<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerProf. Dr. Keskin ile doktorlara saldırılar ve hekim göçü üzerine ufuk turu----

Prof. Dr. Keskin ile doktorlara saldırılar ve hekim göçü üzerine ufuk turu

Prof. Dr. Keskin ile doktorlara saldırılar ve hekim göçü üzerine ufuk turu
08 Ağustos 2022 - 08:20 www.finansingundemi.com

Sağlık dünyası gün geçmiyor ki bir şiddet olayına hedef olmasın! Saldırılar, artan iş yükü, gelecek endişesi genç doktorları, yurt dışında yeni hayat arayışına itiyor. Peki, çözüm ne? Çocuk cerrahisinin ünlü ismi Prof. Dr. Erbuğ Keskin anlatıyor.

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Geçtiğimiz aylarda Şanlıurfa’da ve Konya’da meydana gelen, "doktorlara saldırı” haberleri tüyler ürpertti. Hekimlerin yurt dışına göçünün artması da ayrı bir tartışma konusu. Bunun yanı sıra ülkemizdeki genç doktorların ihtisas tercihlerini neye göre yaptıkları aydınlatılacak başka bir soruyu oluşturdu. Tıp dünyamızda neler oluyor diye önemli bir hocanın görüşlerini almak istedik. Üniversitelerimizde halen aktif olan en kıdemli Çocuk Cerrahisi Bilim Dalı hocalarından Prof. Dr. Erbuğ Keskin’i “Kazandıran Sohbetler”e davet ettik… İşte sorular ve birbirinden ilginç yanıtlar…

 

“MEZUNİYET YEMİN TÖRENLERİNDE ÇOK DUYGULANIRIM, AĞLAMADIĞIM TÖREN YOKTUR”

- Ekşi Sözlük’te sizden “Öğrencileri mezun olurken gözleri yaşaran bir insandır, onlar için canını veren onlardan kopamayandır” diye söz ediliyor. Sayın Keskin, böyle övgüler yağdırılan bir hoca olma yolunda hangi kilometre taşları geçildi, bugünlere gelirken neler yaşadınız?..

- Kadın Doğum uzmanı babamın mecburi hizmet görevi nedeniyle ilkokul öncesi dönemi Kurtalan Siirt Pertek’te geçirmişim. İlkokulu üç ayrı şehirde okudum. Sonra Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa… Okul biter bitmez evlendim. Eşim Özen'le Cerrahpaşa'da ihtisas yaptık, o üç günde bir ben gün aşırı nöbetçiydim. O Kadın Doğum'da ben Genel Cerrahi'deydim. Sonra gelen teklif üzerine Çocuk Cerrahisi'ne geçtim. Bitirdikten sonra Çukurova Tıp Fakültesi'ne gittim. Orada doçent ve profesör oldum. Tıp eğitimini dönüştürmek için 2001 yılında Tıp Fakültesi Dekanlığı’na aday oldum ve kazandım. Yeni model tıp eğitimi için çaba sarf ettim. 20 yıl sonra hala UTEAK ve UATEAK (Ulusal ve Uluslararası Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulları) yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyorum

İlkokulda bir derste öğretmenimiz, “Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” diye sormuştu.

Neredeyse sınıfın yarısı doktor yarısı öğretmen diye yanıtlamıştı. Ben de babam doktor olduğu için doktor, öğretmenimi çok sevdiğim için öğretmen olmak istiyordum… Tıp Fakültesi hocası olarak bu iki dileğim de gerçekleşmiş oldu.

Evet, mezuniyet yemin törenlerinde çok duygulanırım… Hadi saklamayayım ağlamadığım tören yoktur.

Tıp Fakültesi hocaları olarak biz çok şanslıyız. Bize seçilmiş öğrenciler geliyor… Yaşıtlarından çok daha kolay kavrayan ama tıpla ilgili tek bildikleri lise biyoloji kitapları ile sınırlı olan bu gençlerin; ailelerinin, hocalarının ve en çok da kendilerinin özverileri ile altı yılın sonunda donanımlı hekimler haline gelmeleri gerçekten çok zor ve yorucu bir süreç.

