Erdoğan: Ülkemiz ciddi tehdit altında
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şili ziyaretini takip eden gazetecilere, yeni anayasadan Suriye'deki iç savaşa, gündemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şili'de Türk gazetecilere gündeme ait önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın ziyaretini takip eden gazetecilerden Vahap Munyar'ın konuyla ilgili Hürriyet'te yer alan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyaret için bulunduğu Şili’nin başkenti Santiago’da ilk akşam Büyükelçi Naciye Gökçen Kaya’nın rezidansta onuruna verdiği yemeğe katıldı. Erdoğan, yemek sonrası yolculukta kendisine eşlik eden gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, Güneydoğu’da terörle mücadele konusunda gelinen aşamayı, “Terör örgütüne ağır bedel ödetiyoruz” diye yorumladı. Erdoğan’a sorular ve yanıtları şöyle:
YÜREKLERİMİZ PARÇALANIYOR AMA BÖLGEYE HUZUR GELECEK
Terörle mücadelede şu an hangi noktadayız?
Şu anda Güneydoğu’daki gelişmelerde, gidişat iyi yönde. Vatandaş güvenliği sağlansın istiyor. Nitekim özellikle de Güneydoğu’daki vatandaşlarımız, “Aman bu işi bırakmayın. Bu işe kararlı bir şekilde devam edin” diyor. Bölgeye giden bakan arkadaşlarım da, “Hava eskiye kıyasla çok çok farklı” diyor. Elbette sıkıntı da yaşanıyor, şehit de veriliyor. Canımız dağlanıyor, yüreklerimiz parçalanıyor. Ama bu sıkıntıların arkasından bölgeye huzur gelecek. Terör örgütüne tüm bunların bedelini ağır ödetiyoruz. Ödemeye de devam edecekler.
HDP’li milletvekillerinin bölgede yaptıkları görülüyor. Onlara karşı ne yapılacak?
Kesinlikle Anayasa neyi amirse, bunlar için bunu uygulamamız gerekiyor. Yasalar neyi amirse, bunlar için uygulamamız gerekiyor. Yani, “Milletvekili oldum, yasaları tanımaz istediğimi yaparım” anlayışı kabul edilemez. Ben parti kapatılmasına karşıyım. Ancak, partinin yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, kim olursa olsun, suç irtikap eden bunun bedelini ödemelidir. İşlenen suçlar ortada. Savcılar şimdi bunların dosyasını tutuyor. Yargı gereğini yapacaktır. Neticede de fezlekeler parlamentoya gelecek. Parlamentoya geldiği zaman partilerimizin gereğini yapması lazım. Suç irtikap edenin dokunulmazlığının kalkması, ardından da yargılanması gerekir. Kürsü dokunulmazlığı suiistimal edilmemelidir. Ama bakıyorsun çıkıyor, Meclis’te konuşuyor. Öbür tarafta milletvekiliyle telefon bağlantısı kuruyor. Böyle bir şey olur mu ya? Parlamento’nun tarihinde böyle bir şey yok. Yani, bunlar kürsüyü bile terörize ediyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Kendi terörist amaçları için kürsüyü kullanıyorlar. Bunlara karşı gereğinin yapılması lazım. Aynı şekilde belediye başkanları var. Düşünün o belediyelerin araç gereçlerini o çukurları açmak için kullandılar. Bunun gereğinin de yapılması lazım. Şu anda içeride olan belediye başkanları var, davası sürenler var, aynı şekilde belediye meclis üyeleri var. Onlar için de bunların yapılması lazım. Belediye Meclis üyeleri içerisinden seçim yapılmasına fırsat vermeyecek yöntemleri hükümetin geliştirmesi lazım. Hemen gerekli atamayı İçişleri Bakanlığı yapar, süreç de bu şekilde devam eder. Bunun yöntemleri var.
Terörle mücadelede başarıya ulaştıktan sonra ne olacak?
