<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaKazandıran SohbetlerPistlerin cesur Türk kızı Tüfekçioğlu motosikletin sırlarını anlatıyor----

Pistlerin cesur Türk kızı Tüfekçioğlu motosikletin sırlarını anlatıyor

Pistlerin cesur Türk kızı Tüfekçioğlu motosikletin sırlarını anlatıyor
19 Haziran 2023 - 08:10 www.finansingundemi.com

Herkes motosiklete binebilir ama herkes kullanabilir mi? Giyimi, kuşamı, kuralları bilenin, trafik bilinci olanın ömrü uzun olur, yoksa... İşte Türkiye’nin ilk kadın pist motosiklet sporcusu Pınar Altuğ Tüfekçioğlu’ndan ‘hayatta kalma’ sırları....

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Özellikle pandemi sonrası motosikletler hayatımızın iyice içine girdi. Bu konuyu İktisat profesörü Osman Altuğ’un avukat kızı ve ülkemizin ilk kadın pist motosiklet sporcularından Pınar Altuğ Tüfekçioğlu ile konuştuk.

“İKİ SENE ÖNCESİNE KADAR PİSTTE MOTOSİKLET KULLANABİLEN SADECE 2 KİŞİYDİK, ŞİMDİ 20 CİVARINDA GENÇ KADIN VAR”

- Türkiye'de pistte motosiklet kullanan kaç Türk kadını var? Nasıl yarışılıyor?

- Halihazırda pistte motosiklet kullanabilen ben dahil yirmi civarında genç kadın var. İki sene öncesine kadar bu sayı ikiyle sınırlıydı. Ben ve genç yarışçı arkadaşım İlayda’dan ibarettik. Onunla ikimiz pistte aktif olarak sürüyorduk. Çok soran, çok isteyen gençlerimiz, benim gibi anne olanlar vardı ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.  Zaten bazı sorunlardan ötürü iki pist motosiklet yarışlarına kapatılmıştı. Bir süre oralarda yarış yapılmadı. Ne zaman ki yarışlar ilan oldu. Biz yarışlara girelim mi diye düşünmeye başladık.

TMF sadece 600 CC kategorisinde yarışılabilecek “Bayanlar Kupası” ismiyle kategori açmıştı. Bu kategoride yarışabilecek sadece iki yarışçıydık. Daha yüksek katılım sağlayabilmek amacıyla daha düşük 250 CC’de kategori oluşturulması için girişimde bulunduk, TMF ile görüşmelere başladık.  Bu noktada Kenan Sofuoğlu’nun desteğiyle, bir motosiklet markası (Yamaha) ve lastik markası (Anlas Anadolu Lastik) bu konuya destek verdiler. Daha önce bu Yamaha’nın Blue Cru diye bir seçme programı vardı. Halen daha yurt dışında uygulanıyor. Onun bir simülasyonunu Türkiye'de de yapmışlardı ve 10-15 tane motosiklet hazırlamışlardı zamanında. O motosikletler genç kadınlarımıza tahsis edildi, biz de genç kadınlarımızın TMF ile koordinasyonu yaptık, bu şekilde bir iş birliği oldu. Böylece o tarihte 17 genç kızımızı bu işe katmış olduk. Kendi uğraşlarımızla, tanıdığımız, bulduğumuz, yetenekli olduğunu düşündüğümüz genç kızları bu işin içine davet ettik. Onlara pistte sürmeye uygun ekipman tedarik etmeye uğraştık ve yakından ilgilendik, sürüşleriyle de ilgilendik. 2021 ve 2022’de Kadınlar Kupası bu şekilde koşulabildi.

“ANNE OLUNCA BAZI ŞEYLER BIRAKILIR AMA BENDE TAM  TERSİ, OĞLUM DOĞDUKTAN 8 AY SONRA, ONU EMZİRİRKEN MOTOSİKLET SÜRMEYE BAŞLADIM”

- Bu merak ve ilgi sizde nasıl başladı? Rider.Mum nereden geliyor?

- Tahmin edeceğiniz üzere anneyim ve oğlum doğduktan sekiz ay kadar sonra halen daha onu emzirirken motosiklet sürmeye başladım. Bilirsiniz genelde tam tersi olur, anne olduktan sonra bazı şeyler bırakılır ben de bu biraz ters gelişti. On yıl önce şöyle oldu:

Sosyal medya ile hiç arası olmayan, daha kendine dönük yaşayan bir insandım. Ancak, motosiklet sürmeye başladıktan ve bunu pist seviyesine taşıdıktan sonra arkadaşlarım, hocalarım, can dostum ortağım Av. Nagihan Sağlamtürk ve eşim, bunu paylaşmam gerektiğini söylediler. Sonuçta 35 yaşında bir anneydim ve dizim yerde, pistte motosiklet sürüyordum. Onları dinledim ve Instagram’da rider.mum hesabını açtım. Gerçekten de sosyal medya sayesinde insanlara, özellikle motosiklet sürmek isteyip, çevre baskısından süremeyen, kendinden şüphe eden, şüphe ettirilen pek çok genç kadına hatta anneye ilham olma fırsatım oldu. Bana ulaştılar, fikir aldılar, cesaret aldılar, yollarını çizdiler. Birilerine gerçekten ulaşmış oldum. Bunun ardında da www.ridermum.com sitesini kurarak, özellikle pist sürüşü ile ilgili bilgi ve tecrübelerimi paylaştım.