Bu kadar emeğin sonunda onları sahnede birer hekim olarak yemin ederken görmek zaten yeterince yoğun bir duygu durumuyken bir de üzerine son 15-20 yıldır onları içine mezun ettiğimiz ucube sağlık sisteminde başlarına gelebileceklerin endişesi ekleniyor…

Tıp Fakültesi hocaları olarak biz çok şanslıyız. Bize seçilmiş öğrenciler geliyor… Yaşıtlarından çok daha kolay kavrayan ama tıpla ilgili tek bildikleri lise biyoloji kitapları ile sınırlı olan bu gençlerin; ailelerinin, hocalarının ve en çok da kendilerinin özverileri ile altı yılın sonunda donanımlı hekimler haline gelmeleri gerçekten çok zor ve yorucu bir süreç.

“BU SARMALDAN KURTULMANIN YOLU ‘BENİ TÜRK HEKİMLERİNE EMANET EDİNİZ’ AYARLARIMIZA DÖNMEKTİR”

- Değerli hocam, kitabın ortasından başlasak… Siz ve sizin gibi hocaların üzerlerine titreyerek yetiştirdiği, mezun ettiği onlarca hekim saldırıya uğruyor… Pandemide başarılı bir sınav veren, canlarını ortaya koyan sağlık ordusu tehdit altında. Neden bu günlere geldik, neler oluyor, ne tedbirler alınmalı?

- Bu endişemiz çok da temelsiz değil. Meslektaşlarımız sürekli sözlü ve fiziksel tacize uğruyorlar, yaralanıyor, öldürüyorlar.

Bunun nedenleri çok fazla.

* Performansa dayalı çalışma.

* 10 dakika da bir hasta bakmaya zorlayan randevu sistemi.

* Her köşede açılan çoğunun alt yapısı ve hocası olmayan 125 tıp fakültesi ve onlarda şu anda okumakta olan 90 bin tıbbiyeli.

* Hekimlerin kutsal bir iş yaptıkları bu nedenle aldıkları paranın önemli olmadığı inancı. vb…

Ama bana sorarsanız meslektaşlarımızın sürekli saldırıya uğramasının altındaki en büyük neden bizim gibi “lider sevici” ülkelerde, liderlerin hekimlere davranışıdır.

Biz, “Köyünüzde durmak istemiyorsa doktoru ağaca bağlayın” diyen darbeci generallerin, “Doktorlar iğne yapmayı bilmez”, “Giderlerse gitsinler” diyenlerin, sözlerinin hemen ertesi günü bize nasıl küstah hasta davranışları olarak döndüğünü yaşayarak gördük. Bu sarmaldan kurtulmanın yolu “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” ayarlarımıza dönmektir.

“ DÜNYANIN HER YERİNDEN İYİ HEKİMLER GELİP ÜLKEMİZDE ÇALIŞSIN AMA, BİZ ONLARI DA KENDİ HEKİMLERİMİZ GİBİ SINAVDAN GEÇİRELİM”

- Pırıl pırıl hekimlerimiz yurt dışına göç ederken, “Beni Türk hekimlere emanet edin” diyen Atatürk’ün cumhuriyetinde gelecekte biz kendimizi kimlere emanet edeceğiz? Gidenler tekrar geri gelir mi?

- Evet, genç meslektaşlarım akın akın yurt dışına gidiyorlar. Buna kimsenin laf etme hakkı yoktur. Siz lisede okulunuzun en başarılı öğrencisi olacaksınız, tıp fakültesini kazanacaksınız. Altı sene boyunca en zor eğitimden geçip doktor olacaksınız. Devlet sizi ödül olarak iki sene mecburi hizmete yollayacak. Bitirip gelip, dünyanın en zor sınavlarından birine girip uzmanlık eğitimine başlayacaksınız, beş sene boyunca yapmayanın anlayamayacağı asistanlık dönemi geçireceksiniz, devlet ödül olarak iki sene daha mecburi hizmet yaptıracak ve sonra göreve başlayacaksınız.

