Erdoğan'da hükümete mesaj!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtladı
Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin 4. toplantısı için Ukrayna’nın başkenti Kiev’e günübirlik ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönüş yolunda uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Habertürk'ün haberine göre, Kiev’de mutabakata varılan savunma sanayiine yönelik işbirliğiyle ilgili kısa bir sohbetten sonra konu, çözüm sürecine geldi.
Bu röportaj yayınlandığı sırada Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları gerçekleşmiş ve İmralı’nın mesajı yayınlanmış olacak. Nevruz’da silah bırakmaya ilişkin net bir çağrı bekleniyor. Sizin beklentiniz nedir?
Ben yıllardır bekliyorum. 2005’ten bu yana, Diyarbakır konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim? Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı görmedikten sonra bu konuda bir şey söylemek mümkün değil. İnkâr ve asimilasyon politikalarını kaldıran, bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hâlâ bu ülkede “Kürt sorunu vardır” denilebilir mi? Kürt vatandaşlarımın sorunları olabilir, Türk vatandaşlarımın sorunları olabilir. Ama “Kürt sorunu” demek suretiyle bu ülkede maalesef adeta bir ayrımcılığa çanak tutanlar, bundan rant elde edenler var. Buradan siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de rant elde ediyorlar. Gelinen noktada da tablo ortada; İmralı başka, dağ başka, parti içinde eşbaşkanları başka konuşuyor.
‘DOLMABAHÇE TOPLANTISINI DOĞRU BULMUYORUM’
Kürt sorunu yoksa, çözüm süreci ile ne hedefleniyor? Örneğin 28 Şubat günü Dolmabahçe’de bir metin okundu.
Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metin ile Yalçın (Akdoğan) Bey’in okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Başbakan Yardımcısı’yla, şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini şahsen doğru bulmuyorum. Daha önceleri gerektiğinde bir arkadaşımız onlarla görüşmeler yapar ve açıklama yapılırdı. Ama o toplantıda olduğu gibi medyanın karşısına çıkmak suretiyle, iki ayrı metin deklare edilmiyordu. Böyle bir şey hiç yaşanmamıştır. Açıklanan 10 maddelik metne gelince; o metinde bir demokrasi çağrısı yok. Daha sonra Başbakan Yardımcımızın yaptığı bir açıklama var. Onların tamamen aksine. Yani birbiriyle tamamen örtüşen bir şey yok. O zaman neyi görüştüler? Buna “Ortak bir deklarasyon” diyebilir misiniz?
‘ÇÖZÜM SÜRECİ 78 MİLYONU KAPSIYOR’
Peki çözüm sürecini bu noktada nasıl algılamalıyız?
Çözüm süreci, sadece Kürt meselesi üzerine bina edilmiş bir mesele değil. Süreç Güneydoğu’da, Doğu’da, ülkemizin genelinde ölümler dursun, anneler ağlamasın üzerine kurulu. Tüm bunlara yönelik bir adımdır. 78 milyon tümüyle sürece dahil. Onun içindir ki tüm vatandaşlarımız buraya katkı sağlıyor. Biliyorsunuz bunun ilk adımı ‘Demokratik Açılım’dır. Ondan sonra ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’dir. Ondan sonra buna ‘Çözüm Süreci’ dedik. Bu Kürt sorunundan ari bir süreçtir. Kürt sorunu ifadesini kullananlar, hâlâ ret, inkâr, asimilasyon politikalarının devam ettiğini sanıyor. Halbuki biz tüm bunlara son verdik. Kimse kalkıp da bu ülkede “Tayyip Erdoğan, Kürtleri yok farz ediyor, Kürtlere herhangi bir tavrı sergiliyor” diyemez. Hakkâri bu işin en güzel örneği. Hakkâri’de havalimanı yapıyoruz. Gelip makineleri yakıyorlar, tehdit ediyorlar. Ama biz bu tehditlere rağmen Hakkâri havalimanını bitireceğiz. Siz daha ne istiyorsunuz? Gazetelerden bir tanesinde “Evlatlarımızı istiyoruz” diye yazıyor. Tamam da, bu evlatlar öldüyse, öbür tarafta Türk’ün evlatları da öldü. 40 bin insan öldürüldü bu ülkede. Yazıktır, günahtır. Diyarbakır meydanındaki anneler niçin ağlıyorlar? Evlatları dağa kaçırıldığı için. Bu anneler Kürt değil mi? Kürt. Beşinci kattan atılan Yasin Börü, Kürt değil mi? Kürt.