2021 ve 2022 yıllarında, TMF Pist Şampiyonası bünyesinde oluşmasına ön ayak olduğumuz, Yamaha R25 Kadınlar Kupası’nda ve aynı zamanda karma kategori SSP 300’de İzmir Pınarbaşı pistinde farklı motorlarla yarıştım. İkincilik ve üçüncülüklerim var. Sezonda 5 ayak koşulan yarışlar ortalama ayda bir yapılıyor. Dolayısıyla her ay motorları ve tüm ekipmanları alarak İstanbul’dan İzmir’e gidip gelmek, aralarda antrenman yapmak oldukça yorucu olabiliyor. Ama direniyoruz ve kardeşlerimizle elbirliği yaparak çabalamaya devam ediyoruz.

Aslında benim backgroundumda kayak var. Beş buçuk yaşlarındayken babam sağ olsun, bizi aldı, dağın tepesine koydu. “Kayacaksınız” dedi. Biz de kaydık…


İktisatçı babanın avukat kızı... Kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin mimarı Prof. Dr. Osman Altuğ ve
Türkiye’nin ilk kadın pist motosiklet sporcusu Pınar Altuğ Tüfekçioğlu bir arada...

“BABAM PROF. DR. OSMAN ALTUĞ, KAYIT DIŞI EKONOMİ İLE MÜCADELENİN MİMARI, TC KİMLİK NUMARASI, VERGİ KİMLİK NUMARASI UYGULAMALARI ONUN BULUŞLARI”

- Buraya bir parantez açıp babanızı hatırlayalım ve sonra kayaktan devam edelim, ne dersiniz?

- Babam Prof. Dr. Osman Altuğ… Genelde kayıt dışı ekonomi ile mücadelenin mimarı olarak tanınır bilinir ve aynı zamanda o tabiri de Türk ekonomisine ilk kazandıran kişidir. 1980’ler Turgut Özal döneminden itibaren ekonomi alanında başbakanlık başdanışmanlığı yapmıştır. Hatta bu hepimizin artık kullanmakta olduğu TC kimlik numarası, vergi kimlik numarası gibi uygulamalar sevgili babamın buluşları. Her şeyi kayıt altına alma, vergilendirmenin gelire orantılı olarak eşit dağılması, bunları oluşmasında hep öncülük etmiştir. Hem teorik hem de pratik olarak piyasanın içinde böyle cesur yaklaşımları olmuştur. Yozgatlıdır ve çocukluğu sert iklimi olan bu kentte geçmiştir. Orada Çamlık'ta tahta kayaklarla kayak yapmayı öğrenmiş. Bu büyük bir tutku olarak onda kalmış. İstanbul'a geldikten sonra da bu ilgisini hep devam ettirmek istemiş, o merakını geliştirdikten sonra gençliğinde bize de aşıladı ve bizi sürekli dağa taşırdı. Bu kayak hikayesi de orada başlıyor. Kayak gerçekten çok zor bir spor dalı. Mücadele edilen çok fazla unsur var. Küçük yaştan itibaren kayakları sırtında taşımak, düştüğün yerden kalkmak, soğukla ve fiziki şartlarla mücadele derken spor disiplini anlamında gençliğimiz boyunca bizi oldukça zorlayan ve geliştiren bir olguydu kayak sporu.

“ŞU AN BULUNDUĞUM YERDE, MOTOSİKLET MERAKIMI PROFESYONELLEŞTİRDİĞİM NOKTADA, MESLEKÎ GEÇMİŞİM VE FORMASYONUMUN BANA KATKISI MUAZZAM”

- Ekonomist bir babanın kızı neden avukat oldu?

- Aslında avukat olmamdaki ana etken de yine babamdır. Zira babam ekonomi ve hukuk ilişkilerini çok iyi anlamış ve çözmüş bir hoca. Dolayısıyla, aslında hukukun ve ekonominin birlikte yürüdüğünü, adaletin ekonomi ile birbirine ne kadar derinden bağlı olduğunu en ince noktasına kadar gören biri. O yüzden aslında bizim gözümüzde, iki dal birbirinden pek de uzak değiller. Tabi benim sözel ve analitik becerilerimin de avukatlığa ne kadar yatkın olduğunu da gözlemlediği için de yönlendirmiş diye düşünüyorum.

