BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana Sayfaİlginç Bankacı HikayeleriEn büyük zevkleri seyahat etmek...----

En büyük zevkleri seyahat etmek...

En büyük zevkleri seyahat etmek...
06 Eylül 2009 - 18:41 www.finansingundemi.com

Generali Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Luciano Cagnato, evde olmanın kendisini mutlu ettiğini söylüyor. Köpekleriyle ve sebze bahçesiyle uğraşmaktan büyük keyif aldığını belirten Cagnato, “Eşim ve ben seyahat etmeyi çok seviyoruz. Gezilerimizde doğayı, değişik kuş çeşitlerini keşfetmekten büyük...

Axel ve Gloria hırlayıp havlayarak karşıladı bizi. Doğal bir koruma refleksiydi bu. Tanımadıkları insanlar, onların egemenlik alanına giriyordu ve onlar da doğal olarak korumakla yükümlü oldukları evi korumaya çalışıyorlardı… İki kurt köpeği kafeslerine kapatıldıktan sonra girebildik bahçe kapısından. Ama onların bize özel bir düşmanlığı yoktu. Nitekim tanıştırıldıktan sonra; -gelip bizleri koklayıp tanımalarının ardından- saatlerce, dostça birlikte olduk evin bahçesinde… Ziyaret ettiğimiz ev Generali Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Luciano Cagnato’nun Beylikdüzü Alkent’te oturduğu villaydı. Evin kapısındaysa son derece sıcak bir karşılama bekliyordu bizi. Cagnato’nun zarif eşi, Theresa Cagnato, içten, dostça bir gülümsemeyle kabul etti bizi evine… Kısa bir tanışma faslının ardından, Luciano Cagnato’nun kendi elleriyle hazırladığı espressolarımızı yudumlayarak başladık bol esprili söyleşiye. ‘SEYAHAT ETMEYİ ÇOK SEVİYORUZ’ İş dışında neler yapmaktan hoşlanırsınız? Evde oturmak beni mutlu eder. Köpeklerimle ve sebze bahçemle ilgilenirim. Uygun zaman bulduğumda yüzmeyi seviyorum. Eşim ve ben seyahat etmekten çok keyif alıyoruz. Değişik ülkelerde çalışma şansı bulduğum için çok seyahat etme imkanımız oldu. 2 yıldan fazla zamanımızı Filipinler’de geçirdik. Oradaki tüm komşu ülkeleri ziyaret etme fırsatını bulduk. Tabii ki adaları da ziyaret ettik. Meksika’da çalışmamız bize Güney ve Orta Amerika’yı tanıma fırsatı sundu. Biz şehir içini gezmekten ziyade açık alanları tercih ediyoruz, doğayı, değişik kuş çeşitlerini keşfetmekten daha büyük zevk alıyoruz. Ama Türkiye bu kuralın biraz dışında. Çünkü Türkiye’de gerçekten çok hoş şehirleri, kasaba ve köyler gezdik. Van, Trabzon, Antakya, Adana, İzmir ve Ege Bölgesi, Edirne, Tokat gezdiğimiz yerler arasında. Bu seyahatleri özellikle doğayı görmek için yaptık. Gezilerimizde doğayı tercih etmemizin iki nedeni vardı; öncelikle tabiî ki doğanın güzelliğini takdir etmek gerekiyor, -Eşine takılarak-ikincisi de eşimin şehirlerde dolaşıp para harcamasını engellemek içindi. Türkiye’de yaşamanın sizin için en zor ve en kolay yanları neler? En basiti hayattan zevk alabilmek. En zor olan bölümü de ofis dışında günde 2 adetten fazla toplantının olması ve Türkçe konuşmaya çalıştığım zaman, insanları gerçekten Türkçe konuşuyor olduğuma inandırabilmek! Bununla birlikte Türkiye’de yaşamanın pozitif yanları, az sayıdaki negatif yanlarına