DenizBank Genel Müdürü
Hakan Ateş, DenizBank'ın spor kulüplerine sağladığı 897 milyon TL'lik kredi hacmi ile sektörde lider konumunda olduğunu belirterek, "Biz spor kulüplerine uzun vadeli kredi tesis eden ilk ve şu an için de neredeyse tek bankayız" dedi.
Ateş, CEV DenizBank Voleybol Erkekler Şampiyonlar Ligi final maçının ardından basın mensuplarının DenizBank, bankacılık sektörü ve Türkiye ekonomisine ilişkin sorularını yanıtladı.
SPORA BÜYÜK KATKI
DenizBank'ın spora verdiği desteğe ilişkin soru üzerine bu alanda çok büyük katkı sağladıklarını ve Türkiye'nin 4 büyük takımının sermaye piyasası işlemlerini gerçekleştirdiklerini ifade eden Ateş,
banka olarak spora yıllık 20 milyon dolara yakın sponsorluk ve reklam desteği verdiklerini ve Avrupa Voleybol Şampiyonası kapsamında da yıllık 5 milyon liraya yakın bir sponsorluk bütçesi ayrıldığı bilgisini verdi.
897 MİLYON TL KREDİ
DenizBank'ın Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Bursaspor ile Anadolu'nun diğer güzide kulüplerine önemli ölçüde finansal destek sunduklarını dile getiren Ateş, DenizBank olarak spor kulüplerine sağladıkları 897 milyon TL'lik kredi hacmi ile sektör lideri konumunda bulunduklarını vurguladı.
BUNU YAPAN TEK BANKA
Ateş, şunları kaydetti:
"Spor kulüpleri hep kısa vadeli finanse edildiği için çok ciddi
faiz ve likidite yükleriyle karşılaşmış durumdaydılar. Geri ödemesiz dönemleri olmadığı için bu takımlar hiç spor tesisi yapamamıştı. Hem İstanbul takımlarının hem Trabzonspor'un kısmen de Bursaspor'un yeni tesislerinde tuzumuz var. Çünkü bu kulüplerin ödemesiz 2-3 yıl 8-10 yıl gibi uzun vadeli fonlara ihtiyaçları var ve biz bunu finanse etmenin metodunu bularak kulüplerimizin hep yanında olduk. Bankacılık sektörü tam olarak arkamızdan gelmiş değil ama zaman içerisinde bunun olacağını düşünüyoruz. DenizBank olarak sektörde yeni eğilimleri belirleyen bir
banka konumundayız. Kısa süre öncesine kadar tarım sektöründe Ziraat Bankası dışında, belediyelerde Vakıfbank dışında
Banka bulunmuyordu. Biz şu anda bin 400'e yakın belediyenin üçte biri ile direkt kredili çalışıyoruz. Yanı sıra spor kulüplerinde bankalar değil, faktöring şirketleri boy gösterirdi. Biz spor kulüplerine uzun vadeli kredi tesis eden ilk ve şu an için de neredeyse tek bankayız. Konsorsiyumlara düşük tutarlarda katılan birkaç bankayı dışarıda bırakırsak bankaların birçoğu spora doğrudan bizim verdiğimiz desteği vermiyor."
HİSSEDARLARDAN YÖNLENDİRME VAR MI?
Ateş, DenizBank'ın son yıllarda özellikle Almanya ve Avusturya'da izlediği büyüme stratejisinin DenizBank'ın kendi stratejisi mi, yoksa yaptırımlar altındaki Sberbank'ın tercihi olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine, "Bizim şu andaki iştiraklerimiz DenizBank'a ait bulunuyor. Bu varlıklar, Sberbank ya da Dexia değil, Zorlu döneminde alındı. Bütün her şeyin sahibi DenizBank, başka hiçbir iştirak yok. Biz kendi büyüme planlarımızı yönetim kuruluna götürüyoruz. Oradan aldığımız bütçe onayları çerçevesinde bu planlarımızı icra ediyoruz. Şimdiye kadar hiçbir hissedardan bu anlamda herhangi bir yönlendirme olmadı" ifadelerini kullandı.
DENİZBANK BÜYÜMEYİ SÜRDÜRÜYOR
DenizBank'ın Sberbank Grubu içindeki ağırlığı hakkında da bilgi veren Ateş, "DenizBank'ın yıllık karı son 3 yılda iştirakleri ile birlikte 1,2 milyar TL civarında. Sberbank'a baktığımızda 10-12 milyar dolar civarında yıllık karı olan bir banka. Bu yıl rubledeki değer kaybı ve yaptırımlar nedeniyle karda belli bir düşme bekleniyor. Bu çerçevede DenizBank olarak Sberbank'ın uluslararası networkuna katkımız oransal şekilde büyüyor. Rusya ekonomisinde Ukrayna olayları nedeniyle bir daralma olabilecek gibi görünüyor, ancak DenizBank olarak biz büyümemizi sürdürüyoruz" değerlendirmesini yaptı.
