<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemKKTC Cumhurbaşkanı Tatar’dan İngiltere’ye kritik teklif! ----

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’dan İngiltere’ye kritik teklif!

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’dan İngiltere’ye kritik teklif!
06 Eylül 2022 - 07:40 www.finansingundemi.com

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, başkent Lefkoşa’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda konuk ettiği Finans Gündem’e, siyasi gelişmelerden Türkiye’nin önemine, ülke ekonomisinden ‘eski’ iş hayatına çarpıcı ve samimi açıklamalar yaptı.

VOLKAN KARSAN - FINANSGUNDEM.COM - LEFKOŞA / KKTC – ÖZEL RÖPORTAJ

1. BÖLÜM

Kıbrıs! Akdeniz’in en stratejik adası. Doğu Akdeniz’in en krizli yuvası. Bugün varlıklarını ve dinlerini bile Osmanlı’ya borçlu olan ancak 20. Yüzyılda Helenizm kışkırtmalarıyla vahşi bir hayale soyunan, 1974 harekat tokatıyla güneye konuşlanan Rumlar’a karşı, bağımsızlıktan ve eşitlikten milim taviz vermeden mücadele bayrağını dalgalandıran Kıbrıs Türkleri’nin vatanı. Adayı tümden ele geçirme tezgahlarına karşı, var olma savaşının kuzeydeki kahramanları. Tartışmasız en büyük güvenceleri, 40 mil ötedeki koruyucu baba, şefkat elini uzatan Türkiye, anavatanları. 

Buna inanalım mı? “Hayır!”

Lefkoşa’yı ikiye bölen tel örgülü sınırdan Rum kesimine bakıyoruz, adımla 100-150 metre. Hastane, kafe, trafik ışıkları, arabalar, sırt çantalarıyla okula giden çocuklar, bisikletli bir adam. Komşu o kadar yakın ki. Oysa ‘ruhen ve fikren’ o kadar uzak ki! Sanki dün, ellerinde Türk kanı, sokaklarda çığlık çığlığa zafer sarhoşluğu (!) yaşayanlar onlar değilmişcesine bir sessizlik hakim. “Birlikte, federal çatı altında yaşayalım” çağrıları şu an tam dibimizde. Ama yüzümüzü Güney Kıbrıs’a döndükçe, o soru içimizi kemiriyor: Buna inanalım mı?

Tek kelimeyle, çok net bir ifadeyle “Hayır” diyor KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar. Hatta haykırıyor. Kıbrıs Türkleri’nin sonunu hazırlayacak bir oluşuma asla izin vermeyeceğinin altını öyle kalın çiziyor ki, iddia ediyoruz kırmızı kırmızı olalı böyle görünmemiştir. Bir kırmızı çizgi böyle sert, kesin ifade edilmemiştir. 

TSK’nın varlığı, Mavi Vatan adımları

Adayı tümden yutmak hevesiyle çözümsüzlüğü çözüm olarak sunan Rum yönetimine karşı, iki devletli, Kıbrıs’ın tüm kazanımlarının ortaklaşa paylaşıldığı, huzur, güven ve refah üçgeninde, ‘eşit ve bağımsız’ iki toplum olarak tarihe imza atılması gerektiğini tüm siyasi yetkisi ve nüfuzuyla dile getiriyor Cumhurbaşkanı Tatar. Atina ile kol kola yürüyen Rumlar’ın, AB’yi kullanarak Türkiye’yi garantör devlet pozisyonundan uzaklaştırma gayretlerine dikkat çekiyor. İçeride, dışarıda tarihi bir utanmazlık içinde TSK’yı ‘işgalci’ gösteren, cephe açan odaklara sözleri şamar gibi iniyor: “Bizim burada teminatımız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin barışı korumasıdır. Türkiye'nin her türlü gücüyle Kıbrıs Türk halkının kültürel, ekonomik, siyasi varlığının burada sürmesi için destek vermesidir. Bunlar çok önemlidir.”

Ve Mavi Vatan. Hak gaspını durduran, kaba kuvvetle değil stratejiyle savunulan bir alan. İşbirlikçi Rum ve Yunan’ın oldubittiyle mavi sularda kendince bir sınır çizme telaşına izin vermeyen Türkiye’nin güçlü kolları altında Doğu Akdeniz’de atılan meşru adımlar. Şimdilik son sondajcı Abdülhamid Han. Sayın Tatar’a bakıyorum, gözleri parlıyor.

İşte çok konuşulacak sözler

Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Sözü, hayatını Kuzey Kıbrıs Türk halkının tüm varlık haklarını korumaya, devletini yüceltmeye adayan, “yavru büyüdü” sözüyle dünya aleme mesajını veren KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a bırakmak istiyorum.

Finansgundem.com Genel Yayın Yönetmeni Celalettin Kafesoğlu ve Finansgundem.com Genel Yayın Koordinatörü Volkan Karsan’ı, Lefkoşa’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, makamında konuk eden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bakın neler anlatıyor?