Fakat şu da ayrı bir konu ki, üniversite yıllarında, güzel sanatlara olan ilgi ve becerim nedeniyle güzel sanatlara geçmeyi de düşünmüştüm. Ancak tabii insan Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni yani Türkiye’nin en değerli hukuk fakültesini kazanınca, aman hadi bırakayım şurayı diyemiyor…

Bununla beraber, şu an bulunduğum yerde, motosiklet merakımı profesyonelleştirdiğim noktada, meslekî geçmişim ve formasyonumun bana katkısı muazzam. Nihayetinde bu sporun pek çok uluslararası özel düzenlemesi ve uygulaması var. Ülkemizde bu sporu ileriye taşıma amacımızda, bunlara hakim olmak büyük bir etki ve hız yaratıyor. Şöyle ki, nasıl ki senelerce havacılık alanında çalışırken IATA (International Air Transport Association)’nın düzenlemelerini çalıştıysam, şimdi de FIM (Federation International de Motocyclisme)’in regülasyonlarını çalışıyorum ve bu konularda dil bariyerimin olmaması, avukat olmam, hukuk diline hakim olmam, pek çok konuyu hızla kavrayıp çözmeme imkan veriyor. Tutkuma mesleğimi uygulayabilmek gerçekten büyük lütuf.   

O yüzden, sevgili babama, ilki beni beş yaşında o dağın tepesine koyduğu için, ikincisi de avukat yaptığı için, ne kadar teşekkür etsem az…

“DİZİMİN YERE DEĞDİĞİ FOTOĞRAFLARDAKİ GİBİ 160 KM HIZLA SÜRERKEN İNANILMAZ BİR KONSANTRASYON YAŞIYORSUNUZ, BU BİR TÜR TERAPİ, HER ŞEYDEN KOPUYORSUNUZ”

- Kayak yapan bir genç anne olarak motosikletle pistlere geçiş nasıl oldu?

- Eşim trafik yoğunluğu nedeniyle motosiklet sürmeye başladıktan sonra eve geldiğinde çok mutluydu. Ben bebekle meşgulüm o sıralar. Ona bunun çok iyi geldiğini anladım.  O da bunun inanılmaz keyifli olduğunu ve benim kayak geçmişim olduğu için de bana çok iyi geleceğini söyledi.

Benim becerilerimle, dengeyle bağdaştırabildiği için beni teşvik etti.  Ama bir de kondisyon lazım, ben o tarihte bebek emziriyorum böyle bir kondisyonum yok. Ama o beni hem yüreklendirdi hem eğitimlere taşıdı. Başlangıç eğitimlerini Barış Sucu ile yaptık. Eğitimlerden önce veya sonra sütümü sağıp buzluğa koyup sonra devam ettiğim çok oldu.

Bu süreçte 16 kez Türkiye şampiyonu olmuş bir arkadaşımız
Tolga Uprak'la tanıştık. Onunla pist eğitimlerine başladık ve ben motosikletten aslında ne istediğimi böylece anladım ve o tarihten sonra pistte sürmeye odaklandım.

İnternette sosyal medyada dizim yere değerken gördüğünüz fotoğraflardaki gibi 150-160 kilometre hızla sürerken inanılmaz bir konsantrasyon yaşıyorsunuz. Bir anlamda o makineyle bütünleşiyorsunuz. Bu bir tür terapi, her şeyden kopuyorsunuz.

“MOTOSİKLETLE UZUN KİLOMETRELER YAPABİLMEK İÇİN DE GERÇEKTEN HEM ÇOK TECRÜBELER EDİNMİŞ OLMAK HEM DE ONA GÖRE TÜM EKİPMANA SAHİP OLMAK GEREKİYOR”

- Burada bir virgül koyarak bir soru sormak istiyorum. Motosiklet kullananların trafik kuralları dışında bir de felsefeleri var sanki değil mi?

- İster istemez bu bir yaşam biçimi haline geliyor. Benim görüşüm, yolda veya pistte o konsantrasyonu ve yüzde yüz korumayı robocop gibi muhakkak düzenli olarak sağlamak zorundayız. Yoksa hayata elveda deriz. Yolda süren insanlar açısından söylüyorum, onlar da motosikletle gezip görmek, o özgürlüğü motosikletin üzerinde yaşamak gibi bir duyguya sahipler. Motosikletle uzun kilometreler yapabilmek için de gerçekten hem çok tecrübeler edinmiş olmak hem de ona göre tüm ekipmana sahip olmak gerekiyor. O ekipman kullanma felsefesinin, bilincinin hayatınızda olması gerekiyor.

