Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
Ülkemizin ilk millî bankası olarak 26 Ağustos 1924 tarihinde kurulan Türkiye İş Bankası’nın, geçtiğimiz sene Cumhuriyetin 100. yılında ilk kez düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış" başlıklı uluslararası konferans, Bankanın 100. kuruluş yıldönümünde ikinci kez düzenleniyor.
Bu sene hem tarihin en büyük devlet adamlarından olan, İş Bankası’nın da kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak hem de Bankanın 100 yıllık yolculuğunu kutlamak adına gerçekleştirilen uluslararası konferans, İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali ve Genel Müdürü Hakan Aran’ın ev sahipliğinde İş Kuleleri Salonu’nda Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açılış konuşmasıyla başladı.
“100 yıl önce atılan adım, sadece bir bankanın başarı hikâyesi değil Atatürk’ün ileri görüşlü liderliğinin de sonucu”
Bakan Ersoy konuşmasında, İş Bankası’nın kuruluşuna vurgu yaparken, “100 yıl önce atılan bu adım sadece bir bankanın başarı hikâyesi değil, aynı zamanda Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ileri görüşlü liderliğinin de sonucudur. Atatürk, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının, ülkenin siyasi bağımsızlığı kadar hayati olduğunu her zaman vurgulamıştır. Ekonomik bağımsızlık, ulusal egemenliğin güvencesidir. İş Bankası da bu vizyonun ışığında, kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının en önemli yapı taşlarından biri olmuştur. Atatürk’ün ortaya koyduğu vizyon, yalnızca kendi döneminin değil, gelecek nesillerin de yolunu aydınlatacak bir rehberdir. Onun ekonomik ve sosyal alanlarda hedeflediği modernleşme süreci, yalnızca Batı’yı takip etmek değil, Türk milletini dünya sahnesinde hak ettiği konuma getirme çabasıdır” dedi.
Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma” hedefi doğrultusunda ilerlerken, yalnızca ekonomik başarılar değil kültürel değerlerimizin korunması ve dünyaya tanıtılmasının da en önemli önceliklerden olduğunu vurgulayan Mehmet Nuri Ersoy, Bakanlığın gelecek vizyonuna işaret ederken şöyle konuştu: “Sene başında ortaya koyduğumuz ‘60 milyon turist, 60 milyar dolar turizm geliri’ hedefimiz, Türkiye’nin turizmdeki küresel gücünü bir kez daha kanıtlamaktadır. Türkiye, sadece deniz, kum ve güneşle değil, aynı zamanda tarihin derinliklerinden gelen kültürel zenginlikleriyle de turistlerin ilgisini çekmektedir. Turizm sektörümüzün bu başarısında, dünya çapında gerçekleştirdiğimiz arkeolojik çalışmaların ve kültürel miras projelerimizin büyük bir rol oynadığını söylemek gerekir."
“‘Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma’ ideali ancak bilim, sanat, ekonomi ve toplumsal kalkınmada sağlam adımlarla mümkün”
Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy, Atatürk’ün “muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma” hedefinin, bugün de Türkiye’nin önündeki en büyük ideal olduğunu, bu idealin gerçekleşmesinin ancak bilimde, sanatta, ekonomide ve toplumsal kalkınmada sağlam adımlarla mümkün olduğunu ifade etti. İş Bankası’nın, bu yolculukta her zaman Türkiye’nin öncü kurumlarından biri olduğunu ve olmaya devam edeceğini söyleyen Bakan Ersoy, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gelecek yüzyıla bakarken, Atatürk’ün vizyonuna bağlı kalarak, dünya ile rekabet eden bir Türkiye’nin inşasında hepimizin üzerine düşen büyük sorumluluklar vardır. İş Bankası’nın 100 yıllık yolculuğu, yalnızca bir bankanın değil, bir milletin kararlılığı, inancı ve geleceğe olan umudunun da hikâyesidir. Bu hikâyenin en güçlü ilham kaynağı ise kuşkusuz Atatürk’ün bizlere bıraktığı eşsiz mirastır. Bugün burada, bu mirasın izinde, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, İş Bankası’nın aynı azim ve kararlılıkla ülkemize hizmet etmeye devam edeceğine olan inancım tamdır.”