KKTC müzakere masasına oturur mu, şartları neler? Türkiye’ye hangi mesajları gönderdi? Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev ile nerede görüştü, gündemleri neydi? Aliyev, KKTC için neler yazdı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Madrid’de Rum lider Anastasiadis’e verdiği cevap için nasıl bir yorum yaptı? Uluslararası arenada KKTC’nin ‘tanınması’ nasıl olacak, yol ne zaman açılacak? O davet, ilk büyük sinyal mi? İngiltere niçin hayal kırıklığı yarattı? Ülke ekonomisi ne durumda? Gelir artırıcı önlemler var mı? Ve özel notlar; Cambridge yılları, iş hayatı, medya, Show TV’de yaşananlar…

Siyasetten ekonomiye önemli gelişmeler, işte her bir satırı yüreklere sıcaklık veren, kafalardaki kuşkuları silen, Kıbrıs Türkleri’nin geleceği adına büyük umutlar vadeden cümleler. Ve çok şaşıracağınız sırlar, Finansgundem.com’a ‘özel’...

Kıbrıs Türk halkının lideri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar konuşuyor, heyecanı, mücadelesi yüksek bir yaşamın içinde “hiç vazgeçmedim’ dedikleri, hiç vazgeçmeyecekleri dile geliyor…

“FEDERAL TEMELLİ ANLAŞMA, KIBRIS TÜRKÜ’NÜN SONUNUN BAŞLANGICIDIR”

- Dededen (Cemal Müftüzade; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Cumhurbaşkanı Yardımcısı Doktor Fazıl Küçük’ün Müşteşarlığını yaptı) babadan (Rüstem Tatar; Kıbrıs Türk siyasetinin önde gelen isimlerinden. 1960’da Türk ve Rumların ortak kurduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Sayıştay Başkanı, Türk heyetinin Ekonomi Danışmanı, 1967 sonrası KKTC’nin ilan edildiği 1983’e kadar Kıbrıslı Türkler’in Maliye Bakanı) gelen genlerle, Kıbrıs Türk davasının tam içinde gözlerini açmış, davanın ve siyasetin koridorları içinde büyümüş, gelecek planları çerçevesinde ekonomi tahsili ve çalışma hayatına kıymet vererek hedeflerine yürümüş birisi olarak, “İş dünyası tamam, artık gönül davam vatanıma, KKTC’ye hizmet zamanı geldi” kararını ne zaman, nasıl aldınız? Başlarken engellemeler, zorluklar yaşadınız mı?

- Kırklı yaşlara kadar İstanbul'da Show TV'de genel müdürlük görevinde bulundum. Çocuklarımız orada doğdular, onlar belli bir yaşa gelince artık ya dönecek ya dönmeyecektik. Biraz daha İstanbul'da kalsalardı dönmek istemeyeceklerdi. Biz de döndük ve burada Kanal T televizyonunu kurdum. KKTC’nin ilk özel televizyonu oldu.

Siyasete hep meraklıydım ve televizyon günlerinde köy meydanları, köy sohbetleri, sürekli programlarımıza Rauf Denktaş da dahil siyasiler gelip gidiyordu. Böylece siyasete girdik. Ondan sonra Annan Planı süreci yaşandı bu ülkede. Ben bu plana karşı olanlardanım ve ciddi muhalefet yaptık. Ama çok ezildik ve planı destekleyenler Avrupa Birliği fonları tarafından ihya edildiler. Bizler hep bastırıldık ancak mücadelemizi sürdürdük. Oradaki çıkışımla Ulusal Birlik Partisi’nden milletvekili seçildim. Beş yıl Maliye Bakanlığı yaptım. Ondan sonra kurultaylarda, genel başkanlığa aday oldum. İlkinde kazanamadım, sonra kazandım. Daha sonra da Başbakan oldum.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldiğinde parti beni aday göstermek istedi. “Daha yeni Başbakan oldum” dememe rağmen “Bu seçimi ancak sen kazanabilirsin, kazanmak zorundayız” dediler. Bu şekilde girdik ve kazandık. Ekim ayında iki yıl olacak, bu görevdeyim. Gerçekten Türkiye'nin de tam desteğiyle yeni bir siyaset ortaya koyduk. Şimdi eleştirenler çok, konuşanlar çok. Ama o federal temelli anlaşma, Kıbrıs Türkü’nün sonunun başlangıcıdır. Türkiye'nin de bu bölgeden çıkartılması hadisesidir. Çünkü bunu savunanlar açık ve net söylüyorlar, bunu saklamıyorlar.

Burada federasyonu savunanlar da başka bir dünyada yaşıyorlar. Gerçekleri görmek istemiyorlar. Bunlar Mehmet Ali Talat ve onun partisinin daha sonra gelenleri… Talat’ın Annan Planı zamanında “Bu işi çözdüm, bu iş bitti” demesiyle esasında ne kadar yanıltıldığını da biliyorlar.

