Bu hafta 6 film vizyonda
Türkiye sinemalarında bu hafta 1'i yerli 6 film vizyona girecek
İşte bu hafta Türk izleyicisiyle buluşacak 6 film...
JOHN WICK
Bu bir intikam filmi. Eski bir tetikçi, çeşitli sebeplerle yeniden sahalara dönmek zorunda kalıyor. Yakın zamanda sinemalarımıza gelen Denzel Washington’lı “The Equalizer”ı anımsatan bir hikayesi var yani. New York sokaklarında kötü adamların peşinde koşan ölüm makinasını Keanu Reeves oynuyor. Yönetmenlerden Chad Stahelski, aralarında “The Matrix Reloaded”ın da bulunduğu bir çok filmde Reeves’in dublörlüğünü yapmıştı. Diğer yönetmen David Leitch de dublörlükten gelme bir isim. İlginç olansa, filmdeki aksiyon sahnelerinin yüzde 90’ında Reeves’in dublör kullanmamış olması. Artık 50 yaşında ama sanki hiç yaşlanmıyor olması sinir bozucu. Dahası, filmin aksiyon klişelerinden uzak durduğu yönünde izlenimler mevcut. Keanu Reeves, “Matrix” serisindeki Neo rolünü kaparak kariyerindeki en doğru kararlardan birini vermişti. İlk başta şüpheyle yaklaşılan “John Wick” projesinin de Reeves için olumlu yönde atılmış bir adım olduğu yorumları ağırlıkta. “Ejderha Dövmeli Kız” serisinin iyi adamı Michael Nyqvist de mafya babasını oynuyor. Filmi öncelikle Reeves hayranlarına sonra da esaslı bir intikam filmi arayanlara öneriyoruz.
GECE VURGUNU (NIGHTCRAWLER)
Tarsem Singh’in şiir gibi filmi “Düşüş”ten “Bourne’un Mirası” gibi aksiyonlara kadar bir dizi önemli yapımın senaristi olarak bilinen Dan Gilroy, kendi yönettiği ilk filmle karşımızda. Üstelik hayli orijinal bir işe imza atmışa benziyor. Jake Gyllenhall’ın büyük bir başarıyla oynadığı söylenen Lou Bloom, “mesleğiniz için ne kadar ileriye gidebilirsiniz” sorusunu sorduracak türde bir adam. Gece, şehirde işlenen suçları kamerasına kaydetmekte pek mahir. Bu özelliğiyle televizyon kanallarının aradığı bir isme dönüşmesi uzun sürmüyor. Kariyerinde hızla yükselmesini sağlayan bu özelliği, bir takım sorunları da başına getiriyor elbet. Kadroda Rene Russo ve Bill Paxton gibi deneyimli isimler de mevcut. Ama eleştirmenler en çok, basit bir araba kovalamaca sahnesini bile ilginç kılmayı başaran Gilroy’un yönetmenliğini övüyor.
MADAGASCAR PENGUENLERİ
Hafızam beni yanıltmıyorsa, ilk olarak 2005 tarihli “Madagascar” filmiyle tanıştığımız gizemli penguenler, bu kez kendi maceralarıyla karşımızda. Yani bir “spin-off” durumu söz konusu. İlk gördüğümüz andan beri aklımızdan çıkaramadığımız Skipper, Kowalski, Rico ve Private adındaki elit penguen topluluğu, bu kez başrolde. Konu, ajanlık aslında. Gizli bir örgüt için çalışmaya başlayan penguenlerimiz, güçlerini gezegenimiz hakkında pek de hoş olmayan düşünceleri bulunan Dr. Octavius Brine’ı durdurmak için biraraya getirmek zorundadır. Filmin seslendirme kadrosunda kimler yok ki: Benedict Cumberbatch ve John Malkovich ilk göze çarpanlardan. Zekice tasarlanmış sahnelerle dolu bu kahkaha yüklü aksiyonun yönetmen koltuğunda orijinal Madagascar serisini yaratan isimlerden Eric Darnell ile “Arı Filmi”ni çeken Simon J. Smith oturuyor.