BANKALAR DENETLEMELERDEN KIMILDAYAMIYOR
Kredi derecelendirme şirketlerinin Türk bankacılık sektörüne ilişkin açıklamalarına yönelik soruları yanıtlayan Ateş, "Türk bankacılık sistemi olarak baktığımızda bütün OECD ülkeleri ile kıyasladığımızda çap olarak çok büyük değil. Sermayesi 235 milyar lira civarında. Türkiye için büyük, gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda çok fazla büyük olmamakla birlikte mali bünyesi en kuvvetli sektörlerden biridir" dedi.
Bunun bazı kriterleri olduğunu dile getiren Ateş, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bunlar; karlı büyüyor mu? Likidite ve sermaye rasyoları yerinde mi? Regülasyona uyumlu mu? Dünyada en fazla düzenlemenin yapıldığı sektörlerin başında bankacılık geliyor. Dünyada sektör çok sıkboğaz edildi. Bu bizim için ne kadar geçerli ise küresel anlamda bankacılık sektörü için de geçerlidir. Hatta bütün gittiğimiz uluslararası toplantılarda, banka olmayan kuruluşların finansal faaliyetleri giderek büyüttüğü tartışılıyor. Bunlara private equity, venture capital, hedge fund deniliyor. Çünkü onlar bankalara göre çok daha az denetleniyor. Bize kıyasen hiç denetlenmiyor. Dünyada bankalar artık denetlenmekten kımıldayamaz hale geldi. Doğal olarak bizim için de bu geçerli. Basel III kriterleri 2019 yılında yürürlüğe girecek ama biz bu kriterleri çoktandır uyguluyoruz."
KRİZDEN SONRA DÜNYADA DAYAK YEMEYEN BANKA YOK
Bankacılık sektörünün itibar tarafında kısmen zarara uğratıldığını belirten Ateş, kurumlar vergisini yüzde 20 olarak ödediklerini, bunun dışında munzam karşılıklara neredeyse yüzde sıfır
faiz aldıkları ifade etti.
Ateş, şunları kaydetti:
"Şimdi yeni yeni TL'ye çok düşük
Faiz almaya başladık. 220 milyar liranın üzerinde munzam karşılıklar dolayısıyla bankacılık üzerinden 6 milyar liraya yakın da vergi bu şekilde alınıyor. Kurumlar vergisi için 6-7 milyar TL vergi ödüyoruz, bu miktara munzam karşılıklar için alamadığımız faiz gelirini de dolaylı vergi olarak sayıp eklersek 12 milyar lirayı buluyor. Buna ilaveten KDV mükellefi olmadığımız için her mal ve hizmet alımımızda oluşan vergiyi mahsup etme gibi bir durumumuz da bulunmuyor. Bu nedenle de yine bankaların kasasından çıkan KDV miktarı yıllık 2 milyar lirayı buluyor. Tüm bu kalemleri alt alta topladığınızda 14-15 milyar liraya yaklaşıyor. Yıllık 24 milyar lira karı olan bankacılık sektörünün doğrudan ödediği vergi yüzde 60 seviyesinde yer alıyor. Tüm bu bilgilerin ışığında BDDK verilerine baktığımızda bankacılık sektörü karlılığının yüzde 20'lerden yıllar itibarıyla yüzde 10'lara düştüğünü görüyoruz. 2008'deki küresel krizden sonra dünyada en büyüğünden en küçüğüne amiyane tabirle dayak yemeyen banka yoktur. Türk bankacılık sektörü ise dünyanın 2008 ve sonrasında yaşadığı bu tedbir ve yaptırımları 2001 krizinden bu yana yaşıyor."
BU KADAR CEZAYA DEĞER BİR İŞ
Hakan Ateş, 18 yıldır DenizBank'ın Genel Müdürü olduğunu, şimdiye kadar bankanın sırasıyla sermayedarı konumunda bulunan ne Zorlu Holding ne Dexia'ya ne de Sberbank'a 1 lira temettü dağıtmadıklarını belirterek, "Büyümek için bırakın karları bankada bırakmayı, üstüne sermayedarlar kaynak getiriyor. Son 5 yılda hiçbir yabancı banka 1 lira temettü ödemesi yapmadı. Ama bankaların değeri artıyor, Türkiye'de bankacılık gelişme potansiyeli olan bir sektör. Bu kadar vergiye, cezaya, cefaya rağmen yapmaya değer bir iş.