Bir defa kentsel değişim-dönüşüm süratle olmalı. Bunları hükümetimiz şu anda kim neyi yapacak, Ulaştırma Bakanlığı altyapı ve yolları, DSİ atık su kanallarını, içme suyu v.s. yapacak. TEDAŞ iletim hatlarını düzeltecek. Bölgede elektrikte ciddi sıkıntı yaşanıyor, kesintiler oluyor. Bunları minimize edecek, belki de ortadan kaldıracak bazı adımların atılması lazım. Tarihi eserlerin süratle aslına uygun olarak yapılması lazım. Bir de karakol ve kalekolların yapılması lazım. Bunlar sıradan ev gibi olmayacak. Ciddi güçlü karakol ve kalekollar olması lazım. Ki, vatandaş “Ben artık güvendeyim” diyebilmeli. Diğerlerine karşı da en önemli görev MİT, Emniyet İstihbarat, Askeri İstihbarat’a görev düşüyor. Ayrıca bölge halkının da hükümetiyle, devletiyle el ele vermesi lazım. Ben hep muhtarlarımıza bunu söylüyorum. Bu ülke böyle kalkıp da teröristlere, Allah’ın izniyle kalmayacak.
ÖYLE BİR SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ Kİ GELECEK ŞEKİLLENSİN
Yeni anayasanın esası ne olacak?
Kısa bir ifade ile söyleyecek olursam, bu bir sistem değişikliğidir. Öyle bir sistem değişikliği yapalım ki, Türkiye’nin geleceği şekillensin. Farklı yerlerde farklı başkanlık sistemleri var. Benim gönlüm şunu istiyor; biz öyle bir milletiz ki tarih boyunca bu işi yapmışız, biz kendi gelenek, göreneklerimizi, birikimlerimizi masaya yatırarak, dünyayı da inceleyerek, bunu yapabiliriz. Bununla ilgili her türlü kadromuz var. Başka ülkelerdeki tecrübelerden de yararlanarak, kendimize ait bir anayasa yapabilecek kapasitedeyiz.
HALKIN YOĞUNLAŞTIĞI KONU YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ
Yeni anayasa ve başkanlık sistemi halka nasıl daha iyi anlatılacak?
Anayasa değişikliğinin içinde bir başkanlık sistemi diyelim. Olayı sadece başkanlık sistemine indirgemeyelim. Ortada yamalı bohça gibi bir Anayasa var. Bu anayasayı A’dan Z’ye pırıl pırıl hale getirmemiz lazım. Sivil toplum örgütleri bu işin içerisinde, yeni anayasa değişikliği için çalışmalar yapıyor. Kim katkı verebilecekse, bu işe tüm kesimleri katalım, ortaya efradını cami ağyarını mani bir eser çıksın. Biz ön çalışmaları yaptıktan sonra, referandum noktasında Parlamento’dan geçtikten sonra bir arama konferansı yapalım. 81 vilayette arama konferansı yapılır, bu arama konferansıyla halkın kanaatlerini de alırız. 330’u sağladıktan sonra da, bunu referanduma sunarız. Referanduma götürülmesi halinde de milletten bu işin olurunun çıkacağına inanıyorum. Biz bunu iki kere yaptık, milletimiz ikisinde de arkamızda durdu. Halkın üzerinde en fazla yoğunlaştığı konu, yeni anayasa ve bunun içerisinde başkanlık sistemi. Sistemi sorguluyor şu anda vatandaş, şu an yüzde 55 yüzde 60 aralığında, henüz işin başında bu noktadaysa, halk bilinçlendikçe bu oran çok daha yukarı çıkacaktır.
