Kurtulmuş'dan koalisyon açıklaması
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, NTV canlı yayınında Ahmed Arpat'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Kurtulmuş, IŞİD militanlarının Kobani'ye Türkiye üzerinden geçtikleri iddiasına sert çıktı.
Kobani'den son bilgiler sizde. Ölü sayısının arttığı söyleniyor, Türkiye'ye gelen yaralılar var. Son bilgiler nedir?
Dün çok kötü ve planlı bir saldırı oldu. Mübarek Ramazan gününde hepsi Müslüman olan insanlar maalesef hayatlarını kaybettiler. Türkiye'ye yaklaşık 160 yaralı geldi bunların içinden 5'i vefat etti. Bu yaralılar Türkiye'deki hastanelerde tedavi altındalar. Bir kısmının durumu ağır ama bir an evvel sağlıklarına kavuşması için Türkiye elinden geleni yapıyor. Sınıra zaman zaman gruplar gelip birikiyorlar. Dün 1500 kişilik bir grup geldi ve akşam geri döndüler. Şu anda da 100-150 kişilik bir grup bekliyor.
''İFTİRA, KARA PROPAGANDA''
Sınırda bekleyenlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Acil bir durum olursa hayati bir durum olursa insanların Türkiye'ye gelmesine müsaade ediyoruz ama şu anda böyle bir durum yok. Bizi bu terör saldırısı kadar üzen bir başka mesele, bu olay duyulur duyulmaz bir takım kara propaganda usulleriyle Kobani'ye geçen bir militanların Türkiye üzerinden geçtikleri iftirasını kullanmaya başladılar.
''AYIPTIR...''
Sosyal medya üzerinden, bir takım siyasi parti temsilcilerinin açıklamaları üzerinden sanki Türkiye yardım etmiş gibi ortaya koymaya çalıştılar. Biz dün de açıkladık saldırıyı yapan grupların güneyden ve batıdan Kobani'ye giren DAEŞ militanları olduğu çok net anlaşılmış oldu. Bu kadar vahim bir insanlık saldırısı ile karşı karşıyayız. Ayıptır... Biz daha önceden 197 bin kişiyi 3 gün içinde kabul etmiş bir ülkeyiz. Elimizden gelen tüm hassasiyetimizle sivil halkın korunması için her türlü desteği vermiş bir ülkeyiz.
PYD Başkanı Salih Müslim'in açıklamalarında böyle bir iddia var araştıracağız diyor. Bir yandan da diyor ki böyle bir iddianın doğru olduğuna inanmak için bazı geçerli gerekçelerimiz var diyor.
Bütün bunların hepsi bir kara propagandanın bir parçası. Hatta siz Türkiye'den gelmediğini ispat edin diyorlar. Siz bir iddiada bulunuyorsanız bunu ispat edeceksiniz. Türkiye'nin bu konuda ne kadar titiz olduğunu herkes biliyor. Sınırın bir çok yerinde geçmiş dönemde de insanların geldiğini biliyoruz. Ama 9 binin üzerindeki insanın DAEŞ'le irtibatı olduğu iddiası ile dışarı göndermiş geldikleri ülkelere göndermiş. Özellikle batı ülkeleri ile son derece yakın temaslar sürdürüyoruz. Şüphelendiğiniz insanlar varsa listeleri bize verin diyoruz. Bunları yapmayanların bir takım kara propagandalara aracı olacak sözler söylemeleri asla kabul edilemez.
Mesela en son Tel Abyad'daki çatışmalar sonrasında bazı IŞİD militanların sakallarını keserek Akçakale'den Türkiye'ye girdiği iddiaları vardı. O iddialar yalanlandı ama yalanlamayı elle tutulur bir hale getirecek önlemler alınıyor mu? Geçen herkesin kimlikleri alınıyor mu?