Normal, sıradanın peşinde değil hep farklı bir şeyin peşinde, hep farklı bir yolda olmak önemlidir. Nereye gittiğiniz de önemli değildir aslında. Önemli olan yolda olmaktır.

Bu noktada Mevlana tarafından da bakmak mümkün, “Yol sana gözükür. Sen yeter ki yola çık” hikayesi gibi. Biz o yolu yaşamak ve motosikletle yol yapmak, onun üstünde vakit geçirmek için motosiklete bineriz. Pistin üstünde veya yolculukta işin bütün rengi değişiyor. Biraz daha insanı kendini bulma arayışıyla bütünleşen bir olgu.

“MOTOSİKLET SÜRÜP O KADAR UZUN YILLAR HAYATTA KALABİLDİYSE O İNSANLAR DEMEK Kİ GERÇEKTEN BAZI KURALLARI DOĞRU UYGULAMIŞLARDIR”

- Çok yaşlı motosiklet kullanıcıları da tanıdım. Bunların da farklı bir duruşları, farklı dürüstlük anlayışları oluyor sanki?

- Motosiklet sürüp o kadar uzun yıllar hayatta kalabildiyse o insanlar demek ki gerçekten bazı kuralları doğru uygulamışlardır. Hayatta kalabilmeniz için sürüşün kuralları vardır. Yolda şeritte belli noktada durursunuz, virajda belli noktada bulunursunuz. Belli süratte belli yerden geçersiniz gibi veya işte trafik kurallarına yönlendirmelere dikkat eder ve onları uyarsınız gibi. O kuralcılığı, özellikle yolda süren insanların muhakkak uygulaması lazım ki hayatta kalabilsinler. Eğer yaşlı bir motorcuyla tanıştıysanız o gerçekten o kuralları çok iyi biliyordur ve çok iyi uygulamıştır. Bu da doğal olarak hayatın diğer alanlarına da otomatik olarak yansır.

“BİR KURYEYE, BENİM ROBOKOP DEDİĞİM GÜVENLİK EKİPMANLARININ TAMAMININ SAĞLANMASI GEREKİYOR ÇÜNKÜ, ONLAR OLMADIĞI ZAMAN HAYATLARI TEHLİKEDE”

- Bir yandan da iki tekerlekli yaşam hayatın çeşitli boyutlarında artıyor. Trafik yoğunluğu ve bir yerlere yetişme acelesi buna neden oluyor. Ama aynı zamanda da bu bir kuralsızlık ve kirlilik yaratıyor. Sizin gibi gerçek motosiklet kullanıcıları diyebileceğimiz kişiler tarafından bir tepki oluşuyor mu bununla ilgili?

- Hem bir tepki oluşuyor hem de bunu düzeltmek için de çok çalışmalar yapılıyor. Yani spor kulüpleri, dernekler bu anlamda yoğun eğitimler düzenliyorlar. Bu işin aslında nasıl olması gerektiğiyle ilgili pek çok çalışma da yapılıyor. Ama burada denklemin içinde birkaç farklı faktör var. Bunlardan bir tanesi genelde sorun olarak algılanan kurye arkadaşlarımız…

Bu arkadaşlarımızın çoğu, örneğin bir pizzacıya çalışıyor diyelim. O genç 30 dakika içerisinde siparişi yetiştirmek zorunda. Restorandan çıkıyor 25’inci dakikada. Son beş dakikada onu yetiştirmek zorunda kalıyor. Yoksa puanı düşüyor, bahşiş alamıyor vs. O beş dakika içerisinde bu genç on beş kilometre yolu gitmeye çalıştığı zaman doğal olarak bunun ne kuralı kalıyor ne hayatta kalması kalıyor, ne yaşam bilinci kalıyor, ne trafik bilinci kalıyor. Bu işin bir yanı. Firmaların maalesef bu gençler üzerinde oluşturduğu baskıdan kaynaklanan bir durum var. Bazı firmalar bu konularda son derece başarılı ve olumlu yaklaşımlar sergiliyorlar ve hızı asla kendi kuralları içinde tutmuyorlar. Önemli olan kuryemin hayatta kalması diyorlar… Bunlar herkesin bildiği kurumsal firmalar.

Ama mahallenin köşesindeki dönerci zaten kendisi bu konudan bihaber ve motorcuya da o güvenliği sağlayacak bir maddi gücü de yok.

Kısacası bu kuryeye benim kısaca robokop diye tabir ettiğim güvenlik ekipmanlarının tamamının sağlanması gerekiyor. Onlar olmadığı zaman hayatları tehlikede. Güvenlik sağlayamayan bu firmaların bir de baskısı var. Bu son derece rahatsız edici.

