Merkez bankalarının bankası sayılan BIS, son yayınladığı raporda tartışma yaratan ifadelerde bulundu. BIS'in yıllık raporunda bazı satırlar bizi ve Merkez Bankası'nı da ilgilendiriyor.
BIS raporu, Merkez Bankası'nın 2008-2013 arasında faizleri olması gerekenden ortalama 6 puan düşük tuttuğunu belirtti.
Radikal ekonomi yazarı Uğur Gürses bugünkü köşesinde BIS raporunun ayrıntılarını köşesinde paylaştı.
İşte Gürses'in o yazısı;
BIS raporu, 2008-2013 arasında faizleri olması gerekenden ortalama 6 puan düşük tutan Türkiye'nin kredi büyümesinin de çok hızlı olduğunu, bunun da TL'deki sert değer kaybının ana nedeni olduğunu not ediyor.
Merkez bankalarının bankası sayılan BIS, birkaç gün önce yayımladığı yıllık raporu ile ekonomi çevrelerinde tartışma yarattı. BIS, dünyanın her yerinden merkez bankası başkanlarının belli aralıklarla bir araya geldiği, para politikası sorunlarını ve gelişmelerini kendi aralarında konuştukları bir kulüp de aynı zamanda.
BIS'in yıllık raporunda en fazla ses getiren satırlar; kendi üyesi olan merkez bankalarının varlık balonlarına karşı faizleri artırmakta hem geç kaldıkları, hem de yavaştan aldıkları idi. Tabii ki en baştaki adresin ABD Merkez Bankası FED olduğu çok açıktı. Yellen de hemen jet hızıyla yanıt verdi; “finansal istikrar kaygılarını rahatlatmak için para politikasının birincil hedefinden sapması için bir neden göremiyorum.”
BIS’in eleştiri gibi gelen analizlerinden biri de bizi ve Merkez Bankası’nı ilgilendiriyor. 2008-2013 arası 5 yıllık dönemi analiz eden BIS ekonomistleri şu fotoğrafı ortaya koymuş; gelişmiş ülkelerde faizler oldukça düşükken gelişen ülkelerde faizlerin yüksek olması sermaye akımlarını fazlaca çekip, ulusal paralara değer kazanırken, düşük
faiz politikası izleyenlerde dışarıdan borç girişi sınırlı kalabilirken yurtiçi kredi büyümesini canlandırıyor.
BIS’in analizinde, 2008-2013 arası dönemde, faizlerin belirlenmesinde merkez bankalarının izlediği para kuralına göre (Taylor kuralı) faizleri olması gerekene göre en fazla düşük tutan ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıkıyor.
BIS analizi şunu söylüyor: 2008-2013 arası dönemde para kuralına göre ortalama 6 puan düşük tutulan faizlerle, Türkiye’nin kredi büyümesi de çok hızlı olmuş. Kredilerin GSYH’ya oranı, uzun vadeli ortalamanın 17 puan üzerinde, yani çok yüksek bir artış göstermiş. Diğer ülke örnekleri ile da karşılaştırıldığında görülüyor ki; Türkiye gibi başka bir ülke yok. En yakını Çin, ama onların tasarruf fazlası var.
Yılın ilk çeyreğindeki gelişen ülke paralarındaki değer kaybının analizini de yapan BIS ekonomistleri, ulusal paralardaki değer kaybının temel itici unsurlarını regresyon analiziyle bulmaya çalışmışlar. Sonuç; büyük cari açık, güçlü bir reel kredi büyümesi ve yüksek enflasyonun sonunda hızlı döviz kuru artışlarının ya da ulusal paraların değer kaybında ana itici faktör olduğu.
Türkiye’nin para ve ekonomi politikasındaki bu hataların ‘teşhisini’ de, yine bir ‘merkez bankası kulübü’ yapıyor. BIS şuna da dikkat çekiyor; böyle hızlı biçimde kredi büyümesi yapan ülkeler, şimdi çok yavaş bir ekonomik büyüme riski ile karşı karşıya. Bunun anlamı şu; alınan borçları ödemek için gereken üretim ve satış, yani büyüm kadar beklendiği kadar olmayacak. Bu da gelişen ülkelerin reel kesiminin borç geri ödeme kapasitesinde zorlanmalar, iflasa kadar uzanan sorunların kapısı demek.
Merkez bankalarının bankası BIS raporu da gösteriyor ki; Türkiye, şu ya da bu bahane ile faizleri düşük tuttukça, potansiyel kur zıplamalarının ve finansal çalkantıların zeminini de hazırlıyor. Kredi büyümesini seyreden, önlem alıyormuş gibi kamuoyunu yanıltan para ve ekonomi politikasının da artık bu şekilde sürdürülemeyeceği de ortada. Hele ki dünyanın değişen bu mali piyasa koşullarında, faizlerin politik baskı ile düşük tutulması, bunu talep eden politikacıya yarar değil, mali çalkantı ve oy kaybı getirecektir.