Hayatla hesaplaşmanın müthiş romanı
Kitapseverleri yeni bir heyecanla buluşturan müthiş bir roman… İkbal Bayrak’ın kaleminden “Masal Bitti”
“Masal Bitti, beyhude hüzünlenmelerin değil, ayakta kalmanın, direnmenin, yaşamaktan sevinç duymanın kılavuz kitabı…” diye anlatıyor duygularını Selim İleri. “Yaşamımızı belirleyen nedir? Aşk mı, özgürlük mü, iyilik mi, başarı mı, huzur mu? Neyin peşinde koşarız hayatımız boyunca?” diye soruyor Ahmet Ümit önce. Sonra devam ediyor: "İkbal Bayrak bu soruların üzerine kurmuş hayatla hesaplaşmasını...”
Türk edebiyatının iki ünlü, iki usta ismi böyle yorumluyor “Masal Bitti”yi. Okurları, İkbal Bayrak’ın bu müthiş romanıyla buluşmaya çağırıyor. İkbal Bayrak ise bakın neler söylüyor:
İNSANLARIN ACILARINA DUYARLILIK
Beni bu kitabın ilk adımını atmaya iten şu üç tutkum oldu: Sevgiye olan düşkünlüğüm, bilgiye ve araştırmaya olan merakım ve insanların acılarına olan duyarlılığım.
Şu son birkaç yılda fark ettim ki kiminle sohbet etsem herkes mutsuzdu. En mutlu görüneni dahi, arkadaşlığımız dostluk kademesine geçtiği anda itiraf ediyordu mutsuz olduğunu. “Seni ne mutlu ederdi şu anda?” diye sorduğumda, cevap gelmiyordu kimseden.
Çok mutsuz olduğum bir anda kendime sordum aynı soruyu. Canınızı sıkmak istemediğim için kısaca belirteyim; o anki mutsuzluğumun sebebi henüz geçirmiş olduğum kanser ameliyatıydı. “Beni ölümle burun buruna getirdi, ama geçti gitti ve yeniden doğdum. Hayata dört elle sarılmam ve çok mutlu olmam gerekiyor bundan sonra,” diyor, fakat bir türlü sorduğum soruya cevap veremiyordum. “Bir de, ‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ diye sorulduğunda hiç düşünmeden cevap veren içimdeki küçük kıza sorayım bunu, bakalım o ne diyecek?” dedim. Sordum, fakat her şeye bir cevabı olan o küçük kızdan ses seda yoktu. Bu mümkün değildi. Çünkü o konuşmayı çok severdi. Durmaksızın saatlerce konuşurdu. Acaba bir şeyler söylüyordu da, ben duyamıyor olabilir miydim? Evet, evet durum buydu. O kadar eskilerde bırakmış, o kadar uzaklaşmıştım ki ondan, duyamıyordum sesini artık. Peki neden? Bir sebebi olmalıydı…
İşte tüm bu sorgular beni, “insan davranışlarını anlamaya ve açıklamaya çalışan” bilim dalına yani psikolojiye yönlendirdi.
İçimdeki küçük kızı aramaya koyulduğum bu yolculukta ilk adımı atmam gereken cadde, psikoloji deyince akla gelen ilk isim olan Freud oldu. Ve burada ilk karşıma çıkan adres “bilinçdışı”ydı.
Çünkü psikoanalitik kuramın kurucusu olan Sigmund Freud, yetişkinlerin ruhsal sorunlarının kaynağını burada aramıştı. Peki, neydi bu bilinçdışı? Bunu size Freud’un Bilinçdışı (1915) isimli çalışmasından bir alıntıylaözetleyeyim: “Herkesin farkında olduğu duygu ve düşünceler zihnin bilinç denilen yüzeyinde oluşurlar. Bilinçdışı olan ama biraz çaba sarf edilirse bilince kabul edilebilecek düşünceler ve duygular bilinç öncesi denilen bölgede oluşurlar.”
Bu cadde birçok sokakla kesişiyordu. Fakat benim en çok ilgimi çeken sokaklar, insanların çocukluktan yetişkinliğe psikolojik gelişimlerini inceleyen Jean Piaget, Erik Erikson ve John Bowlby oldu. Çünkü bugün sesini duyamadığım o küçük kız, nihayetinde bir çocuktu. Onun gelişim aşamalarını öğrenmek de beni ona bir adım daha yaklaştıracaktı.
