Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, CNN Türk'de, Hande Fırat'ın proramına katılarak soruları yanıtladı. Şimşek, ekonomik tablolarla ilgili tespitlerde bulundu. Uğur Gürses, Hürriyet'teki köşesinde Şimşek'in 3 önemli tespitindeki yanlışları yazdı. İşte o yazıdan çarpıcı bölümler:
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, CNN TÜRK’deki söyleşisinde Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken üç temel yanlışa düştü...
Birincisi, hane halkının elinde 120 milyar dolarlık bir döviz mevduatı bulunduğunu,bu yüzden de kur artışının bu kanaldan hane halkına olumlu katkısının olacağını savunuyor. Evet, doğru; Haziran ayında kabaca 100 milyar dolarlık bir DTH varlığı olan hane halkı, bunu Aralık sonu itibariyle 120 milyar dolara çıkardı. Hane halkının döviz borcu ise çok çok düşük. Kur artışı, döviz varlığı olanlara servet etkisi yaratıyor. Ancak, şirketler kesimindeki 165 milyar dolarlık net döviz açığının kur artışı nedeniyle yaratacağı zararın hane halkına işsizlik ve gelir kaybı olarak yansıyacağını unutmuş görünüyor. Ayrıca, kur artışının enflasyona yansımasıyla, hane halkının cebinden harcanabilir gelirde azalış biçimde çıkacağını da görmezden geliniyor. Öte yandan, böyle bir Anayasal güçler krizinin ortasında hane halkının ‘servetim arttı, harcayayım’ havasına girmesi pek de mümkün mü?
İkincisi, Bakan Şimşek hem kredi hacmindeki artış ile cari dengenin birbirine bağlı olduğuna işaret edip, hem de “kredi hacmindeki artış hedefini tutturduk” diyor. Oysaki 2013’deki kredi hacmindeki artışın, koyulan hedefi yakınsamadığını biliyoruz. 2013’de kredi hacminde yüzde 15’lik büyüme hedefi konuldu; tüm yıl boyunca kredi genişlemesi hedefe hiç yaklaşmadı bile. Tüketici kredileri yüzde 27, tüm krediler ise (döviz kuru artışından arındırılmış) yüzde 25 artış gösterdi. Hedef tutmadı. Neden tutsun ki? Başbakan’dan çekinen Merkez Bankası
faiz artıramıyor, başka hiçbir şey yapmadan sadece arzumuzu ilan ederek hedef tutturmamız mümkün mü? Hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar bekliyoruz. Peki, kredi artışını yavaşlatmak için ne zaman harekete geçildi? Türkiye uluslararası çevrelerde “Kırılgan Beşli” olarak adlandırılan yeni bir kategori içine alınınca, içeride döviz kuru füze gibi fırlayınca.
Üçüncüsü, Bakan Şimşek 2 yıllık tahvil faizlerinin 10 yıllık tahvil faizlerinin üzerine çıkmasını, yatırımcıların durumu geçici görmesinin bir sonucu olduğunu söylüyor. Evet, doğru; normal koşullarda verim eğrisi ters eğimde olursa böyle değerlendirilir. Ancak tahvil piyasasında likiditenin kalmadığının, işlemlerin sığlaştığının Bakan Şimşek kendisi de farkında. Milyar TL’lik hacimlerle ihraç edilen devlet tahvili piyasasında, işlem hacimleri birkaç on milyonluk çok düşük seviyelerde idi. Şunu biliyoruz ki; tahvil piyasasındaki likidite kuruması, bu piyasadan çıkışı da zorlaştırıyor. Alıcı bulasınız ki satabilesiniz. İşte bu yüzden,
faiz riskini sınırlamak için tahvil satamayanlar döviz alarak risklerini sınırlama peşinde koşuyorlar.
İşin özü şudur; Ankara siyasetinde ‘güzel günlerde’ kimsenin “işler terse dönerse ne yaparız?” sorusu ile ilgilenmediği anlaşılmaktadır.