Bizim burada teminatımız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin barışı korumasıdır. Aynı zamanda Türkiye'nin her türlü gücüyle Kıbrıs Türk halkının kültürel, ekonomik, siyasi varlığının burada sürmesi için destek vermesi çok önemlidir. Aksi takdirde büyük toplum, küçük toplumu yutar. Eşitlik eğer tabanda değilse, eğer ekonomik güç olarak, nüfus olarak bir yakınlığınız yoksa, biri çok üstte, biri çok altta, öyle bir federal yapının başarıyla çalışması mümkün değildir.

Yoldaşı Hristofyas vardı Güney’de, onunla birlikte çok söz verdiler ama yapamadılar. Çünkü bu adada Rumlar Türklerle bir şey paylaşmak istemezler. Daha sonra Akıncı'nın dönemi var. O zaman da “Ben bu işi çözüyorum, üç ayda çözerim” şeklinde konuşmalar vardı. O da çözemedi. Bütün konu taviz verme, taviz ille de masada verilmez. Masa öncesinde yapılan konuşmalar da buna neden olabilir. Mesela Akıncı'nın bir sözcüsü “Garantiler tabu değildir” dedi. Böyle deyince hemen garantilerin modası geçmiştir derler ve yeni garantiler talep ederler, nitekim ediyorlar. Bugün masaya oturulsa diyecekler ki, Türkiye Avrupa Birliği'nde değil, garantörlük sistemi mutlaka AB güvenlik mekanizmaları tarafından yapılmalı ve tabii Türkiye Avrupa Birliği'nde olmadığı için çekilecek. O da bizim sonumuz olacak.

Çünkü bizim burada teminatımız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin barışı korumasıdır. Aynı zamanda Türkiye'nin her türlü gücüyle Kıbrıs Türk halkının kültürel, ekonomik, siyasi varlığının burada sürmesi için destek vermesi çok önemlidir. Aksi takdirde büyük toplum, küçük toplumu yutar. Eşitlik eğer tabanda değilse, eğer ekonomik güç olarak, nüfus olarak bir yakınlığınız yoksa, biri çok üstte, biri çok altta, öyle bir federal yapının başarıyla çalışması mümkün değildir. Bunun zaten dünyada örnekleri var. Bunu uzmanlar da söylüyor. Dolayısıyla burada da aynı durum var. Kıbrıs Federal Cumhuriyeti diye bir cumhuriyet kurulsaydı zaten bu bir Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin devamı olacak, evrimleşerek de daha sonra Rum Cumhuriyeti'ne dönüşecekti, kuzey de dahil.

Şimdi biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yiz ve bir müzakere olacaksa kesinlikle egemenliğimizin korunması lazım… Zaten egemenliğimiz 1960 anlaşmaları ile bize verilmiştir. Bu anlaşmalara baktığınızda EOKA'cılardan sonra Türkiye'de Fatin Rüştü Zorlu, Adnan Menderes'in, bizde de Doktor Küçük ve Denktaş'la verdikleri mücadeleyle Kıbrıs Cumhuriyeti'nin iki kurucu ortağı var. Onu kabul ettirmişiz. Rumlar’ın, İngiliz sömürge yönetiminde iddiaları ise ‘buranın Yunanistan'a bağlanması gereklidir’ şeklindeydi. Yani Türklükle, Türkiye'yle hiç alakası yok. Bunun için meydanlarda mitingler yaptılar. Plebisit yaptılar 1954 yılında ve sürekli bunu pompaladılar. Halk arasında büyük bir devinim yarattılar. Bizim nüfusun da bir kısmı Anadolu'ya döndü. Dolayısıyla burada da nüfus üstünlüğü onlara geçti. Şimdi nüfus üstünlüğü onlarda ve İngiliz sömürge yönetimine yakınlıklarının yanı sıra Hıristiyan dünyasına mensup olmaları nedeniyle de özel bir bağları da var. Dolayısıyla İngiliz sömürge yönetiminde 1878’den 1960 yılına kadar Rum ve Yunan ikilisinin her türlü oyunu ve Kıbrıs Türk halkına saldırıları hep devam etti. Adayı Yunanistan'a bağlamak istediler ama başaramadılar. Kıbrıs Türkleri direndi. Türkiye'nin de desteğiyle Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu, Erenköy'de çatışmalar oldu, Boğaziçi Geçitkale’de çatışmalar oldu. Farklı bölgelerde hep bu çatışmalarda biz direndik. 103 köyü yaktılar, yıktılar. Oradan insanlar göçmen evlerine geldiler. Yıllarca çadırlarda, göçmen evlerinde Kızılay'ın yardımıyla önemli ihtiyaçlarından yoksun yaşadılar. Ama direndik 1974’e kadar… 15 Temmuz 1974’te Yunanistan'daki cuntanın buradaki iş birlikçileriyle darbe gerçekleştirdiler. Anayasal düzen bozuldu ve Makarios gönderildi. Sampson o gece Akdeniz'de 2’nci Helen Cumhuriyeti ilan etti. O zaman Türkiye'ye fırsat doğdu. Garantörlük hakkına binaen Türkiye, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan iktidarı müdahalesini yaptı. Yoksa burada bir tane Türk kalmayacaktı.