Kobani hadiseleri sırasında ilk günde gelenler çok sıcak bir ortamda geldiler ve sınırı açtık. afad'ın 3 aşamalı bir sistemi var. Sınırdan gelenler önce karantinaya alınıp üzerleri aranıyor. Arkasından biometrik kayıtları yapılıyor, akrabaları varsa akrabalarına, kamplara gitmek isteyenlerde kamplara gönderiliyor. Dolayısıyla şu anda sınırdan gelen herkesin biometrik kayıtları yapılıyor.
Peki bu kişilerin IŞİD militanı olup olmadığı nasıl belirleniyor?
Bu elimizde istihbarat bilgisi varsa belirlenecek bir şey. Listeler üzerinden şüpheli olarak görülenler geldikleri yerlere gönderiliyor.
Avrupa'dan gelen ve Suriye'ye geçmek isteyenlere müdahale ediyoruz dediniz peki Türkiye'den gidenlere nasıl bir müdahale oluyor?
Bunların detaylarını biliyorum içişleri bakanlığımızın elinde.
Meclis başkanlığı seçimi var, İsmet Yılmaz yeni isim. Baykal'ın adaylığı ile birlikte Ak Parti düşük profilli bir adayla çıkacak yarışa ve koalisyon görüşmesi öncesi bir jest olarak Cumhuriyet Halk Partisi'ne Meclis Başkanlığını bırakır deniyordu. O tez çöpe gitti gibi görünüyor.
Biz seçimin hemen sonrasında yaptığımız toplantılarda meclis başkanlığını koalisyon görüşmelerinin bir parçası olarak görmemek lazım. Seçimden birinci parti olarak çıkmış olan AK Parti'nin meclis başkanını seçtirmesi teamüllere uygun olan bir husustur. Dolayısıyla iddialı bir işi yapabilecek bir arkadaşımızın olması uygundu. İsmet Yılmaz beyi hem kişiliği hem iş yapma kapasitesi, siyasetteki birleştirici üslubu göz önüne alındığında iyi bir aday olarak İsmet Yılmaz bey partimizin adayı olarak ortaya konutlu ve inşallah bundan sonraki TBMM'nin başkanı olacaktır. İlk turda her parti kendi adayına verecektir oyunu ama son turda zannediyorum İsmet Yılmaz bey meclis başkanımız olacaktır.
Son turda diğer partilerden AK Parti'ye karşı bir birliktelik bekler misiniz?
Zor görünüyor ama kesin bir şey söylemek doğru değil. Ama seçim akşamında hemen ortaya çıkan AK Parti'siz bir hükümetin kurulabilmesi meselesiydi. Matematik olarak böyle bir imkan var ama siyasetin realiteleri bakımında AK Parti'nin içinde olmadığı bir hükümetin kurulabilmesi hemen hemen imkansız görülüyor. Milliyetçi Hareket Partisi'nin, HDP'nin özellikle bu iki partinin üçlü bir ittifakın içinde gerek koalisyon kurmak gerek meclis başkanını seçmek için bir araya gelmesi hemen hemen imkansız gibi görünüyor.
Meclis başkanı seçildikten sonra sayın cumhurbaşkanı sayın Davutoğlu'na görev verecek. AK Parti nasıl bir hükümet ortağı istiyor kendisine?