Göçten söz açılmışken, ülkemize bir anda milyonlarca insanın gelmesi ve burada yerleşmeleri Türkiye’nin geleceğini büyük ölçüde değiştirecek bir süreç oldu. Sağlık Bakanı Türkiye’de 800 bin Suriyeli bebek doğduğunu, çeşitli hastalıklardan üç milyon Suriyeli’nin ameliyat edildiğini açıkladı. Bu sağlık sisteminin altından kalkması çok zor bir durumdu. Bu göç sorununu iki türlü ele almak doğru olur sanıyorum. Birincisi; savaş nedeniyle bir günde evsiz, işsiz kalan insanların elbette ülkemize kabul edecek, insanca yaşama koşullarını ve sağlık hizmetlerine ulaşmalarını sağlayacaktık. Bu insani bir sorundur ve tartışılacak bir tarafı yoktur. Ama ikincisi; olayın sağlık sistemini ilgilendiren kısmı son derece sorunludur ve yanlış yönetilmiştir. Bir anda fazladan milyonlarca hizmet verme durumunda kalan hekimlerin iş gücü çok artmış, üzerine binen pandemi ile sistem çökme noktasına gelmiştir. Buradan yalnız ve sadece sağlıkçıların karşılıksız emek ve özverisiyle çıkılabildiği çok açıktır.

Benzer bir durumda sağlıkçıların yine aynı özveriyi göstereceğine şüphe yoktur. Ama kendi hekimlerine ‘giderlerse gitsinler’ diyen zihniyetin, ülkemizin sağlık sistemini bilgi, beceri ve yeteneklerini bilmedikleri yabancı hekimlerle destekleyebileceklerini sanmaları büyük bir aymazlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde o ülkenin hekimlerinin geçtiği sınavlardan geçmeden hekimlik yapılamaz. Bunun doğuracağı hukuki ve sosyal sorunları şimdiden kestirmek zordur. Elbette dünyanın her yerinden iyi hekimler gelip ülkemizde çalışsın. Ama biz onları da kendi hekimlerimiz gibi sınavdan geçirerek eleyelim. Kuralları olan demokratik bir ülke gibi davranalım…

Türkiye’nin sağlık sisteminin geleceği için asıl tehdit hekimlerimizin yurt dışına gitmelerinden çok, orantısız malpraktis davaları yüzünden cerrahi branşları seçmemeleridir. Öyle görünüyor ki Kalp Damar Cerrahisi, Beyin Cerrahisi gibi dalları tercih eden hekim sayısı giderek daha da azalacak. Seçen hekimler de kendilerini tazminat ödemek zorunda bırakacak girişimlerden uzak durarak “defansif tıp” dediğimiz pasif hekimliği tercih edecekler.

“BENİM GENÇ MESLEKTAŞLARIM KENDİLERİNE HAK ETTİKLERİ ŞEKİLDE DAVRANILACAK, HAK ETTİKLERİ MUAMELEYİ GÖRECEKLERİ ÜLKELERE GİDİYORLAR”

- Genç mezunların ihtisas tercihlerinde neler daha çok öne çıkıyor? Örneğin sizin dalınız çocuk cerrahisinde gün geçtikçe tercih edenlerin azaldığı söyleniyor, bu ve benzeri gelişmelerin nedeni nedir?

- Her meslekte olduğu gibi hekimlikte de hata vardır. Bu cerrahi branşlarda daha fazladır. Biz buna “kuzuyu güden kurdu görür” deriz. Eğer istemeden kurt ile karşılaşırsanız, yani yaptığınız ameliyatta bir komplikasyon ortaya çıkarsa öyle tazminata hükmedilecek ki, bütün hayatınız boyunca maaşınızın önemli bir kısmı bu tazminata gidecek.