“İtimat, itibar, modern ve milli bir banka…”
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Bali de konuşmasında, iktisadi bağımsızlık hedefiyle kurulan Bankanın 100 yıllık yolculuğunu, kuruluşunun ilk yıllarındaki anekdotlarla özetledi.
Bali, Bankanın, Cumhuriyetin ilanının üzerinden bir yıl bile geçmeden Büyük Taarruz’un başlangıç tarihine denk getirilerek 26 Ağustos 1924'te, Ankara’da mütevazı bir binada küçük bir kadro ve sınırlı bir sermayeyle kurulduğunu hatırlattı. İş Bankası için Atatürk'ün “vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında gördüğü, halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka kurulması” idealinde ifade ettiği “itimat”, “itibar”, “modern” ve “milli bir banka” kavramlarına dikkat çeken Bali, “İşte İş Bankası… ‘Türkler bankacılık yapamaz’ denilen bir ortamda kurulan Banka, daha 10 yıl geçmeden tamamen Türklerin idaresinde olan Türkiye’nin en önemli finans kurumlarının başında yer aldı” dedi.
Adnan Bali, Bankanın kuruluşundaki iki önemli vurgu olan “bağımsızlık” ve “milli”liğin altını çizerken, “Bugünkü iş yapma tarzımızın ve ahlakımızın nasıl genetiğimize, DNA'mıza işlenmiş olduğunu gösterebilmesi bakımından Kurucu Genel Müdürümüz Celal Bayar’ın daha yolun başındayken ‘İş Bankası’nın, hissedarlarının hukuk ve menfaatini gözettiği kadar memleketin ve Cumhuriyetin iktisadi ihtiyaç ve durumunu da göz önünde bulundurmak mecburiyetinde olduklarını’ vurgulaması son derece anlamlı” diye konuştu.
İş Bankası’nın kendisini hiçbir zaman sadece finansal bir kuruluş olarak görmediğinin altını çizen Bali, şöyle devam etti: “Topyekûn bir kalkınma için kendimizi ülkemize karşı hep sorumlu hissettik. Bu yüzden kuruluş yıllarımızdan itibaren madencilik, şeker sanayi, dokuma, sigorta, cam sanayi gibi sektörlerdeki iştiraklerimizle farklı alanların gelişimine katkı sunduk. Türkiye’de mikro işletmelerden, en büyük gruplara kadar birçok işletmenin hemen hemen tamamının temelinde İş Bankası’nın harcı vardır. Üretim yapan, ekonomik değer yaratan inisiyatifleri, iktisadi kalkınmaya yönelik bütün büyük projeleri hep destekledik. Bugün ise teknoloji alanında hayata geçirdiğimiz, içinde bulunduğumuz dönemin gerektirdiği inisiyatiflerimizle, girişimcilere verdiğimiz destekle misyonumuzu aynen sürdürüyoruz. “
Ülkeye karşı sorumluluklarının bir parçası olarak çevre, kültür-sanat, eğitim, bilim, spor gibi farklı alanlarda da kalıcı değer yaratmak, ülkeye ve topluma fayda sağlamak amacıyla projeler hayata geçirdiklerini hatırlatan Bali, ”Bu faaliyetlerimizin arkasında toplumdan kazandığımızı tekrar topluma kazandırma amacı yatıyor” dedi.
“İş Bankası sürdürülebilir bir dünya, gelecek için akıl ve bilimin ışığında, doğa ve insanı merkeze alarak ikinci yüzyılına giriyor”
İkinci yüz yıla girdikleri bu dönemde dünyada da ülkemizde de ekonomik, sosyal, kültürel pek çok değişim yaşandığını vurgulayan Bali, teknolojideki değişim hızının arttığını, üretken yapay zekâ ve chatGPT’deki gelişmelerin hayretle izlendiğini söyledi.
