Nesli tükenmekte olan ve korunması gereken Akdeniz foklarının uzun yıllar sonra Marmara Denizi’nde de yaşadığı ispatlandı. Sualtı Araştırma Derneği - Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SAD-AFAG) ‘nun yaptığı araştırmalarda Çanakkale’nin Karabiga kıyılarında yaşayan 5 Akdeniz foku kameralarla görüntülendi. Kıyalarda fokların ait yaşam alanları olan mağaralar tespit edildi. Ancak fokların yaşamları bölgede tehlike altında. Yapılması planlanan 7 termik santral fokların yaşam alanlarının içinde yer alıyor.
SAD Yönetim Kurulu Başkanı Ozan Veryeri, yaptıkları çalışmaları ve sonuçlarını düzenledikleri basın toplantısı ile kamuoyu ile paylaştı. Ozan Veryeri, Akdeniz foklarının birey sayısının dünyada yaklaşık 700, Türkiye’de ise 100 olduğunu söyledi.
Dünyada nesli ileri derecede tehlike altında olan Akdeniz foklarının korunma önceliğinin en üst seviyede gerçekleşmesi için Türkiye’nin de uluslararası anlaşmalara imza attığını söyleyen Ozan Veryeri: “Türkiye, bu canlının yaşam alanlarıyla birlikte korunmasını Bern, Barselona ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmeleri ile ilgili ulusal mevzuatımızla kabul ve taahhüt etti. Doğa Koruma ve Milli Parklar Dairesi’nce onaylanmış olan Akdeniz Foku Ulusal Eylem Planı’nda nadir deniz memelisinin Marmara’da yaşadığı ve yaşam alanları açıkça belirtilmiştir” dedi.
Ozan Veryeri, Karabiga sahilleri ile diğer denizlerde yaptıkları çalışmaları şöyle anlattı: “SAD–AFAG olarak Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarımızda, uzmanlarımız tarafından seçilen toplam 8 mağarada 2013, 2014 ve 2015 yıllarında Akdeniz foku ve yaşam alanlarını infra-red ışık kaynaklı kendinden harekete geçen kameralarla izledik. Çanakkale’ye bağlı Karabiga Beldesi ve civarında 2014 Eylül ayından bu yana yapılan titiz ve zorlu çalışmalarda canlının bu alanı kuvvetle kullandığı belgelendi. Çalışmalar sürecinde Akdeniz foku varlığı mağara içi çekimleri, karadan gözlemler ve karadan farklı noktalarda video ve fotoğraf çekimleri ile tartışmaya mahal vermeyecek şekilde belgelendi”
SAD Yönetim Kurulu Başkanı Ozan Veryeri, bölgenin Türkiye’de çok değerli ekolojik yaşam alanı olduğu farklı kaynaklarda da ifade edilmesine rağmen, üstün nitelikli doğal yaşam alanı geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde tahribata maruz bırakıldığını söyledi.
Ozan Veryeri, tehlikeyi şu sözleriyle ifade etti: “Güney Marmara’da yer alan Karabiga kıyıları 2 ay öncesine kadar Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahası statüsünde iken ormanlık ve makilik alan bu statüden çıkartılmıştır. Akdeniz fokunun Türkiye’de Korunması Ulusal Eylem Planında Akdeniz Foku Yaşam Alanı olarak belirtilen kıyılarda yapılması planlanan 7 adet termik santral inşaatının herhangi birinin dahi alanda yıkıcı etki yaratacağını daha önceden SAD tarafından ilgili kurumlara teslim edilen kapsamlı bir raporla belirtmiştir. Karabiga ve Aksaz yerleşimleri arasındaki kıyılar Türkiye ölçeğinde çok önemli doğa ve deniz alanı özelliğindedir. Anlaşılmaktadır ki alanda haritalara işlenen Akdeniz Foku Yaşam Alanı da harita ve lejantlardan yakın tarihte silinmiştir”
Ozan Veryeri, Karabiga’da yapılması planlanan 7 termik santralin çevresel değerler anlamında mevzuata ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu söyleyerek, yasadışı davranıldığını ifade etti. Ozan Veryeri, Karabiga ile Aksaz Köyü arasında kalan 15 km.lik kıyı ve deniz alanının sadece Akdeniz foku bakımından değil, yunuslar, bakir kıyılardaki Tepeli karabataklar, konaklayan göçmen kuşlar, mağaralardaki yarasalar, kara memelileri bakımından önemli yaşam alanı özelliğinde olduğunu kaydetti.
Ozan Veryeri, yetkilileri de şu sözlerle uyardı: “SAD-AFAG, gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gerekse Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın doğayı korumakla ilgili sorumluluklarını farkına varması gerektiğini düşünmektedir. Fiili duruma ve yasal düzenlemelere aykırı şekilde düzenlenmiş münferit ÇED raporlama süreçlerini temel alan, şuur ve sorumluluktan uzak plan kararları alınmaktadır. Bu şekilde ülkemizde sağlıklı ekonomik kalkınma ve doğal kaynaklarımızın korunarak gelecek kuşaklara aktarılması hayaldir.
Ülkenin kalkınması adı altında, doğanın ana sermaye olarak görülmesi kabul edilemez. Bilim ve gerçeklerden uzak bu tür kararlarla resmi kurumlar tarafından yatırımcıların özellikle alan seçimi konusunda yanlış yönlendirildiğini değerlendiriyoruz.”