Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümetin Merkez Bankası'na müdahalelerini sık sık eleştiren Uğur Gürses, Hürriyet'teki yazısında seçim sonuçlarının Merkez Bankası'na etkilerini yazdı.
İşte Gürses'in o yazısı:
'Seçim sonrasında mali piyasa nasıl olur?' sorusuna yanıtım var. Ancak en önemlisi piyasaların 'hamisi' Merkez Bankası'nın ne yapacağı çok daha önemli; onun da seçim sonrasında eli rahatladı. Daha etkili hale geldi.
Bu seçim sonucunun en önemli verisi; Merkez Bankası'nın mali piyasa istikrarı ve ekonominin gerektirdiği adımları atması, 'yapması gerekeni' herhangi bir politik zirveye tepeye bakmadan daha teknik biçimde ve kararlılıkla yapabilme ortamının ortaya çıkmış olmasıdır. Örneğin kur artışını, buna bağlı potansiyel enflasyon baskısını bertaraf edebilmek için gereken parasal sıkılaşmanın dozunu ayarlama konusunda bile müdahale edebilecek politik otoritenin 'süngüsü' düşmüştür.
Bu açından bakınca, 'politik baskı' bahanesi ile hoş görülen, buna sığınarak bu baskıyı kucaklayan Merkez Bankası'nın üzerinden bu heyula kalkmıştır. Bu, istemese de Merkez Bankası'nı doğruyu yapma rayına sokacaktır. Merkez Bankası'nın sinyal etkisi, geçmişten daha güçlü biçimde algılanacak, hesaba katılacak; bankanın 'sözlü müdahaleleri' daha güçlü biçimde etki yapacaktır.
'Yeni hikâyenin' önü açıldı
Dünkü seçim sonuçlarıyla ilgili peşinen şunu not etmek gerekiyor; mali piyasaların kısa vadede hesaba katmadıkları bir durum geçici olumsuzluklar getirebilir. Ancak orta vadede Türkiye'nin büyüme patikası için önemli bir handikapı seçmen iradesiyle ortadan kaldırıldığı ve 'yeni bir hikâyenin' önünün açıldığı açık.
Dün sonuçlar belirmeye başladıktan sonra mali piyasalarda gece yarısına doğru koalisyon olasılığı sindirilmeye başlanmış, ancak kısa vadeli belirsizlik TL'deki değer kaybı ile fiyatlanmıştı. Bunun kısa süreceği, 'bekle göre' dönerek durulacağı da anlaşılıyor. Bundan sonrası; partilerin koalisyon konusunda hangi ilkeleri ve yol haritalarını kamuoyu önüne serecekleri, hangi 'yeni hikâyenin' ortaya çıkacağı daha önemlidir. Tanık olduğumuz siyaset dinamikleri ile ortaya çıkması da kuvvetle muhtemel. 'Yeni hikâye' inandırıcı olursa ekonomideki yapısal zorlukları taşımak daha kolay olacaktır. En başta da dış konjonktürden gelen ilave zorlukları.
7 Haziran seçimi öyle bir yere denk düştü ki; ABD'de Merkez Bankası Fed'in başta
faiz artışı olmak üzere parasal sıkılaştırmaya girmesine ramak kaldığı bir yerde yapıldı. Mali piyasa parametreleri nerede olursa olsun, Fed'le birlikte zaten olumsuz bir yöne doğru gidecekti. Konuştuğum analistler, politik alanda ortaya çıkan koalisyon görünümünün önce mali piyasada biraz bozulma yaratacağını ancak bunun yine de sınırlı olduğunu anlatıyorlar. Ocak ayından bu yana değer kaybeden TL'nin biraz daha değer kaybedebileceği ancak, sınırlı olduğu görülüyor. İlk aşama belirsizlik bozulması, sonra da 'bekle ve gör' pozisyonu olacağı anlaşılıyor. Çünkü bu tablo seçimden çıkan en kötü tablo değil.
Seçim öncesindeki tek parti iktidarının akışa bırakılmış ekonomi politikasıyla karşılaştırıldığında, seçim sonrasında potansiyel koalisyonun ekonomi politikasının daha kötüye olması pek mümkün görünmüyor. Tek başına iktidarı kaybetmenin olasılıkla AK Parti'de de hataları telafi etme ve uzlaşmacı bir duruş getirebileceği açık.
İşin doğrusu; mali piyasalarda, ortaya nasıl bir koalisyon çıkacağına bakılacak. Bir fon yöneticisi, iktidar değişimi ya da koalisyon görünümünün de ötesinde, Ankara'da politikada ve ekonomide kontrol ve denge mekanizmalarının yeniden tesis edilebilecek olmasını da olumlu gördüğünü anlattı. Hatta AB değerlerinin yeniden gündeme girmesinin mümkün olduğunu, bunun getireceği olumlu tarafı da hatırlattı.