Ekonomi gazeteciliğinin deneyimli ismi Barış Soydan’ın polisiye romanı “Boruotu Cinayeti”, esrarengiz bir katilin izini sürerken bir yandan da kamuoyunun gazete manşetleriyle nasıl manipüle edildiğini anlatıyor. Barış Soydan, sorularımızı yanıtladı...
-Boruotu Cinayeti’nin kahramanı “Ufuk Lodos” büyük bir gazetede çalışan bir editör. Editörler, gazetelerin mutfağı sayılan yazı işlerinden dışarı pek adımlarını atmazlar. Bu durumun bir cinayet romanı için sorun oluşturabileceğini düşünmediniz mi?
Haklısınız, editörler muhabirler kadar hayatın içinde değiller. Muhabirlerin aksine editörlerin polis ve savcılarla diyaloğu yoktur. Ama ben Boruotu Cinayeti’nde faili meçhul bir cinayetin yanı sıra medyayı da anlatmak istiyordum. Roman kahramanının editör olması, medyayı anlatmak için elverişli. Nasıl bir lokantada yemeklerin nasıl pişirildiğini en iyi mutfak personeli bilirse gazetelerin nasıl hazırlandığını da en iyi yazı işleri çalışanları bilir.
-“Yazı işlerinde konuşulan her şey yazılsa, gazetelerin tirajı patlama yapar” diyorsunuz romanda. Gazetelerin bu kadar az satmasının nedeni bu mu?
“Ufuk Lodos”, o sözü duayen bir gazetecinin ağzından aktarıyor. Evet, gazetelerin satmamasının sebeplerinden biri de bu. Herkesin bildiğini internet zaten yazıyor; gazetelerden beklenen, herkesin gözü önündeki olayların perde arkasını ifşa etmeleri. Bunu yapmaktan kaçınıyorlar. Gazetelerin ekonomi sayfalarını şöyle bir açıp bakın mesela, PR bültenlerinden ve demeç gazeteciliğinden başka bir şey bulamazsınız. İstisnaları hariç tutarak söylüyorum elbette. Oysa borsada, piyasalarda ne dümenlerin çevrildiğini hepimiz biliyoruz. Zülfiyare dokunmaktan kaçınırlarsa insanlar neden gazete okusun?
-Medyanın bugünkü durumundan patronlar kadar çalışanları, muhabirleri ve editörleri de sorumlu tutuyormuşsunuz gibi geldi bana. Romanın kahramanı “Ufuk Lodos”, muhabirlerle sürekli didişip dunuyor...
Medyanın bugünkü durumunda en büyük patronların elbette. Bu elbette doğru ama eksik. İşin bir de çuvaldız tarafı var. Gazeteler, polisler, savcılar vb. tarafından bu kadar kolayca manipüle edilebiliyor çünkü muhabirler buna dünden teşne. Polisin, savcının veya ekonomi medyası için konuşacak olursak PR ajanslarının kendilerine verdiği haberleri, tek satırını bile sorgulamadan gazeteye basıyorlar.
-Medyayı anlatmaya devam edecek misiniz?
Romanın kahramanı “Ufuk Lodos”un yeni bir macerasını yazmayı planlıyorum. İlk romanın odağı gazetelerin yazı işleriydi. İkincisinde ekonomi gazeteciliğine odaklanacağım.
ROMANDAN TADIMLIK:
“Polisler ve istihbaratçılar gazetecilerle arkadaşlık kurmayı severdi. Gazetecilerden iyi arkadaş çıktığı için değil, kamuoyunu manipüle etmek için gazeteciye ihtiyaç duyduklarından. Bazen bir siyasetçinin fuhuş görüntüleri olurdu patlatmak istedikleri, bazen bir çetenin telefon dinlemeleri, bazen ayağını kaydırmak istedikleri bir polis şefinin pislikleri… Biraz haber, biraz manipülasyon. Biraz gerçek, biraz yalan. Doğan Komiser de elindeki bilgileri sızdırmak için beni gözüne kestirmiş olmalıydı. İstanbul’da yıllarca hizmet ettikten sonra emniyet amirliği beklerken ayağını kaydırıp taşraya sürmüşlerdi. Şimdi intikam sırası ondaydı.”
***
“Sekizinci sayfanın yazarı telefonu yüzüme kapatmıştı. Belki de hat kesilmişti. Kim bilir dünyanın neresindeydi. Evinden, plajdan, Maldivler’den yazan köşe yazarları görmüştüm. Stattan, yataktan, uçaktan, yattan… Gazeteden yazan çok azdı. Oysa muhabirler ve editörler bütün gün oradaydılar. Sabah kartla girer, akşam kartla çıkardık. İki gün işe gitmesek maaşımızdan kesilirdi.”
***
“Çok satan bir gazetenin ‘Suçlu’ dediği zanlıya hangi hâkim beraat verebilir ki? Hakkındaki iddialar ne kadar saçma olursa olsun en azından birkaç duruşma cezaevinde kalmalıdır ki, ‘kamuoyunun vicdanı’ kanamasın! Eh, birkaç duruşma, nereden baksak en az altı aydır demektir. O da, eğer şanslıysa.”
BARIŞ SOYDAN HAKKINDA
2007-2014 yılları arasında Sabah’ın Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yapan Barış Soydan bir dönem gazetenin pazar eki ve internet sitesinde etikle ilgili köşe yazdı. Sabah’tan önce uzun süre ekonomi gazeteciliği yapan Soydan, Power ve Turkishtime dergilerinin Genel Yayın Yönetmenliğini, Para’nın Yazı İşleri Müdürlüğünü üstlendi. Anarşizmin Türkiye’deki doğumunu incelediği “Türkiye’de Anarşizm - Yüz Yıllık Gecikme” adlı kitabı geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları tarafından yayınlandı.
KİTABI SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYIN...