Bu hafta 7 film gösterime girdi
3'ü yerli, 7 yeni film sinemalarda vizyona girdi
İşte bu hafta vizyona giren 7 film...
WHIPLASH
Bütün orkestra, önlerinde ezberledikleri notaların yazılı olduğu kağıtlar, onu bekliyor. Tam saatinde kapı açılıyor, o giriyor içeri. Ülkenin saygın müzik okulunun en zorlu öğretmeni, Terence Fletcher’la tanışın! Gencecik müzisyenlerin yüzünden, korkuyu hemen okuyacaksınız. Öğrencilerinden daha fazla performans alabilmek için onları zorlamada, sınırı geçmekte, hatta çizmeyi aşmakta beis görmeyen birisi. “Ölü Ozanlar Derneği”nin hocası yok burada. Fletcher gayet asabi, mükemmelliyetçi, hata kabul etmeyen, takıntılı birisi. Tam adıyla Jonathan Kimble Simmons, sizi ilk 10 dakikada, tıpkı orkestra elemanları gibi avucunun içine alacak, bir daha da bırakmayacak. Beklenmedik çıkışları, öngörülemez tatminsizliği içinize işleyecek. Bir kaç gün önce Altın Küre’yi kazanan, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar’ı da kazanacağına kesin gözüyle baktığımız JK Simmons, öfke nöbetleri eşliğinde orkestrasını döverken, orada olmadığınız için kendinizi şanslı sayacaksınız. Her sözü, “kırbaç darbesinin vücutta yarattığı acı” gibi. Öyküyü, Fletcher’ın azimli genç öğrencisi Andrew’un gözünden izliyoruz. Genç aktör Miles Teller’ın bu rolde gerçekten ter döktüğünü söyleyelim. Hocasının beğenisini kazanabilmek için terini/kanını davula akıtmaktan kaçınmıyor. Cesareti sürekli kırılsa da, dünyanın en iyi caz bateristlerinden biri olabilmek için bu engeli aşması gerektiğini düşünüyor. Filmi, başkarakterin ruhsal değişiminden hareketle “Black Swan”a bir ölçüde benzetebiliriz. Genç yönetmen (29 yaşında) Damien Chazelle’in senaryosunu da yazdığı film, Sundance Festivali’nin dünyaya bir armağanı. Cazı hatta müziği hiç sevmeseniz bile (hangi gezegen o?) beğeniyle izleyeceğiniz, kesinlikle son yılların en iyi filmlerinden biri.
LEVIATHAN
Rusya’nın bu yılki Oscar adayı “Levithan”, festivaller sayesinde şimdiden bir efsaneye dönüşmüş durumda. Nuri Bilge Ceylan, muhteşem görüntüleriyle jüriyi kendine aşık etmeseydi Altın Palmiye’yi “Kış Uykusu” yerine bu filmin alacağını söyleyenler çoğunlukta. Gerçi Cannes’da en iyi senaryo ödülünü kazandığını da hatırlatalım. Karşımızda büyüleyici görüntüler yaratmakta bir başka mahir isim, Rus sinemacı Andrey Zvyagintsev var. Önceki işleriyle zaten özel bir hayran kitlesi yaratan yönetmenin, yeni filminde özellikle politik duruşundan övgüyle bahsediliyor. Her türlü otoriterliğe başkaldırış niteliğinde bu film. Ama soğukkanlı bir başkaldırış. Bir anlamda, ülkesindeki otoriter ve baskıcı yönetim anlayışına sembolik bir isyan da diyebiliriz. Nikolay bir balıkçı kasabasında eşi ve oğluyla ortalama bir hayat sürmekte. Belediye başkanı, eğlence parkı için Nikolay’ın tırnağıyla kazıya kazıya bugünlere getirdiği arazisine göz dikince işler karışıyor. Rüşvet ve yolsuzluğun her yere dadandığı bir sistemde, namuslu sıradan bir vatandaşın isyanının öyküsü bu. Filmde kıyıya vuran dev balığın kokuşmuş iskeletinin yönetmenin gözünde “devlet” olarak sembolize edildiğini söylersek, belki nasıl bir filmle karşı karşıya olduğunuzu hayal edebilirsiniz.Hayli katmanlı bir alt metne sahip bu filmi tüm sinemaseverlere gönül rahatlığıyla öneriyoruz. Başrollerde Aleksey Serebrakov, Elena Lyadova, Vladimir Vdovichenkov ve Roman Madyanov var.
6 SÜPER KAHRAMAN
Bu yılki Oscar’larda animasyon kategorisinin favorisiyle karşı karşıyayız. Kötülere karşı güçlerini birleştiren kahramanların öyküsü bu. Hiro, San Francisco ile Tokyo’nun karışımı olsa gerek dedirten “San Fransokyo” kentini ele geçirmek isteyen kötü adamlara karşı çetesini toplar. Zeki bir robot tasarımcısı olan Hiro’yu bu serüvende arkadaşı Baymax, Gogo Tamaga, Wasabi No-Ginger, Honey Lemon ve Fred yalnız bırakmaz. Bu “hi-tech” çete karşısında kötü adamların haline acıyabilirsiniz. 165 milyon dolarlık bütçesiyle, olanca görkemiyle, hız kesmeyen aksiyonu ve esprileriyle sizi mest edecek bir animasyon arıyorsanız, bu Disney yapımı Marvel öyküsü emrinize amade. Don Hall-Chris Williams ikilisinin yönettiği filmin başseslendirme kadrosunda Ryan Potter, Damon Wayans Jr., Scott Adsit bulunuyor.
HACKER
Michael Mann film çekmişse gidilir, izlenir, ve “Hacker’ın ön gösterimine katılanların çoğunluğu gibi salondan hayalkırıklığıyla ayrılınır. “Public Enemies”ten 5 yıl sonra beyazperdeye dönen usta yönetmenin bu kez pek formda olmadığı söyleniyor ki bu bile, gidip bizzat görmek için merak uyandırıyor. Geçmişinde “Heat”, “Insider”, “Ali” gibi kendine has üslubunu yansıttığı eşsiz filmler bulunan bir adam, ne kadar kötü bir film çekmiş olabilir ki? İsminden anlaşılacağı üzere bir hacker’ın öyküsü bu. Uluslararası çapta bir bilgisayar korsanı -ki adı Blackhat, küresel çapta bir siber suç örgütüne karşı devletinin, milletinin yegane şansıdır. Özel izinle affedilir ve işe koyulur. Macera Chicago’dan Los Angeles, Hong Kong ve Jakarta’ya kadar uzanır. Mann’in bol grenli film tercihleri, dakikalarca süren plan-sekans harikası çatışma sahneleri, sevdiği karakterleri ensesinden görüntüleme gibi takıntıları, bu filmde onu kurtaramıyor gibi. Film en iyi haliyle bile, TV dizisi “24”ün bir bölümüne benziyor. 80 milyon dolar bütçeli filmin süresi de uzun (2 saat 13 dakika), bitmek bilmiyor.
FATİH’İN FEDAİSİ: KARA MURAT
Karşımızdaki filmin en büyük iddiası, Türkiye’nin “dolby atmos” teknolojisini kullanan ilk aksiyon filmi olması. Aksiyon sahnelerinde sesin sizi dört bir yandan sarmasını bekleyebilirsiniz. Film sarıyor mu, peki. Orası soru işareti. Gözü kara akıncı beyi Kara Murat, Osmanlı ve Bizans arasında Sırbistan’da yaşanan savaşta, bir nev-i Achilles(Aşil)’dir. Gücünü tanrılardan alırcasına kalabalıkların arasına dalar, savaşı ülkesi lehine çevirir. Ya da Messi’dir. Tüm sahayı çalımlarla geçip kaleciye aşırtma gol atabilir. Böyle bir adam, elbette rakip takımın -pardon Bizans’ın dikkatini çeker. Osmanlı tarafındaki iç karışıklıklar da Kara Murat’ı zor durumda bırakır. Zira, Sultan Murat’ın kardeşi Orhan Çelebi’nin tahta çıkmak için yapmayacağı yoktur. Ama tahta genç Sultan Mehmet çıkar. Onun gençliğinden yararlanmak isteyenlerin tuzağı hazırdır vs. Yeşilçam’da yıllar önce Cüneyt Arkın ve Kartal Tibet’in oynadığı Kara Murat’ın daha genç versiyonunu Fatih Usta canlandırıyor. Ona Bahadır Sarı, Nezih Işitan, Ömer Faruk Hakeri ve Nefise Karatay eşlik ediyor. Yönetmen ise kurgu kökenli Aytekin Birkon.
MAZLUM KUZEY
Önder Açıkbaş mizahını seviyorsanız yazıyı okumaya devam edebilirsiniz. Aksi takdirde sizi bir sonraki paragrafa alalım! Çalgıcılık yaptığı pavyondan kovulup organ mafyasının tuzağına düşen Mazlum Kuzey’in hikayesi bu. Yaratılan komik(?) bir tipleme etrafına örülmüş bir senaryoyla karşı karşıyayız. Mafyaya borçlanınca farklı işlere giren Mazlum Kuzey ve dostu Tıfıl’ın başına gelmedik kalmaz. Derken Mazlum’un karşısına onca dert yetmezmiş gibi aşk çıkar! İşte öyle bir film. Ali Adnan Özgür’ün yönettiği filmde Açıkbaş’a Turan Selçuk Yerlikaya ve Kahtalı Mıçı eşlik ediyor.
ÇILGIN DERSHANE: ADA
2007’de ilk bölümü çekilen sonrasında seriye dönüşen “Çılgın Dershane”nin son bölümü vizyona giriyor. Kahramanlarımız bu kez bir adadadır. Hayatta kalma mücadelesi vereceklerdir ama gizemli hatta korkutucu karakterler de oradadır. Tanıtım bültenlerinden öğrendiğimize göre “işler içinden çıkılmaz bir hal almaya başlar”. Faruk Aksoy’un çektiği ilk iki filmden sonra dümene geçen Kamil Çetin, bilindik komedi formülünü bu kez bir ada gibi, sınırlı bir mekanda gerçekleştirmeye çalışıyor. Biran Damla Yılmaz, Barış Çelikkol ve çok sevdiğimiz Sümer Tilmaç’ın başrolleri paylaştığı filme yine de şans vermeyi düşünebilirsiniz. Zira serinin ilk 3 filmini 2 milyona yakın seyirci izlemişti.