‘O zatın hareketi dürüst değil’
Bülent Arınç’ın bir televizyon kanalındaki son açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
O televizyon programını izlemedim, ama duyunca da ciddi manada üzüldüm. Konuyla ilgisi olan Yalçın Akdoğan, Efkan Âlâ, Mahir Bey (Ünal) var... Ben Dolmabahçe konusunda her üçüne de, “Onlarla aynı fotoğraf karesinde olmanız doğru olmaz. Çünkü onları muhatap almak, ciddi manada size zarar verir. Sizler hükümetsiniz, onlar hükümetin muhatabı olamaz” demiştim. Nitekim benim Başbakanlığım döneminde de gerek Beşir Bey (Atalay), gerek Sadullah Bey (Ergin) zaman zaman bazı görüşmeler yaparlardı. Görüşme Parlamento’da olurdu ve özel yapılırdı. Ne resim verilirdi ne dışarıya açıklama yapılırdı. Ama Dolmabahçe’de öyle bir şeyin yapılmış olması, karşı tarafın hadiseyi bir mutabakat gibi lanse etmeye kalkması tabii çok ciddi bir yanlış olmuştur. Dolayısıyla, bundan benim haberimin olduğunun, bunun benim müsaademle yapıldığının iddia edilmesi kesinlikle dürüst bir hareket değildir. Doğru bir hareket değildir. Kaldı ki o zat, benimle çalıştığı zaman içerisinde bunları konuşmamıştır. Parlamentodan çıktıktan sonra kalkıp da Cumhurbaşkanı hakkında böyle bir doğru olmayan ifadeler kullanılmasını kabul etmek mümkün değildir.
Dokunulmazlık için bir parti destek verse...
HDP’li vekillerin yargılanması farklı suiistimal gündeme getirir mi?
-Burada Parlamento’daki partilerden hangisinin iktidarın yanında olacağı önemli. Şu anda iktidarın yanına bu partilerden bir tanesi gelirse, bu tüm halkımıza yönelik çok ciddi bir mesaj olur. Sadece hükümeti kendi başına bırakmak değil de, destek vermek suretiyle karar alınırsa, o zaman netice çok daha isabetli olacaktır.
Ülkemiz ciddi tehdit altında
Son zamanlarda İran ve Rusya’nın Afrin bölgesine yığınak yaptığı söyleniyor. Cerablus-Azez bölgesi için ilan ettiğimiz kırmızı çizgi, Afrin için de geçerli mi?
Orada PYD terör örgütünün koridor oluşturmasına müsaade etmeyiz. Bizim, Suriye’dekiler de dahil olmak üzere Kürt kardeşlerimizle hiçbir problemimiz yok. Biz sadece PYD terör örgütünün koridor oluşturma girişimine karşıyız. Tabii onun yanında PKK var, YPG var, bölgedeki diğer terör örgütleri var. Bunlarla bir şeyi olgunlaştırmaya, bir şeyi pişirmeye çalışıyorlar. Bizim buna müsaade etmememiz gerekiyor. Bunun için de uluslararası hukuka uygun olarak gereken adımları atıyoruz, atmaya da devam edeceğiz. Şu anda 24 saat sürekli olarak Türk Silahlı Kuvvetlerimizle, istihbarat örgütlerimizle, gerek NATO’daki diğer ülkelerle bunların görüşmesini yapmak suretiyle neler yapılabileceğini konuşuyoruz, görüşüyoruz.
Garantörlük hakkında mı?
Bunun garantörlükle alakası yok. Biz artık tehdit algısı hesaplarını yapan bir ülke konumundayız. Ülkemizde mülteci sayısı 2.5 milyona ulaştı. Bunun yanı sıra ülkemiz ciddi tehdit altında. Zaman zaman bombalar düşüyor. Mesela Hazar’dan Suriye’ye atılan ve patlamayan bir füze vardı ki, pekala patlayabilirdi de. Bedeli çok da ağır olurdu. Bu konularda şu anda Rusya maalesef hiçbir şeyin hesabını yapmıyor. Bu tavır Rusya’ya yakışmıyor. Rusya’nın, “Beni Suriye devleti davet ettiği için ben oradayım” yaklaşımını da doğru bulmuyoruz. Biz tüm bu konularda dikkatli davranıyoruz, dikkatli davranmaya da devam edeceğiz. Tuzağa, oyuna gelmeyeceğiz.
