Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
BERRİN VİLDAN UYANIK
“Televizyon aç bir köpek balığı gibidir, o yüzden ben insanüstü bir gayretle çalışmak zorunda kaldım” diyen ünlü yazar ve belgeselci Nebil Özgentürk, “cehennem” olarak adlandırdığı televizyonculukta kendi deyimiyle nadir “cennet köşeleri” yaşayan isimlerden. Özgentürk yeni bir belgesel programı “Türkiye’nin Sanat Hatıraları” ile yakında tekrar ekranda.
“Ben 20-25 yıldır sadece hatıra okuyorum hatıra insanı haline geldim” diyen ünlü yazar ve belgeselci Nebil Özgentürk’ün yeni projesi Türkiye’nin Sanat Hatıraları ile Ocak ayında tanışacağız. Bir yandan televizyon bir yandan kitaplarıyla uğraşan Özgentük yoğun bir proje döneminde. Sadri Alışık Ödül Töreni’nde yakaladığımız Nebil Özgentürk ile ayaküstü keyifli bir sohbet yaptık…
Uzun zamandır televizyon programcılığı yapıyorsunuz, dünden bugüne değişen ne oldu?
Biraz acemilik döneminde, 1997 yılında bir yudum insan programına başladım. On beş yıldır televizyon programcısıyım. O günden bugüne bir televizyon programcısı için uzun bir zaman geçmiş. Bir ömür törpüsü. Çünkü örneğin gazete günlük yapılan bir şey ve sakin sakin gidersiniz ama televizyon öyle bir şey ki yorucu estetiğin, sanatın ve yüzün oluğu bir dünya, insanı daha çok yoruyorlar, daha çok hırpalıyorlar. Gazete ve dergiler daha insani alanlar, televizyon ise bazen bir cehenneme dönüşebiliyor. Ama cehennemin içinde cennet köşeler de var ve ben o cennet köşeleri son 15 yıl içinde zaman zaman yaşadığımı düşünüyorum. Çünkü en başından beri kendime istikrar bir yol çizdim ve bunu hep korumaya çalışıyorum. Ben bir portre ve belgesel programcısıyım, bir de kültür programcısıyım. Bugüne kadar toplam bin 200 tane, içinde belgeseller de olan program üretmişiz. Dile kolay… Dünyada bile böyle bir rekor yoktur. Bu rekorla övünmüyorum çünkü televizyonlar insanlara şu sınavı verdiler. 15 yıldır bu sınavı yaşıyorum, televizyon denilen adı sanı olmayan canavar bir kurum var. Canavara dönüşebiliyor çünkü rekabetin ve reytingin çok olduğu, yüksek paraların döndüğü bir dünya. Bu dünyada hataya yer yok. Acımasızca bir hayat devam ediyor. Ben bu işi 15 günde bir yapmak zorunda kaldım. Düşünsenize 97’de başlıyorsun her 15 günde bir “bize bir şey ver” diyorlardı. Kitap öyle değil, roman öyle değil. Televizyon aç bir köpek balığı gibidir, o yüzden ben insanüstü bir gayretle çalışmak zorunda kaldım. Ancak o günden bugüne hiç pişman olmadığımı söyleyebilirim. Çünkü bu cehennemin ortasında, dediğim gibi cennet köşeler de var. Örneğin geçenlerde yaşadığım bir olayı anlatıyım. Pazartesi günü beni Yaşar Kemal aradı. Oğlum dedi sen benim 9-10 yıl önce belgeselimi yapmıştın ya bana ödül verdiler Ankara’da dedi. O törene o belgeselden istiyorum tamam mı evladım dedi. Dünyada bundan daha değerli bir şey olamaz. Bir şey yaşıyorsun on yıl sonra Türkiye’nin en değerli yazarlarından birisi, bu efsane adam tekrar sana bunu söylüyor ve o zaman kalıcı bir şey yaptığını anlıyorsun. İşte bu yüzden o 15 yıl benim için çok değerli.
