Türkiye bu şansı kullanabilecek mi?
Vatan ekonomi yazarı Ali Ağaoğlu bugünkü köşesinde “Nükleer Barış Anlaşması” nın önemine değindi
Dün İran ve batılı ülkeler arasında tarihi bir anlaşma sağlandı. Uzun müzakereler sonucunda “Nükleer Barış Anlaşması” imzalandı. Peki bu tarihi imza Türkiye'yi nasıl etkileyecek?, Türkiye bu şansı kullanabilecek mi? Vatan ekonomi yazarı Ali Ağaoğlu bugünkü köşesinde bu imzanın önemini açıkladı. İşte Ağaoğlu'nun o yazısı;
19 günlük geceli-gündüzlü müzakerelerden sonra nihayet İran ile P5+1 arasında “Nükleer Barış Anlaşması” imzalandı. Nisan ayındaki ‘çerçeve anlaşmanın’ 1 Temmuz’da nihayetlendirilmesi beklenirken 14 Temmuz’a kadar gelindi.
Her iki tarafında ‘başarı ilan ettiği’, Obama’nın karşısında durulmasını veto edeceğini söylediği bu anlaşma gerçekten de tarihi bir anlaşma oldu. Obama’nın görev süresi içinde imzaladığı en önemli anlaşmalardan biriyle; İran’ın nükleer silah üretmesinin önüne geçilmiş olduğu bizzat ABD Başkanı tarafından açıklandı. Uluslararası Atom Enerji Ajansı “ne zaman isterse, ne zaman gerekirse” İran’ın nükleer tesislerini denetleyebilecek. İran elindeki zenginleştirilmiş olan uranyum stokunu yüzde 98 azaltacak ve yüzde 3.67’nin (nükleer bomba yapmaya yetmeyecek ölçüde) üzerinde uranyum zenginleştirmesi yapamayacak. 20 bine yakın sayıdaki santrifüjlerin sayısı önümüzdeki 10 yıl içinde 6 bin 104’e indirilecek.
Kademeli kaldırılacak
İran’a uygulanan yaptırımlar da kademeli olarak kaldırılacak. Anlaşmanın tüm detayları henüz açıklanmamış durumda. Ancak yaptırımlar; İran adım attıkça kaldırılacak ve eğer anlaşmayı ihlal edecek davranışlarda bulunacak olur ise 65 gün içinde yaptırımlar yeniden hayata geçecek. İran adına bir tür “kontrollü serbestlik” anlamına gelen bu anlaşmaya her iki tarafında ihtiyacı vardı.
2008 yılındaki kriz sonrasında küresel ekonominin bir türlü büyüme rayına oturmadığı bir dönemde, İran pazarı başta AB olmak üzere birçok ekonomi için cazip bir “iş alanı” haline gelecek.
Ortadoğu’yu da yeniden şekillendirebilecek bu anlaşmanın doğal olarak bize de yansımaları olacaktır. Yaptırımların sıkılaştırıldığı 2012 yılından sonra İran’ın dışa açılmasında resmi-gayrı resmi katkımız bu dönemde bir işe yarar mı bilemiyorum.
‘Taşeronluk’ düşer
Özellikle havacılık, petrol/gaz üretimi ve altyapı yatırımlarında yeni yatırımlar yapacak İran’ın bu projelerinde ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin ‘aslan payını’ alacağı kesin gibi. Suriye’de Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte sünni blokla birlikte İran’a karşı cephe almış olmamız da önemli ihalelerde yer almamızı zorlaştıracaktır.
Eğer dış politikamızda bu önemli anlaşma sonrasında 180 derece değilse bile 100 derecelik bir manevra yapmaz isek, bu tarihi anlaşmadan bize düşse düşse “taşeronluk” düşer. Evet, sınır komşumuz olması, lojistik avantajımızdan dolayı özellikle de sınır ticareti açısından bize olumlu yansımaları olacaktır. Ancak bu kazanımların katma değeri yüksek ürünlerden olması, 13.7 milyar dolarlık karşılıklı ticaretin çok daha yukarılara çıkarılabilmesi ve de “sürdürülebilir” olması için bugünden başlayarak önemli adımlar atmamız gerekiyor.
Asırlardır süren “bölge liderliği” için rekabetimizi yine sürdürebiliriz. Ancak bunun, karşılıklı işbirliğini geliştirmenin önünde bir engel olduğunu sanmıyorum. İran’ın bu anlaşması bizim için de tarihi bir fırsat olabilir.
Kısır politikalar ile kaybettiklerimizin en azından bir kısmını kazanabilme adına “akılcı dış politikanın” zamanı geldi, kaçırmayalım.