TÜRK SINIRINI İHLAL
Karşılık veriyoruz ama ‘olumsuzluk’ istemiyoruz
Türkiye’nin Suriye’de olayın içine daha da fazla çekilmeye çalışıldığı iddiaları var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ulusal güvenliğimizi korumak durumundayız. Bu çerçevede şu anda sınır ihlali yapmadan müdahale ediyoruz. Yani ihlallere, top atışlarıyla, angajman kurallarıyla gereken karşılığı veriyoruz. Koalisyon güçleri beklenen adımları atacak olursa, bizim de şu anda angajman kurallarına dayalı olarak attığımız adımlar daha tesirli olacaktır. Biden’ın son ziyaretinde bunları konuştuk. Fransa ile İngiltere ile de bunları görüştük. Şimdi 23 saniyelik son ihlal esasen sadece Türk hava sahasının değil, NATO hava sahasının da ihlalidir. Bu nedenledir ki NATO’nun ve bizim aynı anda verdiğimiz karşı notalar var. Sayın Putin’le ilgili Dışişleri’ne talimat verdim. Ama henüz dönüş olmadı. Biz üzerimize düşeni yaptık. Bundan önce, “Beni aramadı, NATO’yu aradı” diyordu. Bu yaklaşım tarzı da yanlış. Biz böyle bir olayda NATO’yu da ararız, sizi de ararız. Nitekim o hadisede de Dışişleri Bakanlığımız NATO’yu aramıştır. Ben de aynı anda arkadaşlarımıza “Sayın Putin’i de arayın” demişimdir. Kendisini de aramışızdır. Ama kendileri dönmediler. NATO’yla görüşmelerimizi yaptık ve adımlarımızı attık. Sabırla bu işlerin üzerine gidiyoruz. Allah göstermesin bir olumsuzluk yaşanmasını istemiyoruz.
Güneydoğu’da ele geçirilen silahlar Rus yapımı
Türkiye, ABD ve AB’ye “PYD terör örgütüdür” dedirtemedi. Argümanları ne?
AB şu ana kadar samimi davranmadı. Ondan sonra bedel ödüyor. PYD denilen terör örgütüne silah veriyorlar. Son operasyonlarda, Güneydoğu’da ele geçen silahların tamamı Rus yapımı. Daha önce Batılılara DAEŞ’le ilgili olarak “PYD’ye silah vermeyin” uyarısında bulunduk. Ne oldu, silahların yarısı DAEŞ’e yarısı da PYD’ye gitti.
Cenevre’de oyalama taktiği yürütüyorlar
John Kerry’nin (ABD Dışişleri Bakanı) Suriye için gündeme getirdiği, “2018’e kadar geçiş hükümeti, değilse beraber çalışılması, sonra da Esad’ın sandığa gömülmesi” teklifine ne diyorsunuz? Nasıl olacak bu?
Bu konuda iyimser değilim. Şu anda Suriye’nin içinde ve dışında olanların hepsi de bir tehdidin altında. Bu tehdidin altında olan insanlar, kalkıp rahat oy kullanamazlar. Buralarda BM’nin samimi davranacağına hiç inanmıyorum. Şu an Birleşmiş Milletler Cenevre’de samimi davranıyor mu? İşte PYD’nin başındaki kişiyle (Salih Müslim) görüşme yapıp yapmadıkları konusu. Perde arkası görüşmeler yapıldığı söyleniyor. Mevcut ortamda, Esed gibi ihanet içerisinde olan birinin önünü açmaya çalışmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. “2018 seçimlerine katılsın, tekrar kazanırsa kazanır, kazanmazsa kazananla yola devam edelim” söyleminin riskli olduğu kadar umut kırıcı olduğu kanaatindeyiz. Cenevre’den olumlu bir şeyler çıksın diye beklenti var. Ancak bazı tutumlar, adeta oyalama taktiğinin benimsendiğini düşündürüyor.