Banka sahipleri satışlardan para kazanıyor" dedi.
Bankacılık sektörünün kar etmesinin faaliyetlerini sürdürülebilmesi adına hayati öneme sahip olduğuna dikkati çeken Ateş, "35 yıldır bankacılık sektörünün içindeyim. Benim gördüğüm ve edindiğim tecrübe şu; bu işe iyi bakılmalı, şimdi olduğundan daha derin, geniş ve yaygın yapılmasına olanak sağlanmalıdır" dedi.
BANKALARIN ÜRETTİĞİ HİZMETİN KARŞILIĞI OLMALI
"Bankacılık sektöründe bazı ücret ve komisyonlar tüketicilere geri ödeniyor. Bunlar sektöre ne kadar yük getiriyor?" sorusuna Ateş, şöyle cevap verdi:
"Diyelim ki 7 yıl önce vatandaştan 45 lira yıllık kart ücreti aldınız, büyük bankaların markalı kart kampanyalarından örneğin bin liralık buzdolabını peşin fiyatına 12 ay taksitle satın aldığınız zaman 45 TL'lik değeri zaten kazanmış oluyorsunuz. Yasa gereği sektör bunları geri ödüyor. Bu da elbette sektöre önemli ölçüde yük getiriyor. Yasalar karşısında boynumuz kıldan ince. İadelerle ilgili her türlü başvuruyu prosedürler tamamlandıktan sonra yerine getiriyoruz. Tüketici hakem heyetlerinde 5 milyon civarında dosya olduğu ifade ediliyor. Bankalar bunlar için on yıl geriye giderek dekont çıkarıyor ve bunun için ilave istihdam yapmak zorunda kalıyoruz.
Bankaların ürettiği hizmetin bir karşılığının olduğu kanaati toplumda yaygın değil. Bu kanaate biz de mahkum olmuş durumdayız. Elektrikte kayıp kaçak bedelinin geri ödenmesi halinde elektrik dağıtım şirketlerinin büyük zarara uğrayacağı konuşuluyor. Bankacılık sektörü de ücret ve komisyonların geri ödenmesi nedeniyle büyük yük altında."
TÜRKİYE MUCİZE BİR ÜLKE
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, "Türkiye'nin bu yılki büyümesinin her ne kadar seçim olsa da yüzde 3'leri yakalamasının iyi bir performans olacağını düşünüyorum. Türkiye mucize bir ülke. Türkiye bir istikrar adasıdır" dedi.
Türkiye'nin ihracat yaptığı AB, Rusya ve Orta Doğu'nun içinde bulunduğu üç bölgenin ekonomik ve jeopolitik riskleri nedeniyle çok iyi durumda olmadıklarını söyleyen Ateş, Türkiye'nin cari açığının 76 milyar dolarlara kadar yükseldiğinde ihracatının da 100 milyar dolardan 150 milyar dolara kadar çıktığını ifade etti.
Son yıllarda alınan makro ihtiyati tedbirlerle birlikte cari açığın 43 milyar dolara kadar düştüğünü belirten Ateş, ihracatın artmaması durumunda önemli bir düşüş gösteren bu cari açığın bile riskli olabileceğini dile getirdi.
Bu durumun Türk bankacılık sisteminin büyümesini etkileyebileceği öngörüsünü aktaran Ateş, "Türkiye'nin bu yılki büyümesinin her ne kadar seçim olsa da yüzde 3'leri yakalamasının iyi bir performans olacağını düşünüyorum. Türkiye mucize bir ülke. Türkiye bir istikrar adasıdır. Çünkü çevre ülkelerde büyüyen ekonomi yok. Böyle olunca biz nasıl büyüme kaydedeceğiz? Sadece iç tüketimle büyüme olmuyor. Bizim mal ve hizmetlerimizi sattığımız ülkelerde daralma var. Dolayısıyla kredilerimizde yüzde 35'leri bulan büyümeler varken, şimdi yüzde 12-14'lerde bir büyümeden bahsediyoruz. 2009 yılından bu yana alınan tedbirler nedeniyle banka karlılıkları ciddi oranda daraldı" dedi.