Siz bu şartlar altında üstelik sürekli sözlü ve fiziksel tacize uğrama kaygısıyla yaşamak ister misiniz? Benim genç meslektaşlarım da istemiyorlar ve kendilerine hak ettikleri şekilde davranılacak, hak ettikleri muameleyi görecekleri ülkelere gidiyorlar…

Onca emek verdiğim ülkemizin bu aydınlık beyinlerinin gitmesine içim acıyor ama “Durun çocuklar, gitmeyin” diyemiyorum…

Türkiye’nin sağlık sisteminin geleceği için asıl tehdit hekimlerimizin yurt dışına gitmelerinden çok, orantısız malpraktis davaları yüzünden cerrahi branşları seçmemeleridir.  Öyle görünüyor ki Kalp Damar Cerrahisi, Beyin Cerrahisi gibi dalları tercih eden hekim sayısı giderek daha da azalacak. Seçen hekimler de kendilerini tazminat ödemek zorunda bırakacak girişimlerden uzak durarak “defansif tıp” dediğimiz pasif hekimliği tercih edecekler.

 

“ZOR İŞTİR ASİSTANLIK, KENDİLERİ YA DA ÇOK YAKINLARI ASİSTANLIK YAPMAMIŞ OLANLARIN ANLAYABİLECEĞİ BİR ŞEY DEĞİLDİR”

- Değerli hocam bu ihtisas konusunu izin verirseniz sizin sosyal medyada paylaştığınız metinlerden birinden alıntı ile geliştirebilir miyiz?

- Tabii, neden olmasın… Birlikte okuyalım…

Zor iştir asistanlık… Kendileri ya da çok yakınları asistanlık yapmamış olanların anlayabileceği bir şey değildir.

Bir cerrahi asistanı mesela. Sabahın kör karanlığında gelir hastaneye, gecikmesinin hiçbir mazereti olamaz. Annesini ya da çocuğunu hasta olsalar da bırakıp koşmalıdır işine.

Pansumanlar yapılacak, tetkikler istenecek, bir gün önce yapılmışlar gözden geçirilecek, vizite hazırlanılacak. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın vizitte mutlaka bir eksik bulunacak ve hocanın “Siz ne biçim asistansınız? Biz zamanında böyle miydik” konulu diskuru dinlenecek. Tabii vizitten sonra da kıdemli fırçası…

Gidilecek konsültasyonlar, sonuçlar alınacak... Bir hasta kötüleşecek serviste ona koşacak.

Sonra polikliniğe inecek “Bir saattir senin keyfine göre gelmeni bekliyoruz burada” diye söylenecek hasta yakınları.

“Biraz önce bebekliğinden beri takip ettiğim hastamı, Mert’i kaybettim ben… Oğlumla aynı yaştaydı” demek isteyecek, susacak.

Gece nöbette fırsat bulursa evi arayıp hasta çocuğunun durumunu soracak. Ertesi gün de çalışacak çünkü ancak akşama gidebilecek evine…

Ama önce SABİM veya CİMER’den gelen “Doktor bize güler yüzlü davranmadı” şikayetlerine cevap verecek…

Hekimler mezun olurken “Din, dil, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim farkı gözetmeden…” diye yemin ederler. Yani burada yetişmiş bir hekimin gidip Almanya’da, İsveç’te, Kanada’da, Katar’da, ya da Nijerya’daki hastaların dertlerine çare bulması gayet doğaldır. Aynı şekilde hastaların, daha iyi hekimlerin olduğu yerlere gidip tedavi olmalarında da sorun yoktur.

