Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
VOLKAN KARSAN - FINANSINGUNDEMI.COM / ANTALYA
Antalya’da düzenlenen 14. Uluslararası Resort Turizm Kongresi, turizm sektörünün önemli buluşma noktalarından biri olmayı sürdürüyor. Türkiye İş Bankası’nın sponsorluğunda gerçekleştirilen etkinlik, bankanın turizme verdiği güçlü destekle dikkat çekiyor. Türkiye’nin ekonomik lokomotiflerinden biri olan İş Bankası, turizme yaptığı katkılarla sektörü geliştirmeye yönelik çalışmalarını devam ettiriyor. Kongre kapsamında, İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Hakan Aran, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
Aran, 2024 yılı boyunca uygulanan politikaların sonuçları ve 2025 ve sonrasına yönelik öngörüleri hakkında bilgi verirken; turizm sektörü, enflasyon, faiz, asgari ücret, konut piyasası gibi birçok önemli konuda görüşlerini paylaştı. Hakan Aran'ın açıklamaları şu şekilde:
Fiyat istikrarını sağlamaya yönelik politika
"2024, çok hızlı geçti. Geçen sene 2024 yılı ile ilgili güzel şeyler söylediğim için eleştirilmiştim. Şu anda yaşadığımız tablo bir hayaldi. Kur seviyelerinin burada olacağını söylediğim zaman, böyle bir öngörüde bulunduğum zaman sanırım benden başka inanan yoktu. 2024 yılında hem kurdaki gelişme yanıltmadı hem yabancı para kredi ile turizm sektörünü destekleyebilmemiz yanıltmadı.
Böyle bir yılda ne yaptığımızı, niye yaptığımızı ve nasıl bir bedel ödediğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor ki kıymetini de bilelim. Geçen sene 2024 yılına ilişkin umutlu olmamın ve 2024 yılını öngörebilir olmamın sebebi, Türkiye'de tekrar fiyat istikrarını sağlamaya yönelik bir politikanın başlamasıydı. Bu eleştirilebilir, bunun tabii ki yan etkileri olur, sorunları olur. Ama siz en azından fiyat istikrarı konusunda yapılan mücadelenin sonunu öngörerek kurda ne olacağını, faizin ne olacağını bilip pozisyonunuzu buna göre alabilirsiniz.
Kârlılıklar baskı altında ama her sene kâr etme yılı olmayabilir
Bunu bilmek demek kârlılığın devam etmesi anlamına gelmez. Şu anda kârlılıklar ciddi baskı altında ama her sene de kar etme yılı olmayabilir. Ticari hayatta bazı zamanlar vardır, sizin için işin dönmesi, ayakta kalması, eve ekmek girmeye devam etmesi önemlidir. Bazı zamanlar kâr dönemidir. Kâr işletmelerin büyümesi, verimliliği için önemlidir ama ülke olarak yanlış bir şeyler yaptıysak ve onu düzeltmek için yola çıktıysak, böyle dönemlerde düzelme olana kadar da tüm taraflar üzerine düşeni yapar. Bedeli ödeyip düzeldikten sonra tekrar işimize bakarız.
Enflasyonla mücadele yerine enflasyonu özümseyen bir genetiğimiz var
Enflasyonla mücadele konusunda düzelme başladı. Arzu ettiğimiz hızda ve etkinlikte gidemedi. Çünkü enflasyonla mücadele konusunda çok başarılı bir ülke değiliz. Tersine, yüksek enflasyonla uzun yıllar yaşayabilen ve bunu da dert etmeyen bir ülkeyiz. O nedenle enflasyonla mücadele edip bir an evvel sonuç almaktan ziyade enflasyonu özümseyip yüksek enflasyonla nasıl baş edeceğimize bakmaya daha yatkın bir genetiğimiz var. O açıdan kolay gitmiyor. Ama buna rağmen geçen seneyle karşılaştırdığımızda yavaş da olsa sonuç alınabildiğini görmek bence 2024 yılının olumlu taraflarından biri.
Geçen sene, 2025 sonunda %42 enflasyon olur dediğimde - ki şimdi iki puanlık bir sapma ile %44 olacağını görüyorum - %85 enflasyonun olduğu bir dönemde bu hayalcilik olarak görülmüştü. Şimdi %44’te biteceği konusunda yavaş yavaş bir konsensus oluşmaya başladı.
Bedel ödemeye devam etmemiz gereken bir noktadayız
Önümüzdeki yıl sonu için izlenen politikalar devam ederse %24 ve %26 arasındaki bir noktada enflasyonun bitebileceğini öngörüyorum. Arzu ettiğimiz nokta değildir ama 80 ile 90 ile de karşılaştırılmayacak bir noktadır. Bu yüzden %24-26'ya giden yolculuğun hala desteklenmesi, ülkede fiyat istikrarının tesisi için taraflar olarak bir bedel ödüyorsak o bedeli ödemeye devam etmemiz gereken ve herhangi bir şekilde geriye dönüş olarak algılanacak adımların da atılmaması gereken bir noktadayız.
