<
BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaPara PiyasaDolardaki artışın nedenleri----

Dolardaki artışın nedenleri

Dolardaki artışın nedenleri
21 Ağustos 2015 - 05:41 www.finansingundemi.com

Dün sabaha 3 lirayı aşarak başlayan dolardaki yükselişin nedenleri...

Şebnem Turhan, Hürriyet'teki yazısında doların üst üste rekorlar kırmasının nedenlerini analiz etti, uzman görüşlerine yer verdi. İşte Turhan'ın o yazısı: 

Türkiye dün sabaha 1 doların 3 liraya ulaştığı haberiyle uyandı. Asya piyasalarında Türk Lirası’na karşı dolar alım iştahının yüksek ve bu piyasada işlem hacminin düşük olması 3 liranın geçilmesinde etkili olsa da psikolojik sınır aşıldı.

Merkez Bankası’nın hiç hamle yapmadığı, hükümeti üç aydır kurulamadığı, çatışmalar ile saldırılar yaşayan ve erken seçim belirsizliğiyle ekonomisi alt üst olan yeni bir Türkiye’deyiz.

Bu yeni Türkiye’de dolar 3 lirayı aştı, dünyanın sayılı borsaları arasında olup İstanbul’u finans merkezi yapacak en önemli araç Borsa İstanbul ise gün içinde yüzde 2’nin üzerinde değer kaybetti. Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı dün yüzde 2’yi aşarken, diğer gelişmekte olan ülke para birimleri arasında en kötü performansı yine kimselere bırakmadı. Yabancı yatırımcılar ise Türk Lirası’ndaki değer kaybına karşı pozisyon değiştiriyor. Societe Generale analistleri Phoenix Kalen ve Roxana Hulea, doların 3.20 liraya kadar çıkabileceğini öngördü.

Ekonomistler Merkez Bankası’nın bu tablo karşısında tıpkı Ocak 2014’te olduğu gibi sert bir faiz artışı zorunluluğuyla karşı karşıya kalabileceğini dile getiriyor. Kurdaki zirveyle enflasyon artışı kaçınılmaz. Özel sektörün yatırımları durma noktasındaydı ve bu sıkıntı artacak. Enflasyon artışı tüketimi de etkileyecek. Ve bu yıl ekonomide beklenen yüzde 3 büyüme de çok zorlaşacak. Öyle ki işsizlikte mevcut oranı korumak için bile ekonomistlerin hesaplamalarına göre en az yüzde 5 büyüme gerekiyor. Bu işsiz sayısının da artması demek.

Altın 4 yılın en yükseğinde

GEÇTİĞİMİZ hafta yurtdışında en düşük seviyelerini gören altın Türkiye Kapalıçarşı’da rekora yaklaşıyor. Gram altın dün 109 lirayı aşarak 2011’den bu yana en yüksek seviyeyi gördü. Gram altın 6 Eylül 2011’de 110 liraya ulaşmıştı. Yurtdışında da altın fiyatları Amerikan Merkez Bankası (Fed) toplantı tutanaklarının eylül ayında faiz artışının çok yüksek ihtimal olmayabileceğini göstermesiyle beraber neredeyse 5 haftanın en yüksek seviyesine çıktı. Spot altının ons fiyatı 17 Temmuz’dan bu yana en yüksek seviyeye çıkarak bin 135 dolara yükseldi.

Neden böyle oldu?

