Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
Reel sektörün döviz borçluluğu yüksek durumda. Bu demek olmuyor ki şirketler borçlarını ödeyemez halde. Ancak bazı şirketlerde durum riskli olabilir.
Dünya yazarı Alaattin Göktaş konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:
Aslında hükümetin bir kesiminde ve bürokraside birileri fena halde rahatsızdı da genelde görmezden gelmeyi tercih ediyorduk şu reel sektör borçluluğunu. Oysa reel sektörün net döviz borcu nereden nereye gelmişti öyle, görülmeyecek, dikkat çekmeyecek gibi miydi ki...
2002 yılında bugünler için “çerez” parası sayılabilecek kadar bir döviz açığı vardı reel sektörün. Varlık 25 milyar dolardı, yükümlülük 32 milyar dolar, açık pozisyon ya da döviz açığı da yalnızca 6.5 milyar dolar.
Yurtiçinden borçlanmak, hele hele TL cinsinden borçlanmak pahalıydı. Döviz ise tüm dünyada boldu, kredi bulmakta sıkıntı çekilmiyordu, hele faiz TL borçlanmanın faizine göre çok çok düşüktü; dolayısıyla döviz cinsi borçlanma müthiş cazipti.
O bolluk günlerinde bu işin sonunun pek iyi olmayabileceğini pek düşünen olmadı. Düşük faizle alınmıştı krediler, kur neredeyse artmıyordu, işler tam da istenildiği gibi gidiyordu yani.
Ama işte o artık hiç olmaz sanılan kur artışı denilen kabus yok muydu... 2015 ve hele hele 2016’nın son dönemlerinde yaşanan kur artışı... Yine başımıza gelmişti.
Şimdi bir düşüncedir aldı!
Şimdi düşünüyoruz, “Ne yapacağız” diye... “Ya reel sektör borcunu ödemekte zora düşerse” diye... Korkmalı, endişe etmeli miyiz, belki...
Belki, çünkü; bu borcun ödenmesinde zora düşülecek diye bir önyargıyla hareket etmek pek doğru olmaz. Tüm şirketlerin etkileneceği bir ödeme darboğazı söz konusu olmayacaktır. Ama hiçbir şirketin zor durumda kalmayacağını söylemek de gerçekçi bir yaklaşım sayılmaz.
Ayrıca dikkate almamız gereken ayrıntılar var. Bu borcun tümü özel sektöre ait gibi görünüyorsa da, bir kısmı kamunun sırtında. Merkez Bankası’nın son finansal istikrar raporundaki şu değerlendirmeyi dikkatinize sunmak isteriz:
“Uzun vadeli ve büyük tutarlı finansman gerektiren kamu-özel işbirliği yatırımlarının neredeyse tamamının yabancı para cinsi kaynakla finanse ediliyor olması da açık pozisyondaki artış eğilimine önemli bir katkı yapmıştır.”
Belli ki açık pozisyonun bir kısmı “daha şimdiden” kamunun sırtında. Kamunun yükümlülüğünün ne kadar olabileceğine ilişkin değerlendirmeyi daha sonraya bırakalım.
Ama reel sektörde de önemli bir yük var, bu çok açık. Hem öyle olmasa Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, başka ülkelerin bu konuda ne yaptığını inceleme gereği duyduklarını ve önlem alacaklarını açıklar mıydı. Belli ki bir sıkıntı var ya da sıkıntı yaşanacağı hissediliyor.
Borç kime kalır ki?
En kötü tarafından bakalım ve varsayalım Türk parası çok hızlı değer yitirdi, şirketlerin hiçbiri bu borcu ödeme gücü bulamaz hale geldi.
Dolar da, euro da bugünkü düzeylerinin çok çok üstüne çıktılar. Reel sektör kilitlendi kaldı. Kimse borcunu ödeyemiyor. 1 dolarlık borç için 3.5 lira yetmiyor artık, örneğin 4 lira, 5 lira bulmak gerekiyor, bu da şirketlerin nefessiz kalmasına yol açtı.
Ne olacak! Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu duruma tümüyle kayıtsız kalabilecek ve alacaklılara dönüp “Bu borç devlet borcu değil, şirketlerin borcu” mu diyecek, diyebilecek.