Enflasyonun da faizin de yarı yarıya inmesi nefes aldırır
İşlerimizin arzu ettiğimiz şekilde iyi gidebilmesi için mutlaka enflasyonun kontrolünü sağladığımız, Türkiye'de %17 olan enflasyonu %19 politika faizi ile yönetebildiğimiz noktalara dönmemiz gerek. O dönemde %19 olan politika faizini hiçbir şey gözetmeksizin indirerek %17'lik enflasyonu indireceğimizi düşündük. Ve bu yola öyle başladık. Bu da enflasyonun %85'e çıkmasına, kontrolü kaybetmeye ve 8 lira olan dolar kurunu bugünlere getirmeye vesile olan yolculuğu başlattı.
2025 ile ilgili olarak umudum, beklentim hem faizin hem de enflasyonun yarı yarıya düştüğü bir yıl olması… Aralık 2025'te faizin 50'den 25'e indiği, enflasyonun da 44’ten 22'ye indiği bir yolculuk. Bunun, hepimize nefes aldıracak bir süreç olacağına inanıyorum.
Enflasyonu sonuçta tek bir rakama indiriyoruz ama kira enflasyonu ayrı, turizmdeki enflasyon ayrı, restoranların enflasyonu ayrı, market enflasyonu ayrı. O yüzden hanehalkının harcamalarının ağırlığı süpermarkette ise oradaki gıda enflasyonuna bakıyor ve gıda enflasyonu onun beklediği seviyede olduğunda o da enflasyon beklentisini tutturuyor. O nedenle sadece manşet enflasyona bakarak değerlendirme yapmamak lazım.
Beklentiyi değiştirmenin en kesin yolu kararlı duruş
Maalesef enflasyonla mücadele konusunda vatandaşa güven veren bir geçmişimiz yok. Enflasyonla mücadele çok disiplinli, çok kararlılık isteyen bir alan. Vatandaş o kararlılığı görmediğinde ve yapılanlara, harcamalara baktığında, alınan kararlara baktığında, hangi kararların alınıp hangilerinin alınamadığını gördüğünde beklentisini değiştirmiyor. Ve beklenti değiştirilmezse de enflasyonda bir çıpalanma bir türlü gerçekleşmiyor. O yüzden beklentiyi değiştirmenin bence en kesin ve net yolu kararlı duruşunuzu devam ettirip beklentideki her türlü bozukluğa rağmen doğru olanı yapmaya devam etmek. Yoksa beklentiyi önceden değiştirme şansınız yok. Bizim iyi sonuçlara ihtiyacımız var. Enflasyonda fiyatlarının değişmediği birkaç ay geçirmemiz gerekiyor.
%10’lu seviyeler bile Türkiye için kazanım
Orta vadeli programa göre normalde 2026 sonunda bizim bu hedefe (tek haneli enflasyona) ulaşmamız gerekir. Gerçekleşmeler de yukarıda olduğu için bu yılı arzu ettiğimiz seviyenin üzerinde bitirdik. 2026 sonunda tek haneye gelme aslında bir sembol. Ben %10'lu seviyelerin, ‘bu işi bozduğumuz’ dediğim %15'lik bir enflasyonun bile Türkiye için bir kazanım olacağını düşünüyorum. Bir sene sonra 2026 sonunda %12’lik bir enflasyon bence program açısından ve bizim açımızdan başarılı kabul edilebilir. Ve o noktadan sonra pek çok şey dengeli olabiliyor.
Bozulmayı bireysel tarafta görüyoruz
2024 yılında, kredi kartlarında çok ciddi bir şekilde NPL artışı görüyoruz. Geçen yıl sonuna göre ekim sonu itibarıyla kredi kartlarındaki donuk alacaklar %200 arttı. Bu çok net bir şekilde ücretli kesimdeki, maaşlı kesimdeki kredi bozulmasını gösteriyor. Ama buna karşılık ticari kredi tarafında artış %23 oldu, yıl boyu yaşanan enflasyona baktığınızda bu oran son derece makul görünüyor.
Sorunlu alacak oranları da ticari tarafta 31 Aralık 2023'e göre daha aşağıya indi. O yüzden ticari tarafta henüz bozulma görmediğimiz, bozulmanın bireysel tarafta olduğu bir yıl yaşıyoruz.
Ticari taraf bir önceki politikanın para biriktireni olduğu için 2024’te çok iyi kaldı ama 2025 yılında bu kadar iyi kalamaz. 2025 yılında onlar da genel sıkılaşmalardan nasibini alacaklar. Ama bireysel tarafta zaten alarm veren noktalardayız. Onun çok devam etmemesi gerekiyor. Onların da normalleşmesi gerekiyor.
2025 yıl sonunda bireysel ve ticari olmak üzere bankacılık sektöründe NPL oranı bireyselin yukarı çektiği, ticarinin aşağıda olduğu %2,5'luk bir ortalamada gerçekleşebilir. Şu anda bu oran %2'nin altında. Sadece bireysel taraf ise %3'e dayanmış durumda. 2025 sonunda bireysel taraf %7’ye de çıkabileceğini düşünüyorum. Bireysel kredi portföyü bizde ticari kredi portföyüne oranla az olduğu için, (%75 ticari %25 bireysel) genel kredi portföyünü bozmuyor.
Asgari ücret artışı / Asgari ücretli de işveren de desteklenmeli
Asgari ücret konusunda kendimi masada oturan taraflardan birinin yerine koyup, bu masada olsam ne olurdu diye sorduğumda cevap veremiyorum. Bu masanın bir oran üzerinde uzlaşma ihtimali yok. Asgari ücretli, sabit ücretli, emekli kesimi bu politikalardan dolayı çok örselendi. Gelir dağılımı çok bozuldu. Ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliği ve ay sonunu getirememe problemi var. Böyle bir ortamda asgari ücretli kesimin beklentisini anlayabiliyorum.
