Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Daha anlaşılabilir bir para politikası daha öngörülebilir bir yatırım ortamını da beraberinde getirecektir. Fed'in
faiz artımının oldukça kademeli bir şekilde gerçekleştirileceği yönündeki sinyallerinin Merkez Bankası'nın elini bir miktar rahatlatabileceğini düşünüyoruz" dedi.
Bali, 2015'teki faaliyet ortamının geçmiş dönemlerden farklı olarak bir dizi belirsizliği şekillendirdiğini söyledi.
Volatilitenin, Fed'in ilk
faiz artırım kararını ne zaman alacağına dair belirsizlikler ve Çin ekonomisindeki yavaşlamanın küresel büyümeyi olumsuz etkileyeceği yönündeki endişelerin yanı sıra içerideki siyasi gelişmelerin de etkisiyle 2015 boyunca yüksek seyrettiğini ifade eden Bali, "Makro ihtiyati politikalar çerçevesinde Türk bankacılık sektöründe kontrollü bir büyüme trendi gözledik, ancak finansal piyasalarda artan volatilite, karlılık ve sermaye yeterliliği oranlarında düşüşe neden oldu" dedi.
Sektörün günümüzde, global ve yerel finansal piyasalarda artan volatilite nedeniyle yükselen risklerle karşı karşıya olduğuna işaret eden Bali, bu durumun karlılık ve sermaye yeterliliğini baskıladığını söyledi.
Bali ayrıca, makro ihtiyati finansal istikrara yönelik tedbirlerin büyümede ivme kaybına yol açtığını belirterek, bu durumun da sektör açısından bir diğer olumsuzluk olduğunu dile getirdi.
Yurt içi ve yurt dışı belirsizliklerden kaynaklanan dalgalanmaların etkisinin yerel ve küresel piyasalarda yoğun hissedildiği 2015 yılında, TCMB'nin izlediği sıkı para politikası ile TL'nin kısa vadeli fonlama maliyetlerinin artan bir seyir izlediğini anlatan Bali, ticari bankaların ana kaynak kalemi olan TL mevduatta da
Faiz oranlarının oldukça yükseldiğini ifade etti.
Bali, şöyle devam etti:
"Karlılık ve sermaye yeterliliği oranlarının geldiği seviyeler, kredi fiyatlamalarında fonlama maliyetinin yanı sıra aracılık maliyetlerinin geçmişe kıyasla daha fazla dikkate alınmasına neden olurken, özellikle Türk lirası kaynakların kısa vadede yoğunlaşması likidite, vade ve faiz riski gibi unsurların da fiyatlamalara yansıtılması gereksinimini beraberinde getiriyor.
2016 yılına belirsizliklerin nispeten azaldığı koşullarla girdik. Ancak Fed'in faiz artırım kararından sonra gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye akımlarının seyri TCMB'nin sıkı para politikasını sürdürmesine neden olabilecektir. Yurt içi tasarrufların yeterli ölçüde artmaması halinde mevduat piyasasında hızlı bir rahatlama olamayacağı ve mevcut faiz seviyelerinin bir süre daha geçerliliğini koruyacağı değerlendirilmektedir. Bu çerçevede kredi faiz oranlarında aşağı yönlü bir hareketin, bankaların net faiz marjlarını ve özkaynak karlılıklarını belirli seviyelerde tutma zorunlulukları nedeniyle, ancak fonlama maliyetlerinde belirgin bir düşüş yaşanması durumunda gerçekleşebileceğini düşünüyoruz."
"Riskleri maliyet kontrolü, aktif kalitesi ve etkin fon yönetimi stratejilerimizle yöneteceğiz"
Adnan Bali, 2015'in yoğun şekilde yaşanan belirsizliklere rağmen yurt içi ekonomik aktivitenin ılımlı performans sergilemeyi başardığı bir yıl olduğunu söyledi.
Erken seçim kararıyla birlikte iki yıldan kısa bir zaman diliminde dördüncü kez seçime gidilmesinin de önceki dönemlere kıyasla kırılganlıkları artıran bir ortam yarattığını anlatan Bali, 2014 yılında büyümenin temel kaynağı olan net ihracatın geçen yılın dokuz ayında büyümeyi düşürücü yönde etkide bulunurken, iç talepteki toparlanma eğiliminin tüketim harcamalarında artışı beraberinde getirdiğini ifade etti.
