<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaSigorta - BES ve HayatTürk mutfağı ne kadar sağlıklı----

Türk mutfağı ne kadar sağlıklı

Türk mutfağı ne kadar sağlıklı
27 Şubat 2017 - 06:46 www.finansingundemi.com

Hürriyet yazarı Osman Müftüoğlu, lezzetiyle dünyaya ün salmış Türk mutfağının ne kadar sağlıklı olduğunu değerlendirdi. İşte Müftüoğlu'nun o yazısı:

Evet, çok çeşitli, çok zengin, çok lezzetli, dünyaca ünlü bir mutfağımız var. Ama kalp hastalıkları ve kanser artışında da son yıllarda ‘başa güreşiyoruz’... Demek ki mutfağımız şahane ama bir yerlerde bir terslik var. Neler mi? Buyurun...

Mutfağımız mükemmel bir “sentez” ve “füzyon” mutfağı. Yapısında Sümer ve Hitit gibi Anadolu medeniyetlerinin, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinin, biraz da Ermeni, Yahudi, Rum, Arap, Kafkas lezzetlerinin esintileri var. Bu nedenle dünyanın “hatırı sayılır” “lezzet ve sağlık” duraklarından biriyiz. “Ben mutfaktan anlarım, damak çatlatan lezzetlere hastayım” diyen herkesin Türk mutfağının önünde ceketini iliklemesi bundandır.

SONUÇ AÇIK VE NET

Ne var ki bu güzel iltifatlar bizim bugün de sağlıklı beslendiğimiz anlamına gelmez. Bunun farklı sebepleri var:

Her şeyden önce şimdilerde yiyip içtiklerimizin çoğu faydalı besin unsurlarından mahrum. Ayrıca da tam tersine, bol miktarda kimyasal ve hormonal kirlilik barındırıyor.

Daha da kötüsü geleneksel mutfağımızın yerini ‘pizzalı, hamburgerli, cipsli, mayonezli, kolalı, gazozlu’ garip ve sağlıksız bir mutfak aldı ve bu da müthiş bir tehdit. Zaten bu tehdit nedeniyle obezite ve diyabet patlamasının yoğun yaşandığı ülkelerin en başındayız. Avrupa’da koroner kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi geçirme sıralamasındaki şampiyonluk da bu nedenle bizde. Kanserlerin artış hızı söz konusu olduğunda ilk sıralarda olmamızın sebebi de yine bu arızalı, kötü gelişmeler... Kısacası “beslenme hatalarına bağlı hastalıklar” da kötü beslendiğiniz için rekor üstüne rekor kırıyoruz. Özeti şu: Geleneksel mutfağımızın sağlıklı sayılabileceği doğru ama biz şu anda net ve açık olarak “K-Ö-T-Ü B-E-S-L-E-N-İ-Y-O-R-U-Z”, aman dikkat!

BESLENMEDE 10 MÜHİM SORUNUMUZ

1. Besİnlerİmİz omega-3 fakiri. Ne ette, tavukta ne balık, süt, peynir, yoğurt ve yumurtada yeterli omega-3 yağ asitleri yok. Yani “Nerede o olta balıkları?” durumu.

2. Yiyip içtiklerimizde yeteri kadar prebiyotik lif, faydalı probiyotik bakteriyi ara ki bulasın. Yani “Nerede o ev yoğurtları?” sorusu.
3. 100 yıl öncesine kadar tanışmadığımız “yapay” ve “toksik” trans yağlar damarlarımız, doku ve hücrelerimizde sağlık zararlısı böcekler gibi tur atıyor. Yani “Nerede o eski yağlar?” konusu.
4. Yiyip içtiklerimizin içinde B12 vitamini oranı dibe vurmuş durumda. Bu yetmezmiş gibi bağırsaklarımızda B12 üretebilen probiyotik bakterilerimizin de miktarı oldukça sınırlı. Mide ilaçları yüzünden de B12’nin emilimini sağlayan sistem iflas etmiş durumda. Yani “Nerede kekik kokulu o etler, köy tavukları?” bahsi.
5. Yediğimiz meyvelerdeki früktoz (meyve şekeri), yüz yıl öncekilere oranla 2-3 kat fazla. Paketlenmiş gıdaların tamamı tıka basa şeker ve/veya nişasta bazlı früktoz ile yüklü. Bunların hepsi glisemik yükü fazla beslenmek anlamına geliyor. Glisemik yük arttıkça da insülin direnci, obezite ve diyabet salgını devreye giriyor. Özetle “Nerede o güzelim mis kokulu meyveler?” tekerlemesi.

6. Paketlenmiş ve hazır gıda tüketiminin tavan yapması, bedenimize giren posa miktarının azalması demek. Bu da daha çok kabızlık, kanser, tansiyon, şeker, kolesterol ile eşanlamlı. Kısacası burada da “Nerede o sebzeler ve otlar?” hali var.
7. Tam tahıl, sebze, bakliyatı devreden çıkarıp daha çok hayvansal gıda ve bol yağ tükettikçe asit yükümüz artıyor. Bu vücudun asit çöplüğü haline gelmesi anlamına geliyor. Soruysa şu: “Nerede o ekşi mayalı ekmekler?”
8. Paketli gıdaların daha uzun ömürlü olabilmeleri için içlerine sodyum bazlı bazı koruyucular ekleniyor. Bu bazen tuz (yani sodyum klorür), bazen de benzerleri (mesela sodyum benzoat) olabiliyor. Dahası sodyum yükümüz arttıkça potasyum rezervimiz azalıyor. Magnezyumsa adeta devreden çıkıyor. Aklınıza sizin de şöyle bir soru gelmiyor mu? “Nerede o eski ev yapımı sucuklar, Kayseri, Kastamonu pastırmaları, kavurmaları?”
9. Monosodyumglutamat (MSG), yani Çin tuzu da yeni bir gıdasal tehdit. Üreticileri kabul etmiyor ama maalesef durum bu. Kısa özeti şudur: “Çin tuzu bize uymaz!”
10. Paketlenmiş gıdalarla, koruyucu ve renk vericilere boğulduk. Burada da soru şu olmalı: “Nerede o saf, yüzde yüz doğallık?”

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)