Diğer tarafta rekabet etmek, çalışanlarına ücret verirken aynı zamanda işletmesini devam ettirmek isteyen işveren var. İçinde bulunduğumuz konjonktürden dolayı işverenin de rekabet gücü gittikçe zayıflıyor. Bu kolay bir denklem değil. O yüzden tek seferde ‘asgari ücret artış oranında şu oldu, herkes bunu kabul etsin’ diyerek kalkılabilecek bir masa değil. Mutlaka kamunun imkanları ile oradaki oranın yanında ya işveren ya asgari ücretli ya da ikisi birden başka şekillerde desteklenmeli. İçinde bulunduğumuz ortamda bir işletmenin rekabetçi olarak ayakta kalıp devam etmesi için üzerindeki yükler hafifletilmeli. Diğer tarafta da vatandaşın artık daha iyi hissedeceği şekilde ücretin yanında ne gibi ihtiyaçlar varsa kira, eğitim, diğer sosyal harcamalar gibi konularla beraber asgari ücret ele alınmalı. Öteki türlü asgari ücret sorusuna cevap veren herkes bir tarafın kalbini kırmış olur.
Kira sorunu…
Bu, şu anda Türkiye'nin çok büyük bir kısmının temel sorunu. Milyonlarca insan bir sonraki kira yılı geldiğinde ‘ev sahibiyle ne konuşacağım’ kaygısıyla yaşıyor. Ben de ev sahibi-kiracı ilişkisinde ev sahibinin istediği kirayı vermediğim için evden çıktım. Şunu söylemek istiyorum. Maaşların artık en az yarısı kiraya gidiyor. Şanslıysa dörtte birinin de gitme ihtimali var. Yarısı derken de şunu kastediyorum; çalıştığı yerde, mahallelerde değil oradan çıkıp biraz daha yol masrafına katlandığı, daha uzak noktalara gittiğinde bu böyle oluyor. Çünkü insanların artık eskiden oturduğu yerlerde oturmaya devam etme imkanı kalmadı. Bu çok önemli bir husus. Beyaz yakalılar şehir merkezlerinin dışına çıkmak durumunda kalıyor. Kiranın çok önemli bir gider kalemi olması, kira enflasyonu insanların enflasyon beklentilerini de bozan şey.
Ev sahipliği oranı ve insanların oturabileceği yerdeki bir evin kira artışını da dikkate alarak enflasyonun çok üzerinde ücret artışları yaparak aslında bilançomuzu da zora sokarak burada bir tercihte bulunuyoruz. İş Bankası'nın personel giderlerindeki artış oranına bakın. Burada çalışandan yana böyle bir sosyal sorunu yaşamamak, çalışanlarımıza hissettirmemek adına aslında bir tercihte bulunduk. Ücret artışlarını enflasyonun fevkinde ve kira enflasyonuyla baş edebileceği şekilde yapıyoruz. Doğu’da, Güneydoğu'da çalışan arkadaşlarımızın kira sorununu konut yaparak çözmeye çalışıyoruz. Özellikle depremden sonra sağlıklı konut imkanı olmadığını ve konut fiyatlarının çok arttığını gördüğümüz Malatya, Adıyaman, Antakya, İskenderun, Maraş illerini kapsayan bölgede arsalar alıp konut inşaatına başladık. Çünkü o bölgelerde arkadaşlarımız eve çıkmak isterse de zaten çıkacakları sağlam ev bulamıyorlar. O nedenle ilk önceliğimizi deprem bölgesine verdik. Belki kurumlar en azından beyaz yakalı çalışanlar için kiranın yüksek olduğu yerlerde sorunu bu şekilde çözebilirler. Öteki türlü kiradan dolayı çalışma arkadaşlarımıza hak ettikleri bir yaşamı sunma şansımız zayıflıyor. Kira söz konusu olduğunda çalışan kişi kendi evinde değilse bu maalesef ciddi bir sorun.
Kolaycılığa kaçmadan sabırla doğru adımları atmalıyız
Kamusal sorunları, kamusal güç olmadan çözmek çok zor. Hep beraber çok fikir üretebiliriz. Özel sektör eğer bir sorun olduğunu düşündüğü konuda kendi çözümünü geliştirebiliyorsa ve kaynağını buna ayırarak bir çözüm geliştirebiliyorsa, bu, hem kamunun üzerindeki yükü almak hem de önerileri, projeleriyle ilham olmak adına yapabileceği en iyi şey olur.
Faiz… Faiz bizim belirlediğimiz bir şey değil. Uygun faizli konut kredisi deniliyor. Mesela şu anda %0,90 faizle konut kredisi kampanyası yapıyorum dediğim zaman ‘kimin parasını kime veriyorsun’ derler. Ben %50 faizle borçlanıyorsam bunu nasıl kullandırabilirsiniz? Bulduğunuz kaynağın maliyeti belli. Bankalar aracılık eden kurumlardır. Ekonomide tasarruflarla, fon sahipleriyle onlardan ne kadara borçlanabiliyorsam, parayı ne kadara alabiliyorsam ona uygun maliyetle en doğru alanda kullandırarak ekonomiye katkı sağlarım. Bizim gerçekten kolaycılığa kaçmadan sabırla doğru olan adımları atmamız, bunları anlatabilmemiz gerekiyor.