Buradaki kırmızı çizgiler lafı siyasette çok kullanılır ama millet bu seçimde bütün partilere öyle çok fazla kırmızı çizgilerimiz var diye konuşmayın kırmızı çizgileri ben çiziyorum dedi. Millet AK Parti'yi cezalandırıp sen kenarda dur demedi, tam tersine sen iktidarda dur ama bundan sonraki iktidar uzlaşı ile oluşacak bir koalisyon hükümeti olacak dedi. Birinci kırmızı çizgi budur. Millet siyasette dil restorasyonuna ihtiyacımız var dedi. Kutuplaştıran bir dil yerine yeni bir siyaset dili inşa edin dedi. Millet istikrarın sürmesini istedi. Dördüncüsü, çözüm sürecinin Türkiye'nin çözülmesi gereken en önemli meselelerinden biri olduğu bir kere daha ortaya konuldu. Bundan sonra kim koalisyon olacak, bu bakanlık bana bu bakanlık sana gibi bir takım koalisyon pazarlıkları yapmak yerine millet bizden büyük çoğunluğun kabul edebileceği ortak bir protokol üzerinde uzlaşmamızı istiyor. Böyle bir koalisyonun ana ekseni oluştuktan sonra Türkiye'nin hangi istikamete gideceği anlaşılacak. Önce hangi istikamete gideceğinize karar vereceksiniz ki o yürüyüşte kimlerle birlikte kimin yürüyeceği tespit edilebilsin.
Peki kiminle kesinlikle yan yana durmayız gibi bir şeyiniz var mı?
Kesinlikle böyle bir şey söylemiyoruz. Böyle bir şey kimsenin haddine değildir.
Ama Cumhurbaşkanını eleştiren ve meşruiyetini sorgulayan bir parti ile yan yana durmayız diyorsunuz?
AK Parti tek başına iktidar verdiği zaman bu millet kötü vermediği zaman bu millet iyi derseniz demokratlık olmaz. Yüzde 52 ile milletin oyunu alan bir cumhurbaşkanını sevmiyor olabilirsiniz ama o artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının cumhurbaşkanıdır. Siz bu cumhurbaşkanına hiçbir şekilde saygısızlık yapamazsınız. Eğer siyasi pazarlıklarınızın siyasi hedeflerinizin bir parçası haline getirirseniz Türkiye bunu kabul etmez. Elbette eleştirilebilir. Terbiye sınırları içine kabul etmiyoruz dışına çıkamaz. Biz bu cumhurbaşkanını kabul etmiyoruz noktasına gelirse o zaman siz mevcut anayasanın verdiği hakların bir kısmını kabul ediyor bir kısmını kabul etmiyorsunuz demektir. Demokratik bir siyaset varsa ki ortada bir sandık var, hiç kimsenin milletin sandığından oy almış çıkmış bir cumhurbaşkanına ne hakaret etmeye ne yok saymaya ne de cumhurbaşkanını etkisizleştiremeye çalışmaması gerekir.
AK Parti, milletvekilleri, taban hangi koalisyon ihtimaline daha yakın görünüyor?
Koalisyon toto oynamayalım. Herkesin görüşleri alacak. Her koalisyonun AK Parti için olumlu ve olumsuz tarafları var. Cumhuriyet Halk Partisi içinde aynı taraflar var. Ara kesitler ne kadar çok çoğalırsa o kadar çok koalisyon kurmaya yaklaşıyorsunuz. Bu ara kesitlerde bakanlık, genel müdürlük pazarlıkları değil hangi istikamette gidiyoruz onun belirlenmesidir. Bu yapılmazsa basit bir pazarlık sonucu bir koalisyon oluşturulursa bu zaten kısa süreli olur.
Aklınızdan geçen 4 yıllık bir ortaklık mı?
Hiç şüphesiz bu süre millet tarafından 4 yıllık bir seçim süresidir. Ama bütün bunları denersiniz millete tekrar sorarsınız erken seçime gidip.
Yüzde 70 Milliyetçi Hareket Partisi'nden yana ortaklıkta yüzde 30 ;Cumhuriyet Halk Partisi'nden yana diye basına yansıyan haberler vardı tabanınızdan.
Bunları kim saymış bilmiyorum. Genel başkan bunları özel olarak tasnif edilmesini sağlıyor. Siz bir partinin artılarını çok görürsünüz ama iş koalisyon protokolü kurmaya geldiğinde ortak noktalarınızın az olduğu görürsünüz. İşte o nedenle son bir şans olarak erken seçim ortada duruyor.
Nasıl bir ortaklı düşünülüyor? Büyük ortak küçük ortak mı, yoksa sorumluluğu yarı yarıya bölüp bir yapı mı?
