Financial Times, Türkiye, Hindistan ve Brezilya örnekleri ile, gelişen ülke merkez bankalarının bağımsızlığına ilişkin tartışmaları inceledi. Gazetenin değerlendirmesi şöyle;
Geçen hafta, Maliye Bakanı Arun Jaitley'in Hindistan Merkez Bankası üzerinde hükümetin kontrolüne ilişkin bir uzlaşma işareti verdiğinde, Hindistan'ın para politikasını kimin belirleyeceğine ilişkin mücadelede yeni bir bölümün açıldığına tanıklık etti. Bu durum, gelişen ülkelerde merkez bankacılığınq ilişkin tartışmaların nasıl oldukça farklı yürüdüğünün altını çizdi ve bu tartışmaların gelişmiş ülkelerdekine göre daha çok başlarda olduğunu gösterdi. Gelişmiş ekonomilerde bitmiş görünen konular gelişen ülkelerde halen tartışılıyor.
1990'lar ve 2000'ler boyunca, gelişmiş ekonomilerde genellikle uygulanan model, tek enstrüman (faiz), tek hedef (sayısal enflasyon hedefi) düzenlemesiydi. Hedefler genellikle hükümetler tarafından belirleniyor ve işlevsel olarak bağımsız merkez bankaları bu hedefleri tutturma ile görevlendiriliyordu.
1992 yılında bir hedef belirleyen ve 1997'de bağımsızlığını kazanan İngiltere Merkez Bankası bu modeli yalnızca gelişen ekonomilere değil tüm dünyaya güçlü bir şekilde yaydı. Avrupa Merkez Bankası 1999'da euroyu kullanıma soktuğu zaman, Bundesbank'tan kopyaladığı para arzı göstergelerinin yanı sıra, bir enflasyon hedefi belirledi. Bağımsız Fed, 1977'den sonra (tam istihdamın yanı sıra) bir "fiyat istikrarı" hedefi belirledi ve 2012 yılında yarı resmi olarak bunu rakamlandırdı ve kişisel tüketim deflatörü için yüzde 2 hedef koydu.
Bu modelin sınırlamaları küresel
finans krizi sırasında ortaya çıktı. Uzun süreli düşük ve istikrarlı enflasyonun, büyük çaplı finansal dengesizlikleri ve varlık balonlarının oluşmasını engelleyemediği görüldü. Ondan sonra, ekonominin finansal regülasyon yoluyla kontrolü için makroihtiyati araçlarının geliştirilmeye çalışılmasıyla da birlikte, ABD, Avrupa ve Japonya'da merkez bankaları, büyümeyi güçlendirmek ve deflasyon tehlikesinden kaçınmaya çalışmak için, faizi parasal genişleme ile desteklemek zorunda kaldı.
Tersine, gelişen piyasaların çoğu bu yolu daha yeni izlemek zorunda kaldı. En büyük ekonomilerin bazıları halen, enflasyon hedefine sahip bağımsız merkez bankası modeli konusunda tartışmlara sahne oluyor. (Bazıları ayrıca katı enflasyon hedeflemesi ile uyumlu olmayan, resmi ya da gayrıresmi, belli bir dereceye kadar kur yönetimini de uyguluyor). Ve deflasyona ilişkin endişelenmekten oldukça uzakta, bazı büyük gelişen ülke merkez bankaları halen fiyat artışlarını aşağıda tutma konusunda güvenilirliklerini kazanmada zorluk çekiyor.
Şu anda en sorunlu büyük ekonomilerinden ikisinin, Brezilya ve Türkiye'de, merkez bankası bağımsızlığının göreceli olarak yeni ve tartışmaya açık olması muhtemelen tesadüf değil. Enflasyon hedefleri olmasına rağmern, her iki ülke eğrinin dolukça gerisinde kalmış durumda. Zira bu ülkeler sürekli hedeflerini tutturamazken, ekonomileri resesyona doğru yönelse bile fiyat artışlarını (ve paralarının değer kayıplarını) dizginlemek için para politikasının sıkılaştırmak durumunda. Bu ülkeler şimdi, ABD ile
faiz farkının azalmasının kendi para birimlerini daha da düşüreceği ve daha fazla enflasyon ithal edecekleri endişesi ile, sinirli bir şekilde Fed'i izliyor.