Küçük işletmeler likidite sıkışıklığından nasibini alabilir
Sanayi sektöründe özellikle küçük ölçekli işletmeler nakit akışını yönetmede biraz daha zorlanabilirler. Sanayide üretim yapan küçük işletmeler likidite sıkışıklığından nasibini alabilirler.
Hane halkının daha iyi olduğunda tasarruftan bahsetmek, tasarrufu özendirmek daha kolay. Ama hane halkının zaten borçluluktan dolayı zorlandığı bir dönemde tasarruf dediğinizde tepki çekme olasılığı yüksektir. Bizim üreten, tasarruflarını arttıran bir ülke olmamız, tüketim konusunda daha dikkatli davranmamız konusunda iğneyi başkasına batırırken çuvaldızı kendimize batırmamız, önce kendimizden başlamamız gerekiyor.
2025’te konut kredisinde beklediğimiz faizleri göremeyiz
2025'te konut kredisinde beklediğimiz faizleri göremeyiz. 2025, böyle bir yıl değil. Konut kredilerinde fiyatı etkileyecek bir faiz, %1'in etrafında olan faiz oluyor. Genellikle aylık %1 seviyesindeki bir konut kredisi faizi konut fiyatlarını etkilemeye başlıyor. Onun dışında şu anda aylık faiz seviyeleri ne kadar düşerse düşsün konut kredisi için cazip değil. Ve öyle bir etkisi de olmayacaktır.
Başarı sosyal boyutuyla beraber gelmeli
Türkiye’nin 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü var. 1,3 trilyon dolar ekonomik büyüklüğümüzle bir hikaye yazmak istersek yazabileceğimiz çok fazla hikayemiz ve çok fazla potansiyelimiz var. İki şey yapabiliriz. Bir; 1,3 trilyon doları daha adilce paylaşabiliriz. İki; 1,3 trilyon doları 2 trilyon dolara çıkarabiliriz. Burada doğrudan milli geliri arttırmanın değil, milli gelirin nasıl dağıldığı ve Türkiye'deki gini katsayısını bizim nasıl düşürdüğümüz kısmının daha önemli olduğunu düşünüyorum. İçeride bir politikanın başarısından bahsetmek istiyorsak bunu yapmalıyız. Sadece rakamlar üzerinden, enflasyondaki iniş, faizlerdeki iniş gibi şeylerle siz o politikayı taçlandıramazsınız. O nedenle başarının mutlaka sosyal boyutuyla beraber gelmesi gerekiyor.
İş Bankası'nın Çeşme'de ve Yerkenkaya'da çalışanlarının gittiği tesisleri var. 2025 sezonuna Marmaris'teki kampı da yetiştiriyoruz. Banka çalışanları aileleriyle beraber bir haftalık tatillerini gidip orada yapabilecekleri bir tesis daha oluyor. Destek sadece maaş artışı demek değil. Bir haftalık tatil giderini siz bir ailenin bütçesinden aldığınızda da destek olabiliyorsunuz. Bu tarz açılımlar, sorun çözmeye yardımcı olur.
Şu anda doğru yoldayız
Şu anda ‘bütçe nereye gidiyor’ konusunu konuşmamız için bütçenin de içini doldurmamız gerekiyor. Umutlu ve mutlu olduğum taraf, izlediğimiz politika Merkez Bankası rezervlerini arttırıyor. İzlediğimiz politikada enflasyonun gelir dağılımı adaletsizliğini bozma düzeyini azaltıyoruz. En azından enflasyonu düşürerek daha düşük bir hızda bozulmasını sağlıyoruz. Bize zaman kazandırıyor. Eğer konuştuğumuz şey, kamu harcamalarını disiplin altına almak, enflasyonu düşürmekse şu anda o yapılıyor. O yüzden ben ‘doğru yoldayız’ diyorum. Sırayla olacak. Bunun yanına serpiştirilerek güç kazandıkça, kamu maliyesinde ilave alan yaratıldıkça onun artık doğru alanlara kaydırılması gerekiyor.
Her şey bir optimizasyon. Hayat aslında bir optimizasyon sorunu. Bir sorunu tek yönlü olarak çözemezsiniz. Bir sorunu çözerken başka bir sorunu göze almanız gerekir. Burada şu anda biz bir seçim yaptık. Bu seçimde sonucu alalım, geriye gidiş olmasın. Ama sonrasında bu konuştuğumuz şeylerin tümünü çözmek için elimize bir fırsat geçecek. Ve onu da o zaman çözmek için adımlar atarız. Tüm sorunları aynı anda çözmeye çalışırsak altında ezilebiliriz, hiçbirini çözemeyebiliriz. Çözebileceklerimizden de mahrum kalırız.
En büyük risk dışarıdaki jeopolitik sorunlar
Biz kendi iç dengelerimizi kurmaya çalışırken dışarıda kontrolümüzde olmayan, çok büyük savaşa dönüşebilecek jeopolitik sorunların en büyük riskimiz olduğunu düşünüyorum. Yoksa ekonomiyle ilgili olarak zaten tüm risklerin farkındayız. Onu da bir sıraya koyduk. O sırayla yönetiyoruz. İçeride içsel bir risk görmüyorum. Ama dışarıdan oldukça fazla riske açık olduğumuzu düşünüyorum.