Dilin sırlarını çözen yapay zekânın, üç beş yıl öncesine kadar sadece insan beyninin yapabileceğinin düşünüldüğü edebiyat, müzik ve sinema gibi alanlarda da son derece etkileyici dokunuşlar yaptığı böyle bir dünyada bilanço sorumlulukları kadar bankayı geleceğe hazırlamakla sorumlu olduklarını belirten Adnan Bali, “Geleceği öngörerek olası tehditlere karşı hazırlıklı olmak, fırsatlara karşı da imkânlardan yararlanacak şekilde bu alandaki sorumluluklarımızı yerine getirmek istiyoruz. Türkiye İş Bankası; çalışanları, iştirakleri ve kurum kültürüyle sürdürülebilir bir dünya, gelecek için akıl ve bilimin ışığında, doğa ve insanı merkeze alan faaliyetleriyle ikinci yüzyılına giriyor. 100 yıllık geleneğin vizyonuyla istikbale bakıyoruz” diye konuştu.
Hakan Aran…
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran da konferansın açılışında yaptığı konuşmada, bankanın kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı zamanda Cumhuriyetimizin de kurucusu olması, kuruluş fikrinin Cumhuriyetin ilanından aylar önce İzmir İktisat Kongresi’nde toplumun her kesiminden katılımcıların talebiyle filizlenmesi, bankanın adının “İş” olması ve bizzat Atatürk tarafından konulmasının kendileri için gurur kaynağı olduğunu vurguladı. Aran, “Bu gurur aynı zamanda sorumluluktur. Biz de bu sorumluluk duygusuyla bu konferansı düzenledik” dedi.
Konferansta geleceği anlamak için önce geçmişin araştırılacağını, akıllardaki sorulara yanıt bulmadan önce zihinlerin yeni ufuk açıcı sorularla dolacağını söyleyen Aran, “Her biri alanında öncü ve ilham veren bilim insanlarının, ekonomistlerin, sporcuların, sanatçıların başarı hikâyeleri, düşünceleri ve bakış açılarıyla zihnimizde pek çok yeni fikir canlanacak. Dünyamızı, ekonomiyi, bilimi, sanayiyi, tarımı, ticareti ve bankacılığı etkileyen trendlerle ilgili önemli isimlerin değerlendirmelerini, yorumlarını dinleyeceğiz. Yeni teknolojileri konuşacağız. Bunların siyasetle, ekonomik kalkınmayla ilişkileri üzerine tekrar tekrar düşüneceğiz” diye konuştu.
Malcolm Gladwell: “Atatürk basketbol değil futbol oynadı”
Gazeteci-yazar Malcolm Gladwell de Atatürk’ün daha 1924 yılında eğitim sistemi üzerine incelemelerde bulunması amacıyla Türkiye’ye davet ettiği Amerikalı filozof ve eğitim kuramcısı John Dewey’in altını çizdiği iki konuya değindi.
İlk olarak ülkede yetişmiş insan gücünün etkin bir şekilde oluşturulmasının önemine işaret eden Gladwell, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Atatürk ve Dewey’in yaşadığı 1920’ler dünyası bir alanda başarı için geniş bir yetişmiş insan gücü oluşturulmasındansa, en üst düzey performansa odaklanmanın iyi olduğuna inanıyordu. Örneğin İngiltere’de Cambridge ve Oxford gibi dâhilerin, dünyayı dönüştüren insanların yetiştirildiği iki büyük üniversite vardı ama nüfusun çok az bir kısmı buradaki eğitimden yararlanabiliyordu. Dewey, bir ülkenin büyüklüğünün en üst düzey performans ile ölçülmemesi gerektiğine inanıyordu. Olimpiyatta kazanılan altın madalyalara değil, olimpiyatta yarışacak seviyede kaç sporcu yetiştirilebildiğine bakmak gerektiğine inanıyordu. Atatürk de örneğin ilk adımlarından biri olarak kadınları yaşamın farklı alanlarına dahil ederken, yetişmiş insan gücünü genişletmeyi sağlıyordu.”
İkinci olarak da organizasyonların başarısını üst seviyeye taşımasında iki farklı model bulunduğunu belirten Gladwell, şöyle konuştu: “Futbolda yetkin olmayan tek bir oyuncu, bütün takımı geriye düşürebilir. Basketbolda ise yetkin sporcuların bulunduğu bir takımda bir zayıf oyuncunun bulunması, takımın başarısına olumlu ya da olumsuz etkide bulunmaz. Futbol zayıf halkanın, basketbol güçlü halkanın etkili olduğu bir spor. 20. yüzyılın başında toplumların gelişiminin güçlü halkalara bağlı olduğu düşünülüyordu. Atatürk’ün eğitim politikasının güçlü halkalar oluşturmaktan ibaret olmadığını, zayıf halkaları iyileştirmeye odaklandığını görüyoruz. Dolayısıyla Atatürk, basketbol değil futbol oynadı. 1923-1938 arasında inanılmaz işlere imza attı.”
