Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Küresel
finans krizi sırasında yüzlerce
banka borçlarını ödeyemez hale geldi ama o dönemde bizim bankalarımız devletten bir kuruş bile yardım almaksızın ayakta kalabildi.Bütün bunun sağlanabilmesi için güçlü ve şeffaf olmamız gerekiyor" dedi.
Şimşek, "Geleceğin Şehirleri Forumu'nda: New York'tan İstanbul'a Mega Şehirler ve Finansal Merkezler Paneli"nde yaptığı konuşmada, finansal merkez olmanın önemine işaret etti.
İstanbul için küresel bir rol peşinde olduklarını anlatan Şimşek, gelişmek için hükümetlerin yatırıma, işletmelerin de fonlara ihtiyaç duyduklarını belirtti.
Şimşek, bunun için de iyi işleyen finansal ve sermaye piyasalarının çok önemli olduğunu vurgulayarak, "Ancak, sermaye piyasalarını derinleştirmek suretiyle bunu yaparken iddialı planlarınız da olmalı. Çünkü bu ikisi beraber gidiyor. Biz İstanbul'un bölgesel yerine küresel bir
finans merkezi olması için geçen yıl yol haritasına başladık. Bu fikir ilk aklımıza geldiğinde, İstanbul 80 küresel
Finans aktörü arasında 78. sıradaydı ama daha sonra 47. sıraya yükseldi. Bu bir şeyleri doğru yaptığımız anlamına gelir" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de birçok şirket bulunduğunu ancak finansal sektöre bankacılık sektörünün hakim olduğuna dikkati çeken Şimşek, "Finansal sektörün yüzde 80'i, hatta yüzde 90'ı bankalar tarafından yönetiliyor ki bu doğru değil. Türk şirketlerinin de sermaye piyasalarına erişimleri olabilmeli. Bunlar ister borsada kote olsun ister kurumsal tahvilleri ihraç ediyor olsun veya olmasın. Aynı zamanda Türk insanının da tasarruf yapmaya ihtiyacı var çünkü bizde tasarruf oranları çok düşük. O nedenle de Bireysel Emeklilik Sistemi'ni (BES) başlattık. Dolayısıyla bütün bu gelişim büyük bir paketin parçası. Bir yandan tasarrufları artırmaya çalışıyoruz. Bunun için de iyi işleyen sermaye piyasası ve güvenilir finansal piyasamız olsun istiyoruz" ifadelerini kullandı.
"Bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesi son derece önemli"
Bakan Şimşek, küresel finans krizi döneminde, finansal merkezlerin karşı karşıya kaldıkları zorlukların kısmen düzen eksikliğinden, etkin veya güçlü düzenleyici kurumlar olmamasından kaynaklandığını dile getirerek, kendilerinin de bu geçmişten ders aldıklarını söyledi.
Finansal kriz döneminden beri özellikle de bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesinin son derece önemli konular haline geldiğine dikkati çeken Şimşek, şunları kaydetti:
"Küresel finans krizi sırasında yüzlerce
banka borçlarını ödeyemez hale geldi ama o dönemde bizim bankalarımız devletten bir kuruş bile yardım almaksızın ayakta kalabildiler. Bütün bunun sağlanabilmesi için güçlü ve şeffaf olmamız gerekiyor. Önümüzde daha uzun bir yol var. Batı'da ve Asya'da gayet iyi çalışan küresel finans merkezleri var.
Türk ekonomisi çok dinamik. Dolayısıyla Avrupa'nın en ileri 3 ekonomisi ve dünyanın da en ileri 10 ekonomisi arasına gireceğimizi düşünüyoruz önümüzdeki 10-20 yıl içinde. Bu nedenle bir merkeze ihtiyacımız var. Sermaye piyasalarını derinleştirmemiz gerekiyor. Finansal piyasaları daha iyi geliştirmemiz gerekiyor ki 2050 yılına geldiğimizde Türkiye hedefine ulaşabilsin ve biz doğru yoldayız."
"Vergiler konusunda bu tür özel bölgeler yaratmak Türkiye'de çok yardımcı olmaz"
Türkiye'de kurumlar vergisinin yüzde 20, gelir vergisinin ise Avrupa'daki vergilere göre en düşük seviyede olduğunu dile getiren Şimşek, vergi oranlarında revizyonun şu an için gerekli görülmediği kaydetti.
Bir soru üzerine Türkiye'nin tek bir vergisiz alan oluşturmak yerine vergilerin tümündeki oranları aşağı çekme yönünde bir yaklaşımı bulunduğunu anımsatan Şimşek, "Aslında yeni yatırımlar için çok güçlü teşviklerimiz var. Türkiye'deki firmaların gelişmesine imkan tanımak için bunu yapıyoruz. Ama tüketiciler, bireyler açısından baktığımızda vergiler konusunda bu tür özel bölgeler yaratmak Türkiye'de çok yardımcı olmaz, çok faydalı olmaz diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
"Yönetimimiz sırasında hiçbir bankayı kurtarmak zorunda kalmadık"
Türkiye'de finansal piyasalarının son yıllarda başarılı bir grafik sergilediğine dikkati çeken Şimşek, bankaların aynı zamanda halk nezdinde pozitif bir algıya kavuştuğunu da belirtti.
Mehmet Şimşek, şunları kaydetti:
"Finansal piyasalar, bankalar denildiğinde sokaktaki adamın algısı batıdaki kadar zayıf veya eksik değil. Çünkü batıda çok önemli paralar kaybedildi. Vergi mükelleflerinin parası bankaların kurtarılması için muazzam miktarlarda ödenmek zorunda kalındı. Bir şekilde bankalar şeytanlaştırıldılar neredeyse şeytan gibi görüldüler. Herhangi bir
Banka iflası yaşamadık. Bizim yönetimimiz sırasında hiçbir bankayı kurtarmak zorunda kalmadık. Onun için de bankacılarla normal vatandaş arasında bir nefret ilişkisi doğmadı."
Bankacılıkla ilgili çeşitli algılara değinen Şimşek, "Şöyle bir algılama var, sanki işlerin iyi gittiği zamanlarda bankalar müşterilerin yani şirketlerin peşinden koşuyor. Ama olaylar birazcık zorlaştığı vakit müşterileri bir limon gibi sıkmaya başlıyorlar. Genel algı böyle. Dolayısıyla benim hükümetimin bazı üyeleri, vatandaşlarımızdan gelen tepkileri dikkate alıp bu konuları ön plana çıkabiliyor. Bu da normal bir şeydir" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de hükümetin finansal sistemin sağlıklı olmasına büyük önem verdiğini belirten Şimşek, bu nedenle son 10 yılda başta bankacılık sektörü olmak üzere finans sektörünün genelinde önemli bir ivme yakaladığını söyledi.
Bankacılığın karlılığının ekonomiler için olumsuz yönde değerlendirilecek bir konu olmadığını dile getiren Şimşek, "Bankaların kazançları iyiyse o zaman vergi mükelleflerinin yani şirketlerin de fırsatları artmış olur. Finansal açıdan, hizmetler açısından, özellikle KOBİ'lere verilecek krediler açısından" ifadelerini kullandı.