Turizmde elde edeceğimiz 60 milyar dolarlık gelir seviyesinin kıymetini bilmemiz gerekiyor
Arada ne oldu bitti dendiğinde gelişmiş bir ülke vatandaşı bunu anlamakta zorlanabilir. Ama biz şunu biliyoruz. Buradaki mevcut olanı bozduk sonra tekrar yerine getirdik. Konuşacağımız şeyler o noktaya geldikten sonra olabilir. O yüzden şu anda ekonomiye dair beklentilerimiz karşılanmadığında, sorunlar yaşadığımızda, turizm sektörüne arzu ettiğimiz desteği veremediğimizde, piyasada bir şeyler yaşandığında bunun nedeni bozulan denge noktasına henüz gelememiş olmamız. Ve o noktaya gelene kadar da maalesef bu imkanlardan mahrum olduğumuzun bilinmesi gerekiyor. O noktaya geldikten sonra tekrar büyümeyi, reformları, ülkenin potansiyelinden nasıl daha fazla yararlanılabileceğimizi, turizmin nasıl desteklenebileceğini, turizm sektörünün nasıl 100 milyar dolara gelebileceğini çok daha farklı şekilde konuşabiliriz. Ama şu anda bu kadar sıkı bir konjonktürde turizmde elde edeceğimiz sene sonundaki 60 milyar dolarlık gelir seviyesinin kıymetini bilmemiz gerekiyor.
Yatırım imkanları bulursak, turizmde dünyada ilk 3’e oynayabiliriz
Turizmin tüm zorluklara rağmen yolundan vazgeçmemiş olması, hem turist sayısı açısından hem turizm geliri açısından hem de ekonomiye katkı anlamında yerinde duruyor olması, hatta mevcut konjonktürde ilk defa ilk 5 ülke arasına girmiş olmamız, turizmde bundan önce yapılanların ne kadar kıymetli olduğunu, sektör stres testinden geçerken de o kazanımların bizim için nasıl kalıcı kazanımlar olduğunu göstermesi açısından kıymetli. Hele bir de bunun üzerine güzel yatırım imkanları bulur, yenilemeleri yapar, sürdürülebilirlik konusundaki dönüşüme kaynak ayırabilirsek, dünyada belki ilk 3’e oynayan bir ülke konumuna gelebiliriz. Ama bunun için yatırım ortamının daha iyi hale gelmesi gerekiyor. Şu anda o durumda değiliz. Turizmde 5. olmak çok kıymetli bir başarı."
SORU-CEVAP BÖLÜMÜ
- Hakan Bey Antalya'dayız. Turizm Kongresi'nin ikinci yılında sponsorsunuz. İş Bankası olarak turizm sektörüne 2025 sonuna kadar 1 milyar dolarlık bir kaynak ayırdığınızı söylediniz ve gerekli olduğu durumda bunu artıracağınızı belirtmiştiniz. Biraz turizmi konuşalım. 2025 sonuna kadar bir artırım olacak mıdır bu ayrılan kaynakta?
2024 yılında kredi büyümelerine çok ciddi sınırlamalar geldi ve kredi büyümeleri bankalar için sınırlandırıldı. Bu sınırlamalar dahilinde biz geçen sene bu konuşmayı yaparken önümüzdeki 2 yıl için turizm sektörüne verdiğimiz 1 milyar dolarlık kredi bakiyemizi 2 milyar dolara çıkartacağımızı, 1 milyar dolar arttıracağımızı söylemiştim. 2024 yılında biz o kısıtlarla 1,5 milyar doları geçtik. 1 milyar 570 milyon dolara geldik. Dolayısıyla turizm sektörüne verdiğimiz taahhüdü yerine getirdik. 2025'de de devam edeceğiz ve bu bakiyeyi 2 milyar dolara çıkarmakta kararlıyız. O kısıtlarda tercihimizi turizmden yana kullanıyoruz.
- 2024 yılı zorlu bir yıl olarak geçti sıkılaştırma adımlarıyla beraber. Baktığımızda en son konuşmalarınızda Ekim ayında aylık enflasyon %2,5'a gelirse Kasım ayında Faiz indirimi olmaz yorumu yapmışsınız. Ekim ayı enflasyonuna baktığımızda %2,88 oranında bir enflasyon verisini aldık. Peki sizin faiz indirimi adımlarınızda bir revizyona gidildi mi?
Ben 2,88’lik ekim enflasyonunu görmeden önce kasım ayında faiz indiriminin masada olduğunu düşünüyordum. Ama bunu gördükten sonra Kasım ayında bir faiz indirimini beklemek çok mantıklı değil. O nedenle kasım ayı beklentim tabii ki sıfırlandı. Ama aralık ayını masadan kaldırmış değilim. Aralık ayında bu sefer 2,5 puanlık bir faiz indirimini hala masada ve ihtimal dahilinde görüyorum. Onun için de kasım ayı enflasyonunu görmemiz gerekiyor. Kasım ayı enflasyonu %2’nin altında gelirse bu Merkez Bankası'na aralık ayında faiz indirimi yaparak yıla başlama imkanı tanır. Bu da aslında ekonomide öngörülebilirliğin sağlanması adına ve hepimizin 2025 planlarını yaparken Merkez Bankası'nın atacağı adımları öngörebilmemiz adına oldukça da yararlı olur. Ben ülkemiz ekonomisinin bu kez bu 2,5 puanlık indirime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
- Peki bu süreçte %44'lük bir enflasyon beklentisi geldi, enflasyon raporunda. Peki siz ne düşünüyorsunuz? Aslında %1,5’in üzerine gelen bir aylık enflasyon olduğunda %43'leri yılsonunda görebiliriz demiştiniz. Merkez Bankası'nın verilerine baktığımızda aylık enflasyon için %2,5’in üzerinde %48'lere varan bir hesaplama yapmıştınız. Gerçekten gerçekçi buluyor musunuz bu yıl sonu enflasyonu beklentisini?