“DENKTAŞ BEY HEP ‘TÜRKİYE'NİN GARANTÖR OLMASI LAZIM’ DERDİ, AYNEN BİZİM ŞU ANDA SAVUNDUĞUMUZ SİYASET GİBİ”

- Sayın Cumhurbaşkanım burada bir virgül koyarsak, siyasete giriş yaptığınızda ve Maliye Bakanlığınız döneminde Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş hayattaydı. Denktaş’la nasıl bir dostluğunuz vardı? Ondan öğrendikleriniz neler? Babanızın ve Denktaş Bey’in size emanet bıraktığı siyasi vasiyetler, öğütler var mı? 

- Merhum Denktaş Bey'le babadan dostluğumuz var. Babam onun Maliye Bakanıydı, sonra da danışmanıydı. Sürekli buralara gelip gidiyordum, çok konuşmalarımız oldu. O hep devletten bahsederdi, adadaki varlığımızın devamı için bizim devletimizin egemen olması, Türkiye ile münasebetlerin devam etmesi, Türkiye'nin garantör olması lazım derdi. Aynen bizim şu anda savunduğumuz siyaset gibi… Ama Rauf Denktaş 2004 yılına kadar hep farklı federasyon modelleri konuşabildi. Türkiye'nin o zaman iki devletli çözümü destekleyecek bir pozisyonu yoktu. Kendisi gönlünde onu istemiş olsa da Türkiye'den öyle bir destek yoktu. Türkiye’de Avrupa Birliği süreçleri vardı, başka ilişkiler vardı. Annan programında da ters düştü. Biz Denktaş’la hayır dedik. Uzun yıllar kaldığım İngiltere'de hep konuşulan “Bu Denktaş orada olduğu sürece bu iş çözülmez. Denktaş anlaşmada hep bir arıza çıkarır. Ya cumhurbaşkanı kalmayı istediği ya da Rumlarla ortalık yapmak istemediği için bir anlaşma olmadı” şeklindeydi…

Bizim halkın bir bölümünde hatta Türkiye'de de bazı siyasi figürlerde böyle bir inanış vardı. Ama Annan Planı’nda ezber bozuldu. Bu planda Türkiye iyi bir strateji çizdi ve bu strateji doğrultusunda tam ifade edilen desteği de verdi. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bana dediği gibi, karşılığında ne verilecekti? Eğer Türkiye de evet derse kesinlikle Rumlar 'hayır' dese bile izolasyonlar kalkacak. Türkler 'evet' dedi. Ama o izolasyon kalkmadı. Hala devam ediyor. Yalan söylediler. Bizi kandırdılar. Rumlar ‘hayır’ dedi, hayır demelerine rağmen tek taraflı olarak Avrupa Birliği’ne aldılar. Yani onlar mükafatlandırıldı. Tayyip Bey bunu hep bana söyler. Onlara güvenilmez.

“YAVRU BÜYÜDÜ! BİZ DOĞU AKDENİZ'DE TÜRK DEVLETLERİNİN TEMSİLCİSİYİZ, BÖYLE SÖYLEDİĞİMDE KARŞILIĞINDA SEMPATİ VE SEVGİ GÖRÜYORUM”

- Anavatan Türkiye’ye sevginiz, sevdanız, bakışınız herkesin malumu. Gizliniz, saklınız yok, samimisiniz. Oysa üst düzey görevlere gelmiş, KKTC’nin kaderini ele almış siyasi bazı aktörlerin duruşu ise sizin tam aksinize. Onlara ve Ankara’ya nasıl seslenmek istersiniz, bir mesajınız olacak mı? 