Malcolm Gladwell, Atatürk’ün, bugün bu sahnede konuşuyor olsaydı yine ülkede yetişmiş geniş bir insan gücü oluşturulması ve en zayıf halkaların iyileştirilmesi gerektiğini düşüneceğini, dünyanın da buna ihtiyacı olduğuna inandığını söyledi.
Nobel ödüllü ekonomist Prof. Dr. Paul Krugman: “Hiper-küreselleşme durdu, entegrasyonun odağı coğrafi olarak daha yakın ekonomilere yöneldi.”
Türkiye İş Bankası’nın, 100. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış" başlıklı uluslararası konferansın ilk gününde ekonomi alanında yurt dışı ve yurt içinden önemli isimler dünya ve Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerini, geleceğe dair öngörülerini paylaştı.
Nobel Ödüllü Ekonomist Prof. Dr. Paul Krugman, “Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye” konulu konuşmasında, küreselleşmenin genel kanının aksine sürekli yükselen bir trend olmadığının altını çizdi. 1980’li yılların ortalarında bir hiper-küreselleşme dönemi yaşandığını, şu anda ise bu trendin durduğunu söyleyen Krugman, bu duraklamada tedarik zincirlerinin çok uzun, karmaşık ve riskli hale gelmesinin etkili olduğunu belirtti.
Krugman, “Bu durumda herkes kapalı ulusal ekonomilere mi geri dönecek? Hayır. Hala bazı önemli avantajlar var. Özellikle varlıklı, ücretlerin yüksek olduğu ülkeler bir şekilde üretimlerini bu kadar pahalı olmayan yerlere kaydırmaya çalışacaklar. Kapalı ulusal ekonomilere dönülmesi istenmiyor ama entegrasyonun odağı coğrafi olarak daha yakın ekonomilere; dünya olaylarından çok etkilenmeyeceği düşünülen yerlere yönlendiriliyor” diye konuştu.
Krugman: “Türkiye için fırsatlar büyümeye devam edecek”
Avrupa Birliği’nin bugün hala küresel ekonominin en önemli güçlerinden biri olduğunu söyleyen Krugman, Türkiye’nin, Avrupa’daki imalat kompleksinin bir parçası haline geldiğini ve bu sayede bazı kazanımlar elde ettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dünya ekonomisinin eğilimiyle ilgili düşüncelerim doğruysa, karşınızdaki fırsatlar büyümeye devam edecek. Çünkü coğrafi açıdan avantajlı konumdasınız. Hepimizin çok iyi bildiği bir şey var ki mesafe sorundur. Hiper-küreselleşme hikâyesi bağlamında bakarsak, orta gelirli ülkeler, yüksek gelirli ülkelerle entegrasyonu sağladığında ekonomik büyüme fırsatları sonuna kadar açılıyor. Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasa da nearshoring dediğimiz yakın komşularla iyi ilişki içinde olma eğiliminden yararlanabileceğini, burada fırsatlar olduğunu düşünüyorum. Küresel siyasi geleceğin neler getireceğini bilmiyoruz. Seçimler sonrasında ABD’nin korumacı bir eğilime gitmesi bütün küresel ekonomik sistemi etkileyecektir ama büyük ekonomik aktörlere yakın ülkeler için ciddi bir tehdit söz konusu değil. Bu anlamda Avrupa’nın güney doğusundan Asya’ya uzanan hatta yer alan ülkeler için küresel anlamda ciddi risk bulunmuyor. Tabii, kendi bahçenizi temiz tutmak şartıyla…”
Şevket Pamuk: “Dünya, devletin ekonomideki yeri açısından yeni bir dönemin eşiğinde”
Ekonomi tarihçisi Prof. Dr. Şevket Pamuk ise “Atatürk Döneminde ve Günümüzde İktisat Politikaları” başlıklı konuşmasında, 1980’den itibaren tüm dünyada egemen olan piyasa yanlısı politikalar nedeniyle devletin ekonomideki yerinin küçüldüğünü söyledi. Çin ve diğer bazı Doğu Asya, Güneydoğu Asya ülkelerinin ise korumacılığı ve devlet müdahaleciliğini başarılı bir şekilde uygulayarak sanayileşmede ve gelir artışında önemli mesafe aldıklarını ifade eden Prof. Dr. Şevket Pamuk, şöyle konuştu:
“40 yıl sonra Amerika’da iktisat politikası uyanıyor. ‘Biz bir şeyleri yanlış yaptık, geride kaldık ve Çin ile rekabette geriliyoruz’ görüşü ağır basıyor. Sanayi politikaları artık Amerika’da yeni ortodoksi olma yolunda. Avrupa’da da yeni bir sanayileşme stratejisine ihtiyaç olduğu vurgulanıyor. Dünya, devletin ekonomideki yeri açısından yeni bir döneme girmenin eşiğinde. Henüz gelişen ülkelerde bu yeterince hissedilmiyor. Ama 1980’lerin piyasa ortodoksisi artık geride kaldı. En başta, en gelişmiş ülkelerde piyasa yanlısı tavırlar artık konuşulmuyor.”
