Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
Berrin Vildan Uyanık/AKILLI YAŞAM
Kimi sinemaseverlerin “Türkiye'nin Juliette Binoche'u” olarak tanımladığı Lale Mansur’u sinema ve televizyondaki cesur ve çoğu zaman aykırı rolleri ile tanıyoruz. Şu sıralar “Bir ömür yetmez” dizisinde oynayan başarılı sanatçı ile yeni projeleri, oyunculuk ve sigorta üzerine keyifli bir sohbet yaptık…
Aslında o bir balerin ama biz onu sinemadaki cesur, biraz da aykırı rolleriyle tanıdık. 30’lu yaşlardaki bizler onu Şener Şen ile birlikte rol aldığı Amerikalı filmindeki cesur rolüyle, Meral Oğuz ile birlikte başrolünü paylaştığı ve 1992’de Altın Portakal’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldığı “Düş Gezginleri” ile fark ettik. 2001'de “O da beni seviyor” ve 2002'deki “Karşılaşma” filmleri ile sinemadaki başarılı kariyerine devam etti. Televizyonda ise “Nasıl evde kaldım”, “Çatısız kadınlar”, “Şaşıfelek çıkmazı”, “Gece yürüyüşü” ve “Hatırla sevgili” gibi dizilerdeki rolleriyle televizyon izleyicilerinin gönlünde taht kurdu. Bir yandan da “Olağan Mucizeler” gibi başarılı tiyatro oyunlarında rol aldı.
Evet, Lale Mansur’dan bahsediyorum. Kimi sinemaseverlerin “Türkiye'nin Juliette Binoche'u” olarak tanımladığı Mansur, oyunculuğu dışında aktivist kimliği ile de tanınıyor. Oynadığı roller gibi Anayasa’dan Kürt sorununa, çevre sorunlarından işçi hareketine kadar pek çok konuda görüşlerini dile getirmekten çekinmedi.
30 yıldır ünlü orkestra şefi Cem Mansur ile birlikte olan Lale Mansur’u Arnavutköy’deki evinde ziyaret ettik. Hem yeni projeleri hem de sigorta üzerine keyifli bir sohbet yaptık…
Akıllı Yaşam: Bu sıralar nelerle uğraşıyorsunuz?
Lale Mansur: Yeni başlayan ‘Bir ömür yetmez’ dizisi ile uğraşıyorum. ‘Başka dilde aşk’ filmini yapan ekibin yarattığı bir dizi... Bu dizi aslında ‘Başka dilde aşk’ı yaparken ortaya çıktı. Mert ve ben de, oyuncular da arada hiç olmazsa üç senede bir dizi yapmak zorundayız çünkü bankaya gidiyorsunuz sizi birisi görüyor “Aa oyunculuğu bıraktınız mı” diye soruyor. Her gece bir yerde oyununuz olsun fark etmiyor, bu yüzden dizi yapmak zorundayız.
İyi bir proje bulmak da kolay değil. Özellikle benim yaş dilimimde onun teyzesi, bunun annesi gibi roller oluyor. Böyle ilginç bir kişilik zor, o yüzden bu dizi benim için şahane oldu, rolümü çok sevdim. Dizinin oyuncuları da çok iyi... Ezgi Mola, Özkan Uğur, Ahmet Rıfat Şungar var... Çok keyifli bir set oldu, koşa koşa gidiyorum sete.
Son dönem çıkan dizilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kendim de bu yıl dizi yaptığım için tabi ki dizileri seyrediyorum. Bir iki tane iyi dizi var ama gerisini korkunç buluyorum. Geçen yıldan mesela ‘Canım Annem’ dizisi çok sempatik bir diziydi, ‘Muhteşem Yüzyıl’ ilginç bir dizi... Mesela ‘Bir Ömür Yetmez’ iki sene devam edecek. Aslında televizyonla aram çok iyi değil, daha çok haberlere bakıyorum. Çünkü daha okuyacak o kadar kitabım var ki... Zaten sivil toplum örgütleri içinde çalışıyorum. Televizyon dışında Açık Radyo’da Ömer Marda’yı dinliyorum. Tartışma programlarını sevmiyorum. Çünkü çoğu birbirilerine bağırmak ve problem çıkarmak üzerine kurulu...
Sinemada yeni projeleriniz var mı?