- Türkiye’yi hep ana gördük, Anavatan… ‘Yavru Vatan’a gelince, yavru büyüdü… 48 sene oldu 1974’ten bu yana, kendi devletimizi kuralı 63 sene oldu, 60’ların başından bu yana. Dolayısıyla ‘kardeş ülke’ diye halk arasında tercih edilen bir söz var ama şahsen her zaman Anavatan’danım. Ben her zaman Türkiye’ye Anavatan derim. Öyle alıştım, öyledir. Çünkü buradan sadece nüfusa baktığınızda 85 milyon, beş milyon da Avrupa Birliği'nde dersek 90 milyonluk bir Türkiye'den bahsediyoruz. Bir de Türk dünyası var tabii. Azerbaycan Cumhurbaşkanı ile de nasip oldu konuştuk. Bizden farkları yok. Kendisinin ifadeleri… Onun ötesinde artık Kazakistan'a kadar gidiyor. Toplamda 300 milyonluk bir Türk dünyasından bahsediyoruz. Biz de burada hep kendileriyle yaptığımız sohbetlerde gerek Kazak lideri gerek Azerbaycan, tümü için biz Doğu Akdeniz'de Türk devletlerinin temsilcisiyiz. Böyle söylediğimde karşılığında sempati ve sevgi görüyorum. Fakat siyasi anlamda şu anda sıkıntılar olmasına rağmen Kasım ayında Özbekistan'da Türk Devletler Teşkilatı’nın toplantısı olacak. Orada Türkiye Cumhuriyeti'nin tam desteğiyle, bizim gözlemci statüsü talebimiz var. Geçenlerde Konya'da Sayın İlham Aliyev'le yaptığım görüşmede o da ‘tam destek’ dedi. Şimdi büyük ölçüde onay alındı diye düşünüyorum. Birkaç ülkede bir sıkıntı var mı? Ben bilemem. Ona da pek girmem.

Türkiye Cumhuriyeti'nin büyük hatırı var buralarda. Türkiye esasında hepsinin anavatanı. Çeşitli toplantılara katıldığımda bunu görüyorum. Türk Devletleri Teşkilatı’nın medya toplantılarına katıldığımda görüyorum bunlar hep bizim soydaşlarımız... Çünkü hepimizin soyu aynı yer. Konuştuğumda gerçekten onların da hep Türkiye'ye anavatan olarak baktıklarını görmeye başladık. Çünkü dil birliği var, kültür birliği var. Ama Türkiye önde. Türkiye gerçekten her alanda önde. Mesela televizyonların iş birliği konuşulduğunda, kimdir bu işin sürükleyici gücü: TRT. Ekonomik konularda da - bize nasıl katkısı oluyorsa - oralarda da devlet yapısının daha verimli hale gelmesi için hep Türkiye'den bir el uzatılıyor. Bu da bütün Türk Cumhuriyetleri’ni anavatan Türkiye’ye bağlıyor. Ben öyle bakıyorum ve mutlu oluyorum. Bizler de o devletlerden bir tanesiyiz.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın medya toplantılarına katıldığımda görüyorum, bunlar hep bizim soydaşlarımız. Çünkü hepimizin soyu aynı yer. Konuştuğumda gerçekten onların da hep Türkiye'ye anavatan olarak baktıklarını görmeye başladık. Çünkü dil birliği var, kültür birliği var. Ama Türkiye önde. Türkiye gerçekten her alanda önde.

“48 SENEDE ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ BURADA, KIBRIS ESKİ KIBRIS DEĞİL, AKDENİZ ESKİ AKDENİZ DEĞİL, TÜRKİYE ÇOK DAHA GÜÇLÜ”

- Sayın Cumhurbaşkanım şimdi eğer ki olursa bu kurultayda Türk dünyasının buluşmasında gözlemci statüsüyle katıldığınız vakit bu uluslararası tanınmanın ilk adımı mı olacak?

- Bu iş belki asırlar alır. Biz nereden nerelere geldik? Çok olumlu şeyler oldu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde. 1964’te Erenköy'de Cengiz Topel uçağıyla gelmese, oradaki üç dört bin insanı, tahsilini bırakıp oraya savaşmaya gelen öğrenciler de dahil hepsini o gece katledeceklerdi. Bu çok önemlidir. Türkiye bu haberi aldı ve uçaklarını gönderdi, 64 uçak gelmiş. Cengiz Topel ilk öncü, o uçağı ile düştü. Aldılar götürdüler, işkenceyle şehit ettiler. Allah rahmet eylesin. Bunun acısını da hala yaşıyoruz. O günlerde biz bittiydik; Erenköy'de, o çarpışma, başarıyla sonuçlanmasa, Cengiz Topel gelmese, oralardaki insanları katletseler, hepimiz teslim olacağız. O günlerde de Enosis'i ilan edecekler ve buranın Yunanistan'a bağlandığını duyacağız. Ondan sonra 1967’de Boğaziçi Geçitkale'de yine katliamlar oldu. O zaman gemiler yola çıktı, bu sefer Johnson mektubu geldi.

Bu mektupla Türkiye'yi tehdit ettiler. Türkiye duraksadı, gelemedi ama nur içinde yatsın İsmet İnönü cevabı çok güzel bir mektup yazdı ve dedi ki, “Biz yazdıklarınızı okuyoruz ama siz bu meseleyi hala daha kavrayamadınız. Biz Kıbrıs'taki soydaşlarımızın katliamına seyirciyi kalamayacağız.” Özetle bunu yazdı…

İşte 1964, 1974 çok önemli. 1964’te ölümün eşiğinden döndük, hepimiz yok olabilirdik. Erenköy direnişi bir zaferdir bizim için. Büyük bir ulusun zaferi olan Çanakkale Zaferi ile mukayese kabul etmez doğru da olmaz ama bizim Kıbrıs tarihimizde, bizim kurtuluşumuzda ve devletleşme yoluna giderken Erenköy zaferi çok önemliydi.

