İşte dünyanın yeni güç merkezi
Enerji kaynakları, madenler, su kaynakladı, dev bir ekonomi ve önemli bir nüfus… İşte dünyanın yeni güç merkezi
TÜTEV Enerji Danışmanı Dr. Serdar İskender, Dünya Gazetesi’nde kaleme aldığı konuyla, yeni bir birliğin, yeni bir dev gücün işaretlerini ortaya koydu. İşte o yazı:
Avrasya, ilk defa 1900'lü yılların başlarında Mackinder tarafından ortaya atılmıştır. Asya ve Avrupa kıtalarının tek bir coğrafyada birleşmesi anlamına gelen Avrasya terimi, Mackinder'in jeopolitik teorisinde "Avrasya'nın kontrol edilmesi ile dünya hakimiyeti" arasında bağlantı kurulmuştur. Büyük enerji stratejisti Brzezinski ise Avrasya'yı "santranç tahtasına" benzetmiştir. Yakın geçmişte, zengin enerji kaynaklarıyla, stratejik bir konuma sahip olan Orta Asya'da güvenliğin sağlanamaması durumunda Brzezinski'nin, Avrasya'nın Balkan'lara dönebileceği öne sürülmüştür.
Avrasya, enerji kaynakları, madenleri, su kaynakları, ekonomik büyüklüğü, yüzölçümü ve nüfusu açısından dünyanın en önemli merkezi konumuna gelmiştir. Bu yönüyle bakıldığında, Avrasya'yı kontrol eden güç tüm dünyayı da kontrol edebilecektir. Kutup, süper güç, imparatorluk olabilmek için Avrasya'nın kontrol edilebilmesi gerekmektedir. Avrasya'yı çok uzun bir süre eski SSCB, ABD ile birlikte kontrol etmeye çalıştı.
1991'de SSCB'nin dağılmasıyla birlikte sahipsiz kalan Avrasya'ya, kendi çıkarları ve enerji politikaları doğrultusunda ABD sahip çıktı. Dünya ekonomisi için enerji kaynaklarının önemini bilen ABD, süper güç konumunu sürdürebilmek için Orta Asya, Hazar ve Ortadoğu bölgelerinin enerji kaynaklarını kontrol altında tutmaya yönelik projeler geliştirmeye başladı. Bu bölgelerdeki siyasi nüfuzunu artırarak enerji kaynaklarını kontrol edebilmenin tek başına yeterli olmayacağını gören ABD, enerji kaynaklarını dünya pazarlarına taşıyan yolları da kontrol altına alma yönünde bir strateji oluşturdu.
20. yüzyılın sonunda, SSCB'nin dağılmasından sonra yeniden doğmaya çalışan Rusya'nın, siyasi ve ekonomik açıdan çaresizliği, buna karşılık dünyanın tek patronu olarak yükselme devrini yaşadığı ABD, enerji kaynaklarını merkeze alan Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) piyasaya sürdü.
BOP, Kuzey Afrika'dan başlayıp, Ortadoğu'yu, Arabistan'ı içine alıp, kuzey sınırı Orta Asya'nın içlerine kadar uzanan, enerji kaynaklarının hakimiyeti üzerine kurulmuş, Büyük Oyun'un 21. yüzyıl sürümü niteliğinde, tüm dünyayı etkileyecek büyük bir projeydi. Enerji kaynaklarını merkeze alan tüm küresel projelerde olduğu gibi BOP'ta insani değerlerin yok edildiği, kan ve gözyaşı üzerinden dünya hakimiyetini esas alan bir projeydi.
