Hedefleri yüksek, büyüme planları hızlı olan Türkiye’nin bunu gerçekleştirecek sermayeyi çoğunlukla yurtdışından temin ediyor olması, sermayenin en yoğun olduğu bölgelerden biri olan Körfez bölgesini Türkiye’nin odağı haline getiriyor.
Türkiye bölgeden daha fazla kaynak çekebilmek için mütekabiliyet yasasını çıkardı, mevzuattaki gri bölgeleri azalttı, hatta bölgeyle kültürel ve sosyal ilişkileri hiç olmadığı kadar genişletti. Ancak bugün gelinen noktada Türkiye’nin bölgeden istediği sermayeyi çekebildiğini söylemek güç. Bu eksikliği en fazla hisseden alanlardan biri de katılım bankaları.
Bloomberg Businessweek Türkiye'den Sinan Koparan'ın haberine göre, yüzde 95’inin Müslüman olduğu tahmin edilen bir ülkede katılım bankalarının bankacılık sektöründen aldığı pay yüzde 5 ile sınırlı kalıyor. Körfez bölgesinden beklenen sermayenin yavaş akışı bunun önemli nedenlerinden biri aslında. Bugün dünyada faizsiz bankacılık liginde top koşturan ülkelerin en gözde oyuncusu Malezya. Ülkede faizsiz bankacılığın toplam bankacılık sektörü içindeki payı yüzde 20’lerin üzerine çıkıyor. Faizsiz bankacılık sadece Malezya’da değil, gelişmiş bankacılık sistemine sahip batı da dahil birçok ülkede hızla yükseliyor. Türkiye de büyüyen bu pastadan ülke olarak daha fazla pay alabilmek için çalışmalarını sürdürüyor.
Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği desteğiyle “Faizsiz Bankacılık” ve “Faizsiz Finansman” konularının tartışıldığı “Islamic Finance News Roadshow-İslami
Finans Haberleri Roadshow”u (IFN Roadshow) Borsa İstanbul’un (BİST) ev sahipliğinde düzenlendi.
Toplantıda bir konuşma yapan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş, faizsiz finansa ilginin Türkiye’de ve dünyada büyük oranda arttığını belirterek, “Son 10 yılda faizsiz
finans sektörü yıllık yüzde 15’ler seviyesinde büyüdü” diyor ve ekliyordu:
“Bu ilkelere göre faaliyet gösteren finansal kuruluşların hizmet verdiği ülkelerin sayısı 70’i aştı. Faizsiz finansman ürünlerinin toplam değerinin bu yılsonunda 1,9 trilyon doları aşacağı tahmin ediliyor.”
Ancak Türkiye bu pazarda istediği rakamlara henüz ulaşabilmiş değil. Pazardaki sınırlı büyümenin nedenini sorduğumuz, Türkiye’deki kurumlara yurtdışı fonlardan kaynak sağlayan eski bir bankacı olan Ünsal Sözbir, “Yüzde 5’lik pay, katılım bankalarının koyduğu sermayeye paralel. Sermaye noktasında Türkiye bugüne kadar hem yerli hem yabancı yatırımcılardan büyük bir sermaye çekemedi. Büyük bir yatırımcı çekebilirse sektör hızla büyür. Yetişmiş insan anlamında, potansiyel anlamında sektörün önü açık” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Körfez bölgesinden çok yoğun ilgi var ama bir türlü hayata geçemedi. Bunun da nedenini bu bankaların yurtdışı yatırımlarını Batılı grupların yönlendiriyor olmasına bağlıyorum.”
Sermayenin yeterli seviyede gelmemesiyle birlikte katılım bankalarının yatırımları da sınırlı kalıyor. Özellikle de büyümenin itici gücü olabilecek şube sayısını artırma konusunda sınırlı bir alana sahip oluyor bu bankalar.
Albaraka Türk Katılım Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ayhan Keser, “Yüzde 5-6 pazar payı, mevcut büyüme potansiyeli karşısında yeterli değil. Türkiye’de talep var. Biz şube açıp vatandaşın ayağına gidebilirsek bu oran artabilir. Yüzde 10-15’lere ulaşılabileceği gözüküyor” diyor ve ekliyor:
“Türkiye için dört katılım bankası nereden baksanız az. 90’lı yıllarda altı katılım bankası vardı. Sonra biri battı, bir diğeri satın alındı. Ben 5-6 gibi sayıların normal olacağını düşünüyor. Güçlü sermayeyle piyasaya giren bankalar kendi payını alacaktır ve pastayı büyütecektir.”
Yurtdışından yeni bir bankanın bugün için Türkiye’de faaliyet göstermeye başlaması beklenmiyor. Bu amaçla bankacılığın bu alanını büyütmek için kamu bankalarının devreye girmesine çalışılıyor. Halkbank ve Ziraat Bankası bugün için katılım bankacılığı yapmaya en yakın duran kamu bankaları. Sözbir, “Kamu bankalarının katılım bankası kurması, konvansiyonel bankacılık yapan bankaların faizsiz bankacılık yapması çok şık durmuyor” diyor ve ekliyor: “Hazine’nin doğrudan sermaye koyarak bağımsız bir katılım bankası kurması kafidir.”
Bugün gelinen noktadaysa kamu bankalarının bu işe soyunması daha yakın görünüyor. Ancak bireysel bankacılık gibi alanlarda oldukça küçük kalan ya da varlık yönetimi gibi bankacılığın ileri safhalarında yer almayan bir yapı içerisinde bu alana girerlerse, pazarı büyütmeleri çok olası gözükmüyor.