Bir devletin unsurlarını sıraladılar, ‘ama tanınacaksınız’ diye eklediler. Tanınıyoruz. Kim tarafından? Türkiye. Buradan 40 mil uzaklıktaki Türkiye Cumhuriyeti tarafından. Dünya lideri bir ülke bizi tanıyorsa o tanınmışlık gereği yerine getirildiğinde iki devlet iş birliği yapabilir. Dolayısıyla Türkiye'yle ben burada protokol imza edebilirim, sözleşme yapabilirim.

Kendi kendimize değerlendirdiğimizde Çanakkale Savaşları'nın bir küçüğünün eş değeri anlamında ifade ederiz. O süreç moral verici oldu. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın da mücadelesiyle 1974’e kadar direndik. 20 Temmuz Mehmetçik'in adaya gelmesi, Türkiye’nin müdahale hakkını kullanması her şeyi değiştirdi. Yoksa hepimizi bunlar kesecekler ve hiçbir Türk kalmayacaktı. Zaten o şekilde bir hamleydi. Kendi aralarında da o birkaç günde birkaç bin kişinin öldüğünü söylediler. İç savaş vardı burada. Dolayısıyla Türkiye orada doğru adımı attı.

Bu 48 senede çok şey değişti burada, Kıbrıs eski Kıbrıs değil, Akdeniz eski Akdeniz değil. Türkiye çok daha güçlü. Türkiye artık gemileriyle Mavi Vatan’da dolaşabiliyor. Keşif çalışmasında bulunabiliyor. Havada SİHA'larıyla İHA'larıyla üstünlük kurabiliyor Kıbrıs'ta Geçitkale Havaalanı’nda… Dolayısıyla bütün bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde çok doğru hamlelerle biz bugünlere kadar geldik. Doğu Akdeniz'de bu önemli bölgede bir Türk cumhuriyetinin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin olması hepimiz için, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk dünyası için de bir onurdur ve güçtür. Çünkü neticede bir devlet var burada. Bu devletin iş birlikleri var, Türkiye'yle de var, diğerleriyle de olabilir. Deniz yetki alanlarında, petrol aramalarında bizim de, deniz hukukuna göre bir devletin yetkilileri vardır. O devlet nedir? Nüfusu var, ayrı bir halk var, sınırları var, demokrasiyle yönetiliyor. Ne kaldı eksik? Başka ülkelerle ilişkiler.

Bir devletin unsurlarını sıraladılar, ‘ama tanınacaksınız’ diye eklediler. Tanınıyoruz! Kim tarafından? Türkiye. Buradan 40 mil uzaklıktaki Türkiye Cumhuriyeti tarafından. Dünya lideri bir ülke bizi tanıyorsa o tanınmışlık gereği yerine getirildiğinde iki devlet iş birliği yapabilir. Dolayısıyla Türkiye'yle ben burada protokol imza edebilirim, sözleşme yapabilirim. Doğal gaz kaynaklarının araştırılması mesela çünkü, benim de Kıbrıs etrafında deniz yetki alanlarım var. Bunlar birleştiğinde Mavi Vatan olur. O Mavi Vatan da büyük bir alandır. Çünkü vatan dediğimiz artık bu dünyada sadece toprak parçası değil. Zaten denizin altında da toprak var. Denizin dibi toprak, denizin üstü de Mavi Vatan. O denizde petrol de var, gaz da var, mineraller de var, balık da var.

Dolayısıyla artık dünya farklı bir dünya. Toprak denizle birleştiğinde çok daha anlamlı bir vatan haline geliyor. Türkiye Cumhuriyeti, Mavi Vatan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir bütün, bu coğrafya bizim ellerimizde.

“EGEMENLİK, EŞİTLİĞİMİZ VE EŞİT ULUSAL STATÜ GİBİ KAVRAMLAR EĞER KABUL EDİLMEZSE BİZ MÜZAKERE MASASINA OTURMAYIZ”

- Kesin olarak “Tam egemenlik, eşitlik olmadan resmi müzakereye oturmayız” diyorsunuz, “Biz asla iki bölgeli ve iki toplumlu federasyon görüşmeyiz" sözleriyle noktayı koyuyorsunuz.  Ancak Rum kesiminin, Batı’dan aldığı cesaretle bu kararlara kulak vermediği de bir gerçek. Bu bağlamda, geçtiğimiz aylarda, Rum mevkidaşınız Anastasiadis’a iletilmek üzere, KKTC olarak, BM'ye, iki devletli çözüm temelinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile hidrokarbon, elektrik, yenilenebilir enerji ve su konusunda iş birliği önerileri içeren bir paket sundunuz. “Kıbrıs müzakerelerini federasyon temelinde sürdürmekte” direten Rumlar’ın, bu paketi görüşmek için masaya oturmaları konusunda umudunuz nedir? Herhangi bir gelişme var mı? “Hayır” yanıtı gelirse, bir sonraki adımınız ne olacak?