Programınızda bir çok ünlü yazarı, siyasetçiyi, sanatçıyı konuk ettiniz bu isimler arasında en çok hangisi ilginizi çekti?
Şu anda bulunduğumuz Sadri Alışık Ödül Töreni’ne bir bakın bir sürü paparazzi var ve bir sürü ünlü insan var. Aralarında özel hayatlarını fazlasıyla deşifre edenler de var ve özel hayatın bu kadar deşifre edildiği bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım 50 yıl konuşmadı. 1922’de evlendiler 1925’te ayrıldılar. Onlar da boşanma yaşadılar, bir sürü şeyler konuşuldu arkalarından ama buna rağmen 1925 yılından 1975 yılına kadar yani öldüğü güne kadar konuşmadı. BBC dahil bütün kanallar milyon dolarlar teklif ettiler, bizimle röportaj yapın Latife Hanım dediler. Ancak Latife Hanım reddetti. İşte ben o hayata girdim. İlk kez Latife Hanım’ın yeğenleri ve akrabalarıyla görüştüm, Latife Hanım’ın kitabı çıkmadan önce onun dünyasına girince bakıyorsunuz ki bütün bu rahatsız olunan hayatlara bir reddediş ve direniş var, bir gönderme var. Ben böyle hayatları çok seviyorum ve o belgeselde çok güzel bir yolculuk yaptım. Üniversitelere beni davet ederler oralarda da anlatırım biraz kendinize kalsın çünkü insan çok kızıyor biliyor musunuz bir şey yaşarsın sende kalır. Bugün twitter’ların da gündeme gelmesiyle insanın şiddetli bir şekilde transparan bir hayata düşmesini ben acı verici buluyorum.
Beni en çok etkileyen ikinci isim ise Atilla İlhan oldu. Atilla İlhan son 50 yıllık aşk şiirlerimizin gerçek kahramanıdır, sonra diğerleri gelir. Bence son yüzyılın en iyi aşk şiirlerini Atilla İlhan yazmıştır, bunu herkes söyler. Kendisi dünya şairi olmayabilir ama bu şiirleri yazan adam, kendi deyimiyle söylüyorum “o mızıkayı çalan çocuk” 17 yaşındayken bir aşk yüzünden okuldan atıldı. Lise üçüncü sınıfta, 1940’lı yıllarda, sevgilisine bir mektup yazıyor ve mektubunda son dizilerine Nazım Hikmet’in aşk dizelerini iliştiriyor. O zamanlar Nazım Hikmet’in şiirleri yasaktı. Öğretmenleri bunu dert ediyorlar ve okuldan atıyorlar. Ben bu hikayeyi ilk kez Atilla İlhan’dan dinlemiştim ve beni çok etkiledi. O okuldan atılan şairin en anlamlı dizeleri yazması bana çok anlamlı geldi. Yani hayat devam ediyor. Atilla İlhan’ın yaşadığı acılardan bu şiirler ortaya çıktı bu da bir hayattır ve ibrettir bence.
Şu anda “Bir Yudum İnsan”ı yapsaydınız, nasıl yapardınız?
Başlarda kendinizi kanıtlama dönemi olduğu için tabi bu arada insan biraz olgunlaşıyor. Bir de benim yazarlık geçmişim var. Aslında o yazılardan çıktı Bir Yudum İnsan. Sabah gazetesi yazılarının televizyon ortaklığıyla programa dönüştürülmesiyle ortaya çıktı. Sonuçta olgunlaşmaya çalışıyoruz, profesyonelleşmeye ve altını doldurmaya çalışıyoruz. Başka okyanuslar oluşuyor Bir Yudum İnsan’da. Tekrara düşmemek için rahatsız olduğum insanların hayatlarına dönmek yerine yeni insanlar istiyor insan. Can Dündar ile birlikte yaptığımız Türkiye’nin entelektüel tarihinin belgeseli gibi, Türkiye’nin hatıra defteri gibi başka işler çalışmalar yapıyoruz.
