Türkiye daha kapsayıcı kurumlara sahip olma yolunda mı ilerliyor yoksa aksi yönde mi?

Çok zor bir soru. Bunu bana 2006’da sorsaydınız, kapsayıcı kurumlar yönünde emin adımlarla hareket halinde derdim. Şu anda o kadar emin değilim. Genel olarak Türkiye’de birçok kurumsal sorun var. Özellikle ifade ve basın özgürlüğü, yargının tarafsız ve bağımsızlığı alanlarında. Bu alanlar son dönemde ciddi darbeler aldılar. Fakat yine de kötümser olmamaya çalışıyorum. Kurumların güçsüz olması ve bunun ciddi ekonomik ve siyasi bedeller yaratmasının yanında Türkiye şu anda bir ‘kurumlararası dengenin yeniden tesisi’ sürecinden geçiyor. Bu süreçte güç ordudan, köklü holdinglerden ve devlet bürokrasisinden toplumun farklı kesimlerine kayıyor. Bu kaçınılmazdı ve tarihten öğrendiğimize göre bu tür geçişler zor ve inişli çıkışlı olur. Şu anda sürecin iniş kısmında olduğumuzu ama zaman içinde kurumların güçleneceğini düşünüyorum. Burada önemli olan şudur: Kurumsal güçlenme bir partinin güçlenmesi ya da bir partinin gidip diğerinin gelmesiyle olmaz. Ben sivil toplum tarafından kontrol edilen, tüm partilere, iş kollarına ve bürokratlara eşit mesafede olan bir kurumsal yapıdan söz ediyorum.

Birçok ekonomist Türkiye’nin ‘orta gelir tuzağına’ düşebileceğinden bahsediyor. Nedir bu tuzak?

Orta gelirin ötesinde büyümek, yani bugün Türkiye ve Şili’nin eriştiği noktanın ötesine geçebilmek hayli zor. Ben buna ‘kurumsal orta gelir tuzağı’ diyorum. Yarı kapsayıcı kurumlar ve büyük şirketlere dayanarak orta gelire gelmek kolaydır. Türkiye büyük tekellere dayanarak ve bu tekellerin devletle olan ilişkilerini kullanarak ekonomisine can verdi. Fakat bu tür bir büyümenin limitleri var. Bunun ötesinde büyümek için inovasyon, yeni fikirler, yeni girişimciler ya da ekonomist Joseph Schumpeter deyimiyle ‘yaratıcı bir yıkım’ gerekli. Bu da kurumları kapsayıcı yapmadan mümkün değil, ki Türkiye’nin hissettiği büyüme ağrısının sebebi tam olarak bu.

Twitter, Youtube yasağı, hapisteki gazeteciler, en ufak gösterinin bile biber gazına boğulması... Bunlar gerçekten kalkınmayı etkiler mi?

Hem evet hem hayır. Miyopik bir açıdan baktığınızda cevap hayır. Türkiye’de bu yaz yapılan barışcıl eylemlere karşı devlet orantısız güç kullandı, ne oldu? Yabancı sermaye Türkiye’yi terk etmedi, iş dünyası da hayatına eskisi gibi devam etti. Bunlara bakarak demek ki bu tür şeyler ekonomi için önemli değil diye düşünebilirsiniz. Fakat ekonomik başarı geniş bir siyasi kurumsal zeminle mümkün olabilir. Medyaya baskı var ya da gazeteciler hapse atılıyor diye yatırımcılar hemen sizi terk etmeyebilir. Ama bu tür gelişmeler, örneğin basına baskı, Türkiye’deki kurumların sıhhati için alarm manasına gelir ve sonuç itibariyle derin ekonomik bedelleri olur. İlk önce yabancı yatırımcı Türkiye’deki gelişmelerden rahatsız olmaya başlayacaktır. Tüketim ve cari açığa dayalı büyüme stratejisine bakarsak, Türkiye’nin o yabancı sermayeye ihtiyacı var. İkinci olarak, inovasyona dayalı bir ekonomik büyüme siyasi kurumların dışlayıcı olmaya başladığı bir iklimde olanaklı değildir.
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)