Bali, bu gelişmeler doğrultusunda iç talep ağırlıklı bir büyüme kompozisyonu sergileyen Türkiye ekonomisinin 2015'te yüzde 3,5 civarında büyüyeceğini tahmin etti.
Dış denge tarafında, petrol fiyatlarının düşük seyrini sürdürmesi halinde cari açıktaki iyileşmenin sürmesini beklediklerini belirten Bali, Rusya ile son dönemde yaşanan gelişmelerin ticari ilişkiler üzerindeki etkisinin 2015'te sınırlı düzeyde kaldığını, muhtemel etkisinin bu yıldan itibaren görülebileceğini dile getirdi.
Bali, mali disiplinin 2015 yılında da Türkiye ekonomisinin güçlü yönünü oluşturduğunu belirterek, "Kamu maliyesindeki güçlü görünüm, Türkiye'nin gerektiğinde ekonomik aktiviteyi desteklemek açısından maliye politikasında yeterli manevra alanına sahip olduğuna işaret ediyor" dedi.
Seçimlerden sonra 2016 yılında ekonomik ve siyasi açıdan genel olarak istikrarın arttığı bir döneme girildiğine dikkati çeken Bali, finansal piyasalarda Türkiye'ye özgü risklerden kaynaklanabilecek aşırı dalgalanmalar yaşanma olasılılığının geçen yıla göre daha düşük göründüğünü vurguladı.
Yasal düzenlemelerin sermaye yeterliliği üzerindeki etkisi ve küresel piyasalarda ABD'nin faiz artırımları nedeniyle beklenenin üzerinde dalgalanma yaşanması gibi finansal risklerin yanı sıra artan jeopolitik risklerin 2016'da finansal performans ve bilançoları etkileyecek en önemli konu başlıkları olacağını kaydeden Bali, bu risklerin maliyet kontrolü, aktif kalitesi ve etkin fon yönetimi stratejileri ile yönetileceğini değerlendirdi.
"Daha anlaşılabilir bir para politikası daha öngörülebilir bir yatırım ortamını da beraberinde getirecek"
Küresel piyasalardaki oynaklıkların yurt içinde yaratabileceği riskleri bertaraf edebilmek amacıyla TCMB son yıllarda daha esnek bir para politikası izlediğini anlatan Bali, TCMB'ye geniş faiz koridorunun yarattığı belirsizlik aralığı içerisinde önemli bir hareket alanı sağlayan bu para politikası stratejisi sayesinde bankanın kazandığı manevra kabiliyetinin, fiyat istikrarına ve aynı zamanda finansal istikrara önemli katkıda bulunduğuna işaret etti.
Bali, ancak, çok araçlı ve amaçlı bir para politikası çerçevesinin oluşturulması neticesinde karmaşık ve girift bir yapının ortaya çıktığını, bu durum da özellikle yabancı yatırımcılar tarafından para politikasının anlaşılması açısından bir miktar güçlük yarattığını söyledi.
Merkez Bankası'nın esnek para politikası stratejisini ortaya koyduğu döneme bakıldığında, uluslararası piyasalarda gelişmekte olan ülkelerin lehine esen bir havanın hakim olduğunun altını çizen Bali, gelecek dönemde ise, Fed'in faiz artırımlarının bir sonucu olarak gelişmekte olan ülkelerin sermaye akımlarından son 10-15 yıllık dönemdeki kadar pay almasının mümkün görünmediğini dile getirdi.
Adnan Bali, bu nedenle, esnek bir para politikasından ziyade; sade, kolay anlaşılabilir ve piyasada etkileri doğrudan hissedilebilir bir para politikası stratejisine ihtiyaç duyduğunu belirtti.
Nitekim, geçen ay Fed'in 9 yıllık bir sürenin ardından 25 baz puanlık ilk faiz artırımını yapmasının akabinde TCMB'nin de para politikasında sadeleştirme adımlarına bu yıl başlayabileceğinin sinyalini verdiğini aktaran Bali, şöyle devam etti:
"Merkez Bankası'nın bu yönde atacağı kademeli adımlarla politika faiz oranının, halihazırda yüzde 7,5 olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranının yaklaşık 100 baz puan üzerinde seyreden ağırlıklı ortalama fonlama maliyetine yakınsamasının sağlanacağı anlaşılıyor. Bu gelişme ilk etapta faiz artırımı gibi görünse de bunu esasen TCMB'nin piyasaya sunduğu fonlamanın efektif maliyetinde değişiklik yaratmayacak bir hamle olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu çerçevede, daha anlaşılabilir bir para politikası daha öngörülebilir bir yatırım ortamını da beraberinde getirecektir.