Shakespeare’in “Dünya bir oyun sahnesidir” diye ünlü bir sözü vardır ya onun adı altında yapımcı kimliğim de olduğu için birden bire vakitsiz kaldım, hala biraz öyleyim. Böyle olunca da Bir Yudum İnsan benim öz çocuğum ama onun bir yerlerde durduğunu biliyorum artık. Şimdi tekrar yapabiliriz ama başka şekilde yaparız. Ben güncel değişimleri takip etmeye çalışan bir insanım, eski kafalı bir insan değilim. Bu yüzden insanların bu hızlı televizyon izleme operasyonlarında elimden geldiği kadar bu hıza ayak uydurmaya çalışırım. Biz daha sakin gidiyorduk, bizim programda mesela bir gün Cem Yılmaz aradı beni askerden, “Nebil Abi ben senin programına katılmak istiyorum” dedi. Dünyada olmayacak bir şey bu. Cem o zamanlar komedinin tanrısı gibiydi. Ve Cem geldi, Bir Yudum İnsan portresi oldu. Bir insanın 35 yaşında büyük belgeselleri olmayabilir ama Cem’le muhteşem bir program yaptık. Bununla beraber hayat devam ediyor. Çok dinamik bir hayat var. Twitter, facebook var. Bunları da içeren Bir Yudum İnsan’ın kalitesini koruyarak ama bir yandan da bu hıza ayak uydurarak, estetiği, kültürü, sanatı konuşan bir program yapmak istiyorum. Böyle bir fırsat olursa önümüzdeki dönemde yapmak istiyorum.
Yeni projeleriniz var mı?
Bir yandan da üç aydır devam eden çok ciddi anlamda bir projemiz var. Ocak’ta teslim edeceğiz. “Türkiye’nin Sanat Hatıraları” gibi bir başlık düşünüyoruz. İçinde sanat ve kültür geçen, 600 dakikalık bir belgesel yapıyoruz. Bu belgesel DenizBank ve Deniz Kültür sponsorluğunda olacak. Benim bir 6-8 aydır kafamda tasarladığım bir şeyi onlardan da gelen sinerji ile birleştirdik. İki buçuk aydır çok yoğun çalışıyoruz. Son yüzyılda sanat ve kültürümüzde olup biten çok ilginç hikayeler var. 80’e yakın küçük öyküler bunlar. Fazıl Say’ın babasından Cem Yılmaz’a, Cihan Unal’dan Selçuk Yöntem’e dostlarımın olduğu bir belgesel olacak. Biraz lirik, biraz senfonik hatıralar diyorum ben buna ama anti-medyatik olacak. Mesela içinde popüler sanat da olacak. Mesela Müzeyyen Senar’ın sevgisinden dolayı 60 ihtilalinde yargılandığını biliyor muydunuz? Aslında medyatik gibi görünen ama anti-medyatik gözler. Bunun ayrıntılarına gireceğiz.
Malzemeleri nasıl toplayacaksınız.
Bunları ben yaratmayacağım bunlar yaşanmış şeyler işte bir belgeselci olmanın avantajlarını kullanacağız. Ben 20-25 yıldır sadece hatıra okuyorum hatıra insanı haline geldim.
Kariyerinizde gazetecilik mi yazarlık mı yapımcılık mı daha öncelikli?
Ben yazarım ama televizyon belgesel yazarıyım daha çok yazı konusunda iddialıyım. Çünkü Türkçe’yi iyi kullanıyorum, çünkü Türkçe’yi iyi kullanmayı istiyorum. Çok önemsiyorum Türkçe’de her cümleye iğne oyası gibi zaman ayırıyorum. Bu anlamda beni bir programcı bir sunucu gibi görmek yerine televizyonda bir hikaye anlatıcısı gibi görmek lazım. Bunların hepsi de yazı, ama metinler kadar görselliği de çok önemsiyorum.
Bu işi yapmasaydınız şunu yapardım dediğiniz bir meslek var mı?