KUR VE FAİZE ETKİSİ
Piyasaların küresel etki altında olduğunu ifade eden Ateş, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) eylül ayında faizleri artıracağının konuşulduğunu belirtti. Ateş, "Bence faiz artışı aralık ayını da geçer. ABD'nin parası değerlendi. Bir de üzerine faizi yükseltirse dolar uçup gidecek. O nedenle Fed Başkanı Janet Yellen'in dikkatli ve muhafazakar davranmasını bekleriz. Bu da bütün gelişmekte olan ülkelerin para birimlerini etkiliyor" değerlendirmesini yaptı.
Ateş, avro ve dolarda önemli dengesizlikler oluştuğuna da işaret etti. AB'nin ekonomik olarak toparlanamadığı için parasal genişlemeye devam ettiğini dile getiren Ateş, şunları kaydetti:
"Avrupa stres testlerini sağlıklı yapmadığı müddetçe ABD gibi bu işten toparlanıp çıkamayacak. Bütün bu etkiler altında avroyu ucuz tutmalı ki rekabetçi olsun. Kur ve faiz paradigması ülkemizi etkiliyor. Gelişmekte olan ülkeler arasına para politikası en iyi yönetilen ülkeyiz. Maliye politikası çok iyi yönetildi. Geriye bir tek yapısal tedbirler kalıyor ve orada da yeni adımlar atılıyor. TL'nin bugünkü seviyesine baktığımda bulunması gereken değerin altında olduğunu görüyorum. Bunun da birçok nedeni var. Şu anda on yıllık tahvil faizlerinde yüzde 7'leri görmüyorsak bu biraz bizden kaynaklanıyor. Türkiye'nin ekonomik gücü ve makroekonomik göstergeleri TL'nin nispeten daha değerli ve faizin daha düşük olmasını gerektirir. Yılın ikinci yarısında makroekonomik göstergelerdeki pozitif durum kura ve faize yansıyacak."
Türk ekonomisinin tasarruf üretmediğine ve bunun da kredi/mevduat oranını yüzde 117'ye yükselttiğine dikkati çeken Ateş, "Hiçbir banka ilanihaye sadece dışarıdan borçlanamaz" dedi.
Türkiye'nin yatırım yapılabilir notu sürdüğü müddetçe bankaların borçlanabilmesinde ve fiyatlamasında hiçbir sorun olmadığını vurgulayan Ateş, "Türkiye ve bankalar için kredi notunun düşmesi negatif yönde çok büyük gelişme olmadığı müddetçe söz konusu olamaz" ifadesini kullandı.
SEKTÖRE GİRMEK İÇİN GEÇ KALDILAR
Hakan Ateş, "Dünyanın en büyük bankalarının gelişmekte olan ülke piyasalarından gelişmiş ülkelere kaymasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna da şu karşılığı verdi:
"Uluslararası alanda 100'den fazla ülkeye yayılmış bankalar networklerini karlı görmedikleri ülkelerde daraltmaya başladı. Bunun iki nedeni var. Birincisi, global kriz. Sizin 1 dolar sermayeniz olsa bunu en karlı nereye yatırırsınız? Onlar bu mantıkla en karlı gördükleri gelişmekte olan ülkeyi seçiyordu. Ancak şimdi kendi bünyelerinde sermaye kıtlaştı. Sermaye yeterlilik rasyoları düştü ve regülatörler ilave sermaye istiyor. Onun için gelişmekte olan ülkelerde risk almak yerine satıp o paraları kendi bünyelerinde tutmak istiyorlar. İkinci olarak da yönetsel olarak yerel yönetim seçmede başarılı olanlar o ülkede tutunuyor. O bankaları küresel organizasyon mantığı içinde yürütmeye çalışanlar o ülke spesifiklerine -Türkiye önemli bir örnektir- uyum sağlayamıyorlar."
"Küresel bankaların gelişmekte olan ülkelerden çekilmesi yeni satın almaları gündeme getirir mi?" şeklindeki soruya ise Ateş, "Türkiye örneğine bakarsak, piyasaya girmek isteyen ve geç kalanlar var. Körfez'den ilgi olduğunu biliyoruz. Avrupa'dan bazı isimleri duyuyoruz. Ama şu bir gerçek ki Türkiye'de ilk on banka sektörün aktif toplamının yüzde 90'ını oluşturuyor. Bankacılık sektöründe zaten birincil konsolidasyon oldu. Bunların arasında birleşme olmadıkça diğer satın almalar sektörün piyasa paylarını çok değiştirmez. Bir konsolidasyondan bahsetmek gerekirse 'İlk 10-12 bankada bir değişiklik olacak mı?'nın cevabını vermek lazım" diye cevap verdi.