Buna ilaveten, Fed'in faiz artımının oldukça kademeli bir şekilde gerçekleştirileceği yönündeki sinyallerinin TCMB'nin elini bir miktar rahatlatabileceğini düşünüyoruz. Bu süreçte, TCMB'nin belirttiği üzere ABD ile gelişmekte olan ülkelerin risk primleri arasındaki farkın yataya yakın tutulması suretiyle yurt içine yönelik risklerin asgari seviyeye indirilmesi söz konusu olacak. Fed'in orta vadede faiz artırımlarını hızlandırması halinde ise TCMB'nin daha sıkı bir para politikası duruşu sergileyebileceğini tahmin ediyoruz."
"Türkiye'nin pozitif ayrışabilmesi için yapısal reformlarda somut adımlar atılmalı"
Adnan Bali, bu yıl Fed'in olası faiz artırımlarının sermaye akımlarında meydana getireceği oynaklığın döviz kurları üzerinde de zaman zaman baskı yaratabileceğini, ancak siyasi belirsizliğin azalmasının ve TCMB'nin para politikasında atmayı planladığı adımların söz konusu baskıları bir miktar hafifletebileceğini değerlendirdi.
Jeopolitik risklerin ise parçası olunan coğrafyada önemli bir risk unsuru olarak ön planda olduğunu düşünmekle birlikte ekonomik aktivite üzerindeki etkisinin sınırlı düzeyde kalacağını tahmin eden Bali, son yıllarda TL'nin değer kaybetmesine ve ekonomik aktivite üzerindeki aşağı yönlü baskıların artmasına karşılık bankacılık sektörünün aktif kalitesini korumayı büyük ölçüde başardığına dikkati çekti.
Bali, bununla birlikte, TL'deki değer kaybının gecikmeli etkilerine ve kredi hacminin ılımlı büyümesine bağlı olarak varlık kalitesinde yaşanabilecek bozulmanın sınırlı ve yönetilebilir düzeyde kalacağını dile getirdi.
Son olarak mevcut küresel konjonktür de dikkate alındığında, Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışabilmesi için yapısal reformlar alanında somut adımların atılmasının önem taşıdığını ifade eden Bali, "Hükümet tarafından açıklanan ekonomik programda yapısal reformlara odaklanılmasını bu bakımdan önemsiyoruz" diye konuştu.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Rusya ile yaşanan gerginliğin uzun vadeye yayılması halinde ekonomi üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin varlık kalitesi açısından izlenmesi önem arz ediyor" dedi.
AA muhabirine, bankacılık sektörü ve İş Bankası'nın 2015 yılı gerçekleşmesi ve yeni yıla ilişkin beklentilerini paylaşan Bali, geçen yılın 9 ayında mevcut ekonomik koşullar altında karlılığın ve aktif kalitesinin korunmasının temel öncelik olmaya devam ettiğini söyledi.
Bali, karlılığın korunması amacıyla, seçici bir kredi büyümesi politikası izlediklerini belirterek, pasif yönetiminde de maliyet odaklı bir yaklaşım ortaya koyduklarını ifade etti.
Geçen yıl içinde kredi büyümesinde görülen yavaşlamanın da etkisiyle, takipteki krediler oranında sınırlı bir artış meydana geldiğini, diğer taraftan söz konusu oranın 2015 eylül ayı itibarıyla yüzde 1,7 düzeyinde oluşarak sektör ortalamasının oldukça altındaki seyrini sürdürdüğünü kaydeden Bali, sermaye yeterliliği, karlılık ve aktif kalitesinin korunmasının yeni yılın ana gündemi olacağını dile getirdi.
Bali, büyümeye ilişkin stratejilerini, bu hedeflerine paralel bir şekilde belirleyeceklerini aktardı.