İstanbul Park'ta 180 kilometreyle düştüğüm, motordan uçtuğum zaman Allah'ıma şükürler olsun hiçbir şey olmadı. Çünkü sağlam bir koruma ekipmanıyla kaplı vücudum. Biraz da düşmeyi biliyoruz ama 180-200 kilometreyle ne kadar bilirseniz bilin fark etmez, esas o koruma çok önemli.

Yani burada, otomobil kullanıcılarının gözlüklerini değiştirip bakmaları ve o kuryenin altında yaşadığı baskıyı da anlamaları önemli. Tabii ki bu bir özür değil, ama sosyal hayatta birbirimizi anlamaya başladığımızda, daha huzurlu olabiliyoruz.

Bir diğer büyük tehlike katil bariyerler… Motosiklet sürücüleri açısından güvensiz, o kadar fazla ortam var ki ve yollarımız da maalesef motosiklet sürmeye yeterince uygun değil. Sürekli her tarafı parçalanıyor, dökülüyor, çukurlar açılıyor, su birikiyor, hafriyat kamyonlarından kum vb. dökülüyor. Bunlar da çok sağlıklı olmuyor.

“TRAFİKTE NEREDE DURACAĞINI BİLMEYEN BİRİNİN ALTINA BİR ANDA 120 KM SÜRATE ÇIKABİLECEK MOTOSİKLETİ VERDİĞİNİZ ZAMAN BU İNSAN OTOMATİK OLARAK TEHDİT OLUR”

- Biraz da motosiklet kullanımında ehliyet konusuna değinebilir miyiz?

- Son dönemde fiyatların aşırı yükselmesiyle beraber bazı motosiklet dernekleri, üretici dernekleri 50 cc’nin üzerindeki bazı motor kategorilerinin de ehliyetsiz sürülebilmesini talep ettiler. Böyle bir gündem oluştu. 50 cc son derece küçük, kolaylıkla kontrol edilebilen minicik makineler. Dolayısıyla çok kolay herkes üç aşağı beş yukarı sürebilir. Ama bunu 125 cc'ye çıkarttığınız zaman ve bunu kontrolsüz bir şekilde çıkarttığınız zaman insanları ölüme gönderirsiniz.

Çünkü eğer trafik bilgisi olmayan, trafikte nerede duracağını bilmeyen insanların altına bir anda 120 km sürate çıkabilecek motosikletleri verdiğiniz zaman bu insanlar ya kendileri için ya çevreleri için otomatik olarak tehdit olurlar. Dolayısıyla burada çok fazla etken var ve çok olumsuz hale gelmesinin sebebi bu.

Ama tabii ki motosiklet İstanbul ve diğer büyük şehirlerin trafiğinde hayat kurtaran bir olgu. Mesela ben kendi duruşmalarıma geç kaldığım zaman hava koşulları uygunsa özellikle motosikletle gidiyorum çünkü başka türlü yetişme şansım yok. Mesela aynı gün bir tarafta Kartal Adliyesi'nde bir tarafta Çağlayan Adliyesi'nde duruşmam olabiliyor yine çözüm motosiklet.
Çünkü insanlar kutularının içinde beklerken ben pıt pıtı geçiyorum ve işimi görebiliyorum.

“MOTOSİKLET KULLANIMINDA EĞİTİM BİLİNCİ TOPLUMUN GENELİNDE EŞİT ORANDA YAYGIN OLMADIĞINDAN ÖTÜRÜ, MAALESEF İNSANLAR KENDİLERİNİ BİRAZ RİSKE ATIYORLAR”

- Peki ehliyetsiz de kullanma imkanı olsa insanlar hem kendi hem de karşılarındakilerin hayatı için daha bilinçli olamazlar mı?

- Genel olarak ülkemiz ve büyük şehirler açısından da baktığımızda eğitim anlamındaki eksiklerimiz burada da kendini çok net gösteriyor. Artık internet çağındayız ve pek çok kaynağa ulaşmak çok kolay. Sosyal medya üzerinden de pek çok kaynağa ulaşmak kolay. Bu işin kurallarını öğrenmek ve “ben nasıl hayatta kalırım?” sorusunun cevabına ulaşmak çok kolay. Trafikte nasıl konumlanırsam hayatta kalırım ya da nasıl güvenli bir şekilde bir yerden bir yere giderim, bunları öğretebilecek kişilere ulaşmak artık çok kolay ve bunun için de eğitim görmüş bu eğitimleri veren çok yetenekli hocalarımız var. Sayıları çok fazla değil ama bunlar yine de ulaşılabilir insanlar. Motor kullanmak isteyenlerin muhakkak bu tür konularda bunun eğitimini alma bilinci içinde olması lazım. Çok bilinçli insanlar var ama bu eğitim bilinci toplumun genelinde eşit oranda yaygın olmadığından ötürü, maalesef insanlar kendilerini biraz riske atıyorlar.