Sene sonundaki enflasyonun hala tüm bu şartlarda kasım ve aralık ayı ortaya çıktığında ben %44'lü seviyede olacağını, %44'lü bir enflasyonla yılı kapatacağımızı düşünüyorum. Politika faizinin %50 olduğunu dikkate aldığımızda %44’lük yılsonu enflasyonunun Merkez Bankası'na dediğim 2,5 puanlık indirimi yaptırabileceğini; %47,5’lik bir politika faizi ve %44’lük bir yıllık enflasyonla 2025 yılına başlayabileceğimizi düşünüyorum.
Geçen yıl 2023 yılında kasım ayında bu kongreye geldiğimizde o zaman sizlerle beraber konuşurken kasım ayında politika faizi %40’mış, Aralık ayında ne olur sorusunu gene sormuşsunuz. Ben de o zaman aralık ayında 2,5 puanlık artırım beklediğimizi ve yıla 42,5 ile gireceğimizi, Merkez Bankası'nın duyurduğu 2024 yılı enflasyon beklentisinin orta bandının 36, üst bandının 42 olduğunu, bu beklentideki bir Merkez Bankası'nın 42,5’lik bir politika faiziyle yıla başlamasının enflasyonla mücadele konusundaki kararlılığını göstermek adına önemli bir adım olacağını söyleyip 2,5 puanlık artırım bekliyoruz demişim ve aralık ayında 2,5 puanlık artırım olmuş. Enflasyon beklentisinin en üst puanı 42 iken 42,5 ile girmiş. O yüzden bu sefer 44 gerçekleşmeyi gören bir Merkez Bankası’nın 2,5 puanlık indirimle indirim döngüsünü bu yıl başlatması bence geçen seneki öngörümüz ne kadar tutarlıysa bu yıl da o kadar tutarlı. O yüzden Aralık ayındaki indirimden kolay vazgeçmemek lazım. Çünkü o indirim bize nefes aldıracak bir indirim. 50 baz puanlık faizle çok ciddi bir faiz yüküne katlanıyoruz. Hep beraber toplum olarak katlanıyoruz. Sadece kendi içimizde birbirimize karşı ödediğimiz faizleri değil, ülke olarak yurt dışına karşı ödediğimiz faizleri de etkiliyor bu. O yüzden ülkeye de nefes aldıracak bir indirim olur.
- Peki ülke olarak baktığımızda şimdi konut satışlarında bir artış söz konusu ve faiz indirimleri bekleniyor. Sizce faiz indirimini piyasa önceden mi fiyatladı bu satışların artmasıyla? Ve siz 2025 yılında konut satışlarını artıracak bir faiz indirimi skalası öngörüyor musunuz?
Konut satışlarını etkilemeyeceğini öngörüyorum. Tekrar bizi tüketime yönlendirecek, tüketim tarafını canlandıracak bir faiz indirimi döngüsünden bahsetmiyorum. Aslında parasal sıkılaşmadan vazgeçmekten bahsetmiyorum. Enflasyon kontrol altına alındıkça, enflasyon düştükçe hala politika faizinin hep reel olarak pozitifte kaldığı, enflasyondaki düşüşü takip eden, kontrollü bir faiz indiriminden bahsediyorum. Sadece oradaki pozitif marjin 6 puan olmasına gerek yok. Çünkü inen bir ortamda 2,5 puanlık, 3 puanlık pozitif marjlar da bir sonraki ay için çok büyük avantaj demektir pozisyon almak için.
Öngörülebilirliği tesis ettiğinizde, insanlar faizin bir sonraki ay ineceğini gördüğünde zaten önceden pozisyon almaya başlarlar. O yüzden ben bunun sıkılaşmadan vazgeçmek anlamına gelmeyeceğini, sıkılaşma yıl boyu devam edeceği için de herhangi bir şekilde konut başta olmak üzere bir kredinin türünde patlamaya neden olmayacağını düşünüyorum, ki zaten mevcut kural seti, büyüme kısıtları buna imkan vermez.
- Asgari ücret beklentiniz nasıl?
Asgari ücret konusuna hiç girmek istemem. Çünkü çok zor bir konu Bir rakam telaffuz ettiğim zaman mutlaka ya işvereni ya asgari ücret zam beklentisi içinde olan kişileri kırmış olurum. Hassas bir konu. Daha önce sorulmuştu. Allah masada olanların yardımcısı olsun demiştim. Sadece tek seferde bir oran telaffuz ederek masadan kalkılabilecek bir konu olmadığını tekrarlayabilirim Asgari ücret zammı ne olursa olsun, sonucun nerede olduğuna bağlı olarak, mutlaka beraberinde ya işverenin ya asgari ücretli kesimin desteklenmesi gerektiğini ve uzlaşmanın çok zor olduğu bir alan olduğunu ifade edebilirim.
