Terörün ardındaki gerçek çarpık küreselleşme
"Küreselleşme eşitsiz gelişiyor, gelir dağılımı bozukluğu artık sadece ulusal bazda değil tüm dünya çapında düşünülmesi gereken bir sorun"
IŞİD terörü Ankara katliamının bir ay sonrasında bu kez Fransa'nın başkenti Paris'i kana buladı. Erdal Sağlam, Hürriyet'teki köşesinde, küresel gelişmedeki eşitsizlik ve adaletsizliğin teröre etkilerini yazdı.
İşte Sağlam'ın o yazısı:
PARİS'te İŞİD'in gerçekleştirdiği terör olayları tüm dünyayı şok etti.
Bunun ekonomiye ve piyasalara etkilerinin ne olacağını bugünden itibaren görmeye başlayacağız. İnsani açıdan tam bir vahşet ile karşı karşıya olduğumuz ise kesin. Bu olaylarla birlikte yoğun biçimde İŞİD vakasının ve küresel terörün yeniden tartışılmaya başlayacağı da açık. Terörün ekonomik nedenleri de olayla birlikte yeniden gündeme gelecek. İŞİD’e katılımları inceleyen Avrupalı düşünürlerin bunun sınıfsal bir yanı olduğuna, katılımların daha çok Avrupa’daki yoksul kesimlerden gerçekleştiğine, İŞİD’in 1980 ve sonrasındaki sol akımlar gibi bir dalgaya neden olduğuna, ekonomik eşitsizlik ve adaletsizlik nedeniyle sisteme aykırı radikal unsurlar kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çektiğini görüyoruz. Selefilerin bu tür sosyal kesimler için yeni bir “red hikayesi” ortaya koyduğunu, özellikle gençlerin isyan ihtiyacını bu noktaya çektiklerini analiz ediyorlar. Bence de doğruluk payı yüksek bu tür analizler içerideki İslamcı örgütlenmeler için de geçerli ve iktidarların bu akımlara yol vermesinin şimdi sonuçlarını gördüğümüzü düşünüyorum.
El-Kaide ve İŞİD gibi tüm dünyayı tehdit eder konuma gelen örgütler için Batı’nın suçlandığına, en azından başlangıçta Batı’nın destekleyip sonradan kendisine tehdit olan örgütler yarattığına, bölgedeki devletlerin bataklığı lehlerine kullanmak için her türlü etik dışı desteği verdiklerine ilişkin yorumlar da var ve hepsinde bir gerçeklik unsuru bulunabilir.
Ancak bu analizler, örgütleri kullanan devlet ya da grupların, sınıfsal olarak zayıf konumdaki insanları kullandıkları, eğitimsizlere özellikle gençlere inancı kullanarak damardan girip, kitlesel öldürmelere ve kendi ölümlerine yol açtıkları gerçeğini de değiştirmiyor.
EŞİTSİZLİK MÜCADELESİ
Eğer Batı başta, tüm dünya terör olaylarını samimi olarak önlemek istiyorsa küreselleşme sürecine ve bu süreçte iyice bozulan gelir dağılımına mutlaka el atmak zorunda. Ulusal bazda düşündüğünüzde; PKK örneğinde olduğu gibi, kaybedecek bir şeyi bulunmayan, devlet tarafından ekonomik ve sosyal konum olarak eşitsiz kılınan gençlerin isyanı kaçınılmaz oluyor. Küreselleşme hız kazandı, sınırlar kalktı derken tüm dünyadaki ekonomik ve sosyal olarak eşitsizliğe tabi tutulan kesimlerin de, dünyada yani bu küresel köyde, ortak bir “sisteme başkaldırı örgütü” çatısında toplanması da fazla yadırganmamalı.
Özetle; küreselleşme eşitsiz gelişiyor, gelir dağılımı bozukluğu artık sadece ulusal bazda değil tüm dünya çapında düşünülmesi gereken, adaletsizlik en azından azaltılmadığı sürece, kitlesel terör sonucu doğuran hayati bir sorun. Bu sorunu, bir ülkeyi yönetenler kendi sınırları içinde çözmeye çalışsalar da artık yeterli olmuyor. Dünya liderlerinin bu eşitsizliği gidermek için de çalışmaları gerekiyor. Aksi takdirde son Paris faciasında olduğu gibi; küresel eşitsizlik gelir dağılımı düzgün ülkelerin insanlarını da gelip vuruyor. Küresel bir sonuç haline geliyor. Giderek güçlenen şirketler ve işadamlarının kar güdüsü nedeniyle, konuya insani açıdan el atmayacakları ortada. Bu nedenle tüm görev ülke yöneticilerine kalıyor. Gerekirse; sosyal müdahaleler ile şirketleri normalde tercih etmeyecekleri yollara kanalize etmeleri gerekiyor. Bu nedenle de önümüzdeki dönemde, hem ulusal hem küresel bazda, devletlerin ekonomiye gelir dağılımı için daha fazla müdahale edecekleri bir dönemi kaçınılmaz görüyorum.
Bu noktada büyük görev düşen G-20’nin, bu konulara şimdi giremeyip, olayın sıcaklığı ile terör konusunda sert açıklamalarla yetinmesi ise sürpriz sayılmaz.