Ekonominin motor gücü olan sanayide sağlanan verimlilik artışının diğer sektörlere de yayıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Pamuk, şu görüşleri aktardı: “Türkiye’nin geldiği noktada sanayileşme ve hizmet sektöründe devlet desteğiyle verimlilik artışı ve teknoloji alanında yukarıya tırmanmak hedef olmalı. Devlet destekli sanayileşme ve hizmetlerdeki teknolojik verimlilik artışının önümüzdeki dönemlerde birlikte yürümesi çözüm olacak diye düşünüyorum. Gelinen noktada dünyada pek çok ülke zaten bir arayış içerisinde… Devlet müdahaleciliği deyince 1930’ların devletçiliğini, 1960’ların kalkınma planlamacılığını kastetmiyoruz. Değişen dünyanın koşullarına uyan, gerçek iktisadi kalkınmayı destekleyen bir devlet müdahaleciliğine ihtiyacımız var. Burada özel sektöre de çok iş düşecek. Doğu Asya, Güneydoğu Asya’ya bakarsanız devlet müdahaleciliği sürecinin özel sektörle etkileşim içerisinde yürümesinin daha verimli sonuçlara yol açtığını görüyoruz. Özel sektör de sorumluluk almalı, daha olumlu rol oynamalı.”
“Türkiye’de Ekonomi Politikaları” paneli…
Konferansta düzenlenen “Türkiye’de Ekonomi Politikaları” panelinde ise ekonomistlerin gözünden Türkiye’nin geçmişten bugüne ekonomi politikaları ve gelecek dönem beklentileri ele alındı.
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde büyümek için değerli bir paraya sahip olması; vergi, yargı ve emeklilik sistemlerini düzenlemesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’nin tüm bu zorlukları birer birer göğüslemesi gerek. Ancak o zaman gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatmaya devam edecektir” dedi.
Dr. Mahfi Eğilmez ise “Türkiye Cumhuriyeti bir yapısal reformlar paketi üzerinde yükseldi. Atatürk devrimleri dediğimiz şey, yapısal reformlar paketinin özüydü. Ekonomide ilk devrim, Lozan Anlaşması ile birlikte kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Ekonomik atılımların ikinci adımı İş Bankası’nın kuruluşudur” diye konuştu.
Ege Cansen de Türkiye’nin orta gelişmişlik tuzağında olmadığını belirterek, “Bu bir iktisadi mesele değil kültür meselesidir. Türkiye, orta kültür tuzağındadır” dedi. Türkiye’nin kimi zaman Güney Kore, Arjantin gibi ülkelerle kıyaslandığını, ancak her ülkenin kendi kültürel yapısıyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Cansen, Arjantin ile kıyaslandığında Türkiye’nin başarılı olduğunu vurguladı. Cansen, “ ‘Daha iyi olması gerekir miydi? Türkiye niye bir mucize yaratmadı?’ Bu soruları sormak hakkımızdır ama Türkiye’nin performansını küçümsemeye de hakkımız olmadığını düşünüyorum” yorumunu yaptı.