göre çok daha üstün. ‘FAVORİM HAMSİ VE LÜFER’ Türk yemeklerini sevdiniz mi? Favori yemeğiniz nedir? Mercimek çorbası, köfte, Adana kebap, zeytinyağlı yaprak sarma ve tüm balık çeşitlerini seviyorum. Özellikle sezonunda hamsi ve lüfer favorim. Hepsi birbirinden leziz yemekler. Yemeklerin haricinde de Türkiye’de gittiğimiz her restoranda müdüründen aşçısına, garsonuna kadar herkes müşterinin kendini bir kral gibi hissetmesini sağlıyor. En önemlisi de yediğiniz her şeyin taze olduğunu görüyor ve biliyorsunuz. Dünyanın başka ülkelerinde ne olursa servis etme ihtimalleri her zaman var. Ama burada herhangi bir yerde öyle güzel olmayan ya da taze olduğundan emin olmadığınız bir şeyi size sunma ihtimalleri çok düşük. ‘EKMEK SERVİSİNE ÇOK ŞAŞIRDIM’ Benim için daha sıra dışı olan bir durum ise ekmek; her 10 dakikada bir taze olarak getiriliyor. Diğer ülkelerde belki pazartesi sabahı ya da pazar günü ekmek bulamazsınız ya da bulduğunuz cumartesiden kalan ekmek olur, o yüzden bizim için çok şaşırtıcı ve çok hoşumuza gitti. Evinizde ekmek yapıyor musunuz? Evde ekmek makinemiz var ama eşim kullanmıyor. Ekmeği marketten alıyoruz. Örneğin baget ekmek alacaksınız. Bir baget lütfen dediğinizde 10 dakika bekleyin lütfen size yeni çıkanı getirelim diyorlar. Bu benim hayatımda hiç karşılaşmadığım ve çok mutlu olduğum bir durum. Normalde size eskisini vermeye çalışırlar ki eskisi ellerinden çıksın, yenisine yer açılsın diye. Bir de Türkiye’de kendimi sık sık yoğurt yerken buluyorum. Bazen yediğim şeyle çok uyum sağlıyor olmasa da Türk yoğurdu çok lezzetli ve kendimi onu yemekten alamıyorum. ‘VAN KAHVALTISINA ÂŞIK OLDUK’ Bayan Cagnato: Ben de Türk mutfağını ve özellikle zeytinyağlı yaprak sarmayı çok seviyorum. Restorana gittiğimizde genelde yemeklerin fotoğrafları olduğu için sipariş vermekte güçlük çekmiyorum. Ayrıca Van’a gittiğimizde kahvaltılarına aşık olduk. Özellikle bu kahvaltıdan bahsetmek isterim. Öyle bir kahvaltı ki envai türlü peynir çeşitlerinden başlıyor, yumurtanın ve meyvenin her çeşidi var. Bunun için bir sokak kurulmuş. O sokakta sadece Van kahvaltısı servis ediliyor. Bu arada hiçbir şey özel değil. Masalar sandalyeler son derece sade. Ama orada ettiğiniz kahvaltı tam bir kral kahvaltısı. Muhteşem lezzetler ve kahvaltılık çeşitleri var. Taze kaymak, bal, dövülmüş kuru yemişleri karışım yaparak yiyorsunuz Ayrıca ekmeğin her çeşidini bulabiliyorsunuz. Kahvaltınızı o sezonun meyveleri ile bitiriyorsunuz. İnanılmaz lezzetliydi, hala tadı damağımızda. ‘BALAT’A HAYRANIM’ Bugüne kadar Türkiye’de nereleri gördünüz? İstanbul’da ve Türkiye’de en sevdiğiniz mekanlar hangileri oldu? Ben her sabah evden erken ayrılıyorum. Şoförüm İbrahim ile birlikte her sabah Balat üzerinden gidiyoruz. Camı açıyorum, sigara içiyorum ve her sabah yeni bir şey keşfediyorum. Bu bir Ermeni kilisesi, eski bir caminin bir parçası ya da çok eski zamandan kalmış bir duvar olabiliyor. Mevsim değiştikçe insanları seyrediyorsunuz. Çaylarını bazen dışarıda, bazen içeride