Bir örnek vermek isterim.  Kuryelerin de kullandığı türden bir scooter’ım vardı, onunla Anadolu Yakası'na dönüyordum. Bir taksi tam yanından geçtiğim esnada sağına bakmadan benim şeridime önüme hatta üstüme kırdı. Ben de ona çarptım. Ön tekerleğinden çarptım. Makine kaldı ben üstünden uçtum. Benim kaskım kafamdaydı. Ekipmanlarım tamdı, bütün dizlik korumalarım, özel korumalı pantolonum vs.  30 kilometre süratle 90 derece çarpınca böyle bir sonuç oldu. Motosikletim pert oldu ama bana hiçbir şey olmadı. Kendini koruma bilinciyle hareket etmek zorundayız. Bu hem bizim kendimize hem de trafik toplumunda birlikte sürdüğümüz diğer insanlara ve araçlara karşı da sorumluluğumuz. Bu sorumluluk bilinci tamamen eğitimle alakalı bir konu.

“İSTANBUL’DA BİR YERE SAATİNDE YETİŞMEK NEREDEYSE İMKANSIZ, MOTOSİKLET BU AÇIDAN BÜYÜK BİR KURTARICI,  ZAMANDAN, BENZİNDEN, ENERJİDEN TASARRUF”

- Peki trafik toplumunun diğer ögelerinden, motosikletçilere karşı beklenti gibi bir şey var mıdır?

- Otomobil sürücülerinin, minibüs sürücülerinin çok fazla şikayetleri oluyor ve genelde herkesi aynı kefeye koyuyorlar. O da maalesef yine bu toplumun getirdiği doğal sonuçlardan bir tanesi.

Pek çok insan, büyükşehirlerin yoğun trafiğinden bezmiş durumda. Saatlerce arabanın içinde mahsur kalıp hareket edemediğimiz ve artık saati de olmayan bir trafikle karşı karşıyayız. İstanbul’da bir yere saatinde yetişmek neredeyse imkansız… Motosiklet bu açıdan büyük bir kurtarıcı. Hem zamandan hem benzinden hem enerjiden tasarruf. Hem de arabanın içinde saatlerce hapis kalıp psikolojimizin bozulmasına da engel. Ancak tabii ki şehir içi trafiğinde arabaların arasından hızla gitmek, ani hareketler vs. bunlar riskli şeyler. Motosiklet sürücülerinin bu açılardan dikkatli ve saygılı olması gerek. Risk almadan, tedbirli sürüş her zaman en sağlıklı ve uzun ömürlüsü. Aksi halde kaza geliyorum demiyor. Tabii bunun diğer açısı da var, bazen şuna da rastlıyoruz, arabasında trafikte kitlenip kalmış olan sürücü, bazen “ben gidemiyorum o da gitmesin” gibi bir mantıkla, motosikletçiye yol vermeyebiliyor veya sıkıştırabiliyor. Bazısı da tam tersi, “ben gidemiyorum bari o gitsin” diyor. İkinci türün hızla artması diliyoruz…

Şehir içinde motosiklet kullanımı, aslında pandemiden sonra epey arttı. İnsanlar salgından kaçmak için toplu taşımadan uzaklaştılar. Ya otomobil ya motosiklet aldılar. Otomobil sayısının artması tabii ki trafiğe negatif yansıdı. Ancak motosikletin tercih edilmesinin trafiğe olumlu bir etkisi var. Fakat şuna dikkat etmek lazım, motosiklet alan kişiler, aldıkları motosiklet türüne uygun eğitimleri tamamlamadan trafiğe çıkmaktan imtina etmelidirler. Eğitmenleriyle kapalı alanda belli bir kontrol seviyesine ulaşanlar, başlarda yine eğitmen gözetimiyle trafiğe çıkarlar ise, ondan sonraki sürüş hayatları hem daha keyifli hem de daha az riskli olur. Eğitmen, trafikteki gözlemlerini sürücüye aktaracak, yanlışları düzeltecek, ileride alınması muhtemel gereksiz riskleri azaltacaktır. Buna azami dikkat etmek lazım.

“BAŞLAMAK İÇİN DE BİR ÇOCUK İKİ TEKERLİ BİSİKLETTE PEDAL BASABİLDİĞİ ANDA RAHATLIKLA MOTOSİKLETE BAŞLAYABİLİR, BU KİMİ ÇOCUK İÇİN 3 YAŞTIR, KİMİSİ İÇİN 7…”

- Motosiklet kaç yaşına kadar kullanılabilir, kaç yaşında başlanılabilir?