Var tabi… En son Halit Ergenç ile çektiğimiz ‘Misafir’ diye bir film vardı tam üç yıl bekledik. Bazen hemen olabilecek bir şey o kadar uzayabiliyor ki… Onun için her iş bittikten sonra artık tam motor demeye yakın şu proje diye söyleyebiliyoruz.
Peki dizilerin bu kadar popüler olması sinemaya ve tiyatroya olan ilgiyi azalttı mı?
Bence azaltmadı. Geçenlerde Beyoğlu’nda bir oyuna gittim yine tıklım tıklım doluydu. Diziler, tiyatro merakı olan birini tatmin edecek bir şey değil. Sinema tarafında da çok iyi filmler çıkıyor, bence gerçekten çok başarılı yönetmenler var. Özellikle “Bir zamanlar Anadolu’da” bana kalırsa Türkiye de bugüne kadar çekilmiş en iyi film.
Balerinlik geçmişinizden biraz bahsedelim..
18 yaşında mezun oldum ve mezun olduğum sene baş balerin oldum, beni bırakamadılar. Ben küçükken folklar yapacağım derdim yapardım, piyano çalacağım derdim çalardım. O’nu da yapacağım bunu da yapacağım her şeye zıplıyordum. Meraklıydım, hepsini yapmak istiyordum. Balerinliğin nereden çıktığı konusunda hiçbir fikrim yok… Sekiz yaşındayken bir gün ‘Ben balerin olacağım’ dedim ama hiç ciddiye almadılar beni. Sonra konservatuar sınavlarına girdim ve kazandım. Bu sefer öğretmenler ciddiye almaya başladı ve sonra iş ciddiye bindi. 14 yaşındayken devlet opera balesinde elemana ihtiyaç vardı ve orada her tarafta vardım. Mesela Kuğu Gölü’nde benim boyumda bir dansçının dans edebileceği rolleri oynadım.
Neden baleyi bıraktınız?
Baleyi bırakma noktasına geldiğimde Cem, Londra’ya taşınmıştı. Müzik direktörü olarak Oxford orkestrasının başına geçti. Bale de iki gün yap sonra Londra’ya git gibi bir meslek değil, bütün hayatınızı ona adamanız lazım. Ben de ‘En fazla 10 sene dans edebilirim, o zaman şimdi bırakıyım ve başka bir şey bulayım’ diye düşündüm. Yani herkesin 60 yaşında sorduğu “ben kimim hayattan ne istiyorum” sorusunu ben daha o zaman sordum.
O yıl balede Hürrem Sultan’ı oynamıştım. Dans ettiğim AKM’nin koskocaman sahnesinde mideniz ağzınıza geliyor, kalp atışlarınız hızlanıyor, istiyorsunuz ki bir elektrik kesilse… Ama bir süre bunun için çalışmışsınız. Ölüyorsunuz korkudan ama sahne açıldı mı her şey bitiyor.
O yıl bütün bu soruları yanıtlayabilmek için psikoterapiye gittim ve onun da yardımıyla kendime ‘Ben niye oyunculuk yapmıyorum’ diye düşündüm. Bu noktaya gelene kadar bin tane iş dündüm. Çok doğru bir şey seçmişim çok keyifli, gerçekten niye herkes oyunculuk yapmıyor bunu da anlamış değilim.
Baleye tekrar geri dönmeyi düşünüyor musunuz?
Bale böyle bir iş değil, haftada üç gün yapmazsanız. Bir hafta yapmazsanız çalıştıran anlar, iki hafta yapmazsanız seyirci anlar. Baleyi bırakalı 20 yıl geçti, şimdi yoga yapıyorum.
Oyunculukta oldukça başarılısınız birçok ödülünüz var. Bu başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Olağan Mucizeler diye bir oyun oynamıştık. Sonra onu İngilizce olarak Edinburg’da da oynadık. Sabah bir uyandım Edinburg’dayım ve İngilizce oyun oynuyorum. Nasıl bir paniğe kapıldım. Hangi cesaretle buraya geldim, ben ne yapıyorum, neredeyim diye düşündüm. Bir rüya görüyorum, o rüyanın peşinden koşuyorum aklım sonra başıma geliyor. Gerçekten o gün akşama kadar kendimi zor toparladım. Bunu bu kadar büyütecek bir şey yok, ölüm yok ya ucunda. Bir haftadır da yaptığın bir şey üç haftada yap bunu ne olacak dedim. Tabi bunu yapabilmek için Londra’da kraliyet tiyatrosunun ses hocasıyla çalıştık, diksiyon için mesela bir ay İngilizce diksiyon üzerinden çok çalıştım. Ama sadece çalışmakla olmuyor, bunu zevkle yaptığım için, bana istemediğim bir iş verin bakın ne oluyor. Haftalarca sürünür.
