Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC), iki gün süren ve bugün sonuçlanan toplantısında politika faizini değiştirmedi ve bu gecikmenin inatçı bir şekilde düşük seyreden enflasyon ve küresel ekonomideki belirsiz görünüm ve
finans piyasalarında son dönemde görülen kargaşadan kaynaklandığını işaret etti.
Habertürk ekonomi yazarı Abdurrahman Yıldırım bugünkü köşesinde Fed'in aldığı
faiz kararını değerlendirdi. Fed faizi artırsa ne olur, artırmasa ne olur?
İşte Yıldırım'ın o yazısı;
ABD Merkez Bankası’nın (FED)
faiz artırımına başlayacağı son 2 yıldır fiyatlanıyor. 2013 Mayıs’ında başlayan bu dönem ya dün sonlandı, sonlanmadı ise de önümüzdeki toplantılarda ve muhtemelen aralık ayında sonlanacak. Artık uzatmaları oynuyoruz. Haziran ayı için niyetlenilmişti, dolar kısa sürede aşırı değerlendi diye FED mart ayındaki toplantısında bu niyetinden vazgeçti. Doğal olarak eylül ayı güçlü bir seçenek olarak öne çıktı. Ancak haziran ortasında başlayan Çin şoku temmuz ve ağustosta özellikle gelişmekte olan piyasaları kasıp kavurdu. Bu durum eylül ihtimalini bir ara ötelediyse de, son haftalarda kısmi düzelme sonucu yeniden gündeme girdi.
- Aslında konuşa konuşa, fiyatlaya fiyatlaya konu bıkkınlık da verdi. Denilebilir ki, 10 yıl aradan sonra FED’in gideceği
Faiz artırımı, küresel çapta üzerinde en uzun süreyle tartışılan, hazırlık yapılması için uyarılan ve zaman tanınan, satın alınan veya satılan, bazı ülkelerin de hazırlık yaptığı bir gelişme. Artık birkaç ay önce veya sonra gerçekleşmesinin ne kadar önemi kaldı?
- Karşılaşacağımız yeni dünya düzenini sadece üç ay erteler. Bu da önce döviz kurunu geriletir, faizleri hafifçe gevşetir, hisse senetlerini biraz daha destekleyici olur. Dolar biraz daha gevşerken Euro ve gelişen ülke kurları ile altın biraz daha değerlenir.
Bu etkiler de, pas geçmeyle birlikte sermaye hareketleri 3 ay daha devam eder, son bir tur daha atar, kırıntısı da Türkiye’ye düşer diye olur. Nasıl olsa önü aralıktaki faiz artırımı ile kesilecektir. O tarihten sonra dolar bazındaki sermaye daha az ve daha düşük hacimli hareket edecek, faizi ve maliyeti de artacaktır. Bu sermaye hareketlerine Türkiye, dış kaynak ihtiyacının yüksekliğinden ve cari açığının büyüklüğünden dolayı, son derece duyarlıdır. Bunu da zaten Mayıs 2013’ten beri yaşıyoruz.
- Bu durumda geliyoruz yapısal sorunlarımıza. Şu anda milli gelirin yüzde 5.5’i civarında seyreden cari açık yüksektir. Küresel çaptaki normalleşme sürecinde bu sürdürülemez. Daha da düşürülmesi gerekmektedir. Artan kur ile zaten ekonomimiz bu yeni duruma uyum gösteriyor. FED faiz artırsa da pas da geçse çok kısa bir kesintinin ardından hareketin devamını öngörmek mümkün.
- 1 Kasım seçiminin de FED ile herhangi bir ilişkisi yok. Siyasi belirsizliğin bitmesi, kalıcı hükümetin kurulması, dış politikada ve ekonomide yeni yol haritasının belli olması, nihayetinde gereken reformların ve yapısal önlemlerin alınması, o tarihten sonra mümkün olacak. Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacının azaltılması, yerli kaynakların harekete geçirilmesi de öyle birkaç ayda olacak bir iş değil.
- Yine son dönemde piyasaların bozulmasında başat rollerden birini oynayan terör olaylarının ABD Merkez Bankası’yla herhangi bir ilişkisi yok. FED ne karar alırsa alsın Türkiye’de terör durmayacaksa, olumsuz etkisi de sürecek demektir.
- FED’in faiz kararı Türkiye için önemli ancak tek başına ne kurtarıcı, ne de yıkıcı olacak. Galiba son haftalarda ve aylarda gündemde fazla tutulunca ciddi yapısal sorunların ve siyasi belirsizliğin üzerini örttü.
- FED kararını verdiğine veya aralık ayında vereceğine göre, geriye bizim kendi ödevlerimizi yapmamız kalıyor. Bunun için de herhalde seçimin yapılmasını bekleyeceğiz.