Yıldız Savaşları serisinden Return of The Jedi filmini izleyenler hatırlayacaklardır. Bu filmde, istikrarın koruyucuları Jedi şövalyelerinin dönüşü ve barış, adalet güç kavramlarının evrene yeniden egemen olması anlatılır. Küresel finansal sistemin en önemli istikrar sağlayıcısı, bir nevi Jedi şövalyesi olan ABD’den peş peşe gelen olumlu ekonomik veriler Jedi’nin tüm gücüyle geri döndüğünü ve krizden çıkışının hızlandığını gösteriyor. Ancak bu dönüş, uluslararası finansal sistemde özellikle gelişen ülkeler için istikrardan çok istikrasızlık potansiyelini bünyesinde taşıyor.
ABD Merkez Bankası (FED) global kriz sonrası krizden çıkış amacıyla faiz oranlarını düşürmek ve yoğun tahvil alımları yapmak suretiyle Parasal Genişleme Programı’nı Aralık 2008’de uygulamaya başlamıştı. Bu program başlangıcında 900 milyar doların altında olan Fed bilançosu 18 Aralık itibariyle 4,008 trilyon dolar seviyesine ulaştı. FED parasal genişlemeden çıkış için işsizlik oranının %6,5’a gerilemesini enflasyonun da %2’ye yükselmesini hedef olarak belirlemişti. Ekonomik göstergelerdeki iyileşme sonucu FED Aralık’ta kademeli olarak çıkış stratejisini başlattı. Tahvil alım miktarı Haziran itibariyle 35 milyar dolara kadar geriledi. Ancak
faiz oranları %0-0,25 bandında sabit bırakıldı.
ABD’nin geçtiğimiz Aralık ayından beri giderek iyileşen ekonomik göstergeleri de parasal çıkış stratejisini destekliyor. Haziran ayı tarım dışı istihdam verisi beklentilerin çok üstünde 288 bin olarak gerçekleşirken işsizlik oranı da %6,1 ile Eylül 2008’den bu yana en düşük seviyeye geriledi. Bu gerileme ile işsizlik aynı zamanda Fed’in parasal genişlemeden çıkış için öngördüğü %6,5 oranının da altına inmiş bulunuyor. Enflasyon oranının da Mayıs ayında %2,1’e yükselerek hedefin üstüne çıkmasıyla birlikte
faiz artışı kararının tahminlerden de erken alınabileceğine ilişkin beklentiler güçlendi.
FED Başkanı Yellen geçtiğimiz hafta Senato’da yaptığı yarıyıl sunumunda tahvil alım programının sona erdiğinin açıklanmasının beklendiği Ekim ayından sonra da
Faiz oranlarının kayda değer bir süre düşük tutulacağının sinyalini verdi. Ancak işgücü piyasasında FED’in beklentilerine göre sürpriz bir iyileşme görüldüğü takdirde faiz oranlarındaki artışın beklenenden daha çabuk ve hızlı olabileceğini de belirterek faiz artırımına açık bir kapı bıraktı. St.Louis FED Başkanı James Bullard ise işsizlik oranlarındaki azalış ve enflasyon oranlarındaki düşme cari hızda devam ettiği takdirde faiz artırımına beklenenden erken gidilmesi gerekeceğini söyleyerek tarih olarak 2015’in ilk çeyreğinin sonunu işaret etti.
ABD ekonomik göstergelerindeki bu iyileşme sonucu uluslararası
finans kuruluşları da faiz tahminlerini revize etmeye başladı. JP Morgan ve Goldman Sachs ilk faiz artırımına ilişkin tahminlerini 2015’in üçüncü çeyreğine çekti. Goldman Sachs halen %0-0,25 bandında bulunan faizlerin kademeli olarak 2018 itibariyle %4’e yükselmiş olmasını bekliyor. Ancak ABD ekonomisinin çok sert geçen bir kışın ardından yılın ilk çeyreğinde %2,9 daralmış olması tüm bu faiz beklentilerini geciktirebilecek başlıca unsur olarak göze çarpıyor. Nitekim FED’de bu yıla ilişkin büyüme tahminini yüzde 2,8-3,0 aralığından yüzde 2,1-2,3 aralığına indirirken JP Morgan da %1,8’den %1,5’e çekti. Ancak Brookings Enstitüsü’ne göre yeni bir resesyon tehlikesi olası değil ve ekonominin ikinci çeyrekte yaralarını saracağı beklentisi diğer
finans kuruluşlarınca da sıklıkla dile getiriliyor. İlk çeyrekteki daralma aşağı yönlü bir hareketin başlangıcından çok bir duraklama olarak kabul ediliyor.