Türkiye İş Bankası’nın düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış" başlıklı uluslararası konferansın ilk gününün ikinci yarısında konuşmacılar bilim, spor ve sanat alanında geleceğe dair görüşlerini paylaştı.
Türkiye İş Bankası’nın, 100. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış" başlıklı uluslararası konferansın ilk gününün ikinci yarısında Harvard Üniversitesi Genetik ve Metabolizma Profesörü Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve Sanatçı Refik Anadol çalışmalarına ilişkin konuşmalar yaptı. Olimpiyat Ruhu oturumunda Milli Eskrimci Nisanur Erbil, Milli Atıcı Şevval İlayda Tarhan, Milli GM Satranç Oyuncusu Ediz Gürel, Milli Atlet Ersu Şaşma yer aldı.
Gökhan Hotamışlıgil: “Günümüzde bilim destek sistemleri küçük adımlarla ilerlemeyi mümkün kılıyor, büyük atlamalara izin vermiyor”
Harvard Üniversitesi Genetik ve Metabolizma Profesörü Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, bilimsel çalışmaların sağlam temeller üzerine inşa edilmesinin önemine işaret ettiği konuşmasında, “Bence Cumhuriyet de İş Bankası da sağlam taşlar üzerine kurulmuş, o yüzden 100 senedir sert rüzgarlara karşı ayakta duran, ilk temelleri güçlü kurumlar. Genç bilim insanlarına da hep buna dikkat etmelerini öğütlüyorum. Bilimin en önemli testi zamana karşı ayakta durabilmek” dedi.
Günümüzde bilime verilen desteğin yapısının yaratıcılığı engellediğini söyleyen Hotamışlıgil, şöyle konuştu: “İnsanlığın geleceği için bilim şart, bilim için de destek şart. Bugün yeryüzündeki bilim destek sistemleri fikirleri ilerletebilmek için parlak durumda değil. Bence bu durum bilimin ilerleyiş alanlarını bir çıkmaz sokağa getirmiş durumda. Küçük adımlarla ilerlemeyi mümkün kılan ama büyük atlamalara izin vermeyen bir sistem giderek yayılmış vaziyette” diye konuştu.
Hücre biyolojisi ve moleküler mimarlık alanında yürüttükleri çalışmalar hakkında da bilgi veren Hotamışlıgil, canlıların altyapısının yemek yemek, uykudan uyanmak, bir mikropla karşılaşmak gibi çevre ile etkileşime girdiği her anda strese maruz kaldığını, mevcut adaptasyon sistemleriyle verdiği yanıt yeterli olduğunda dengenin yeniden kurulduğunu, stres kapasitenin üzerine çıktığında ya da uzun sürdüğünde hastalıkların ortaya çıktığını söyledi. Prof. Dr. Hotamışlıgil, metabolizma ve bağışıklık sisteminin ilişkisi üzerine yoğun olarak çalıştıklarını belirterek, “Örneğin dünyanın bugün iki büyük problemi var. Dünya bir yandan şişmanlarken bir yandan yaşlanıyor. Bu iki koşul içerisinde ortaya çıkan risk profili birbirinin hemen hemen aynısı. Şişmanlık daha hızlandırılmış yaşlanma diye düşünebilirsiniz. Altta yatan mekanizmalarda da ortaklık var” diye konuştu.
Refik Anadol: “Büyük Doğa Modeli Türkiye projesini İş Bankası desteğiyle hayata geçirdik”
Sanatçı Refik Anadol, “Yapay Zekâ Çağında Yaratıcılık” başlıklı konuşmasında dijital sanat alanında yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Yapay zekâda insan aklına, zihnine ve mantığına dair hayaller kuran modellere odaklanılan günümüzde doğanın en kıymetli yaşayan varlık olduğu düşüncesinden hareketle yeni bir proje başlattıklarını belirten Anadol, yağmur ormanlarından ses, görsel ve farklı verileri toplayarak dünyanın en gelişmiş doğa yapay zekâsını ortaya çıkarmaya karar verdiklerini anlattı. Anadol, “Amacımız doğayı kopyalamak değil, doğayı değiştirmek değil, doğayı anlamak, doğaya ses olabilmek” dedi.