Önümüzdeki dönemde farklı projeleriniz olacak mı?
Lale Mansur: Proje üretmek gibi bir yeteneğim yok ama mevcut olan projeleri değerlendiriyorum. İnandığım projelerin içinde oluyorum, her projeye zıplamıyorum.
Nasıl bir ailede büyüdünüz? Başarılı sanat hayatınıza nasıl payları oldu?
Babam generaldi. Üç tane de ağabeyim var. Birbirini çok seven bir anne baba, sevildiğinizi çok iyi bildiğiniz bir ortam sizi destekleyen insanların arasında büyüdüm. Kardeşler arasında da öyle bir çekişme yoktu. Büyük ağabeyim benden 20 yaş büyüktü. Aramızda nesil farkı var. Çok keyifli bir ortamdı. Annemin olağanüstü bir sesi vardı alaturka da opera da söylüyor. Babam opera ve klasik müziği çok severdi. Abimler jazz, pop dinlerlerdi. Yani çeşitli müzik türlerinin olduğu bir ailede yetiştim. Sürekli büyük yemekler verilir, halalar, teyzeler, eş dost çağırılır. Ben ilk evlendiğimde yemek yapmayı beceremiyordum, yemeği on iki kişilik yapıyordum. Hala daha yeni yeni baş ediyorum. Eve misafir çağırdım zaman, aman az olmasın da çok olsun derim.
Kendinize idol olarak gördüğünüz biri var mı?
Susan Sontag, kendisi yazar ama fark etmez.
Abiniz Şanar Yurdatapan siyasetle yakından ilgili, düşünce suçuna karşı bazı girişimleri vardı. Sizin siyasetle aranız nasıl?
Şanar’ın düşünce suçuna karşı bir girişim olarak başlattığı bir hareketti bu. Düşünce bazında şiddet önermeyen, yasaklanan makaleleri topluyorduk, basıyorduk. Böyle başladı bu iş. Önceleri Yaşar Kemal vardı, Orhan Pamuk vardı. Binlerce kişiydik, sadece o kişilerin mahkemede isim söylemesi bile 8 ay gibi bir süre aldı. Sonra akıllandık 8’er kişilik gruplar halinde yapmaya başladık. Hoşlanmadıkları bir şey söyleyince hemen içeri alıyorlardı. Aynı karpuz seçer gibi insanları içeriye alıyorlardı. Buna karşı biz de ‘aynı suç işliyoruz o zaman hepimizi alın’ dedik. Bin kişiden fazlaydık. Sinemacısı, reklamcısı, gazetecisi, oyuncusu… Yok yoktu gerçekten. O sıralarda 1 yıl hapis istemi ile yargılanıyorduk. Bu savaşın burada bitmesi lazım bu ülkenin geçmişi ile yüzleşmesi gerekiyor. Her şey sürülmüş halının altına bir takım ezberletilen şeyler asla doğru değil.
Kendinize yakın bulduğunuz bir siyasi parti var mı ?
Nerede… Keşke olsa. Hiçbir zaman olmadı. Mesela CHP, onlara günahımı bile vermem. Bir şey yapmıyorlar ki, bir şey yapsalar değerlendireceğim. Gerçekten öyle bir parti yok. Herhangi bir hareket varsa ve bir ümit görüyorsam o zaman içine girip çalışıyorum. En son bir buçuk sene önce taş atan çocuklar için bir grup oluşturduk orada faal olarak çalışıyordum. Geçen kış yeni anayasa platformu ile çalışıyordum. Kars’a da, Van’a da gittim, bir sürü sivil toplum toplantılarına katıldım.
Doğa ve çevre sorunlarıyla da ilgileniyorsunuz…
Bana göre biz bu gezegende yaşayan canlı türlerinden biriyiz. Her şey bizim için değil. Bence doğada yaşayan en kötü cins biziz. Güney Afrika’da Cape Town’da içinde çeşitli balık türleri ve yırtıcı hayvanlar olan bir akvaryum vardı. En son oradan çıkarken dünyadaki en tehlikeli tür diye bir şey yazmışlar ve bir ayna var, o aynada kendinizi görüyorsunuz. Ben de aynen böyle düşünüyorum. Bana kalsa doğa için bir sürü şey yaparım mesela Greenpeace üyesiyim ama aktif olarak katılamıyorum. Hem taş atan çocuklar için hem anayasa için hem doğa için bir şeyler yapmaya kalkarsanız size deli derler. Onun için bazı şeyleri gizli yapmalısınız.