Milenyum'la birlikte BOP, "Sahne" dedi. ABD, yeni projesine uygun olarak 11 Eylül 2001 saldırılarını da bahane edip, Afganistan'a giriverdi. Afganistan, projenin önemli bir parçasıydı. Projenin teknokratlarına göre Afganistan hem kolayca girilebilecek, hem de uzun süre asker bulundurulabilecek, yolların kavşak noktasındaki önemli bir ülkeydi. Coğrafi ve jeopolitik konumu itibariyle Afganistan, Orta Asya enerji kaynaklarının Umman Denizi'ne iniş yolunda bulunuyordu. Afganistan kontrol altında tutulduğunda Orta Asya'da denizi olmayan, ülkelerin sıcak denizlere inişlerinin önü de kesilmiş oluyordu. Diğer taraftan, Afganistan üzerinden, İran'ın doğusu çevreleniyordu. Bu sayede ABD, İran'a uyguladığı ambargonun doğu sınırını da kontrol edebiliyordu.
Afganistan'a yerleşerek, askeri lojistik merkezi kuran ABD'nin, BOP'a uygun olarak enerji kaynaklarının kalbine doğru hareket etmesi gerekiyordu. Afganistan sonrası, BOP'un ikinci perdesine geçildi. Hedef, petrol denizi üzerindeki Irak'tı. Petrol içerek, Irak'a demokrasi getirmek isteyen ABD, BOP'un figüranlarıyla Irak'ı işgal etti. ABD'nin, Afganistan ve Irak'ı işgali BOP'un en önemli iki aşamasıydı. Afganistan ve Irak'ı işgal eden ABD, Çin, Rusya, İran, Hindistan ve Pakistan'ı daha rahat kontrol etmeye başladı. ABD, Afganistan ve Irak operasyonlarıyla birlikte, enerji kaynakları açısından fakir ancak konum itibariyle BOP'a hizmet etmesi gereken Kırgızistan ve Özbekistan'da, sessizce kalıcı askeri üstler kurdu.
Brzezinski'nin "santranç tahtası" olarak tanımladığı Avrasya'da, büyük santranç oyunu başlamıştı. Ancak, oyunun kurulabilmesi için büyük bir problem vardı. Santranç iki kişi, iki süper güç ya da iki kutup tarafından oynanması gerekirken, bu büyük oyunda ABD yalnız kalmıştı. Tahtanın başında tek başına hamle yapıyor, sonra da karşısında bir rakibi olsa bu hamleye nasıl karşılık verirdi diye komplo teorileri üretip, yeni hamleler planlıyordu.
ABD'nin Afganistan operasyonundan kısa bir süre sonra Irak'a girmesi, Irak'ta beklentilerinin ötesinde bir direnişle karşılaşması, BOP'ta kağıt üzerinde yapılan planlamaların gerçek hayatta uygulanmasının da zorluğunu ortaya koydu. Bu süreç, Çin ve Rusya'nın Avrasya'da güçlenmesini sağladı. 15 Haziran 2001'de Şanghay'da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan'ın katılımıyla kurulan "Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)" güç kazanmaya başladı. Örgüte üye ülkeler 300 milyon metrekare toprağı kapsamakta ve Avrasya kıtasının 3/5'ine denk gelmektedir. 2,5 milyar nüfusa sahip olan ŞİÖ, dünya nüfusunun 1/3'üne ulaşmıştır. Örgüt, bütün dünyayı etkileyecek kararlar alabilecek kapasiteye ulaşmıştır. ŞİÖ'de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin, Birleşmiş Milletler kararlarını veto etme yetkisi de olan beş daimi üyesinden ikisi, Çin ve Rusya yer almaktadır. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İran ve İsrail olmak üzere nükleer silaha sahip ülkelerin yarısı, ŞİÖ bünyesinde bulunmaktadır. ŞİÖ, dünyanın en büyük ordusuna ve pazarına sahiptir. Ayrıca, dünyanın en büyük enerji üreticisi ülkesiyle, en yüksek enerji tüketen ülkesi de örgütün üyesidir. Gözlemci statüsüyle Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan'ın da ŞİÖ'ye katılmasıyla örgüt, Avrasya Birliği haline gelmeye başlamıştır.