AŞK VE TUTKU (MISS JULIE)
Ne zamandır güzel bir dönem filmi arayanlara, bu hafta vizyona giren “Aşk ve Tutku”yu önerebiliriz. Ama tereddütlerimiz de mevcut. Hikaye 1890’larda geçiyor. Dolayısıyla kostümler, makyajlar, müzikler, sahne tasarımları, tam anlamıyla bir dönem filmi karşımızdaki. Ama hikaye daha da eski bir dönemden kalma: zengin kız-fakir oğlan aşkı! Julie, asil bir aileye mensuptur. Geleneksel rutininden sıkılıp bir gün hizmetkarların eğlencesine katılınca John’la tanışır. Aralarında bir elektriklenme olur. Julie kibirlidir. Ama John’un da karşı konulamaz bir enerjisi vardır. Sorun şu ki John, Julie’nin babasının kahyasıdır. Yani normal şartlarda ortalama bir Türk televizyon dizisi için en az 2 sezon sürecek malzeme mevcut. Ama film öyle yapmıyor elbette. İki kez Oscar’a aday gösterilmişliği bulunan oyuncu-yönetmen Liv Ullman, ünlü bir tiyatro oyunundan uyarladığı filmini 129 dakikada nihayete erdirmeyi başarıyor. Acaba Julie ve John, aralarındaki sınıfsal farklılığa rağmen mutlu olacak mıdır? Ama bizim için daha önemli olan soru şu: başrollerdeki Jessica Chastain ile Colin Farrell arasında seyircinin inanabileceği bir uyum sağlanmış mıdır? Güçlü bir metne sahip filmin dar alanda kısa paslaşmalar halinde ilerleyen girdaptan, zekice yazılmış diyaloglar sayesinde çıkmayı başardığı söyleniyor.
HADİ İNŞALLAH
Kendi hayatını anlattığı blog sayesinde sosyal medya fenomenine dönüşen Pucca’nın yayınladığı kitaplardan uyarlanmış bir hikaye bu. Komedinin ülkemizdeki ender kadın temsilcilerinden Büşra Pekin ile genç kızların sevgilisi Murat Boz başrollerde. “Esas kız” 4 yıl Ankara’da yaşadıktan sonra büyük bir ayrılık acısıyla İzmir’e ailesinin yanına döner. Yeniden hayata tutunmasını sağlayacak bir şeyler ararken “esas oğlan”la tanışır. “Hokkabaz” ve “A.R.O.G”da Cem Yılmaz’la birlikte yönetmen koltuğunda oturan Ali Taner Baltacı, bu kez dümene tek başına geçmiş. Filmin ismi, hem “esas kız”ın dileğini hem de gişe umudunu yansıtıyor gibi.
ÖLÜM ALFABESİ (OUIJA)
Haftanın tek korku denemesi bir ABD yapımı ve 5 milyonluk bütçesini katlayan bir gişeye sahip. Gişe başarısı derken, karşınızda bir korku klasiği olduğunu düşünmeyin sakın. Her şeyden önce bu bir klasik hayalet hikayesinin günümüze uyarlanmış hali. Bir grup arkadaşa musallat olan öte-dünyadan gelen bir ziyaretçi söz konusu. (Bir de yerli korku denemelerine laf söylüyoruz). Musallat olma yöntemi ise ilginç. Bir grup arkadaş, bir evde üzerinde “ouija” yazan bir oyun buluyor. Bu tahtanın üzerinde harfler ile “evet” ve “hayır” yazılı seçenekler var. Oyun bu ya, tahtayı kurcalamalarından itibaren her şey ters gitmeye başlıyor. Feci şekilde ölümler birbirini izliyor. “Ouija” için Fransızca ve Almancadaki “evet” sözcüklerinin birleşiminden oluşturulan yeni bir sözcük diyen de var, Mısır dilinde “şans” anlamına geldiğini söyleyen de. “Altıncı His” gibi kalburüstü yapımların da aralarında bulunduğu bir dizi önemli filmde görsel efekt süpervizörlüğü yapan Stiles White’in ilk kez yönetmen olarak imza attığı bu filme IMDB kullanıcıları 4.4 puanla “hayır” demiş.