Böyle bir durum söz konusu olmayacak, umarız olmayacak ama unutmayalım ki reel sektörün borcu da özünde hepimizin taşımakta olduğu bir borçtur.
31 kat artış
2002’de 25 milyar dolar olan döviz varlığı, 2016’nın üçüncü çeyreğine gelindiğinde yüzde 293 artarak 98.6 milyar dolara çıkmıştı.
Yükümlülük ise yüzde 884 artışla 31.6 milyardan 311.4 milyara yükselmişti.
Varlık ve yükümlülük artışındaki fark, doğaldır ki döviz açığını tırmandırdı. 2002 yılında 6.5 milyar dolar olan açık, bu eylül itibariyle 212.8 milyar doları buldu. Artışı yüzde ile ifade etmek bile zor. Bu rakamlar, tam yüzde 3155 artışa işaret ediyor. Daha basit bir ifadeyle 31 katlık bir artış var.
Dövizi olan satmıyor borcu olan almak istiyor
Bir kısır döngüye girmek üzereyiz, asıl sıkıntı sanki burada. Döviz borcu olanlar bu borçlarını bir an önce kapatma eğilimi içindeler gibiler ve bu bir dizi olumsuzluğa yol açıyor.
Birincisi döviz talebi körüklenmiş oluyor. Düşünsenize, 500 milyon dolar ödemesi olan bir şirket, ödemeyi belki bir gün önce yapmakla çok ciddi bir kazanç elde etme şansı yakalayabiliyor. Dolar kuru 3.50 düzeyindeyken ödeme yapmakla, kurun örneğin 3.55’e çıkması durumunda ödeme yapmak arasında tam 25 milyon lira fark var. Kurun artacağından endişe eden şirketler ödemeyi bir an önce gerçekleştirmek için döviz almaya yöneliyor ve işte bu da kur artışını körükleyen, döviz talebini canlı tutan bir etki doğuruyor.
Vatandaş ya da bir takım kuruluşlar istedikleri kadar döviz satsınlar, talebin kaynağı önemli ve öyle görünüyor ki en büyük talep kaynaklarından biri reel sektör.
En kötüsü psikolojik etki. Kur düşmeyince ve örneğin dolarda olduğu gibi 3.50 dolayında bir direnç oluşunca, bir dönem yaşandığı gibi bir geri dönüş umudu giderek yok oluyor. Bu durum, elinde döviz bulunduranların TL’ye dönmesini de frenleyen bir etki yapıyor, döviz yükümlülüğü olanları da bir an önce bu yükümlülükten kurtulmaya itiyor.
Tam bir kısır döngüye giriyoruz sonuçta. Elinde dövizi olan satmıyor, aslında şu dönem dövize ihtiyaç duymayan ama döviz yükümlülüğü olan da bir an önce dövizini cebine koyup rahat etmek istiyor.
besleme propaganda basını bunu allar pullar kahramanlık destanları uydurur yurdum insanına yedirir bir şekilde
Adamlar kredi çekmiş, vatandaşa ürün hizmet köprü yapıp satmış, kar etmiş. Şimdi onların daha çok kar etmesi için vatandaşa döviz sattiriliyor. Satalım daha zenginlessinler. Bu kadar yetmez onlara.
çok ağır ekonomik krizin ilk ayak sesleri 2016 ikinci yarısında geldi..2017 de kemerleri bağlayalım..
Devlet bunu üstlenirse millet cidd fakirleşecek demektir. Zaten zamlar aldı gitti bundan sonra piyasa biter. Borç yiğidin kamçısıymış ya hadi kamçılanmaya en şiddetlisinden devam. Yahudi sözünü düstur edinirsen işte tefecilerin eline düşersin ...
Hiç kimse kusura bakmasın şirket patronları kqzanla götürmüş milletten kaşıkla toplananlara da göz dikilmiş oluyor bu da vebale girer. Hakkımızı helal etmeyiz. Herkes hesabını bugüne göre yapacaktı her zamab güllük gülistanlık olmuyor. Bunuvda en iyi patronlar esnaflar biliyor . O zaman hortumladıklarını geri versinler. Bu kadar zalimlik olmaz...
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.