- Biz adım attık, prensiplerimizi ortaya koyduk. Bizim siyasetimiz Türkiye ile birlikte yürüttüğümüz siyasettir. Egemenlik, eşitliğimiz ve eşit ulusal statü gibi kavramlar eğer kabul edilmezse biz müzakere masasına oturmayız. Diyalog olabilir veya iki devletin iş birliğine dayalı birtakım çalışmalar yapılabilir. Her iki halkın faydasına… Hidrokarbon paylaşımı olabilir, güneş enerjisi bağlamında ortak projeler olabilir. Türkiye'den getirdiğimiz suyun paylaşımı da olabilir. Türkiye'nin de onayıyla tabii… Mayın tarlaları gibi diğer konular var… Hala daha mayınlı olan 29 tane arazinin temizlenmesi… Düzensiz göç gibi, sürekli olarak kuzeyden güneye -Avrupa Birliği diye- bazı ülkelerden insanlar gelip o tarafa geçiyorlarmış. Bunların denetimi, önlenmesi için iki devletin makamlarının buluşmasını önerdik. Benim polisim, benim muhaceret dairem ve diğer yetkililer, kaymakamlar, belediye başkanları bu konuları görüşsünler. Ama onlar sıcak bakmazlar çünkü bizimle oturup bu şekilde görüştüklerinde KKTC'yi tanımış olur, statüsünü yükseltir. Kendileri şöyle ifade ediyorlar: Kuzey Kıbrıs Türk Milletinin statüsünü yükseltecek hiçbir işe girmeyiz, girmemeliyiz.

Rumlar gerçekten iki tarafın da faydasına bir şeye sıcak bakmaz. Sırf senin statün yükselmesin diye. Böyle bir kafa…

“HİNT ASILLI RİSHİ SUNAK TAM BİR RUM TARAFTARI, İNGİLTERE'DE 300 BİN KIBRISLI TÜRK YAŞAR, SUNAK’IN SÖYLEDİKLERİNİ BEĞENMİYORLAR”

- Kıbrıs Türkü olarak gençliğiniz, eğitiminiz, iş hayatınızla ilgili olarak İngiltere’nin sizde özel bir yeri var. Şimdi ise KKTC Cumhurbaşkanısınız, buradan devam edersek İngiltere ile ilişkiler ne düzeyde? İngiliz hükümetlerinin KKTC’ye bakışı nasıldır?

- İngiltere Kıbrıs meselesini herkesten daha iyi bilir. Ama İngiltere'den gerçekten bir düş kırıklığı yaşadım. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra benim bazı temaslarım oldu ve bir değişim bekliyordum. Onlar da Brexit'ten sonra Avrupa Birliği mekanizmalarından yeni çıkmıştı. Önerim şöyleydi: Artık AB’de değilsiniz. AB’nin denetimleri ve şartları sizi artık ilgilendirmez, bizimle yeni bir süreç başlatın. Güney Kıbrıs'la olan ilişkileriniz de devam etsin. Bu kadar küçük bir coğrafyada, bir tarafla ilişkiniz var diğer tarafla yok böyle bir adaletsizlik var. Onlar da anladılar; ‘geleceğiz, konuşacağız’ dediler ama ne geldiler ne de bir haber çıktı. Resmi mesajlarda da maalesef Rumlar’la birlikte hareket ettiler.

Başbakan adayı eski Maliye Bakanı Hint asıllı Rishi Sunak da tam bir Rum taraftarı. İngiltere'de 300 bin Kıbrıslı Türk yaşar, bu işlerden anlayan belediye başkanları var, meclis üyeleri var. Çok insanımız var. Onlarla sürekli temastayım. Her gün oradan bilgi alıyorum. Bu Hint kökenli Sunak’ın söylediklerini beğenmiyorlar, diğer adayın kazanmasını tercih ediyorlar. (*)

(*Bu röportaj yapılırken, eski Maliye Bakanı Sunak ile Dışişleri Bakanı Truss arasında İngiltere’de iktidardaki Muhafazakar Parti liderliği ve dolaylı olarak başbakanlık için oylama yarışı hâlâ sürüyordu. Nihayetinde dün yapılan açıklamayla kazanan belli oldu. İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türkler’in arzusu istikametinde Liz Truss’un zaferiyle sonuçlandı.)

"KENAN POLEO'YU KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'NDE AĞIRLAMAK İSTERİZ" 

-  Bağlantılı bir konuda devam edelim. İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu’na, anne ve babası Kıbrıs Türkü olan Kenan Poleo’nun (gerçi o kendisinin yüzde 100 İngiliz olduğunu söylüyor) atanması sizin için sürpriz oldu mu? Bu konuda ne söylemek istersiniz?

