BDDK’nın kredi kartlarına ve kredilere getirdiği yeni düzenleme taslağı açıklanır açıklanmaz büyük bir tartışma başlattı. Vatandaş, iş dünyası ve
finans otoritelerinin görüşleri de düzenleme kadar ses getirdi. Medyanın ekonomi ustaları da tartışmanın içine girdi. İşte Erdal Sağlam. Sağlam, Hürriyet’teki köşesinde uyarı bir yazı kaleme aldı…
Kredi kartlarına vade sınırı sistem dışını özendirecek
Bir süredir konuşulan kredi kartlarına vade sınırı için düzenlenen taslak tartışmaya açıldı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından hazırlanan taslağın görüşlerin alınmasından sonra yasal zemine oturtulması bekleniyor.
Sizin de başınıza geldi mi bilemiyorum ama şahsen, bu tür sınırlama haberleri çıktıktan sonra, son 1-2 ay içinde en azından 5 tane yurtdışından mail aldım. İnternet ortamında çevirisi yapıldığı belli olan maillerde, hiç ismini duymadığım bazı yabancı
finans kuruluşları “otomobil mi almak istiyorsunuz, ev mi almak istiyorsunuz, bize başvurun çok uygun koşullarda, uzun vadeyle size kredi verelim” diyorlar. Bu tür maillere olumlu yanıt verip, kredi isteyen var mıdır bilemiyorum ama bu tür maillerin son dönemde arttığı kesin.
Perakende sektörünün Türkiye’deki liderlerinden biri olan Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, geçenlerde bu sayfalarda çıkan söyleşisinde, “senet –sepet dönemine geri dönme ihtimali” nden söz ediyordu.
Herkes hatırlamaz ama 90’lı yıllarda bile örneğin buzdolabı alacak olan tüketici bir üreticinin semtindeki bayiine gider, anlaşırsa istediği eşyayı alır, sonra her ay aynı bayiye gidip elden taksitleri ödeyerek imzaladığı senetlerini teker teker geri alırdı. Yani bankacılık sistemi dışında üretici-bayi ile tüketici arasında kurulan bir ödeme ilişkisi vardı. Tabi ki böylesine bir işleyişte, satın alınan malın fiyatı, taksit vadesine göre finansman maliyeti hesaplanarak yani yüksek belirlenir, sık sık zamlar gelirdi.
AVM’ler ve bankaların taksitli sisteme hakim olmasından sonra, özellikle KDV tahsilatının arttığını, dolayısıyla perakende sektörünün bankalar kanalıyla kayıt içine alınıp, vergi tahsilatının ciddi biçimde yükseldiğini tüm Maliyeciler bilir.
Cem Boyner kredi kartlarının limitlerinin belirlenmesinde gelire göre limit getirilmesinin doğru olduğunu ama bunun dışında taksite sınır getirmenin doğru olmadığını söylüyor.
Bence bir tüketici kafasına koydu ise o harcamayı yapacak, bunun için kredi kartına yeterli taksidi yaptıramıyorsa ya senetle almayı deneyecek, ya da bankacılık sistemi dışında kendine sunulan kredi imkanlarını değerlendirecektir.
GEREKLİ KARARLAR ALINAMAYINCA…
Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda “para yolunu bulur” sözü doğrulanır, sınırlama getirilirse arkadan dolanılır. Bu, hep böyle oldu...
Boyner’in dediği gibi; Türkiye’deki hane halk borçluluk oran, Avrupa ülkelerinin üçte biri düzeyinde yani böyle bir gerekçe geçerli değil.
Peki, Hükümet bu sakıncaları görmüyor mu, neden bu yola gidiyor?
Nedeni bence açık; makro ekonomik politikalar ve parasal tedbirler Hükümetin seçim hesaplarına göre yapılıyor. Yani dışa bağımlı bir ekonomik yapı ve buna bağlı cari açık düzeltilmediği halde, bu çarpıklıkların sonucu değişen kurlar ve faizler baskı altında tutuluyor. Bunun ekonomiye yansımaları ise “ihtiyati tedbir” denilerek, dolaylı yöntemlerle dengelenmeye çalışılıyor. Yani içtalebi kısmak için ana tedbir olan Merkez Bankası’nın faizleri artırılmıyor, bu nedenle artan uzun vadeyle kredili satış, vadeye sınır konarak engellenmeye çalışılıyor. Bu tedbiri savunan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Başbakanın 50 bin öğretmen alınacağı açıklamasına, “Başbakan isterse alırız, ya 70 binlik toplam kadro içinde başka kurumlara vermeyiz ya da vergiyi artırır yine de Başbakanın dediğini yaparız” demiş.
Anlayış şöyle; Başbakan isterse istediği kadar personel alır istediği
kadar harcama artırırız ama Başbakan istemez diye faizi artırmayız, bunun yerine kayıt dışını artırsa bile kredi kartı vadesine sınır koyarız. Anlayış böyle olunca...