Sanatı bir şemsiye gibi düşünürsek bu sanat şemsiyesi altında olan her şeyi diyebilirim. Ancak piyano çalmak bana göre değil. Sanat tanrısal bir şey, sanatçılar cennete gider diye bir laf ederim, yani o şemsiyenin altında her şey olabilir heykeltıraş da olabilir oyuncu da olabilir piyano çalmak da olabilir ama ben sadece roman yazmak isterdim. Onun dışında hiçbir şey bana cazip gelmiyor.
Hiç başka bir işte çalıştınız mı?
Ben Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Yedek subaylık yaptım. On altı ay sonra askerden döndüm ve bütün babalar ve anneler gibi beni de evlendirmek istediler. “Evlendirelim seni” diye bütün aile ısrar etti. Bir de iş olsun istediler. Büyük bir holdingin iş ilanına başvurdum, davet ettiler, görüşmeye gittim. Ben biraz muhabbeti seven bir insanım. Oradaki müdür beni sevdi gerçekten. Hiç unutmam, cuma günüydü ve gel pazartesi günü bizimle çalış dedi. Bu işler böyle oluyor. Üniversite mezunusun, askerliği bitirmişsin birkaç yıl sürünürsün sonra bir anda satış müdürü yaparlar seni, sonra bir anda müdür olursun, bu dünya böyledir. Daha doğrusu işletme finans ve holding dünyası böyledir. Cuma görüştüm pazartesi başla dediler, ben pazar günü kendimi İstanbul’da bir fotoğraf makinesinin arkasında buldum. Sonra o zamanlar daktilo vardı, kendimi daktilonun arkasında buldum. Hayat biraz da böyle bir şey.
İş dışında neler yapıyorsunuz, hobileriniz neler?
Gayet keyifli şeyler yapıyorum. Bu ödül töreni gibi yerlerden keyif alıyorum. Tabi her akşam böyle toplantılara gitmeye vakit bulamıyorum ama ben Sadri Alışık ile büyümüş bir insanım. Çolpan Abla da benim çok yakın dostum. Kerem Alışık arkadaşım. Böyle bir geceye gelmek hem istiyorum hem de insanları mutlu etmek ve mutlu olmaktan keyif alıyorum. Ben dostluklarımı üretmeyi seven bir insanım. Tabi işadamı gibi değil, dostluğa emek verirsin. Şimdi Çolpan Hanım beni buraya çağırmışsa onun bana nasılsın demesi bile yeter. Ben de buraya gelirim, birkaç dostumla sohbet ederim. Bunları çok seviyorum. Onun dışında bahsettiğim projeyi okumakla geçiyor. Buna rağmen dost yemeklerine zaman ayırıyorum. Asmalı Mescit’i çok severim, akşam sefalarını seviyorum. Sinemaya ve tiyatroya da ilgim var, vakit buldukça gidiyorum. Deniz kıyısında erguvanların olduğu bir terasta oturuyorum onlara bakarak yazı yazabiliyorum, okuyabiliyorum. Çok seyahat ediyorum son iki haftadır sürekli seyahatteyim. Bu hafta sonu mesela bir kısa film festivalinin jüri üyesiyim Ankara’ya gideceğim. Bunun gibi bu sıralarda çok seyahat ediyorum.
Özel sigortanız var mı?
Sağlık sigortası önemli. Yıllardır hem sağlık hem de diğer sigortalarım var. On dokuz yaşındayken ne sigortası diyebilirsin ben sağlamım diyebilirsin ama sigorta önemli. İstanbul’da çok katliam yaşanıyor. Sadece trafik kazalarından bahsetmiyorum her gün ne yaşanacağı belli değil, yaralanmak bir magandanın silahının ucundadır. İstanbul’da yaşıyorsan sigortasız olmaman lazım.
Hıncal Uluç, Sunay Akın ve Nebil Özgentürk’ün sunduğu Yaşamdan Dakikalar programında Nebil Özgentürk küçük bir iş kazası yaşandı. Özgentürk’e ilk müdahaleyi aynı zamanda doktor olan sanatçı Ferhat Göçer yaptı.
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.