Türkiye'nin merkez bankasına para politikası üzerinde kontrol, ülkeyi sıkıntıya sokan ve IMF'ten kurtarma talep etmeye yönelten borç ve döviz krizine yönelik politika tepkisinin bir parçası olarak, 2001'de verildi. Ancak bu konum, tek enstrüman, tek hedef modelinin uzağında kaldı. Türkiye'de para politikası, IMF tarafından "çoklu politika hedefleri için çoklu faizle çoklu kanallar yoluyla likidite sağlama" olarakk adlandırılan tuhaf bir sistem yoluyla işliyor.
Merkez Bankası bağımsızlığına saygı kültürü henüz kök salmadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyuna açık bir şekilde, Merkez Bankasına tekrar tekrar faizi düşürme çağrısında bulundu ve Merkez Bankası Başkanı’nı suçlayıcı ıifadeler kullandı.
Brezilya'da, merkez bankası halen maliye bakanlığının bir parçası ve merkez bankasının başkanı devlet başkanına karşı sorumlu. Bankanın guvernörleri de devlet başkanı tarafından atanıyorlar ve belirli bir görev süreleri yok. Geçen Ekim'deki seçimlerde, Brezilya Sosyalist Partisi adayı Marina Silva, merkez bankasının seçim yılında, Develt Başkanı Dilma Rousseff'in siyasi baskılarından dolayı, enflasyonu kontrol etmek için fazla birşey yapmadığını güçlü bir şekilde vurguladı.
Merkes sağ adayı Aécio Neves tarafından da dile getirilen bu ithamlar, Bayan Silva'nın Bayan Rousseff'in yönetimini adam kayırma, siyasileştirme ve yetersizlik ile daha geniş anlamda suçlamasının bir parçasıydı. Pek görülmeyen bir şekilde, pra politikası yönetimi seçim kampanyalarında geniş bir şekilde tartışıldı. Bayan Rousseff'in partisi, daha önce benzeri olmayan bir şekilde, merkez bankacıların Brezilya halkını yoksullaştırmak için gizli entrikalar içinde olduğu yolunda komplo teorilerine yer veren siyasi reklamlar yayınladı.
Hindistan'a gelindiğinde, doğru yönde ilerleyen ve merkez bankasının enflasyon hedefini belirlemesine izin veren hükümet, maliye bakanlığı temsilcilerinin merkez bankası politika komitesinde çoğunluğu oluşturacağını duyurarak bu doğru adımlarını önemli ölçüde zayıflattı.
Geleneksel olarak, Hindistan Merkez Bankası, doğrudan kontroller ve regülasyona yönelik güçler ve bunların yanında faizler ve bunlarla ulaşılacak çoklu hedeflerle birlikte, oldukça geniş bir enstruman yelpazesine sahipti.
Banka ayrıca, 2013 yılında göreve gelen Raghuram Rajan'ın başkanlığında enflasyon hedefi belirledi.
Rajan, faizi hızlı ve göslemcilerin büyük bölümünün beklediğinden daha hızlı artırarak, enflasyon üzerinde odaklanan ileriye dönük politikanın yararlarını zaten daha önceden gösterdi. Küresel petrol fiyatlarındaki çöküşün yardımıyla, Hindistan Merkez Bankası düşük enflasyon ve kritik önemdeki istikrarlı enflasyon bekleyişleri ile ödüllendirildi. Buna bağlı olarak,
banka faiz indirimlerine gidebildi ve bir sonraki hareketi, Fed ne yaparsa yapsın muhtemelen
Faiz indirimi şeklinde olacak.
Tüm kararları başkanın üzerine yıkmak yerine bir para politikası kurulu oluşturmak önemli, ancak Hindistan'da hükümetin merkez bankasının bağımsızlığına müdahale etmekten kaçınması gerekiyor. Bağımsız bir merkez bankası tarafından enflasyon hedefinin belirlenmesi mükemmel bir durum değil, ama birçok gelişen ülkenin ihtiyaç duyduğu önemli bir adım. Gecikmiş ve siyasi olarak kısıtlanmış para politikasının maliyetleri belli. Hindistan, merkez bankalarının siyasilerce yönetilmemesi anlamında, Türkiye ve Brezilya'yı izlememe konusunda dikkatli olmalı.