Basel III uyum çalışmaları kapsamındaki yeni düzenlemeler ile sermaye yeterliliği ve sermaye planlamasının 2016'da öncelikli gündem maddeleri arasında yer alacağına dikkati çeken Bali, şöyle devam etti:
"Sektör genelinde 2016 yılında kredilerde dengeli bir büyüme trendinin sürmesini öngörüyoruz. İş Bankası olarak biz de buna paralel bir büyüme performansı ile sektördeki pozisyonumuzu korumayı hedefliyoruz. Ekonominin uzun vadeli gelişimini destekleyecek alanlara finansman sağlamayı sürdürmek ve bunu yaparken aktif kalitemizi korumaya devam etmek yönünde iki temel hedefimiz bulunuyor. Mevduat tarafında ise piyasa koşullarını gözeterek büyümeyi ve yaygın fonlama tabanımızı daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Böylelikle mevduatın krediye dönüşümü anlamında bir dengelenme yılı söz konusu olacak. Bankacılık açısından potansiyel barındıran yerlerde şube açma çalışmalarını sürdüreceğiz. Bu kapsamda 2016'da 10 civarında yeni şube açmayı ve yaklaşık 800 kişiye yeni istihdam yaratmayı planlıyoruz."
"Son yıllarda sektörünün aktif kalitesi güçlü bir performans sergiliyor"
Adnan Bali, son yıllarda TL'nin değer kaybetmesine ve ekonomik aktivite üzerindeki aşağı yönlü baskıların artmasına karşılık bankacılık sektörü aktif kalitesinin güçlü bir performans sergilediğini dikkati çekti.
Takipteki alacaklar oranının 2014 sonunda yüzde 2,85 düzeyinde iken, geçen yılın ekim sonu itibarıyla sınırlı bir artışla yüzde 3,01 seviyesinde gerçekleştiği bilgisini veren Bali, "TL'deki değer kaybının gecikmeli etkilerine ve kredi hacminin ılımlı büyümesine bağlı olarak varlık kalitesinde önümüzdeki dönemde yaşanabilecek bozulmanın sınırlı ve yönetilebilir düzeyde kalacağını tahmin ediyoruz. Bu durum ilgili mevcut yasal çerçeveden de destek buluyor" diye konuştu.
Bali, döviz kredisi kullanımına ilişkin yasal düzenlemeler doğrultusunda firmaların döviz pozisyon açığının, genel olarak ihracatçı şirketlerden ve faaliyet alanını çeşitlendirmiş büyük ölçekli kurumsal firmalardan kaynaklandığını söyledi.
Bu durumum döviz kurundaki olası dalgalanmalara karşı firmaların dayanıklılığını artırdığını ifade eden Bali, döviz açığı bulunan firmalardan sınırlı sayıda firmanın ihracat geliri bulunmadığını ancak, bu firmaların büyük bir kısmının da dövize dayalı gelirleri olduğunun bilindiğini dile getirdi.
Bali, dolayısıyla, döviz kurunda yaşanabilecek dalgalanmaların bazı firmaları olumsuz etkilemesinin muhtemel görülmekle birlikte, yabancı para borcu olan firmaların çoğunluğunun döviz gelirine veya dövize dayalı gelire sahip olmasının bu durumun reel sektör firmalarının bilançolarında ve ödeme güçlerinde sistemik bir soruna neden olmayacağına işaret ettiğini kaydetti.
Diğer taraftan, Rusya ile yaşanan gerginliğin uzun vadeye yayılması halinde ekonomi üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerin de varlık kalitesi açısından izlenmesinin önem arz ettiğini belirten Bali, tüketici kredileri, ticari ve KOBİ kredilerindeki son durum hakkında bilgi verdi.
Bali, Türkiye'de ekonomik kalkınma ve gelişmenin, istikrarının korunabilmesi için kredilendirme süreçlerinin doğru kişiye, doğru zamanda, doğru orandaki krediyi kullandıracak şekilde kurgulanması gerektiğini vurguladı.
Bu doğrultuda, İş Bankası olarak kredi portföylerini sorunsuz büyütmelerine önem verdiklerinin altını çizen Bali, "Sektörde takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı Eylül 2015 itibariyle yüzde 2,8 olarak gerçekleşmişken, bankamızda bu oran yüzde 1,7'de kalmıştır. KOBİ kredilerindeki takip oranımız ise yüzde 2,4 olup, yüzde 3,5 olarak gerçekleşen sektör ortalamasının yine oldukça altındadır" diye konuştu.