içiyorlar. Sarışın mini etekle dolaşan kadınlar da görüyorsunuz, ama aynı zamanda çarşafla dolaşan kadınlar da görüyorsunuz. Sol tarafınızda da Haliç’in mistik güzelliğini seyrediyorsunuz. Bunu her sabah yapıyor olmama rağmen, Balat’a her zaman büyük bir hayranlık duyuyorum. TÜRKİYE’NİN DİĞER ÜLKELERDEN FARKI YOK’ Türkiye’de yönetici olmayı bize anlatır mısınız? Cagnato: Bence diğer ülkelerde çalışmaktan pek bir farkı yok. Bence sonuçta dünyadan çok uzakta bir yerde değiliz ki! Türkiye Avrupa’nın ve dünyanın çok önemli bir noktası. Belki Türkiye’de şu farklılık olabilir, insanlar şirketteki bağlı bulunduğu kişiye, şirkete bağlı olduklarından daha fazla bağlı olabiliyorlar. Genelde buradaki sadakat, şirketten ziyade çalışan kişilere karşı oluyor. Bunun getirdiği avantajlar da var, dezavantajlar da var. Türkiye’deki çalışan ve idarecilerin profesyonelliği, bilgisi konusunda diğer ülkelere göre hiçbir eksiklik, boşluk yok. ‘İNSANLAR BİRAZ ALINGAN’ Buradaki insanlar çalışmayı Avrupalılardan çok daha fazla seviyorlar. Ama bu arada yaptığınız herhangi bir öneri veya iş gelişsin diye yaptığınız bazı tavsiyeler hemen kişisel olarak da algılanabiliyor. Bu benim başıma defalarca geldi. Mesela bir konuda birazcık sola doğru yapsak daha doğru olur dediğimde, eğer ki personel o işi yıllardır sağa doğru yapıyorsa bunu hemen bir saldırı olarak görüyor ve alınıyorlar bu söylenen şeyden. Onun için ben daha çok genç insanları işe almayı tercih ediyorum. Onlar daha modernler, daha esnekler ve kafalarında yerleşmiş eski bir mantalite yok ve de İngilizce konuşabiliyorlar. Bazen siz şirket içinde bir şeyleri değiştirmeye çalıştığınız zaman almış olduğunuz bazı aksiyonlar acı verici olabiliyor. Çoğu zaman biriyle el sıkışıp yollarınızı ayırmanız gerektiğinde bu çok da tatmin edici olmuyor. Çünkü biliyorsunuz ki karşınızdaki de bir insan, ailesi, ihtiyaçları var. O yüzden bu kararları vermek ve uygulamak çok da kolay olmuyor. ‘TÜRKLER MEKSİKALILARA BENZİYOR’ Türkiye’de iş ilişkilerinden bahseder misiniz? Genel olarak çalışma ortamından memnun musunuz? Diğer ülkelerle kısa bir karşılaştırma yapmanız mümkün mü? Bazen sanki Meksika’daymışım hissine kapılıyorum. Çünkü Türkler Meksikalılara çok benziyor. Meksika’da gördüğünüz kocaman ülke bayraklarını burada da görebiliyorsunuz. Mexico City’de 20 milyon kadar bir nüfus var, benzeri bir nüfus da İstanbul’da yaşıyor. Korkunç bir trafik var. Meksikalıların ve Türklerin biraz daha detayına indiğiniz zaman bir profesyonelin zaten profesyonel olduğunu görüyorsunuz. Profesyonel ile kurmak istediğiniz arkadaşça bir yaklaşım, sonuçta her iki ülkede de aynı. Her iki ülkede yaşayanlar da ülkelerinden, Türk ya da Meksikalı olmaktan gurur duyuyorlar. Belki üst düzeyde değil ama alttaki personelde fark şu olabilir. Meksika’da çalışan karşısındakine “özür dilerim ama ben bu konuda seninle hemfikir değilim” diyebiliyor. Türkiye’de ise patron her zaman için patron ve ben eğer ki siyah bir kağıda beyaz diyorsam, onlar da “evet