Bunlar işin teknik tarafıdır. Bir işi yapmaya gönlünüz zihniniz karar verdiyse parti olarak gerisi teferruattır. Ama herhalde hiç tartışılmayacak konu Türkiye Cumhuriyetinin eğer görev verilirse başkanımız hükümeti kurabilirse başbakanın AK Parti'nin genel başkanı olacağı açıktır bu tartışma konusu bile değildir. Diğer hesaplarda da AK Parti'nin olmadığı bir koalisyonda fiilen mümkün görünmüyor.
En sonra sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun basına yansıyan sözleri oldu. Daha önceden sayın başbakanı dinleyelim demişti, uzlaşı için elimizden geleni yapacağız diyor.
Ben olumlu buluyorum. İlk günlerdeki sert açıklamalarından sonra bunlar olumlu. Realite görüldü nihayetinde. Dolayısıyla bu anlamda yapıcı konuşmuş olmasını ben olumlu buluyorum.
Peki olası bir Cumhuriyet Halk Partisi-AK Parti koalisyonun artıları ne olur sizce?
Bunları burada konuşmak istemem. Ama her koalisyon ihtimalinin her birisinin Türkiye için faydaları var riskleri var. AK Parti içinde artıları var eksileri var. Dolayısıyla hepsi bir matematik işi.
Bazı projeleriniz vardı mesela Cumhuriyet Halk Partisi'nin itiraz ettiği. O projeler ne olur?
Türkiye'nin 2023 hedefleri bakımından en önemli projesi yeni Türkiye'nin inşa edilmesidir. O eski Türkiye dediğimiz kırık dökük mekanizmaların geride bırakılması, Türkiye'nin demokratik reformlarını tamamlaması, siyasi, hukuki reformlarını tamamlaması, Türkiye'nin çözüm sürecini sonuçlandırması başarıyla, silahları mutlaka gömmesi ve Türkiye'de barışçıl bir siyasal yağının oluşturulması ve ayrıca ekonomide üretimi, ihracatı esas olan yeni bir ekonomik faza geçilmesi Türkiye'nin olmazsa olmazlarıdır. Bunların üzerinde uzlaşma olduğu zaman müstakil projeler konusu ayrı bir şeydir.
AK Parti - Cumhuriyet Halk Partisi olmazsa Milliyetçi Hareket Partisi'nin kapısı çalınacak? Siz çözüm süreci diyorsunuz…
Ben değil millet söylüyor bunu. Biz bu yoktur diyemeyiz millet kırmızı çizgi demişse buna. Bu iş devam etsin mi yoksa barış içinde bunu çözelim mi? Millet çözüm dedi ama yarım kaldı. Yüzde 80'i bitmiş olmasına rağmen yarım kaldı.
Milliyetçi Hareket Partisi tamamen karşı çözüm sürecine fikrine dahi karşı iken yan yana yürünebilir mi?
Ben Milliyetçi Hareket Partisi'nin büyük kitlelerinin de artık Türkiye'de barışın kardeşliğin sağlanmasından yana olduğunu düşünüyorum. Sürecin işleyişine ilişkin eleştirileri olabilir adımlara eleştirileri olabilir o ayrı bir şey. Ama ben silahlar tekrar ateşlensin görüşünü tekrar benimsemeyeceğini düşünüyorum. Türkiye'nin dağılması parçalanması değil Türkiye'nin bütünleşmesine aracı olacak bir proje olarak bunun sürdürülmesi ve nihayetlendirilmesi gerekiyor. Hatta bir adım ötesinde Türkiye bu barışı sağlamayı başarırsa bu sadece Türkiye için önemli bir kazanım olmayacak Suriye, Irak, Yemek, Ukrayna bütün bu darmadağınık hale gelen coğrafyada Türkiye'de sağlanacak olan barış ortamı herkese örnek olacak.