İş dünyası CHP'ye nasıl bakıyor
CHP ve iş dünyası karşılıklı önyargılardan kurtuluyor mu?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçen hafta TÜSİAD'ın liderlerle buluşma toplantısına katıldı. Erdal Sağlam, Hürriyet'teki köşesinde Kılıçdaroğlu'nun TÜSİAD'daki konuşması ve iş dünyası ile CHP arasındaki ilişkileri değerlendirdi.
İşte Sağlam'ın o yazısı:
GEÇEN hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TÜSİAD'daki konuşması ve bunun üzerine yapılan yorumları okuduğumda, son yıllarda bu ilişkinin sağlıklı yönde geliştiğini ama hâlâ yetersiz olduğunu düşündüm.
Bence AKP'nin son dönemdeki sekter tavırları bu ilişkinin gelişmesinde önemli rol oynadı. CHP'nin diyalog çabası da etkili oldu ama ilişkilerde yılların getirdiği karşılıklı güvensizliğini hâlâ tam anlamıyla kırılamadığını da gözlemliyorum.
Son yıllarda işadamlarından, "Tamam AKP bitti ama hâlâ iyi bir muhalefet yok" ya da "Kılıçdaroğlu'nun liderliği yetersiz" gibi sözleri çok duydum. Aslında bu algı neredeyse tüm İstanbul'da yaygın, işadamlarının yanısıra beyaz yakalıların da çok kullandığı sözler.
CHP'de de, eski bürokratik yapının hâlâ tam kırılamaması nedeniyle, iş dünyasına karşı önyargılı bir güvensizlik hala sürüyor. Eskinin "İşadamları ancak çıkarı olunca bir şey koparmak için bize yanaşır" algısı tümüyle silinemedi. Buna karşılık Kılıçdaroğlu ve bazı yöneticilerin bu önyargıyı kırmak için, "toplumun her kesimine kendimizi daha iyi tanıtmamız lazım" anlayışı kapsamında büyük bir çaba gösterdiğini de şahsen biliyorum.
Ancak bir sosyal demokrat partiyle, özellikle de kökenlerindeki devletçiliği hala tam olarak temizleyemeyen bir parti ile işadamları arasında biraz güvensizlik olmasını doğal, yapısal bir durum olarak da görmek gerek. Ancak artık her iki taraf da biliyor ki; etkin bir toplumsal kesim olarak işadamlarının hükümet ve partilerle düzeyli, ilkesel bir ilişki kurması da şart.
İşadamlarının da "sermaye her zaman, otoriter de olsa, ülkeyi tehlikeye de atsa sağ partilerin yanındadır" algısını kırmaları gerekiyor.
TÜSİAD'da siyaset ile kurumsal ilişki kurma çabasının daha önce başladığını yakından izledim. Ancak TÜSİAD bünyesinde bile hâlâ, "Hükümet ile kurumsal ve etik olmayan ilişki kurarak kendime ayrıcalık sağlayayım" anlayışına sahip, çok işadamı olduğunu biliyorum. İşaleminin tavan örgütü TOBB'un işi ise daha zor; Hisarcıklıoğlu'nun ilk yıllar kurumsallaşma çabasını yakından izledim ama "yapısı gereği TOBB, hükümetle kim olursa olsun ilişkiyi iyi tutma geleneğine geri döndü" diyebiliriz. Çünkü hep yakın olduğu sağ partilerden biri iktidardaydı ve iktidar sahibi otoriter bir kişilikle en ufak detaya takılıp kontrol etmeyi seçti. Yani TOBB tabanının iktidarla yakın olmazsa kaybedeceği şey çok daha fazla...
AKILLI İŞADAMI...
Kılıçdaroğlu'nun TÜSİAD ziyaretiyle ilgili yazılanları okudukça bunlar aklıma geldi. Eğer Türkiye siyaset ve ekonomisinde kurumsal yapıyı oluşturmak ve çağdaş bir ülke olmak istiyorsa, bu ilişkinin eskisi gibi sürmesi mümkün değil. Türkiye sürekli "yerleşik sermayeye karşı yeni sermayedarlar oluşturmak lazım" gibi eski sermaye birikimi tartışmalarına devam ederse, hükümetin iş dünyası üzerindeki baskın yapısı kırılamaz. Şimdi TÜSİAD'da kabul gören koalisyon fikri, gelir idaresinin bağımsızlığı, genelde kurumsallaşma ihtiyacı için yazdıklarımız, daha bundan 10 yıl önce TÜSİAD üye ve yöneticileri tarafından bile tepki görürdü. Yani iş dünyasında gelinen noktada günahı büyük...
Kılıçdaroğlu'nun TÜSİAD'da hukuk ile ekonomi ilişkisi, teknoloji atılımı, kurumsal yapı oluşturulmasına ilişkin söylediklerini, bu ilişkinin sağlıklı bir baza oturtulması açısından önemli görüyorum. Akıllı işadamı, "ülke batarsa bundan en çok zararı ben görürüm" diye gören, yani sınıfsal konumu ile makro gidişatı birlikte düşünüp buna göre tavır alan kişidir.