beyazdır” diyorlar. Ama bu sonuçta kültürel bir konu. Herhalde eskiden sultana biri “yok sen haksızsın” derse direkt kafası giderdi. Bayan Cagnato, siz nelerden hoşlanırsınız, bir gününüz nasıl geçiyor. Yabancı bir ülkede yaşamak nasıl bir duygu? Arkadaşlarınız, dostlarınızla nasılsınız? Bayan Cagnato : Genelde haftayı nasıl geçirdiğimi anlatırsam, en iyi geçirdiğim günü anlatayım. Eşim sabah 7.15 de evden çıkıyor. Çıkmadan önce de bana mutlaka kendi elleriyle yaptığı espresso ikram ediyor. Günüm İncil okuyarak başlıyor. Sonra spora gidiyorum, 1 saat sonra arkadaşım Magdelena ile türk kahvesi içiyoruz. Daha sonra da akşam yemeği için alışveriş yapıyorum. Bu arada emaillerime de bakıyorum. ‘MAKARNA, MAKARNA, MAKARNA…’ Hangi yemekleri pişirmekten hoşlanırsınız? Yemekleri kendi yöntemlerim ile pişirmeyi tercih ederim ama eşim İtalyan olduğu için makarna seviyor ve dolayısıyla biz daha çok makarna, daha çok makarna ve makarna seviyoruz. Risottoyu da unutmamak lazım. Sonuçta sürekli makarna ve risotto yediğimiz için, formumuzu ne kadar çalışsak da koruyamıyoruz. Eşim 7’den sonra eve geliyor. Biz ancak 8’den sonra yemek yiyebiliyoruz. O da günün ana yemeği, bu da büyük bir yemek oluyor. Başlangıç, ana yemek ve üstüne de tatlı oluyor. Ardından TV karşısında oturup uyuyorsunuz. Akşam yemeğinizde misafirleriniz de oluyordur! Evet, çok misafirimiz oluyor, hatta İtalya, Kolombiya’dan misafirlerimiz geldi. Burada yaşayan bir İtalyan arkadaşımız var. Memleketim olan Güney Afrika’dan da gelenler oldu. Bir arkadaşımız 25 yıldır burada yaşıyor ama bize yatıya da geliyor. ‘HAFTA SONLARI AŞÇI OLUYORUM’ Yemek yapmayı seviyor musunuz? Cumartesi ve pazar günleri bir ahçı haline geldiğimi size söyleyebilirim. Örneğin, pazar sabahları eşim kiliseye törene gidiyor. O zaman ben mecburen mutfağa yemek pişirmeye giriyorum. Çünkü öğlen 13.00-13.30 gibi “ben açım” diye eve geliyor. Dolayısı ile ben de kendisine bazı İtalyan spesiyaliteleri sunuyorum. Yazılı tariflerim yok, dolayısıyla her seferinde ortaya benzer ama yeni bir şey çıkıyor ve bu da rahatlamamı sağlıyor. ‘ÇOCUKLARIMIZI ÇOK ÖZLÜYORUZ’ Kaç çocuğunuz var? Biri 31 diğeri 26 yaşında iki kızımız var. 31 yaşındaki Marie evli, 2 çocuğu var ve Güney Afrika’da yaşıyor. Torunlarımızın adları Kyle ve Kirsten. Clarissa ise bekar ve Amerika’da St.Luis’de yaşıyor. Clarissa’ının erkek arkadaşı New York’ta yaşıyor. Birbirlerini görmek için 4 saat uçuyorlar. O yüzden biraz zorluk çekiyorlar. Aralarımız hep çok uzak ve onları her zaman çok özlüyoruz. Bu da madalyonun öbür yüzü. Burada çok güzel şeyler yaşıyor olabiliriz. Güzel şeylerle de karşılaşıyoruz. Ama bu arada negatif olan yönü de kızlarımızdan ve bazı arkadaşlarımızdan uzakta olmamız. Her zaman edindiğimiz arkadaşlarımızı bir şekilde arkamızda bırakmak zorunda kalıyoruz. İyi tarafı da yeni insanlarla karşılaşıyoruz, yeni şeyler, yeni kültürler öğreniyoruz, bunlar birbirini kompanse ediyor. Sigortacı Gazetesi
ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)