- Kişinin, fiziksel olarak motosikleti dengede tutabilecek güç ve kondisyonda olması ve yolda verilmesi gereken kararları hızlıca verebilecek algı ve hızlı düşünme yetisinin devam ediyor olması, zihinsel süreçleri sürüşüne aksettirebiliyor olması ve tabii ki görüşünün yerinde olması önemlidir. Bunlar yerinde olduğu müddetçe, motosiklete başlanılabilir. Bir abimiz, 65 yaşında başladı örneğin.

Öte yandan motosiklete başlamak için de çocuk iki tekerli bisiklette pedal basabildiği anda rahatlıkla başlayabilir. Bu kimi çocuk için üç yaştır, kimisi için yedi… Çocuğun el göz fizik koordinasyon yetisine bağlıdır. Benim oğlum pedal bastığının ertesi günü 5,5 yaşında motosiklet üstündeydi.

“ELEKTRİKLİ MAKİNE DE KULLANDIM, ENTERESAN BİR TECRÜBEYDİ, NORMAL BİR MOTORDA GAZ VERDİĞİNİZDE ALDIĞINIZ SES, TİTREŞİM, REDLİNE’A GELİNCE ALDIĞINIZ FİZİKSEL TEPKİ, ELEKTRİKLİDE YOK”

- Elektrikli makineler için düşüncelerinizi de alabilir miyiz?

- Elektrikli makineler, geleceğin makineleri. Çevre ve petrol ürünlerinin kullanımının azalması bakımından son derece önemliler. Ancak elektrikli makinelere doğru giderken bu yolda konvansiyonel makinelerin uğradığı emisyon sınırlamaları, motosiklet türlerinin becerilerinin ve sayılarının azalmasına sebebiyet veriyor ki, benim gibi konvansiyonel makineleri seven bir sürücü açısından bu üzücü bir sonuç. Öte yandan endüstri açısından baktığımızda da X motosiklet markası açısından 130 HP’Lik son derece verimli yarış performansı olan bir makinenin, Euro emisyon kriterlerine göre üretilmesinin maliyetini karşılamak istemiyorlar ve üretim bandından o makine kaldırılıyor. Bu gerçekten kullanıcılar için üzücü bir şey. Pek çok marka ve model için benzer sonuçlar olacak. Ama öte yandan bazı markalar da bu sorunları teknolojik inovasyonlarla aşmayı da becerebiliyorlar. Bu da bir yandan gelişmeyi de tetikliyor. Fakat bu noktada üreticinin maliyet/performans/satış adedi/kar denklemleri devreye giriyor. Seri üretim yapan firmalar, bu türlü inovatif faaliyetleri maliyetleri yüzünden tercih etmeyebilirken, daha egzotik markalar bunlara yatırım yapabiliyorlar. Buradan da elektrikli makinelere sıçrayacak olursak, genel kanı, elektrikli motosikletlerin akülerinin yani pillerinin, henüz yeterince verimli şekilde üretilemediği gerçeği. Bu verimsizlik hem o akü ile yapılabilecek azami kilometrenin düşüklüğü açısından, hem şarj istasyonlarının yaygınlaşmamış olması açısından, hem akülerin arzu edilen gücü makinelere veremiyor olmasından, hem de akülerin halen fazlasıyla ağır olmasından kaynaklanıyor. Yine bazı egzotik motosiklet markaları güç açısından epey ilerlediler ama yine azami km, ağırlık vb. açılardan gelişmesi gereken çok şey halen var.    

Bu arada elektrikli makine de kullandım. Oldukça enteresan bir tecrübeydi. Şöyle ki, normal bir motora gaz verdiğiniz zaman aldığınız geri bildirim, bu araçlarda yok. Doğrudan hareket tepkisi var. Örneğin normal bir motorda gaz verdiğinizde aldığınız ses, titreşim, redline’a gelince aldığınız fiziksel tepki, elektriklide yok. Şöyle denebilir; insan kendini bir hoowercraft veya UFO’nun üzerindeymiş gibi hissediyor eğlenceli bir tecrübe. Ama alışmak lazım.


Galata Motosiklet ve Otomobil Sporları Spor Kulübü üyeleri...

“DÜNYA ÇAPINDA YARIŞABİLECEK YARIŞÇI TÜRK GENÇLERİ YETİŞTİRMEYİ, YOL GÖSTERİCİ OLMAYI VE GENÇLERE TRAFİĞİN DIŞINDA SÜREBİLECEKLERİ KAPALI ALANLAR PİSTLER SAĞLAMAYI UMUYORUZ”

- Sizin de bir dernek çalışmanız var. Bu bilgilendirmeye mi dönük daha çok yoksa kadınların katılmasına mı?

