Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...
Hisse | Fiyat | Değişim(%) | Piyasa Değeri |
---|
E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.
FINANSGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ
Gelişmekte olan ülkelere batılı ekonomistlerden yeni bir tavsiye var: Başarılı ihracat temelli büyüme modellerinizin sonu geldi, bir alternatif bulun. Eğer gelişmiş ekonomilerdeki ülkeler de bu adımı izlerse sonuç belli: Açık pazarlar olmadan, gelişmekte olan ekonomilerin potansiyelleri azalır.
Tarihi düşünün. Bu yeni ihracat karamsarlığı, elbette yeni değil. 1960’larda Raúl Prebisch ve Hans Singer ithalat ikamesi aracılığıyla, sanayileşmeyi savunmak için buna başvurdu. İkili gelişmekte olan ülkelerin tüketim malları üretmeye eğilimli olduğunu söyledi ve tükettim mallarının fiyatlarının kaçınılmaz olarak düşeceğini öne sürdü. Bu yüzden de ikili ihracat temelli bir büyüme stratejisinin çalışmayacağını iddia etti. Birçok gelişmekte olan ülke sonuç olarak iç pazarlarına yöneldiler ve böylelikle batının daha da gerisinde kaldılar.
Bu esnada, Asya kaplanları Singapur, Hong Kong, Tayvan ve Kore, bu popüler kanaati görmezden geldi ve ihracata yöneldi. Başarılı olduklarında, Çin onları takip etti ve ihracat sayesinde, yalnızca bir jenerasyonluk sürede az gelişmişlik düzeyinden süper güç seviyesine çıkardı. 1980’lerin sonundaki ‘hiper’ küreselleşme, gelişmekte olan ülkeler için altın yılların başlangıcı oldu. Yüzyıllardır ilk kez daha fakir ülkeler, gelişmiş ülkelere yaklaştı.
Bu tarihi gelişim şimdi tehdit altında. Çin’in başarısı, küreselleşmeye karşı popülist bir başkaldırı doğurdu. Böylelikle batının entelektüelleri gelişmiş dünyanın açık pazarlar için siyasi kapasitesinin dolduğu kanısına vardı. Şimdi gelişmekte olan ülkelerin bu iddiayı kabul etmeleri isteniyor.
Ancak, Arvind Subramanian’ın Financial Times’da yayınlanan yazısına göre, gelişmekte olan ülkelerin ihracat karamsarlığına kapılmaması için üç sebep var. Birincisi, küreselleşmenin sonuyla ilgili yazılanların çoğu oldukça abartılı. Dünyada tüketim mallarının ihracatı 2008 finansal krizi öncesindeki %25’lik seviyesinden, %21’e geriledi. Ancak hizmetin küresel ihracatı yükselişine devam ediyor ve küresel gayrisafi yurtiçi hasılanın %7’sini oluşturuyor.
Korona virüs hizmet ihracatının büyümesini hızlandırabilir. Ne de olsa pandemi kuralları uzaktan yapılan aktiviteleri destekliyor. Fiziki mağazalar yerini e-ticarete bırakıyor, bu sistemlerin altyapı tasarımları da gelişmekte olan ülkeler tarafından yapılabiliyor. Benzer bir şekilde, batılı şirketler çalışanlarının kalıcı olarak evden çalışmasına izin verirse, çalışanlar kolayca ve daha az maliyetle, gelişmekte olan ülkelerden çalışabilirler.
Küresel üretim ihracatları durgunluğuna devam etse de, pazar paylarını arttırdıkları sürece, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun ihracatı hızla büyümeye devam ediyor. Bu oldukça uygulanabilir: Çin’de çalışanlara verilen ücretler, ülke zenginleştikçe artıyor. Bu da düşük vasıflı işgücündeki rekabetini kaybetmesine neden oluyor. Şimdiden Çin’in küresel düşük vasıflı işgücü ihracatındaki payı azaldı ve diğer ihracatçılar bu boşluğu dolduruyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler için ne kadar alan tanınacak? Shoumitro Chatterjee ve Arvind Subramanian, yakın zamanda Çin’in hala, tekstil, giyim, deri ve ayakkabı gibi ürünlerde “düşük vasıflı ürünlerin” ihracatında önde olduğunu söyledi. Bunun göstergelerinden bir tanesiyse Çin’in gelişmekte olan ülkeler arasında bu ürünlerin ithalatındaki payı (%45) ile gelişmekte olan ülkeler arasında vasıfsız işgücü piyasasındaki payı (%25) arasındaki fark.
Çin jeopolitik nedenlerle bazı alanlardan feragat etmeye devam edecek. Çok uluslu şirketler yavaş yavaş ülkeyi terk ediyorlar. Bunun nedeni de bu şirketlerin, ticaret ortakları tarafından izole edilme korkusu. Bir tüketici olarak Çin, düşük vasıflı tüketim ürünleri için de büyük bir pazar olabilir. Sonuç olarak daha yoksul ülkelere, batının Çin’e yaptığını yapabilir: Ürünleri için hazır bir pazar sunmak. Bu elbette Pekin’in daha az korumacı olmasını gerektirir.
Bu faktörlerden herhangi birinin daha yoksul ülkeleri ihracatta başarıya götürme garantisi yok. Bu ülkeler yine de şirketlerin küresel pazarlarda etkin olarak rekabet edebilmesi için gerekli koşulları yaratmak zorundalar. Ancak fırsatlar mevcut.
Batılı ekonomistler, akademisyenler ve siyasiler bu fırsatları canlı tutmalı ve kendi ülkelerini açık pazarları ayakta tutmak için zorlamalı. Korumacılıktan vazgeçip, Çin’i doğru bir noktaya yönlendirmeliler. Sonuç olarak, batılı entelektüeller pragmatik teslimiyet kisvesi altında, bu ihracat karamsarlığının savunucusu olmamalı. Eğer bu görev ihmal edilirse, dünyanın daha yoksul kesimleri için trajik sonuçları olacak.
Dünya Bankası Başekonomisti’nden finans krizi uyarısı
Finansingundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.finansingundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.finansingundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.