- Hakan Bey makro ihtiyati tedbirlerin banka karları üzerinde baskı oluşturduğu belirtiliyor. Faiz indirim sürecinde bu uygulamalarda da gevşeme bekler misiniz?
Özellikle enflasyonla mücadelede sonuç alındıkça gevşeme beklerim. Ama bu gevşemenin dozu dediğim gibi enflasyonda kontrolü kaybetme noktasında değil tamamen kontrol ele alındığında olur. O yüzden gecikmeli gelir. Mutlaka ilk önce enflasyondaki sonuç alınır. Daha sonra kural seti gevşetilir. Kuralları gevşetmek için hızlı davranmazlar. Yani faiz indirimini daha hızlı yaparlar ama o kurallar bizde kalır. Çünkü arkada bu dengelenme sürecinde pek çok piyasada dengesizlik oluşuyor. Bazen piyasadaki Türk Lirası bollaşıyor. Bu noktalarda sterilizasyon tedbirleri sırasında bankaların zorunlu karşılık mekanizması kullanılıyor. Ekonomideki dengelenme sürecinde yük biraz bankaların omzuna yıkılmış durumda. O nedenle bu politikada bankalar en son gevşetilecek taraf olurlar. Biz Türk bankacılık sektörü olarak bunun normalleşme sırasındaki yükünü çekmeye devam ederiz.
- Bankacılık sektörünün konuştuğu konulardan bir tanesi de bankaların enflasyon muhasebesine geçişi. Bununla ilgili görüşleriniz neler?
Ben yüksek enflasyon varsa enflasyon muhasebesine geçilmesi taraftarıydım. Ama biliyorsunuz bankacılık sektöründe vergileri enflasyon muhasebesiz olarak ödüyoruz. Dolayısıyla enflasyon muhasebesiz olarak vergi ödemeye 2025 yılında da devam edeceğiz. O nedenle enflasyon muhasebesine geçmemizin bir anlamı yok. Yani iki iş yapmış olacağız. Teknik olarak fazladan bir süreç yaşanacak. Halbuki zaten yurt dışından borçlanan bankaların tümü diğer yabancı para borç aldığımız müşteriler, sendikasyona katılan bankalar için yabancı para cinsinden enflasyona endeksli olarak da bu bilançoları açıklıyor. İçeride de mevcut sistemin devam etmesi, -vergi zaten onun üzerinden ödenecekse-, enflasyon muhasebesine geçişin de bankalar için bir yıl ötelenmesi mümkün olabilir. Bir sorun yaratmaz diye düşünüyorum. Ama normal şartlarda enflasyon muhasebesine geçmeliyiz. Enflasyon muhasebesine geçtiğimiz zaman da vergiyi sektör olarak onun üzerinden ödemeliyiz. Ama zaten vergi ödeyemeyeceğimiz yasal olarak ortaya çıkmışken de enflasyon muhasebesine geçmenin bize çok büyük bir kazancı olmaz diye düşünüyorum.
- Seneyi bitirmek üzereyiz. Son çeyrekle ilgili sormak istiyorum müsaade ederseniz. Son çeyrekte özellikle döviz kredilerinde görünüm nedir? Üçüncü çeyrekte biliyorsunuz bir artış vardı.
Merkez Bankası yabancı para kredilere de büyümede sınır getirdikten sonra o sınır çok işlemedi. Çünkü yabancı para kredi iştahı ve Türkiye'deki yabancı para kredi portföyünün büyüklüğü o büyüme sınırları içinde de kredi verilmeye devam edilmesine neden oldu. Firmaların önemli bölümü yabancı para kredi alarak kısa pozisyona geçmeyi ve aldığı kredilerle Türk Lirasına dönüp işletme sermayesi ihtiyacını karşılamayı tercih edince şu anda Merkez Bankası bu alana daha sıkı bir şekilde bakmaya başladı. O nedenle burada da kısıtların artma ihtimali artıyor. Her geçen gün daha çok kısıt gelme, o %1,5 oranın da aşağıya çekilme ihtimali var. Çünkü Merkez Bankası'nın istemediği bir şey oluyor. Yabancı para krediyle içerideki Türk lirasına dönüş hızlanıyor ve TL kredideki büyümeyle içeride lira bollaşıyor. Bu da aslında arzu etmediği bir şekilde enflasyonist etkinin devam etmesine neden oluyor. Yabancı para krediler de bunun parçası olduğu için ben büyümenin dozunun biraz daha düşmesini beklerim.
- Hakan Bey son çeyrek karlılıklarıyla ilgili beklentiniz nedir?
Dokuz aylık bilançoları açıkladık. Dokuz aylık bilançolarda görüyorsunuz. İçinde bulunduğumuz ekonomik konjonktür bankalar için bankacılıktan kar etmeyi mümkün kılmıyor. Hepimiz zarar etmemek için mücadele ediyoruz. Dolayısıyla son çeyrekte bu tablo devam eder. Net faiz marjlarımız sıfır seviyesinde. Yani başa baş noktasında. Bilançolarımız kar üretmiyor. O yüzden son çeyrekte de benzeri bir tabloyu görürüz. Sürpriz bir son çeyrek karlılığı ya da karsızlığı oluşmaz diyebilirim.