- Ben çok sevindim. Yakın zamanda umarım tanışırız. Televizyonda yemek yarışmasında izledim kendisini. Çok hoşuma gitti. Samimi bir insan, başarılar dilerim.

Tabii gelebilirse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kendisini ağırlamak isteriz.

Konya'ya gittiğimde Tayyip Bey'in İlham Bey'le beni görüştüreceğini bilmiyordum. Orada gelişti olay ve baş başa işte 45 dakika görüştük. Aliyev, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye sosyal medyasında çeşitli sayfalarda yazdı. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la görüştük, çok güzel bir değerlendirme yaptık” dedi. Hem Azerbaycan’ın resmi cumhurbaşkanlığı sayfasında hem kendi özel sayfalarında yazdı. Demek ki o da bize karşı bir yakınlık hissediyor...

“SAYIN CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN MADRİD’TE VERDİĞİ CEVAPLA BİZİ YÜCELTTİ”

- Bildiğiniz gibi Madrid’deki NATO Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rum yönetimi lideri Anastasiadis’in “Paris’te buluşma” teklifine karşılık, “KKTC’ye gel, görüşelim” dedi. Erdoğan’ın bu yanıtı KKTC’de nasıl yankılandı? Sizin yorumunuz nedir?

- Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan orada bizi yüceltti. Kastedilen şu, orada KKTC diye bir devlet var, ben gidiyorum sen de gel. Tabii gelinmez ama Tayyip Bey'in söylediği bize bir artı getirdi. Daha önce yine söylemiştim bu işler uzun yıllar alır diye, ama bu iş bugün olmadı, yarın olmayacak diye bir şey yok. O yarın ne zaman gelir? Onu tarih gösterecek.

Konya'ya gittiğimde Tayyip Bey'in İlham Bey'le beni görüştüreceğini bilmiyordum. Orada gelişti olay ve baş başa işte 45 dakika görüştük. Aliyev, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye sosyal medyasında çeşitli sayfalarda yazdı. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la görüştük, çok güzel bir değerlendirme yaptık” dedi. Hem Azerbaycan’ın resmi cumhurbaşkanlığı sayfasında hem kendi özel sayfalarında yazdı. Demek ki o da bize karşı bir yakınlık hissediyor çünkü çok Azerbaycanlı var burada. Öğretim görevlileri, öğrenciler, iş insanları var. Severiz kendilerini. İnşallah Azerbaycan'dan bir ileri adım atılır, ben oraya giderim. Orada toplantılara katılırım. Bazı muhalifler bir şey yapılmamış gibi davranıyorlar. İki yılda yavaş yavaş döşedik bunların altyapısını, duyurduk. Türkiye ile birlikte mücadeleye girdik. Dolayısıyla bu işin önü açıktır.

“ABDÜLHAMİD HAN SONDAJ GEMİSİNE REFAKAT EDEN ÜÇ GEMİ KIBRIS ŞEHİTLERİNİN ADLARINI TAŞIR: HAKAN, KUTSİ VE MURAT İLHAN KARDEŞLER”

- Kıbrıs meselesinin mimarları, Türk Mukavemet Teşkilatı için ne söylemek istersiniz?

- Fatin Rüştü Zorlu başta olmak üzere o insanlar Kıbrıs meselesinin mimarıdırlar. O insanlar olmasaydı Kıbrıs böyle olmazdı. Yani Rauf Denktaş, Doktor Fazıl Küçük, onların arkadaşları mücadele verdiler ama Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kuruluşu Fatih Rüştü Zorlu'nun girişimleriyle oldu. Adnan Menderes'in onayıyla gerçekleşti.

Ben seçildikten sonra iki yere gittim. Biri Elazığ’a Binbaşı İlhan'ın mezarına. (Kıbrıs tarihine “Kanlı Noel” olarak geçen 20 Aralık 1963'te Rum saldırıları başladı. 24 Aralık 1963 gecesi Rum terör örgütü EOKA tarafından Türk subaylarının evlerine saldırıldı. Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi Mürüvvet ve 3 oğlu Murat, Kutsi ve kundaktaki Hakan saklandıkları banyoda kurşunlanarak şehit edildi. Doktor Binbaşı İlhan 2016 yılında hayata veda etti. Ev, Barbarlık Müzesi olarak dünyaya açıldı.) Abdülhamid Han sondaj gemisine refakat eden üç gemi Kıbrıs şehitlerinin adlarını taşır: Hakan, Kutsi ve Murat İlhan kardeşler… Bir de Yassıada'ya gittim.

YARIN: TURİZM, TİCARET, SINIRDAN GEÇEN RUMLAR, MARAŞ

Dev röportaj! Finansgundem.com sordu, KKTC Cumhurbaşkanı Tatar konuştu

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)