"Sınır ötesi bankacılıkta yakaladığımız genişleme dinamizminin sürdürülebilirliği bizim için büyük önem taşıyor"
İş Bankası Genel Müdürü Adanan Bali, bankacılık sektörü bono ve tahvil ihraçlarının, mevduata kıyasla daha uzun vadeli kaynak temin edilerek pasif kalemlerin çeşitlendirilmesi açısından son yıllarda sektör tarafından tercih edilen bir fon kaynağı haline geldiğini söyledi.
Stratejileri doğrultusunda, 2016 yılında da piyasa şartları ve yatırımcı tercihleri çerçevesinde gerek halka arz yolu ile gerekse nitelikli yatırımcılara satış yoluyla ihraçlara hız kesmeksizin devam etmeyi planladıklarını belirten Bali, bankanın TL cinsi yurt içi ihraçlardaki lider konumunun korunmasını hedeflediklerini dile getirdi.
Bali, İş Bankası olarak, yurt dışı şubeler, iştirakler ve temsilciliklerle beraber 14 ülkede faaliyet gösterdiklerini belirterek, "Yurt dışı faaliyetlerimizin ve büyüme stratejimizin temelinde, uluslararası alanda öncelikle bölgesel daha sonra küresel bir
banka olma hedefi yer alıyor. Bu doğrultuda başta yakın coğrafyamızdaki ülkeler olmak üzere, Türkiye ile iktisadi ve ticari ilişkileri yoğun olan piyasalarda yer almayı ve özellikle Türk şirketlerinin aktif olarak faaliyet gösterdiği bölgelerde müşterilerimize kaliteli hizmet sunmayı amaçlıyoruz" ifadelerini kullandı.
Sınır ötesi bankacılıkta yakaladıkları genişleme dinamizminin sürdürülebilirliğinin kendileri için büyük önem taşıdığını kaydeden Bali, bundan dolayı sınır ötesi genişleme faaliyetlerinde, hedef bölgelerinde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeleri de yakından takip ettiklerini bildirdi.
"Sektörün büyük ölçekli projelere desteği ve ilgisi sürecek"
Türkiye'de sektörün büyük ölçekli projelere olan desteğinin ve ilgisinin süreceğini ve proje kredilerinin bankaların toplam kredi portföyleri içerisinde ciddi bir paya sahip olmaya devam edeceğini vurgulayan Bali, büyük ölçekli projelerde özellikle yatırım dönemine dair çevresel, teknik ve sosyal risklerin varlığının yabancı finansörlerin başlangıçtaki risk iştahını bir miktar sınırlandırdığını dile getirdi.
Bali, özellikle kamunun gelir garantisi verdiği projelerin beklendiği şekilde tamamlanmasının yabancı finansörlerin bu projelerin finansmanına olan ilgisinin devamını sağladığını belirtti.
Diğer taraftan, son dönemlerde global ölçekte giderek önemli hale gelen ve Türk bankaları tarafından da büyük bir hassasiyetle izlenen çevresel ve sosyal etkilerin, gerekli önlemlerin alınarak iyi yönetilmesi ve kamunun projelere olan finansal, teknik ve hukuksal desteğini geçmişte olduğu gibi gelecekte de sürdürmesinin önemine değinen Bali, bu durumun hem yerli, hem yabancı finansörler açısından cesaret verici unsurlar olacağına dikkati çekti. Bali, büyük altyapı projelerinin çoğunluğunda kamunun gelir garantisi/borç üstlenimi bulunmasına rağmen bu kredilerin mevcut durumda bankaların bilançolarında sermaye yükü, karşılıklar ve benzeri gereksinimler açısından standart krediler ile eş yapıda değerlendirildiğini söyledi.
Adnan Bali, Hazine/kamu garantili krediler ile benzer niteliklere sahip bu tür projelerin ayrıştırılarak, bankaların bilanço yükünü bu kapsamda azaltacak düzenlemelerin uygulamaya konması halinde, Türk bankalarının büyük projelere daha uygun maliyetlerle kaynak aktarabileceğini sözlerine ekledi.