- Yabancı yatırımcı tarafını da sormak istiyorum. Geçen yıl aralık ayında %43 faiz oranının yabancı sermaye için yeterli olduğunu söylemiştiniz. Faiz uzun süredir aslında %43'ün de üzerinde. Peki yabancı yatırımcının bu süreçteki ilgisini nasıl değerlendirirsiniz?
Aslında dikkat ederseniz bu %43 seviyesindeki faizler bizim 2 yıllık gösterge tahvillerimiz içinde yıl boyu etrafında dalgalandı. Yani %45’lere de geldi, %38’lere de indi. Dolayısıyla bu 43 bandı hala yabancıların 2 yıllık tahvilimize girmesi için cazip bir faiz oranı. Faiz indirim döngüsünün başlayacağını, Türkiye'deki enflasyonun %20’li seviyelere ineceğini düşündüğümüz bir ortamda 2 yıllık kağıdın %43 faizinin hala cazip olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla önümüzdeki yıl zaten faiz indirimi başladığında para nereye gider derseniz, ben 2 yıllık tahviller başta olmak üzere bizim 2 yıllık ve 5 yıllık kağıtlarımıza paranın gideceğini, hatta 10 yıllıkların da bundan nasibini alacağını, dolayısıyla faiz indirim tarafında geçen sene gördüğümüz dolardan Türk lirasına geçişin bu sefer Türk lirasından kağıtlar yönüne, tahvillere doğru geçişin başlayacağını düşünüyorum.
- Hakan Bey ben bir öngörünüzü merak ediyorum. Sonuçta 2,5 puanlık bir faiz indirimi olursa sıkı politika devam etmeli. Bu aynı zamanda devam etmesinin beklenmesine yönelik bir söylem. Size göre ne kadar sürecek sıkı politikalar?
Bizim orta vadeli programda hedeflediğimiz enflasyon tek haneye inene kadar sıkı para politikasının devam etmesi gerekiyor. O nedenle sıkı para politikası derken şunu kastediyorum. Yüzde 50'lik politika faizi %20'ye indiği dönemde de sıkı para politikası devam edebilir, % 10'a indiğinde de devam edebilir. Dolayısıyla 2025'te de 2026'da da bu sıkı para politikası devam edecek. Oranlar düşse de biz düşündüğümüz kadar rahatlayamayacağız eğer mücadelede başarılı olursak. Ama enflasyonun kontrol altına alınmadığı, durduğu bir yerdeki faiz indiriminden, yani bizim bir önce yaptığımız gibi enflasyon çıkarken yapılan faiz indiriminden bahsetmiyorum. O bir sıkılaşma değildi. O faiz indirimi parasal bollaşmaydı. Ve bedelini de zaten hem kurlarda hem enflasyonda ödedik.
Ben hakiki manada enflasyon kontrol altına alındıkça onu takip eden bir indirimden bahsettiğim için benim beklediğim faiz indirimleri sıkılaşmayla çelişmeyen faiz indirimi ve sağlıklı olan bir faiz indirimi. Dolayısıyla enflasyon düştükçe faizin düşmesi kısmı çok önemli. Bu konuda faizi indirip enflasyonun düşmesini bekleme hatasına düşmediğimiz sürece ben sıkı para politikasının devam edeceğini düşünüyorum.
- 2025 için Hakan Bey ortalama enflasyon aralığı tahmininiz nedir orada?
Yıl sonunda %24-26 bandındaki bir enflasyonun ulaşılabilir bir enflasyon olduğunu düşünüyorum, Aylık enflasyonda geldiğimiz noktaya ve muhtemelen önümüzdeki yıl gelecek enflasyon verilerine bakınca 24-26 aralığındaki bir enflasyonun gerçekçi ve bugüne kadar yaptıklarımızı 2025 yılında tekrarlamamız durumunda olabilecek bir enflasyon olduğunu düşünüyorum. O zaman 2025’te yıllık ortalaması 36 civarına gelir.
- Para politikasında kademeli olmayan değişim bekliyor musunuz?
Beklemiyorum. Yani para politikasında her ay enflasyonu görüp enflasyondaki düşüşe ve yıllık enflasyonda gelinen noktaya göre onu takip eden bir indirim. Ama hep de pozitif tarafta kalan, reel olarak pozitif faiz verdiğimiz bir indirimden bahsediyorum.
- Swap limitlerinin kademeli olarak açılması senaryosunda net faiz marjında iyileşme bekler misiniz?
Aslında net faiz marjımızdaki iyileşmeden ziyade kur hareketini belirleyecek olan ve içerideki gene bizim borçlanma maliyetlerimizi etkileyecek bir unsur olur. Ama böyle bir dengelenme sürecinde risklerimizi de kırılganlıklarımızı da arttıracağı için ilk aşamada tercih edilmeyeceğini düşünüyorum. Biraz daha bu enflasyon kontrol altına alındıktan, belki o korkular azaldıktan sonra swap limitleri arttırılabilir. Yoksa o sıcak bir para ve o sıcak paraya kapıyı açtığınız zaman çıkışını da göze almanız gerekiyor. O çıkışı göze alabileceğimiz rezerv seviyelerine henüz gelmediğimizi düşünüyorum.
İş Bankası GM Hakan Aran'dan asgari ücret açıklaması: Yük hafifletilmeli
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran faiz indirimi için tarih verdi
TSKB'nin yeni Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Aran oldu
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.