İzleme Heyeti’ni de Dolmabahçe toplantısını da doğru bulmadığınızı söylüyorsunuz. Çözüm sürecini başlatan sizsiniz. Sizin iradeniz, kararınız olmadan mı bu noktaya gelindi? Hükümet zaten bu konuları sürekli sizinle istişare etmiyor mu?
Hükümet ile Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok. Böyle abartılı yaklaşım doğru değil. O dediğiniz başkanlık sistemine geçtiğimiz zaman olabilir. Başkanlık sistemine geçmeden olmuyor. Orada kendi tasarruflarını kullanmışlar. “Hayırlı olsun” demek düşer bana. Ama ben de bu durumdan rahatsız olduğumu söyleme hakkına sahibim. Bunu söyledim. Akil insanlardan böyle bir grubun gönderilmesi konusu benim Başbakanlığım zamanımda bana sorulduğunda “Doğru bulmuyorum” demiştim. Şimdi bu bilindiği halde, şu an böyle bir şey yapılıyorsa, konu bana sorulduğunda yine aynı şeyi söylemek durumundayım. Niye katılmıyorum? Çünkü birileri hep bundan geçmişte prim yapmıştır. Hatırlarsınız. Sizlerin de bizlerin de görüştüğümüz bazı köşe yazarları dağa gitmiştir. Dağa gittikten sonra kitabını yazmıştır ve prim yapmıştır. Hatta bizim resmi konutta ben bir yemekli toplantıda bunu söylediğimde bir köşe yazarımız “Ama bu hakaret oluyor” diye isyan etmişti. “Yok, vakıa bu” demiştim. Şöhret basamaklarını daha kolay tırmanmak için böyle bir şey içerisine giriyorlar. Dolayısıyla bu husus istismara açık bir olay. Mesele, İmralı’nın ne dediğini öğrenmek değil mi? Bunu öğrenmek için siyasi temsilcisi partiden 3 temsilci seçiliyor ve muntazaman kendisiyle konuşuyorlar. Başkalarının da gitmesine ne gerek var?
"İMRALI'NIN MEŞRUİYETİNİ ARTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR"
İzleme Heyeti’nin varlığına tamamen mi karşısınız?
Akil insanları kuran benim. Ama İmralı Adası’na bir de böyle bir ekibin gönderilmesini yanlış buluyorum. Bir ara “15 kişi, 10 kişi gitsin” gibi şeyler çıktı. Bu ayrı bir felakettir. Adanın meşruiyetini artırma adımıdır. Tehlikeli bir adımdır.
"TALEPLERİN ARDI ARKASI KESİLMİYOR"
Özerklik, anadilde eğitim gibi talepleri aşırı mı buluyorsunuz?
Eğitim sistemimizin içerisine anadil seçmeli ders olarak konuldu mu? Konuldu. Daha ne olacak? Bir de zorunlu mu olsun diyorsunuz? Olabilir mi böyle bir şey? Bu ülkenin resmi bir dili var. Bu istemelerin ardı arkası kesilmez. Hiçbir alanda bu bitmeyecektir. Niye?
Samimi ve dürüst davranmıyorlar.
Partiyi kurup da Güneydoğu’yu dolaştığım zaman, oradaki kanaat önderleri bana “Şu olağanüstü hali kaldırın yeter, başka bir şey istemiyoruz” diyorlardı. 2 ay içerisinde kaldırdık. Kimileri bugün halen bu ülkeyi bölmeye yönelik talepler peşinde. Onun için bölücü terör örgütünün bu tür taleplerine “Evet” demek, bu milletin tarihine de mevcut yapısına da çok terstir.
"BEN YÜZDE 52 ALDIM, DEMİRTAŞ YÜZDE 10"
Demirtaş, grup toplantısında size yönelik, “HDP var oldukça başkan olamayacaksın” dedi. Bu sözler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bunlar Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benim Çankaya’ya çıkamayacağımı söylüyorlardı. Yüzde 52 ile milletim bana teveccüh gösterdi. O ise yüzde 10’u bile bulamadı. Daha fazla yoruma gerek yok.