Bu yolda bir gün tesadüfen karşılaştığım harika bir kadın, bambaşka bir sorgulamaya götürdü beni. Bu kadın, psikanalist Clarissa P. Estes. Beni onunla tanıştıran ise, her kadının ölmeden önce mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm şaheseri Kurtlarla Koşan Kadınlar. Neyi mi sorguluyordum bu kez? Söyleyeyim: “Bundan yıllar önce, uzak ülkelerin birinde…” diye başlayarak tarihin derinliklerinde kalmış, masumane hikâyeler olarak algıladığımız masalları.
Tekrar bir göz atınca etrafımdaki tüm mutsuzların hayat hikâyelerine, herkesin birer veya birkaç masalı kendi hayatlarında yaşatmaya çalıştığını fark ettim. Kimimiz kendimizi Külkedisi zannediyorduk, kimimiz Uyuyan Güzel, kimimiz Pamuk Prenses, kimimiz Rapunzel…
Ve sorgulamam yeni bir boyut kazanmıştı; hayatlarımıza uyarlamamız beklenen şeyler, masallardaki gizli mesajlarla bilinçdışımıza kodlanmıştı. Ve bize düşen de bilinçdışından gelen çağrışımlarla, anne babalarımızın davranış ve tutumlarını belgeler nitelikte olan masalları yaşamak ve yaşatmak oluyordu…
Bir gün ,“Peki, masallar dışında nesilden nesile aktarılarak yaşatılmaya çalışılan başka şeyler de var mı acaba?” diye düşünürken, sorum henüz bitmeden, adı üstünde cevap belirmişti kafamda: Atasözleri! Hani yapılması veya yapılmaması istenen bir şeyin ciltlerce kitapla zor anlatılabilecek gerekçesini birkaç kelimeyle özetleyen sözler…
Dört yıldır devam ettiğim sorgulamalarım ve araştırmalarım sırasında, geçen yıl bir akşam, töre cinayetine kurban giden gencecik bir kızcağızın haberini dinleyip ağlarken cevap geldi içimdeki küçük kızdan: “YAZMAK!” dedi.
Daima naif bir edebiyat sevdalısıydım, fakat yazmayı hiç denememiştim. Aldım kalemi elime. Önce kelimeler. Sonra ilk satır. Ve kıtalar. “Siyah Gelinlik” isimli bir şarkı sözü çıkmıştı ortaya. İşte bu ilk yazı deneyimim, birkaç ay sonra katıldığı 2012 Kuşadası Altın Güvercin Yarışmasında birincilik ödülünü aldı.
Gündüzleri çok severek yaptığım bir işim vardı ve geceleri de büyük bir keyifle şarkı sözleri yazmaya başlamıştım. Yazarken bir baktım ki yazmaya âşık olmuşum. Onsuz yapamaz olmuşum. Akşam dışarıdaysam, “Artık eve gitsem de yazsam,” der olmuşum.
Ve Goethe’nin yaşama dair birkaç sözü, “Okunmamış bir kitap var bende,” dedirtti bana.
“Anlatacak bir şey varsa yarınlara
Okunmamış bir kitap
Söylenmemiş bir söz
Yapılmamış bir resim gibi
‘Sevgi’ üstüne ‘barış’ üstüne ‘kardeşlik’ üstüne
Durma kardeşim…”
Yıllardır yaptığım bu yolculukta öğrendiklerimi kurgusal bir çalışmayla paylaşmaya karar verdim ve bir yıllık bir yazım süreci sonunda Masal Bitti çıktı ortaya.
Her şey bir adımla başladı ve sanırım biraz da anlatasım vardı…
Minnetim, beni önce benle, sonra sizle buluşturan kaleme…
Dileğim herkesin içindeki çocuğun sesini duyabilmesi. Duyamayanlarabu kitapla ufacık bir yardımım olursa, ne mutlu bana…
NOT: MASAL BİTTİ, İkbal Bayrak, Alfa Yayınları, 15 TL, Tüm kitap evleri ve internet üzerinden satışa sunulmakta.