Türkiye’nin kendi doğasını yansıtacak bir yapay zekâ modeli geliştirme fikriyle yola çıktıklarını ve Büyük Doğa Modeli projesini İş Bankası’nın desteğiyle hayata geçirdiklerini söyleyen Anadol, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Saha veri toplama ekibimiz Türkiye’nin dört bir yanında veri toplamaya başladı. Bu veriler milli parklarımızın zengin biyolojik çeşitliliğini kapsayan detayları içeriyor. Veri işleme ekibimiz ise bu verileri dikkatle inceleyerek yapay zekânın doğru öğrenmesi için etiketleme ve tanımlama süreçlerini yürütüyor. Yapay zekânın gelişimi, insan sezgisiyle makine hassasiyetini bir araya getirerek biz sanatçılara çevremizi yeniden tasarlama ve daha derin bir şekilde anlama fırsatı verdi. İş Bankası’nın projeye verdiği katkılar yalnızca sanatsal ifade kapasitemizi değil aynı zamanda Türkiye’nin doğal mirasını koruma ve geleceğe aktarma sorumluluğumuzu da güçlendirdi. Türkiye’nin doğal zenginliklerini yapay zekâ ile birleştirerek global bir projeye dönüştürebiliyoruz. Bu iş birliğimiz yalnızca bir sanat projesinin ötesine geçerek teknolojinin doğayla nasıl uyum içinde çalışabileceğini gösteren sorumlu ve etik bir yapay zekâ modelinin gelişimine öncülük ediyor. Büyük Doğa Modeli Türkiye, doğanın güzelliklerini ve hassasiyetini gelecek nesillere aktarmayı hedefleyen bir vizyonun parçası. İnanıyorum ki birlikte yürüttüğümüz bu çalışma hem sanatsal hem çevresel farkındalığı artırarak büyük bir etki yaratacak ve kesinlikle Atatürk vizyonuyla kesinlikle örtüşecek.”
Olimpiyat Ruhu Paneli
“Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansının ilk günü, milli satranç oyuncusu büyükusta (GM) Ediz Gürel, milli eskrimci Nisanur Erbil, milli atıcı Şevval İlayda Tarhan ve milli atlet Ersu Şaşma’nın katılımıyla “Olimpiyat Ruhu” başlıklı panel ile sona erdi.
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen 45. Dünya Satranç Olimpiyatı’ndaki performansıyla adından söz ettiren Ediz Gürel, satrançta derecelendirme sistemi olan ELO’da 2700 puana ulaşmak istediğini, bu seviyeye ulaşırsa süper büyükusta olacağını söyledi.
Nisanur Erbil de eskrime başladığı andan itibaren en büyük hayalinin olimpiyatlara katılmak olduğunu, Paris 2024 Olimpiyat Oyunları ile bu hayalini gerçekleştirmesinin kendisi için önemli olduğunu belirtti. Erbil, bundan sonraki süreçte olimpiyatların yanı sıra Avrupa ve dünya çapında düzenlenecek olan önemli müsabakalara da katılmayı hedeflediğini ifade etti.
Ersu Şaşmaz ise Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’nın her sporcu gibi kendisi açısından da iyi bir tecrübe olduğunu söyleyerek, “Olimpiyatlarda dünyanın en iyileriyle beraber yarışmanın, orada olmanın heyecanı bile bambaşka bir duygu… Önümüzdeki olimpiyatlara ve uluslararası spor müsabakalarına katılıp derece yapmak, ülkemize madalya kazandırmak en büyük arzum” dedi.
Şevval İlayda Tarhan da Paris’te çok farklı deneyimler kazandığı bir olimpiyat süreci geçirdiğini vurgulayarak, “Olimpiyatlardaki başarının önemini, müsabakalar sonrasında Türkiye’ye döndüğümüzde halkımızla paylaşınca daha iyi anladık. Bundan sonraki en büyük hedefim hem Avrupa hem dünya çapındaki olimpiyatlarda bireysel olarak madalya kazanmak” diye konuştu.
İş Bankası’ndan günü geldiğinde “Ödemen Tamam”
İş Bankası’ndan 560 milyon dolar seküritizasyon kredisi
İş Bankası’nın girişimcilere desteği sürüyor
İş Bankası’ndan sürdürülebilir gelecek için bir adım daha
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.