Ancak maalesef hala vejetaryen olamadım.
Emekli olmayı düşünüyor musunuz?
Hayır düşünmüyorum. Oyunculuk öyle bir meslek ki aklın başındaysa, sıhhatin yerindeyse ömrünün sonuna kadar devam edebilecek bir meslek, dansçılık gibi bir şey değil. İstanbul ve Londra arasında gidip geliyoruz. Belki İstanbul’a ulaşılabilir bir yerde, ekip biçtiğim minik bir yer olsa iyi olurdu. Hayal derseniz böyle bir hayalim var.
Eşiniz Cem Mansur ile uzun zamandır birliktesiniz… hayata bakışınız benzeşiyor mu?
Cem ile beraberliğimiz bu ocak ayında 30 yıl olacak. Biz, abarttık galiba diye düşündük. Cem bambaşka bir insan, onun gibi birini çok az tanıyorum. Çok idealist bir insan... Eskiden takma adı Küçük Prens’ti, yani başka bir gezegenden yayın yapıyordu. Hala da öyle... Onunla çok gurur duyuyorum, yaptığı işle, yaklaşımıyla gençler için yaptığı çalışmalarla. Sadece gideyim orkestrayı yöneteyim cebimi doldurayım şeklinde yaklaşmıyor. Onu da başka şeyler heyecanlandırıyor. Alışverişi, yemeği birlikte yapmaktan bir kitabı okuyup tartışmaktan veya sinemaya tiyatroya birlikte gitmeye kadar o kadar çok şey var ki birlikte yapmaktan zevk aldığımız hala çok gülüyoruz ve keyifle vakit geçirebiliyoruz.
Cem Bey’i bir cümle ile anlatın desem ne dersiniz?
Durumu çok iyi özetleyen bir şey söyleyebilirim. 30 yıllık birlikteliğimizde Cem’den beklemediğim ona yakıştırmayacağım bir söz bir şey görmedim.
Sigorta ile aranız nasıl özel sigortalarınız var mı?
Eşim Cem’in ve benim Özel sağlık sigortam var. Evimizin ve arabamızın da sigortaları var. Devlet memuriyetinden gelen emekli maaşım olduğu için BES yaptırmadım. Ancak onun dışındaki tüm sigortalarım var ve çok memnunuz. Sağlık sigortası çok önemli çünkü her şey çok pahalı. Gidiyorsunuz bir MR çektirmeye kalkıyorsunuz dünya para tutuyor. Paranız yoksa mahvolursunuz. Sigorta yaptırmamak için çok zengin olmak lazım hoş çok zengin olanlar daha da iyi biliyor sigortayı nasıl kullanacağını ama gerçekten çok önemli bir şey. Cem ve ben sigortalarımızı zaten zamanında vakitlice yaptırmışız. İyi ki yaptırmışız. Ancak bazı arkadaşlarımın sigorta şirketleri ile ilgili ciddi sorunlar yaşadığını biliyorum. Mesela çok acil bir durum var hastaneye gidiyorlar hastane hala provizyon derdinde. Bunun gibi birçok sorun yaşanabiliyor. Zaten en utanç verici olan şeyler hastanelerde yaşanan olaylar bence. Mesela anneme bir hastanede haftada bir AIDS testi yapmışlar bir iki doktor arkadaşa sordum nedir bu diye delirdiler böyle şey olur mu diye faturayı şişirmek için gerekli gereksiz testler yapılıyor. Bu tür problemlerin hastanelerde yaşanması gerçekten çok acı ve korkunç.
Sanatçıların sette başlarına bir kaza gelmesi durumunda özel sigortalar yaptırılıyor mu?
Amerika’da çekilen bir film de prodüktörümüz Mine Vargı idi. Film süresince Mine başımıza herhangi bir kaza gelmesi durumunda herkesi sigortaladı ilk defa orada görmüştüm. Ondan sonra başka hiçbir yerde duymadım bu tür sigortaların yapıldığını.
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.