- Galata Motosiklet ve Otomobil Sporları Spor Kulübü, (kısaca Galata Motor Sporları Kulübü) 2022 Kasım ayında, benim tarafımdan kuruldu. Türkiye’de bir kadın yarışçı tarafından kurulan ilk motosiklet yarış kulübü. Kadın sürücü ve yarışçılara örnek olma ve doğru yolu gösterme isteğiyle geçirdiğim yılların ardından, pist yarışlarına yarışçı yetiştirmek ve pist branşını geliştirmek amacıyla, resmi bir girişimde bulunmam gerekiyordu. Bu kapsamda, eşim ve kendi branşlarında (Süpermoto S3 ve 600cc Drag branşları) Türkiye Şampiyonu olan genç kardeşimiz Koray Kehya ile birlikte, yoğun emek harcayarak kulübümüzü kurduk.

Böylece, ileride dünya çapında yarışabilecek yarışçı Türk gençleri yetiştirmeyi, elimizden geldiğince yol gösterici olmayı ve gençlere trafiğin dışında sürebilecekleri kapalı alanlar pistler sağlamayı umuyoruz.  İnanın pek çok genç bize ulaştığında, “Abla biz yarışmak istiyoruz ama nasıl yapacağımızı bilemiyoruz” diyerek söze başlıyorlar. Bu bilgi eksikliğinin giderilmesinde bir ara taşı olmayı umuyoruz.  Kulübümüzün logosu ise, bir dişi aslan. Tahmin edeceğiniz gibi, Galatasaray Liseli, Galatasaray Üniversiteli, Galatasaraylılar Derneği’nde 2 dönem üst üste yönetim kurulu üyeliği yapmış Galatasaray Spor Kulübü Genel Kurul üyesi, kanı sarı kırmızı akan bir kadın olarak, Galata’yı bir şekilde içselleştirmemem ve yansıtmamam mümkün değildi. Daha önce Galatasaray Liseli ve Galatasaraylı kadınların, tuttuğunu koparan, kararlı ve yırtıcı kimlikleri, kafamda Dişi Aslan figürünü yaratmıştı. Ve bu dişi aslan figürü şimdi Galata Motor Sporları Kulübümüzü de temsil ediyor ve bundan müthiş bir gurur duyduğumu söyleyebilirim.

Kulübümüzün yarış merkezi İstanbul Tuzla’daki Autodrom Eğitim pistinde. Pist üzerinde kapalı ve kontrollü alanda pist yarışının püf noktalarını kadın-erkek, genç-yaşlı fark etmeksizin paylaşmak istiyoruz. Bu amaçla galatamotorsporlari.org web sitesini hizmete açtık. Bize buradan ulaşabilirler.


Motosiklet pistlerinin cesur kadınları... "Dişi Aslan Kupası" ödül töreni...

İçinde yarışma arzusu olan gençlerin, yetiştirilmesi, yol gösterilmesi gerekiyor, ki yollarda canlarını tehlikeye atmaktan vazgeçsinler, trafiğin olmadığı, dolayısıyla kontrol dışı etkenlerin bulunmadığı, yola köpek mi çıkacak, alışveriş arabası mı kayacak, yağ mı dökülmüş, çukur mu açılmış, mıcır mı dökülmüş vs. gibi pek çok risk ihtimalinin bulunmadığı, kontrollü kapalı alan parkurlarda, içlerindeki yarış dürtüsünü şekillendirmeyi öğrensinler. Maalesef bu imkan ülkemizde yok denecek kadar az. Sadece Uşak’ta sevgili Mümtaz Pak abimizin girişimleriyle açılmış olan süper moto pistimiz var. Başka da bu şekilde rahatça kullanılabilen bir pistimiz maalesef yok. İzmir Pınarbaşı pisti şimdi yeniden hazırlanıyor. Umarım yeniden orada yarışabileceğiz.  Biz bu eksikleri gidermek, imkanları artırmak, iş birlikleri yaparak bunları geliştirmek istiyoruz.

Bunun yanında Galata Motor Sporları Yarış Takımımız da bu sezon pist yarışlarının açılması halinde, sponsor destekleriyle yarışlara katılacak. Kadın yarışçıları desteklemek isteyen firmaların desteklerini bekliyoruz.  Halen takvim açıklanmış değil. Umarım kısa zamanda açıklanacak. Sezonu dört gözle bekliyoruz.

Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu: Ortodoks politikalara dönüş sinyali var

‘Ekonomi Doktoru’ Hikmet Baydar, Türk ekonomisinin nabzını tuttu

Ünlü danışman Mehmet Göçmen’den 28 Mayıs sonrası Türk ekonomisi

Türkiye'de elektrikli otoyla seyahatin keyfi nasıl?

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)