Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinden Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'ya
faiz konusunda eleştiriler son günlerin en önemli gündemi. Uğur Gürses, Radikal'deki köşesinde eski Merkez Bankası başkanlarının görüşlerine yer verdi. İşte o yazı:
Türkiye'de son çeyrek yüzyıllık ekonomi tarihinde iki büyük ekonomik kriz yaşandı.
Biri 1994, diğeri ise 2001 krizi idi. Her iki krizin ortak tarafı, ülkeyi yöneten politik iradenin üzerine düşen ekonomi politikası kararlarını ve reformları ötelemesi, bir ekonomik programı sahiplenmemesi, nihayetinde de 'topu' Merkez Bankası'nın 'kucağına' bırakması idi.
Her iki krizde de, siyasetçiler kronikleşmiş sorunları Merkez Bankası'nın elindeki sınırlı araçlarla 'yüzdürmesini' istediler; birinde faizleri düşürmesini isteyerek, diğerinde de sahiplenmedikleri bir programı bankanın kucağına bırakarak. Her iki krizde de, siyasetçiler Merkez Bankası'na 'günah keçisi' rolü biçmeye çalıştılar.
Geçmiş Merkez Bankası başkanları bugün yaşananlara ne diyorlar?
Merkez Bankası son dönemde yine en yüksek perdeden politikacı eleştirisiyle baskı altında. 1993-94 döneminde üzerinde yine benzer bir 'faiz indir' baskısı gören Merkez Bankası'nın eli bağlanmış, ülke krize sürüklenmişti. Hazine'nin siyasi iradenin talimatı ile bono-tahvil ihalelerini iptal etmesi, yüklü avans kullanımı ve kamu borçlarının parasallaştırılması ile piyasaya çıkan likiditenin yol açtığı döviz kuru artışı ile baş etmeye çalışılmış, ancak sınırlı döviz rezervi ile eli bağlanmıştı. Bedeli, yüklü bir devalüasyon ve nihayetinde ekonomide yüzde 5'e yakın daralma, yani kriz olmuştu. Enflasyon ise yüzde 70'lerden yüzde 120'lere fırlamıştı. Nihayetinde şirketlere çıkan fatura da, 'net aktif vergisi' olmuştu. Tüm bunlar, kırılgan bir makroekonomik ve politik ortamda, siyasal iradenin kendi üzerine düşeni yapmak yerine, faizleri Merkez Bankası eliyle 1-2 puan daha düşürebilmek için baskı yapması ile ortaya çıkmıştı.
Dr. Rüşdü Saraçoğlu
1987-1993 döneminde başkanlık yapan ve 1994 krizinden kabaca 6 ay önce görevden ayrılan, eski devlet bakanlarından Dr. Rüşdü Saraçoğlu şunları söylüyor; "Bütün kariyeri boyunca Merkez Bankası'nın bağımsızlığını savunmuş, görevde bulunduğu 7 yıl boyunca pek çok ekonomiden sorumlu bakanla özellikle faizler konusunda tartışmış bir kişi olarak bu günkü faiz-enflasyon tartışmalarına girmek istemiyorum. Yirmi yıl öncesine göre günümüzün şartları çok farklı olup en önemlisi de Sayın Cumhurbaşkanı'nın da tartışmaların içinde olmasıdır.
Diğer yandan söz konusu tartışma bütün dünyada yıllardır süren bir tartışmadır. Genellikle politikacıların, özellikle de ekonomist olmayanların, savunduğu tez faizlerin enflasyona neden olduğudur. Ekonomistler, özellikle Merkez Bankacılar içinse düşük faizler, enflasyona karşı verilen başarılı bir mücadele sonunda yemeyi hak edeceğimiz tatlı bir meyvedir.
Hangi görüşün doğru olduğundan çok daha önemlisi ise Merkez Bankası'nın bağımsızlığıdır. Titizlikle korunmalıdır."
Gazi Erçel
2001 krizinde başkanlık koltuğunda oturan Gazi Erçel ise "Son dönemdeki
faiz tartışmaları bilgisi sınırlı, fakat fikir ve inancı güçlü olan siyasetçilerden kaynaklanmaktadır. Özellikle yaklaşan seçimlerde oyların nasıl arttırılacağına dair araçlarından biri olarak görülen
Faiz düşürme istemlerinin, bilimsel ve işlevsel yönü yoktur. Zaten para politikası siyasilerin inisiyatifine ya da sorumluluklarına bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Onlara bırakırsanız ya faizi indirirler ya da para basarlar. Bu nedenle de merkez bankalarının bağımsızlığı kavramı geliştirilmiştir. Geçtiğimiz son 50-60 yılda para politikasının teorik bazında ortaya çıkan dramatik değişimler ve katkılar dikkate alınmadan, sadece olayı faiz üzerinde yoğunlaştırmak abes ile iştigaldir.
Siyasiler merkez bankalarının hürmet edilmeye değer kurumlar olduğunu kabul edip, bağımsızlıklarına inanırlarsa sorun bir ölçüde çözülür. Aksi halde merkez bankaları ya siyasilerin dediklerini yapmak ya da ortaya çıkacak olumsuzluklardan sorumlu "günah keçisi" olmayı kabul etmek zorunda kalırlar. Bir başka çözüm yolu da siyasilerin faizi baskı ile indirip bir krize neden olunca akılları başlarına gelmesi yöntemidir. Bunun örnekleri çoktur.
Çağdaş ülkelerde ise bu baskıları azaltmanın yöntemi siyasileri, halkı, piyasaları ve kamuoyunu ikna etmekten geçer. Belirli konularda uzlaşma sağlanabilirse baskılar da azalır. Bizde ise uzlaşma kültürü gelişmediğinden ve çoğu kişi bilgiden çok fikirleri ve inançları ile hareket ettiğinden sorunu çözmek güçleşir. Hele cumhurbaşkanı, başbakan ya da ekonomiden sorumlu bakanlar merkez bankasının karşısındaysa para politikası yönetilemez hale dönüşür. Bedelini de halk öder."