1- Siyasi belirsizlik: 7 Haziran seçimlerinin üzerinden neredeyse 3 ay geçmesine karşın hükümet kurulamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevlendirdiği AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu siyasi partilerle görüşmeler düzenledi. Öyle ki 14 Temmuz’da AK Parti-CHP koalisyonuna çok yaklaşıldığını düşünen piyasa doları seçim öncesi değerlerine düşürmüştü. CHP ile olduğu gibi MHP ile de görüşmeler olumsuz sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçimi işaret etti. Piyasa TBMM’den ortak çıkacak bir seçim kararını daha olumlu bulacakken Cumhurbaşkanı’nın kararı ve seçim hükümetiyle erken seçime gidilmesi olumsuz algılandı. Dolar her gün yeni tarihi zirvesini gördü. 
2- Çatışmalar, saldırılar: 20 Temmuz’da Suruç’ta 32 gencin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bombalı saldırı fitili ateşledi. Hükümet önce İŞID ile mücadeleye girişti, sınırlardaki sıcak temas piyasayı gerdi. Ardından PKK operasyonları başladı. Yurtiçinde de terör olayları yaşanmaya başladı. Her gün askerlere ve polislere yönelik saldırılar onlarca hayatın kaybedilmesine yol açtı. Tüm bu siyasi belirsizliğin üzerine bir de güvenlik sorunları eklenince başta yabancı olmak üzere piyasa aktörlerinin Türkiye algısı iyice kötüleşti. Türkiye’nin risk priminin artması Türk Lirası’nı değersizleştirdi, borsada kayıplara yol açtı.
3- Tepkisiz Merkez Bankası: Piyasa kaosa doğru sürüklenirken Merkez Bankası’nın hiç bir hamle yapmaması piyasayı savunmasız bıraktı. Dolardaki harekete karşı piyasanın ‘etkisiz’ olarak değerlendirdiği bir kaç adım atan Merkez Bankası’nın açıkladığı Faiz oranlarında sadeleştirme programı da piyasayı ikna etmeye yetmedi. Daha etkin bir Merkez Bankası beklerken bırakın faiz artışı yapmayı Başkan Erdem Başçı’nın hiç ortalıkta görünmemesi de tarihi rekorlarda etkili oldu. Ekonomistler Merkez’in sayfalarca teknik rapor yayımlamasının önemli olmadığını ‘buradayım’ demesi gerektiğinde birleşiyor.
4- FED’in faiz artışı: Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) eylülde Fed’in faiz artışına gideceği beklentisinin güçlenmesi de Türk Lirası’na değer kaybettirdi. Ağustosta toplantısı olmayan ancak temmuz toplantı tutanaklarını önceki gün açıklanan FED üyelerinin çoğunluğunun faiz artışı için ekonomik şartların tam olarak oluşmadığını ancak bu noktaya yaklaşmakta olduğunu görüşünde. Tutanaklarda “Çoğu üye parasal sıkılaşma için gerekli şartların henüz sağlanmadığı görüşünü bildirdi, ancak şartların bu noktaya yaklaşmakta olduğunu da not etti” denildi. Bu eylülde artış ihtimalini arttırdı.

1 DOLAR = 3.0045 LİRA
Dolar psikolojik sınır 3 lirayı geçti, tarihi zirvesinde.
1 EURO = 3.3395 LİRA
Dışarıda dolara karşı değer kaybetse de TL’ye karşı kazandı.
BORSA = 73 bin 697 puan
BIST 100 endeksi 10 Ekim 2014’ten bu yana en düşük seviyeyi gördü.
FAİZ = %11.11 
2 yıllık gösterge tahvil faizi Mart 2014’ten bu yana en yüksek seviyede.
İFLAS RİSKİ = 283
Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri 2012’den bu yana en yüksek seviyesinde.
%27
Cebimizdeki para yılbaşından bu yana eridi.
332 dolar
Asgari ücretin karşılığı 380 dolardan geriledi.

Kurlar not inmiş gibi yükseliyor

Erdal SAĞLAM

SEÇİMDEN sonra başlayan kurlardaki yükselmeyi 1 ay önce tartıştığımızda, yerli bankacılar, yurtdışından o yönde tahminler gelmesine rağmen doların kısa sürede 3 TL’yi bulacağına inanmıyorlardı. “Ancak kredi notu indimi olursa bu seviyeye gelir, indirimi de kısa sürede beklemiyoruz” diyorlardı.