“AMELİYAT ÜCRETİNİ ÖDEYEN ULUSLARARASI FONLAR DOĞAL OLARAK DOKTOR EMEĞİNİN UCUZ OLDUĞU ÜLKELERİ SEÇİYORLAR”

- Saç ektirmeye, estetik operasyona ülkemize binlerce kişi geliyor. Bir görüşe göre kalp veya beyin ameliyatında Türkiye tercih edilirse o zaman sağlık turizmi başarılıdır deniyor. Bu konudaki düşünceleriniz neler?

-Hekimler mezun olurken “Din, dil, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim farkı gözetmeden…” diye yemin ederler. Yani burada yetişmiş bir hekimin gidip Almanya’da, İsveç’te, Kanada’da, Katar’da, ya da Nijerya’daki hastaların dertlerine çare bulması gayet doğaldır. Aynı şekilde hastaların, daha iyi hekimlerin olduğu yerlere gidip tedavi olmalarında da sorun yoktur. Saç ekme ile başlayan sağlık turizmi, tıbbın bütün alanlarına giderek yayılıyor. Doğumsal kalp hastalığı, doğumsal ürolojik problemleri olan çocuklar Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden akın akın ülkemize getiriliyorlar. Ameliyat ücretini ödeyen uluslararası fonlar doğal olarak doktor emeğinin ucuz olduğu ülkeleri seçiyorlar.

Sağman: Türkiye olarak tamamen olağanüstü bir dönemden geçiyoruz

Türkiye’de elektrik ucuz mu, pahalı mı? Zaimler yanıtladı

Başkan Arıkan, Bodrum ormanlarını kurtaracak mucize çözümü anlattı

Kıyafetini avatarın seçsin, kripto parayla öde, drone eve getirsin

İnfo Yatırım’dan Metaverse daveti! İnfoVerse’de avatarlı tur

Tunçbilek: Pardus’un halka arz geliri yatırıma akacak

Serdar Eser: Yatırımcılar açısından GYO hisseleri iyi bir tercih

Prof. Dr. Üstün: Çiçek aşısı olanlar 'maymun çiçeği’nden korkmasın!

Sandık: Otomobil dövizden de altından da fazla kazandırıyor

TÜRKODER Kurucu Başkanı Boyacı hedefi gösterdi: 100 milyon turist, 100 milyar dolar gelir

Prof. Dr. Helvacı: Bence Spor Yasası lüzumundan ağırdır

İstanbul’un 'asırlık' şekerlemecisi Feridun Dörtler: Tatil şekerden daha tatlı!

 

YORUMLAR (2)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • S.K.08 Ağustos 2022 13:13

    Bazı doğru tespitleri olsa da, sonuçta çoğu siyasi kimliği ile tarafgil açıklamalara dayanıyor. Sağlık hizmeti versin/vermesin veya alsın, her insan değerlidir, diğer kamu hizmeti veren meslekler de değerlidir, önce bunu unutmamalıyız. Elbette kamuda sağlık hizmeti verenlere her türlü daha iyi koşullar ve imkanlar da sağlanmalı, tabii ki ülkenin standartları çerçevesinde. Aşırı oranda olmamak kaydıyla bir kısım insanın her meslek grubunda geçici veya bazıları da kalıcı ülkeler arası transferi tecrübe kazanması açısından da faydası olur. Ülkemizin her açıdan artık Avrupadaki standartlarla karşılaştırılması, 15-20 yıl önceye göre geldiği konumun küçümsenmemesi gerektiğini de gösteriyor, yani her şey battı bitti diye çığırtkanlık yapmaya da gerek yok. Eksiklikleri düzeltmek için hepbirlikte çaba sarfetmeye devam edilmeliyiz diyorum acizane. 

  • Erbug Keskin08 Ağustos 2022 23:28

    Bana cerrahi teknik sorulmadığı için olayın sosyolojik boyutunu kendi görüşümle yanıtladım elbette. Hangi görüşe katılmadığınızı yazsanız daha doğru tartışabiliriz.