Gelişen ülkelerde kırılganlık riski
ABD’nin parasal genişleme yoluyla uluslararası finansal sisteme likidite sağlaması geçtiğimiz dönemde özellikle gelişmekte olan ülkelere sıcak para girişini hızlandırmıştı. Sermaye akışı gelişmekte ülkelerin küresel ekonomik büyümenin itici gücü olmasını sağlamıştı. Parasal genişlemeden çıkışın başlamasıyla birlikte gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yoğunlaştı. Bu durum ulusal paraların değer kaybetmesine ve kuru kontrol altına alabilmek için faiz artışlarına neden oldu.
Uluslararası
Finans Enstitüsü’nün (IIF) verilerine göre FED eski Başkanı Bernanke’nin çıkış stratejisini açıklamasından sonra geçtiğimiz Haziran ayında gelişen ülke varlıklarından yaklaşık 32,5 milyar dolar tutarında bir çıkış oldu. Nitekim FED’in parasal genişlemeden çıkışı başlatmasından sonra da 2014 yılının ilk çeyreğinde gelişen ülkelerden yaklaşık 40 milyar dolar tutarında fon çıkışı olduğu tahmin ediliyor.
Ancak çıkış stratejisinin etkisini azaltması ve ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının çok düşük seviyelerde kalacağı beklentisi gelişen ülke varlıklarına yönelik ilgiyi yeniden arttırdı. Bu yılın ikinci çeyreğinde bu ülkelere yönelik kısa vadeli sermaye akımlarında artış gözlendi. IIF verilerine göre Mayıs ayında gelişen ülkelere 45 milyar dolar tutarında -Eylül 2012’den bu yana en yüksek düzeyde- sermaye akımı gerçekleşti. Bu akımlar gelişen ülkelere kuru dengede tutmak ve cari açığı önlemek için almak zorunda kaldıkları sert makro ekonomik önlemleri yumuşatma ya da erteleme fırsatı verdi. Nitekim hızla artan kuru kontrol altına alabilmek için politika faiz oranını Ocak ayında %10’a kadar yükselten Türkiye Merkez Bankası da bu dönemde politika faizini %8,25’e kadar çekti.
FED’in faiz oranlarındaki beklenen artış kararı, gelişen ülkeler için sermaye çıkışlarını ve dolayısıyla ekonomik kırılganlığı artırma riski taşıyor. Tahvil alımları sonbaharda bittiğinde faiz artırımlarının hızını bir yerde ABD ekonomik verilerindeki yeni gelişmeler belirleyecek. Ancak gelişen ülkeler için bu tarihten sonra faiz artırımının fiyatlanması piyasalarda ciddi bir sarsıntı yaşanmasına yol açabilir.
Küresel krizin ardından uluslararası finansal sistemin Jedi şövalyesi ABD güçlü geri dönüşüyle diğer ülkelere ucuz ve kolay para döneminin yavaş yavaş sonuna gelindiğinin işaretlerini veriyor. Gelişen ülkeleri ise sermaye akımlarının yarattığı illüzyon sona erdiğinde bir şövalyenin koruyuculuğu olmaksızın kendi ayakları üzerinde durabilecekleri sağlam bir ekonomik sistemi kurmanın sert gerçekliği bekliyor.
(AYÇA KARACA – MÜLKİYE İKTİSADİ VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ GENEL SEKRETERİ)