Kredi değerlendirme kuruluşları beklendiği gibi not değerlendirmelerini ötelediler ve son bir ayda uyarılarını artırmakla yetindiler. Ancak son dönemde kurlardaki hareket çok hızlandı ve açık söylemek gerekirse bankacılar bile mevcut gidişatı şaşkınlıkla izliyorlar. Önceki gün bir özel banka üst düzey yöneticisine “Not da inmedi, kur niye 3 TL’ye çıktı” diye sorduğumda, “Resmi açıklama olmadı ama herhalde bizim bilmediğimiz fiili bir not indirimi var” yanıtını verdi. 
Gerçekten de sanki not indirimi varmış gibi bir kur hareketi gözleniyor. Önceki gece yarısı 3 TL’yi bulan dolar kuru dün gün içinde 2.95’lere indi. Konuştuğumuz bankacılar, talebin yerli ve vatandaş talebi olduğunu, 3 TL’ye varınca bir miktar satış geldiğini belirttiler. Halkın fırsat kollamaya devam ettiğini belirten, bu durumun kısa sürede normalleşmesini beklemeyen bankacılar, “Özellikle psikolojik olarak yaratılan bu havada ve halkın döviz talebini artırmasında Merkez Bankası’nın hareketsiz kalmasının etkisinin büyük olduğunu” da söylediler. Bu kötü gidişatı durduracak bir umudun olmaması piyasaları tedirgin ediyor. Dolar kurunun 3 TL’yi geçip, daha da yukarı çıkabileceğine ilişkin tahminler, şimdi eskisinden çok daha fazla yapılır oldu. İşin kötü tarafı bu paniği durduracak bir siyasi otorite de ekonomi otoritesi de ortada görülmüyor.

90’larda ‘biz bu filmi görmüştük’ 

Uğur GÜRSES

EKONOMİDE, siyasette, toplumsal yaşamda dün geldiğimiz yer; anayasanın, hukukun, siyasi teamüllerin ve güçler ayrılığının kalmadığı, kurumların işlemediği bir yer. Kurumlar işlemediği için, ‘yavaşlatılmış bir tren kazasını’ hep birlikte izliyoruz. Döviz kuru da, bunların yansıdığı bir parametre. Tasarrufları harcamalarının altında olan ve bu eksiğini başka ülkelerin yurttaşlarının tasarrufları ile kapatan, yani başkalarının bastığı dövizler olmadan tasarruf açığını kapayamayan ülkemizde, faiz oranlarının ne olacağına kurumsal mekanizmalar değil, siyasetçilerin gölgesi karar veriyor. Bu yüzden de, olağan akışının çok üzerinde risk primi ödüyoruz, sert dalgalanmalar yaşıyoruz. Üç ay sonrasına dönük kararları almak olanaksız hale geliyor. Yatırım gelmiyor; her an kırılabilecek vasat bir büyüme sürecinde, çalkantılar içindeyiz. 

Türkiye’nin siyaseti yer yer 1990’ların siyasetine geri dönerken, ekonomisinde de 90 model tablolar sergileniyor. Demokratik siyaset ve kapsayıcılıktan uzaklaştıkça otoriter, karşı sözü olanı bırakın yakınana acımasız karşılık verilen bir tablo bu. İş dünyasının sesi çıkamıyor. Tahsil edilemeyen alacaklar, zorunlu vade uzatımları, büyüyen bilanço zararları konuşuluyor alttan alta. 90’lar da 2010’lar da ortak aklın kaybolduğu yıllar. Krizler sonrasında elde ettiğimiz kazanımları birer birer kaybediyoruz. 90’larda olduğu gibi muhtemelen kısa vadeli sermaye girişlerinde önemli bir anahtar olan kredi notunu da kaybetme eşiğindeyiz. Hepimiz, ekonomide de ‘biz bu filmi görmüştük’ demeye başlıyoruz.
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)